Sosyal Medya

Voltaire’in insanın derunundakini bilme cesareti

21 Kasım 1694 tarihinde Paris’te dünyaya gelen Voltaire, din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefi yazıları ile ünlenmiştir.



Asıl adı François Marie Arouet olan düÅŸünür, yazılarında “Voltaire” takma adını kullandığı için daha çok bu adla meÅŸhur olmuÅŸtur. Çok yönlü bir kalem insanı olan Voltaire; filozof, tarihçi, oyun yazarı, roman yazarı ve ÅŸair kimliÄŸiyle bilindi. Tüm bu alanlarda yoÄŸun biçimde yazılar kaleme almış, toplu yapıtları yetmiÅŸ cildi bulmuÅŸtur.
 
21 Kasım 1694 tarihinde Paris’te dünyaya gelen Voltaire, din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra insan hakları konusundaki düÅŸünceleri ve felsefi yazıları ile ünlenmiÅŸtir. Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketine de büyük katkıları olmuÅŸtur. Eserlerinde Kilise dogmalarını ve döneminin Fransız müesseselerini yoÄŸun olarak hicvetmiÅŸtir. Zamanın en etkili isimlerinden biri olarak tanınır. O, zamanının toplumsal, dini, politik ve kültürel koÅŸullarını radikal bir biçimde eleÅŸtirmiÅŸ, bir tür ampirik felsefe yardımıyla gerçekleÅŸecek reformların baÅŸlaması için sergilediÄŸi büyük çabayla, Aydınlanmanın babası olarak görülür. 
 
Aklın egemenliÄŸi olarak tanımladığı “Ä°lerleme idesi”nin en önemli temsilcilerinden olan ilerlemeden daha ziyade entelektüel, bilimsel ve iktisadi ilerlemeyi anlayan Voltaire, bilimsel ve iktisadi ilerleme için kaçınılmaz olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü toleransın savunuculuÄŸunu yapmış, temelde düÅŸünce ve ifade özgürlüÄŸüyle özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸi politik özgürlüÄŸün yılmaz bir savunucusu olmuÅŸtur. Voltaire, sekiz yıl boyunca sanat eÄŸitiminin baÅŸladığı College Louis-le-Grand’da okumuÅŸtur, aldığı eÄŸitim ile ilgili pek olumlu yorumlarda bulunmamıştır. EÄŸitim gördüÄŸü okulda “Latince ve aptallıklar” dışında bir ÅŸey öÄŸrenmediÄŸini iddia etmiÅŸtir. Mezun olduktan sonra edebiyat alanında kariyer yapmaya baÅŸlayan Voltaire’in babası onun hukuk eÄŸitimi almasını istiyordu.
 
“Okulda okuduklarıyla yetinenler, yalnız çocuk bakıcısıyla konuÅŸabilen çocuklara benzer.”
 
Bu nedenle Voltaire, bir avukatın yanında asistan olarak çalışıyormuÅŸ gibi gözüküp zamanının büyük çoÄŸunluÄŸumu hicivsel ÅŸiirler yazmaya adamıştır. Bunu öÄŸrenen babası Voltaire’ı hukuk okumaya göndermiÅŸ ancak o yine de yazmayı sürdürmüÅŸtür. Sivri dili ile aristokratik ailelerin beÄŸenisini toplayan Voltaire, Kral XV. Louis’nin naibi, Orleans Dükü II. Philippe’i konu alan bir yazısı nedeniyle Bastille’de hapsedilmiÅŸtir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi “Oedipe”yi kaleme almıştır. “Oedipe”nin baÅŸarısı Voltaire’i etkili bir isim yapmakla beraber onu Fransız Aydınlanmasına dâhil etmiÅŸtir.
 
Ä°ngiltere’ye sürgün
 
Volteire’in sivri dilliliÄŸi ve hazır cevaplılığı yüzünden başı sıkça belaya girmiÅŸtir. Genç bir asilzadeyi gücendiren sözleri, mahkeme dahi olmadan sürgün edilmesine sebep olmuÅŸtur. Ä°ngiltere’ye sürülmesi onun düÅŸünsel durum ve düÅŸüncelerini de büyük oranda etkilemiÅŸtir. Ä°ngiliz monarÅŸisinden ve ülkenin din ve ifade özgürlüÄŸüne verdiÄŸi deÄŸerden etkilenen genç yazar, Shakespeare gibi ülkenin önde gelen yazar ve düÅŸünürlerinden de etkilenmiÅŸtir. Üç yıllık sürgün hayatından sonra Paris’e dönen Voltaire, fikirlerini Ä°ngiliz hükümetini konu alan kurgusal bir metinde toplayarak bastırmıştır.
 
“Kendi kendini deÄŸiÅŸtirmenin ne kadar güç olduÄŸunu düÅŸünürsen; baÅŸkalarını deÄŸiÅŸtirmeye çalışmada ÅŸansının ne kadar az olduÄŸunu anlarsın.”
 
Voltaire’in, Ä°ngiliz monarÅŸisini daha geliÅŸmiÅŸ ve insan haklarına daha saygılı görmesi nedeniyle yazdıkları büyük bir tartışmaya yol açmıştır. Bu tartışmalar sonunda öyle bir noktaya gelinmiÅŸtir ki evrakın kopyaları yakılmış Voltaire ise Paris’i terk etmeye zorlanmıştır. Bu olaydan sonra sınırdaki Chateau de Cirey’e yerleÅŸen Voltaire, yazmaya devam etmiÅŸ ve bu süreçte “Merope” oyununun yanında çeÅŸitli kısa öyküleri yayımlanmıştır. Voltaire, bu dönemde Marquise du Chatelet ile de bir iliÅŸkiye baÅŸladı. 15 yıl süren bu iliÅŸkisi onun entelektüel geliÅŸimine yardımcı olmuÅŸ ve Markiz ile bu süreçte 21.000 üzerinde kitap toplamıştır. Ä°ngiltere’de geçirdiÄŸi zamanda onu en çok etkileyen ÅŸeylerden biri de Isaac Newton’un çalışmalarıdır. Eser ve düÅŸüncelerinde bunun etkileri görülebilir.
 
Yaşamının son yılları
 
Marquise’in ölümünün ardından Berlin’e giden Voltaire, Kral’ın ısrarı üzerine saraya davet edilmiÅŸtir. Ä°lk yıllar çok rahat yaÅŸasa da zaman içinde hayatı zorlaÅŸmaya baÅŸlamış, sivri diliyle burada da eleÅŸtirilerine devam etmiÅŸtir. Böylece yine tutuklanmış ve bazı evrakları yok edilmiÅŸtir. Ardından Cenevre’ye giden yazar, burada çok iyi karşılanmış olmasına raÄŸmen tiyatro ile ilgili yasaklar üzerine yazdığı bir yazısı nedeniyle burayı da terk etmek zorunda kalmıştır. Bu olaylar ardından Paris’e doÄŸru yola çıkan Voltaire, XV. Louis’ın onun kente girmesini yasaklamasıyla 1753 yılında Ä°sviçre’ye yerleÅŸir.
 
Burada her ne kadar iyi karşılansa da tiyatral performansları yasaklayan Cenevre yasaları Voltaire’in “Candide” isimli eserini yazmasına neden olmuÅŸtur. Bu eser, Voltaire’in insanlık anlayışının olgun bir anlatımıydı. Hak ettiÄŸi saygıyı ve ilgiyi yaÅŸamının son yıllarında gören yazar, tekrar Fransa’ya çağırıldı. Seksen üç yaşındaki Voltaire, Paris’te sahneye konulacak olan oyunu “Ä°rene”yi görmek için Fransa’ya gitti. Voltaire, tiyatro sahnesinde kendisine defne yapraklarından bir taç sunularak karşılandı ve ayakta alkışlandı. “Ä°rene” büyük bir baÅŸarıydı. Ne var ki ölüm Voltaire’e yaklaşıyordu. Hastalığının iÅŸkenceleri, yazarı geç gelen baÅŸarısının ortasında yakaladı. 1778 yılının 30 Mayıs günü, büyük bir ziyaretçi kalabalığı arasında hayata gözlerini yumdu. Son sözleri, “Beni huzur içinde ölmeye bırakın!” oldu.
 
Voltaire’nin düÅŸünceleri
 
Her ne kadar ömrü boyunca yurttaÅŸlık hakları ve din özgürlüÄŸü gibi kavramları savunmuÅŸ olsa ve var olan Fransız rejimini eleÅŸtirse de Voltaire, demokrasiden yana deÄŸildi. Onun gözünde en iyi yönetim biçimi aydın bir monarÅŸi veya aydın mutlakıyetti. O, hayatının sonuna kadar aydınlanmış bir monarkın yönetimini ideal bir yönetim tarzı olarak savundu. Sınıfların varlığını da bir zorunluluk olarak gören Voltaire’ın din açısından tutumları ise biraz karışıktır.
 
“Bâtıl inanç ve cehaletten oluÅŸan fanatizm, bütün asırlar boyunca bir hastalık olmuÅŸtur.”
 
Philosophes’den olan Volteire, genellikle deist olarak tanımlanmıştır ancak çeÅŸitli söylentiler nedeniyle ateist olduÄŸu da düÅŸünülmüÅŸtür. Voltaire, ünlü felsefi eseri “Felsefi SözlüÄŸü”nde de ateizmi ve ateistleri eleÅŸtirmiÅŸtir. Ortaya koyduÄŸu dini fikirler deist çerçevededir. Bunların dışında var olan dini inanç ve yapıyı eleÅŸtirmiÅŸtir. Aydınlanma çağı Filozofları arasında yer alan Voltaire, ileri sürdüÄŸü farklı görüÅŸleriyle çağına damgasını vurmuÅŸ bir düÅŸünürdür. Onun ilginç yanı evrenselliÄŸinden ileri gelmemektedir. O, daha çok bilgi ve yaratıcılığıyla öne çıkmış birisidir. Voltaire’in idealizmi, kiÅŸilik özelliklerinden ziyade daha çok duyguda anlamını bulmuÅŸtur. YaÅŸamı boyunca mücadele ruhunu hiç kaybetmemiÅŸtir. Özellikle akıl, özgürlük, adalet, eÅŸitlik gibi temel deÄŸerleri hâkim kılma uÄŸruna her ÅŸeye ve herkese karşı direnmiÅŸtir. DüÅŸünceleriyle her daim hoÅŸgörüsüzlüÄŸe ve kilisesin siyasal etkisine karşı çıkmıştır. Akıl dışı olan tüm Hıristiyan dogmalarına karşı savaÅŸ vermiÅŸtir. UÄŸruna savaÅŸ verdiÄŸi evrensel deÄŸerler bugün bile konuÅŸulmakta ve insanlığın geliÅŸmesine katkı saÄŸlamaktadır.
 
Candide
 
François Marie Arouet Voltaire
 
Hayatının bir bölümünü zindanlarda geçirmiÅŸ olan Voltaire’in kaleme aldığı bu eser dünyanın en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Ä°lk olarak 1759 yılında yayımlanan “Candide”, hem büyük baÅŸarılar elde etmiÅŸ hem de büyük skandalların ortaya çıkmasına neden olmuÅŸtu. Eser, yayınlandıktan sonra gördüÄŸü tepkiler üzerine hemen yasaklanmıştı. Romana adını veren Candide; saf, temiz, dünyadan habersiz anlamına gelmektedir.  Hikâyedeki Candide, felsefe hocası Pangloss’un öÄŸretilerini sonuna kadar savunmakta yaÅŸadığı onca belaya, aÅŸka, maceraya raÄŸmen iyimserliÄŸini korumakta ve dünyadaki her ÅŸeyin olabilecek en iyi ÅŸey olduÄŸunu düÅŸünmektedir.
 
YaÅŸadığımız dünya dünyaların en iyisidir
 
Candide, Almanya’da yaÅŸadığı ÅŸatodan kovulduktan sonra Avrupa, Afrika ve Asya’da büyük felaketlerin tam ortasına düÅŸer. YolculuÄŸu boyunca Bulgarlarla savaÅŸa girer, tüm Avrupa’yı türlü çilelerle dolaşır,  Amerika kıtasına uzanır. Dayaklardan, iÅŸkencelerden harap düÅŸer, fakirliÄŸin dibine vurur. Ama arada hayat yüzüne güler; ordu komutanı olur, zengin de olur. Hikâye Ä°stanbul’a kadar varır. Ä°lk olarak Bulgarların arasından kurtulduktan sonra, eski felsefe öÄŸretmeni Pangloss’la karşılaşırlar ve maceralarının uzun bir süresi birlikte geçer. Birlikte pek çok badire atlatırlar. Sonra Lizbon’a giderler. Burada yakalanırlar ve iÅŸkence görürler. Karşı karşıya kaldıkları bu zulüm Pangloss’un asılmasıyla neticelenir. YaÅŸadıkları karşısında Candide kendi kendine sorar: “Mümkün olan dünyaların en iyisi burasıysa diÄŸerleri nedir?” Ancak Candide, başına ne gelirse gelsin akıl hocası, Pangloss’un iyimserlik öÄŸretisinden asla ÅŸaÅŸmaz. 
 
Olan her ÅŸeyin bir iyiliÄŸi getireceÄŸini düÅŸünerek kötülüklerle yaÅŸamaya devam eder. Tüm dünyayı dolaÅŸan Candide’nin gördüÄŸü tek ÅŸey; savaÅŸ, acı, gözyaşı ve zulümdür! Romanda çok fazla karakter kısa süreliÄŸine girip çıksa da Candide’ye yoldaÅŸlık eden bir diÄŸer isim ihtiyar bilgin Martin’dir. Martin yeryüzünde var olan kötülüklerden, kıskançlıklardan, zorluklardan, belalardan bir bir bahsederken Candide hâlâ: “Bunlarla birlikte, ÅŸu dünyanın iyi yanları da var.” düÅŸüncesindeydi.
 
 “Candide: ‘Ä°nsanların bugünkü gibi her zaman birbirlerini öldürmüÅŸ olduklarını, her zaman onların böyle yalancı, hilekâr, hain, nankör, haydut, zayıf, vefasız, alçak, kıskanç, obur, sarhoÅŸ, hasis, hırslı, katil, dedikoducu, serseri, tutucu, iki yüzü ve budala olduklarını mı sanıyorsunuz?’ diye sordu.
 
Martin: ‘Atmacaların her zaman güvercin bulsalar yiyeceklerine inanır mısınız?’ dedi.
 
Candide: ‘Elbette!’ diye yanıtladı.
 
Martin: ‘O hâlde, mademki atmacalar hiç huylarını deÄŸiÅŸtirmemiÅŸler, niçin insanların huy deÄŸiÅŸtirmesini istiyorsunuz?’ dedi.”
 
Voltaire’in kaleme aldığı bu eser; topluma ve insanlığa iyiyi ve kötüyü ışık tutacak tarzda aktaran baÅŸyapıtlardan biri. Ülkelerin, ulusların, insanlığın adaletsizliÄŸi, felsefi-masal tarzında aktarılarak çok güçlü bir etki yarattığı ortadadır. Hayatının en olgun döneminde kaleme aldığı “Candide”, gerek kurgusu gerek yazım dili bakımından edebiyat dünyası için bir ÅŸaheser olmuÅŸtur.
 
Zadig
 
François Marie Arouet Voltaire
 
“Zadig”, doÄŸruluktan sapmayan bilge bir adamın başına gelenlerin öyküsüdür. Erdemli, iyi niyetli, zeki ve ahlaklı bir insan olan Zadig’in başına, bir insanı mükemmel kılabilecek tüm bu özelliklerinden dolayı pek çok felaket gelecektir. Babil’den kaçmak zorunda kalır, sevdiÄŸi kadının peÅŸinden yollara düÅŸer ve her yerde zulümle, kötülüklerle karşılaÅŸsa da bunlardan bir ÅŸekilde sıyrılmayı bilir. Voltaire, bu eserinde kendi yaÅŸamını yansıtmış, düÅŸünceleri yüzünden oradan oraya sürgün ediliÅŸinin hikâyesini yazmıştır. 
 
1747 yılında yazdığı “Zadig”, Voltaire’in ilk felsefi romanıdır. Voltaire, kahramanı için “Bilge” anlamına gelen “Zadig” ismini vermiÅŸtir. Eserde Zadig’in çalkantılı hikâyesi filozofik bir masal anlatımıyla aktarılmıştır. BoÅŸ inançların, insanî zaafların ve bunların sonucu olan ahmaklıkların eÄŸlendirici bir yergisi olan eser, bu ahlaki yaklaşımın ötesinde Leibniz’in felsefesini de eleÅŸtirmektedir. “Önceden kurulu uyum” ve “Tanrısal inayet” anlayışının karşısına, rastlantıların belirsizliÄŸini ve yine Leibnizci bir kavram olan insanın “Yeterli neden” ilkesi uyarınca özgürlüÄŸünü sahiplenebileceÄŸi gerçeÄŸini çıkarmaktadır. Voltaire, istencimizde olmasa da eylemlerimizde özgür olduÄŸumuza inanmaktadır. Voltaire’in bu masal içinde okuyucuya iletmek istediÄŸi mesajların kaynağını XVIII. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesi ve sonuçları içerisinde görebiliyoruz.
 
Bilmek cesaretini göster 
 
“Aydınlanma fikirleri, insana, saÄŸlam ahlak normları koyabilmek için bir yol gösterici olarak akla güvenebileceÄŸini ve iyiyi-kötüyü bilebilmek için ne Tanrı vergisi bir sezgiye ne de kilise otoritesine ihtiyaç duymaksızın kendine güvenebileceÄŸini öÄŸretmiÅŸti. Aydınlanma Çağının ‘kendi bilgine güven’ anlamına gelen ‘bilmek cesaretini göster’ ÅŸeklindeki davranış ilkesi, çaÄŸdaÅŸ insanın çabaları ve baÅŸarıları için itici bir güç olmuÅŸtu.”
 
Voltaire, eserle aynı adı taşıyan kahramanı Zadig’i, masal anlatısının kendisine verdiÄŸi fırsatlarla birçok deneyimden geçirir. Onu hayatın tüm zorluklarıyla yüzleÅŸtirir. Zadig, zaman zaman başına gelenleri anlamakta zorluk çekse de kendisine sunulan yeni çıkış yolları sayesinde yeniden hayata dönmeyi baÅŸarır. Zaman geçtikçe kendisini kaderinin yönlendirdiÄŸine inanmak zorunda kalır. “Zadig”, Aydınlanma çağının toplumsal yapısını, gelenek, görenek ve kurumlarını acımasızca hicveder. Eserin kahramanı Zadig ve onun evlenmeyi düÅŸündüÄŸü kızların tuhaf tutum ve yaklaşımlarını mizahi bir üslupla dile getirirken aslında Aydınlanma çağında Fransız toplumunda baÅŸ gösteren yozlaÅŸmaya dikkat çekmektedir. Voltaire, yaÅŸadığı dönemde kiliseyi, Hıristiyanlığı ve diÄŸer kurumları sorgulamaktan çekinmemiÅŸtir. Mücadelesini deÄŸiÅŸik imkânları da seferber ederek devam ettirmiÅŸtir. Bu eserinde de düÅŸüncelerini, beklentilerini masal dünyasının kendisine sunduÄŸu sonsuz imkânları kullanarak gerçekleÅŸtirme yoluna gitmiÅŸtir.
 
“Ä°nsan hayatı denilen bu ÅŸey de neyin nesi? Ey erdem! Åžimdiye kadar benim ne iÅŸime yaradın? Ä°ki kadın beni alçakça aldattı. Onların ikisinden de güzel ve tamamıyla masum olan üçüncüsü ise ölüme gidiyor! Bende iyilik namına ne varsa, hepsi de benim için bir felaket kaynağı oldu. En büyük makama yükseliÅŸim de aynı ÅŸekilde en müthiÅŸ bir ÅŸekilde felaket uçurumlarına sürüklenmem imiÅŸ. Hâlbuki ben de baÅŸkaları gibi ahlaksız olsaydım, onlar gibi mutlu olurdum.”
 
Babil Prensesi
 
François Marie Arouet Voltaire
 
Voltaire’in 1768 yılında kaleme aldığı felsefi öyküsü “Babil Prensesi”nde iki âşık Asya ve Avrupa’da birbirlerini aramaya çıkıyorlar. Voltaire’in saÄŸlığında yayımlanan son yapıtlarından biri olma özelliÄŸini taşıyan eseri, gerçekdışı dekorlarla geçen inanılmaz olayları anlatırken bir yandan da okurunu aydınlatmaktan geri kalmıyor. “Babil Prensesi”, eski çaÄŸlarda geçen bir aÅŸk masalı. Hükümdar babası, güzeller güzeli kızı Formozant’a yaraşır bir damat bulmak için bir yarışma düzenler.
 
“Kralların mutlak iktidara düÅŸkün oldukları zamanlar, yazgının garip bir cilvesi sonucu; karışıklık, iç savaÅŸlar, anarÅŸi ve yoksulluÄŸun ülkeyi yakıp yıktığı görülmüÅŸtü. Huzur, varsıllık ve genel mutluluksa ancak hükümdarlar kendilerinin tek mutlak güç olmadıklarını kabul ettiklerinde egemen oldu ülkemizde.”
 
Yarışmaya yalnızca Mısır firavunu, Hint ÅŸahı ve Ä°skitlerin kralı katılır. Ancak son anda yakışıklı bir genç çıkagelir. Bir çobandır bu genç adam. Tek boynuzlu bir atı, bir anka kuÅŸu ve bir uÅŸağı vardır yalnızca. Prensese deli gibi âşık olur ve aÅŸkı karşılıksız deÄŸildir. Aydınlanma Çağının düÅŸüncelerinden örnekler taşıyan bu öykü peri masallarıyla da benzerlikler gösteriyor. Büyülü kuÅŸların, mitsel karakterlerin yaÅŸadığı masalsı bir coÄŸrafyayı tasvir eden Voltaire, soylu sınıftan ve burjuvaziden tiksintisini ironik diliyle aktarmaya devam ediyor.
 
“Ama bana öyle geliyor ki güzelliÄŸinden baÅŸka bir ÅŸeyle ilgilenmeyen, halkın arasında görünmeye tenezzül ettiÄŸi için insanların kendisine minnettar kalacağını sanan ÅŸu kadınlardan olmalı. Benim ülkemde putlara tapmayız. Gönül almasını bilen, saygılı bir kadını çirkin de olsa, bu güzel heykele yeÄŸlerim. Siz de onun kadar güzelsiniz ve hiç deÄŸilse yabancılarla konuÅŸmaya gönül indiriyorsunuz. Sizi ona yeÄŸlediÄŸimi bir Ä°skit’in tüm açık yürekliliÄŸiyle itiraf ediyorum.”
 
Micromegas
 
François Marie Arouet Voltaire
 
Voltaire, insanın evrendeki konumunu sorguladığı ve yeryüzünde yaÅŸayan insanların deÄŸersizliÄŸini vurgulamak için büyük ve küçük sıfatlarına vurgu yaptığı “Micromegas”da, insanların özgürlükten ve akıldan uzak varlıklar olduÄŸunu düÅŸsel kahramanlar aracılığıyla anlatır. Küçük böcekler üzerine yazdığı bir kitabın başına iÅŸ açmasıyla kozmik bir yolculuk serüvenine atılan Siriuslu dev gezgin Micromegas, arkadaşı Satürnlü ile dünyaya iner. MutluluÄŸun bu gezegende var olduÄŸunu düÅŸünen iki dev, mikroskopla fark ettikleri insan topluluÄŸuyla konuÅŸmaya baÅŸladıklarında düÅŸüncelerinde ne kadar yanıldıklarını anlarlar:
 
“EÄŸer kötülük maddeden kaynaklanıyorsa kötülük yapmak için bizde gerekenden fazla madde var; zekâdan kaynaklanıyorsa gerekenden fazla zekâ da var. Mesela, başı ÅŸapkalı yüz bin çılgının sarıklı yüz bin baÅŸka hayvanın, bir avuç toprak için birbirlerini boÄŸazladığını ve yeryüzünün her tarafında, çok eski zamanlardan beri birbirimize böyle davrandığımızı biliyor musunuz?”
 
Voltaire, kahramanı Micromegas’ın aÄŸzından din, zekâ, savaÅŸ, erdem ile ilgili düÅŸüncelerini aktarır. SimgeleÅŸtirdiÄŸi düÅŸsel yolculuklar ve kahramanlarla insanın evrendeki konumunu sorgulayan Voltaire, kötülüÄŸün çıkış kaynağının insan olduÄŸunu gösterir. Fantastik öÄŸelerle eÄŸlendirirken düÅŸündüren Voltaire, insanın olduÄŸu her yerde kötülüÄŸün olduÄŸunu bir karış toprak için birbirlerini öldürmesi olayından yola çıkarak örtülü bir ÅŸekilde okuyucuya aktarır. Ä°nsanı ve insanın yarattığı deÄŸerleri eleÅŸtiri süzgecinden geçiren geçirir ve sorunun evrenselliÄŸine dikkat çeker.
 
 
Mahi Çelik, “Voltaire’in bilmek cesareti”, Kitabın Ortası dergisi, Kasım 2019, sayı 32.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.