İslam Entelektüelliği’nin Zirvesi: Beytü’l-Hikmet
Follow @dusuncemektebi2
Abbasi yönetimi akıllıca davrandı. Antik Yunan’dan bu yana gelen mirasa sahip çıkmaları gerektiğinin farkındaydılar, bu sebeple eski dönemlere ilgi başlamasına sebep oldular.
Tarihte imparatorluk kaderi dediÄŸimiz bir gerçek vardır. Bu gerçeÄŸe göre bir devlet topraklarını hızlı bir biçimde geniÅŸletip, kozmopolit bir yapıya büründükçe imparatorluk kimliÄŸini alır. Bu sürecin askeri evresi elbette bir yere kadar sürer, ondan sonra refah devri baÅŸlar. Roma, Osmanlı, Selçuklu, MoÄŸollar, Timur, vb. birçok devletin ve hanedanın kaderi benzerdir.
Bahsedilen bu refah devrinin getirisi her imparatorlukta aynı olmasa bile benzerdir. Ekonomik durum, toplumsal huzur ortamı, kültürel ve sanatsal faaliyetler, vb. birçok mesele en iyi dönemlerini yaÅŸar, bilimsel çalışmalar da buna dahildir çünkü imparatorluk toprakları çok geniÅŸlemiÅŸtir ve devlet ister istemez önceki kültürlerin birikiminin bir sonucunu yaÅŸar. Bunun yanında devlet, ayakta kalabilmek için istemese de bu eski mirasa sahip çıkmak zorundadır, sahip çıkmazsa yok olur. Bunun farkında olan kiÅŸilerin yönettiÄŸi devletlerin ömrü uzun, bunun farkında olmayan kiÅŸilerin yönettiÄŸi devletlerin ömrü kısa olmaktadır. Sırasıyla Dört Halife, Emevi Hanedanı ve Abbasi Hanedanı tarafından yönetilen Ä°slam Ä°mparatorluÄŸu’nun da kaderi aynı olmuÅŸtur.
Beytü'l Hikmet'in iç mekan tasviri
Emeviler’in bu konuda yaptıkları hatalar ve Abbasiler’in bunlardan çıkardığı dersler ile baÅŸlayalım.
Dönemlerinde devletin topraklarını çok hızlı bir biçimde büyüten Emeviler, Ä°slam dini bu türden bir ÅŸeyi yasaklamasına raÄŸmen ne yazık ki Mevâlî adında ayrıştırıcı bir politika uyguladılar, bu da yaÅŸadıkları toprakların köklü tarihini anlayamamalarına sebep oldu. Bunun yanında bilime ve sanata köklü bir devlet desteÄŸi olmadı, aydınlar keskin bir destek göremedi. Bunun istisnası olan, bilinen iki kiÅŸi var.
Halid bin Yezid: Halid, Emevi saltanatını baÅŸlatan Muaviye bin Ebu Süfyan’ın torunu. Dönemin aydınları ile arası çok iyi, ilmi açıdan Türk tarihinin UluÄŸ Bey’i ya da Fatih Sultan Mehmed’i olarak düÅŸünebilirsiniz. Kendisine babası Yezid’den sonra tahta geçmesi teklif edilmiÅŸ ancak Halid, halife olmayı kabul etmeyip kendisini kimyaya (simya) adamıştır. Halid, Ä°slam tarihinde çeviri faaliyetlerini hatırı sayılır bir biçimde baÅŸlatan kiÅŸi olarak bilinmektedir.
Ömer bin Abdülaziz: Ä°yi huylu, dindar, bütünleÅŸtirici bir tavrı olan Emevi halifesi olarak bilinmektedir. Ä°slam dünyasındaki bölünmüÅŸlüÄŸü bitirmek isteyen, halkın her kesimine yakın davranan, adaletsizlikleri gidermek için birçok reform uygulayan ve aydınlara yakınlık gösteren bir yapısı var. Bu türden davranışları devletin soylularının tepkisini çektiÄŸinden dolayı saltanatı üç sene sürmüÅŸ ve kendisini zehirlemiÅŸlerdir.
Bu konu ile alakalı belirtmek istediÄŸim son ÅŸey ÅŸu, kültürel mirasa sahip çıkamayan Emevi iktidarı 89 yıl sürdü, bu mirasa sahip çıkan Endülüs Emevileri ise 270 yıldan fazla ayakta kaldılar.
Tarih 750’lere yaklaÅŸtığı zaman, halkın birçok kesimini arkasına alan Abbasiler iktidarı ele geçirdiler. Emeviler’in devlet yönetiminde yaptıkları hataların telafisi ve tekrarlanmaması adına birçok uÄŸraÅŸ verildi ancak bunlar, bu yazının konusu deÄŸil. Genel olarak verilen bilimsel uÄŸraşı anlatmaya geçelim.
BaÄŸdat ÅŸehrinin tasviri, 9. yüzyıl.
Abbasi yönetimi akıllıca davrandı. Antik Yunan’dan bu yana gelen mirasa sahip çıkmaları gerektiÄŸinin farkındaydılar, bu sebeple eski dönemlere ilgi baÅŸlamasına sebep oldular. Bu ilgiden en büyük payı ise Antik Yunan aldı. Ä°kinci halife Mansur ile birlikte devlet destekli bir çeviri faaliyeti baÅŸladı, bu tür faaliyetler Emeviler zamanında da yapılıyordu ancak keskin bir devlet teÅŸvikinden söz edilemezdi.
Bu çeviriler uzun bir aradan sonra Helenizm’e yeniden hayat vermiÅŸtir. Antik Yunan filozofları aydın Müslüman kesim tarafından üstat olarak görülmeye baÅŸlanmış, unutulmaya yüz tutmuÅŸ kitaplar ücra köÅŸelerden bulunup yeniden yazılmıştır. Öyle ki, Antik Yunan filozoflarının isimleri farklı anılmaya baÅŸlanmış, kitaplarının isimleri yeniden adlandırılmış, görünümleri yeniden tasvir edilmiÅŸtir. Mesela Platon’a Eflatun denmiÅŸ (Arapça’da “p” harfi yok), Aristo’nun “Peri Ouranou” isimli eserline “Kitabu’s-Sema ve’l Alem” denmiÅŸ ve Sokrates’i bu ÅŸekilde tasvir etmiÅŸlerdir. Eskileri hoca, kendilerini öÄŸrenci olarak görmüÅŸlerdir. Bunu ÅŸu anekdot ile açıklayabiliriz: “Farabi, kendisine ‘Sen mi daha bilgilisin, yoksa Aristo mu?’ dıye soranlara ‘EÄŸer Aristo’nun zamanında yaÅŸasaydım onun en seçkin öÄŸrencilerinden olurdum.’ ÅŸeklinde cevap vermiÅŸtir.”
Devletin baÅŸkenti BaÄŸdat’ta baÅŸlayan ve diÄŸer ÅŸehirlere yayılan kültürel faaliyetlerin merkezi Beyt’ül Hikmet isimli kurumdur. Burada baÅŸlayan çeviri faaliyetlerinin nedenlerinden birisinin de; halife Mansur’un, kaynakları Yunanca olan astrolojiye karşı olan derin ilgisi olduÄŸu söylenir.
Beyt’ül Hikmet’in kapsamlı olarak faaliyete geçmesi halife Memun dönemindedir ancak halife Mansur döneminde küçük bir tercüme bürosu olarak kurulmuÅŸtur. Kurulurken Sasaniler model alınan kütüphanenin ilk kurulduÄŸundaki baÅŸlıca iÅŸlevi, Sasani eserlerinin Farsça’dan Arapça’ya tercümesiydi. Kütüphanede tercümanların yanı sıra, kitapların korunmasını saÄŸlamak amacıyla mücellitler de yetiÅŸtirilmekteydi.
Çeviri faaliyetleri, Harun ReÅŸid zamanında artarak devam etti. Aristoteles’in “Fizik” ve Öklid’in “Elementler” isimli eserleri çevirisi yapılan baÅŸlıca kitaplardır. Harun ReÅŸid’in, DoÄŸu Roma ile olan savaÅŸlarda zafer kazandığı zaman ganimet olarak özellikle kitap ve el yazması istediÄŸi bilinmekte, ele geçirilen ÅŸehirlerdeki antik eserler ise BaÄŸdat’a taşınmaktaymış.
Abbasi Sarayı’nda görev yapan bilim adamları halife Memun’un huzurunda astronomik verileri aktarırken.
Kurumun kapsamlı olarak faaliyete geçiÅŸinin halife Memun döneminde olduÄŸunu söylemiÅŸtik. Memun ciddi ciddi gelecekteki ideal toplumun bilimsel çalışmalara gereken önemi vererek oluÅŸturulabileceÄŸini düÅŸünen bir lider, hükmettiÄŸi topraklardaki bilimsel mirasın da tek bir yerde toplanması gerektiÄŸine inanıyor. Müslümanların Ä°skenderiye Kütüphanesi olan Beyt’ül Hikmet’in yükseliÅŸini baÅŸlatan inanç bu olmuÅŸtur. Kurumda, Memun döneminde kapsamlı bir dönüÅŸüm yaÅŸandı. Burası sadece bir tercüme bürosu olmaktan çıkarılıp; üniversite, kütüphane, laboratuvar, sohbet meclisleri gibi kurumların bulunduÄŸu bir külliye haline geldi. Dünya’nın farklı yerlerinden aydınlar buraya davet edilmiÅŸ; burada bulunanlar ise antik dönemin kaybolmuÅŸ eserlerini bulmak, çevirmek ve üzerine yeni bilgiler eklemek için çalışmalar yapmışlardır. Bu kiÅŸilere devlet maaÅŸ baÄŸlamış ve söylenene göre çalışanlara, çevirdikleri kitap ağırlığınca altın da verilmekteymiÅŸ. Bunun yanında halife, burada gerçekleÅŸtirilen felsefi, dini, tarihi ve siyasi sohbetlerin yapıldığı meclislere bizzat baÅŸkanlık etmiÅŸtir.
Buradaki Müslüman, Hristiyan, Mecusi, Musevi, Deist, Panteist; Türk, Fars, Arap, Yunan, vb. birçok insan bulunmaktaydı, ortak noktaları ise bilimdi. Bu bir yerde Abbasi aklının ürünüydü çünkü Abbasiler, OrtadoÄŸu üzerindeki farklı kültürler arasındaki duvarları olabildiÄŸince yıkmaya çalışmış ve Arapça’yı döneminin bilim dili haline getirmiÅŸti.
Dönemin en kutsal dalı matematikti zira kendisi diÄŸer birçok dalın temelini meydana getirmekte, o yüzden matematik üzerine çok kafa patlatılmış. Buraya çalışmaya gelen ilk kiÅŸilerden birisi olan Harezmi’nin asıl çalışma alanı matematikti ve aktarılana göre burada tam gün çalışmaktaydı. Cebir’in temeli olan “Hisabü’l-Cebr ve’l-Mukabele” (Cebir ve KarşılaÅŸtırma Hesabı) isimli eserini 825 tarihinde burada yazmıştır. Harizmi bu kitabında, miras hukuku, paylaşım, ticaret, arazi ölçümü, kanal açımı gibi birçok günlük sorunun çözümünde cebir denklemlerinin nasıl kullanılabileceÄŸini açıklamıştır. Harizmi, kendisini bu eseri yazmaya Halife Memun’un teÅŸvik ettiÄŸini söyler. “Cebir” kelimesi, “sonuçlandırma” anlamına gelen el-cebir’den gelmektedir. Bunun dışında, matematikte günümüzde kullanmaya devam ettiÄŸimiz hint sayı sistemi ve sıfır rakamının, Roma rakamları yerine kullanılmasını ısrarla teÅŸvik etmiÅŸ ve baÅŸarılı da olmuÅŸtur. Avrupalılar Harezmi’ye “Algoritmi” diyorlar çünkü kendisi algoritmayı da ilk kullanan kiÅŸi.
Astronomiye gelecek olursak; astronomi, astrolojinin mitoloji ve varsayımlarından ilk kez bu dönemde ayrılmıştır. Beni Musa KardeÅŸler gibi bilim adamlarının burada yaptıkları bilimsel çalışmalar yüzyıllar boyunca yeni çalışmalarda kullanılmıştır. Bu üç kardeÅŸin takdir edilmesi gereken baÅŸka bir özelliÄŸi var ki, kazandıkları paranın büyük bir bölümünü antik yazmalar toplamak ve BaÄŸdat’ta bir grup tercümanın faaliyetlerini desteklemek için harcamışlardır. Bunların finanse ettiÄŸi diÄŸer iki ünlü tercüman ise babası Hristiyan olan Ä°shak bin Huneyn ile Sabit bin Kurra’ydı. Ayrıca halife Memun, bu üç kardeÅŸi Eratosthenes ve diÄŸer Antik Yunan bilimcilerinin yaptığı ölçümleri doÄŸrulamak üzere Dünya’nın çevresini tahmini olarak hesaplamakla görevlendirmiÅŸir.
Matematik ve astronomi dışında birçok alana dair yapılan çalışmaların anlatımı uzun ve geniÅŸ, bunları baÅŸka yazıların konusu yapacağım.
Bu tercüme faaliyetlerinin bu kadar geniÅŸ kapsamlı ve bol yapılabilmesinin sebeplerinden birisi de BaÄŸdat’taki kağıt imalathaneleriydi. 9. yüzyılın sonuna gelindiÄŸinde, sadece BaÄŸdat’ta 200’den fazla sahaf olduÄŸu bilinmekte. BaÄŸdat 1258’de MoÄŸollar tarafından yaÄŸmalandığında 36 resmi kütüphanenin yanında çok sayıda özel kütüphane de bulunmaktaydı.
Beyt’ül Hikmet’in varlığı, MoÄŸollar gelene kadar sürebildi. MoÄŸol hükümdarı Hülagü’nün ordusu 10 Åžubat 1258’de halifeliÄŸin baÅŸkentini ele geçirdi. BaÄŸdat’ın iÅŸgali, Ä°slam tarihinin en yıkıcı olaylarından biriydi. Åžehrin düÅŸüÅŸünü MoÄŸol katliamı takip etti. 200 bin ile 1 milyon kiÅŸi arasında deÄŸiÅŸen çeÅŸitli rakamların verildiÄŸi ÅŸehrin Müslüman nüfusunun neredeyse tamamı öldürüldü. Yalnızca ÅŸehirdeki Hristiyan nüfusunun canı bağışlandı. Halife Memun tarafından ilmi çalışmaları yeni ufuklara taşımak için kurulmuÅŸ olan Beyt’ül Hikmet yerle bir edildi. Burada bulunan kitaplar Dicle Nehri’ne atıldı ve yüzlerce yıllık bu eserlerden akan mürekkep nehrin suyunu siyaha dönüÅŸtürdü. Matematik, fen, coÄŸrafya, astronomi, tarih, ilahiyat ve fıkıh ile ilgili binlerce eser sonsuza dek kayboldu. Bu kayıptan dolayıdır ki, bugün Ä°bn Heysem, Biruni ve Ä°bn Sina gibi kiÅŸilerin eserlerinin sadece bir bölümüne sahibiz.
Beyt’ül Hikmet’in sonunu tamamen MoÄŸollar’a baÄŸlamak objektiflikten uzak bir düÅŸüncedir. 13. yüzyılda, bilime karşı yürütülen karşı propaganda yüzünden Beyt’ül Hikmet’in eski gösteriÅŸli günlerinden zaten eser yoktu. YaÄŸmalanan ve yakılan kütüphaneden kurtarılabilenler farklı yerlere taşındı. O dönemden sonra birtakım uç görüÅŸlerin hakim olmaya baÅŸlamasıyla da bu miras, devam ettirilmeye layık görülmedi. Bizden daha ziyade Avrupalılar bu mirasa sahip çıktılar. Günümüzde Viyana’daki BirleÅŸmiÅŸ Milletler binasının bahçesinde yer alan bu anıt da bunun kanıtı niteliÄŸindedir. Resimdekiler: Ä°bn Sina, Ömer Hayyam, Biruni ve Râzî.
Müellif: BuÄŸra Han Yerli / Tarih-i Kadim
Henüz yorum yapılmamış.