Atatürk’ün vefatından sonra Cumhurbaşkanlığı seçiminde kriz yaşandı mı?
Follow @dusuncemektebi2
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
Mustafa Kemal Paşa’nın rahatsızlığının şiddetlenip yatağa düşmesi ülkedeki en önemli gündem maddesine dönüşmüştü.
Radyoda mütemadiyen Paşa’nın sağlık durumuyla ilgili bilgiler veriliyordu.
Yurdun dört bir yanından tabipler tedavi önerilerini ilgili mercilere iletirken Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk’ün 21 Ekim tarihinde komadan çıkarak gözlerini açması ülkede büyük sevinç yaratmıştı.
Mustafa Kemal’in gözlerini açması büyük bir mutluluğa sebep olmuşsa da bu durum fazla uzun sürmedi. Paşa tekrar komaya girmişti ve bu kez durumu daha da ağırdı.
10 Kasım 1938 tarihinde haber önce kulaktan kulağa yayıldı, sonra resmi makamlarca duyuruldu.
19 Mayıs 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Ali Rıza oğlu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 yılı sabah saat 09.05 sularında hayata veda etmişti.
Celal Bayar’ın zor günleri
Mustafa Kemal, hayata gözlerini yumduktan sonra o sırada Başvekil (Başbakan) olan Celal Bayar için idare etmesi gereken iki zorlu süreç başladı:
İlki Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, ikincisi de Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının kaldırılarak namazının nasıl kılınacağı konularıydı.
Bu zorlu görevleri üstlenmek zorunda kalan Celal Bayar siyasete İttihat ve Terakki’de başlamıştı.
Millî Mücadele döneminde ‘Galip Hoca’ ismiyle Ege bölgesinde Yunanlılara karşı güçlü bir mücadele yürütmüştü.
Gösterdiği yararlılıklar Ankara’da Mustafa Kemal’in dikkatini çekti. Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra Bayar’ı Ankara’ya davet etti.
Bayar, Ankara’ya geldiği ilk günlerden itibaren Millî Mücadele’nin lideri Mustafa Kemal’in güvenini kazanmayı başardı.
Siyasi maceranın dışında Celal Bayar, bankacılık alanında yetişmiş sayılı isimlerden birisiydi; bu yüzden, Mustafa Kemal’in kişisel servetinin de sermaye olarak kullanıldığı İş Bankası projesinin başına Celal Bayar getirildi.
İş Bankası kuruluşundan Mustafa Kemal Atatürk ve Celal Bayar ve İş Bankası ekibi ile birlikte
İlerleyen süreçte iktisadi politikalarda daha radikal değişikliklere gitmek isteyen Mustafa Kemal’in, başta “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” olmak üzere birçok meselede başvurduğu en kritik isim yine Bayar’dı.
Mustafa Kemal sırasıyla önce mebus sonrasında bakan yaptığı Bayar’ı nihayetinde İsmet İnönü’nün yerine Başvekili olarak atamıştı.
Üstelik her konuda Bayar’a büyük bir güven duyuyor, Ankara’daki pek çok meseleye karışmayarak Bayar aracılığıyla hallediyordu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu denli güvendiği isim olan Celal Bayar’ın önünde kritik saatler bulunuyordu.
Bayar, bir yandan CHP grubunu toplayarak Cumhurbaşkanının kim olacağını belirleyecekti, diğer taraftan da Mustafa Kemal Paşa’ya son görevini yerine getirecekti.
Zaten Mustafa Kemal’in ölüm haberi duyulduğunda kulisler hemen hareketlenmişti. Cumhurbaşkanlığı için İsmet İnönü, Fevzi Çakmak Paşa ve Celal Bayar gibi isimler zikrediliyordu.
Kazım Karabekir’in ismi adaylar arasında neden geçmedi?
Kurtuluş Savaşı’nın önemli ismi olan Kazım Karabekir Paşa’nın Mustafa Kemal ile yolları erken ayrılmıştı.
Kazım Paşa 17 Kasım 1924 yılında yanına Adnan (İstanbul), Rauf (İstanbul), İsmail Canbolat (İstanbul), Sabit (Erzincan), Halet (Erzurum), Halis Turgut (Sivas), Feridun Fikri (Dersim), Faik (Ordu) Beyler, Ziyaettin Efendi (Erzurum), Refet (İstanbul) ve Rüştü Paşalar (Erzurum) gibi kritik isimleri alarak kurucusu olduğu CHP’ye karşı bir muhalefet partisi kurmuştu.
Mustafa Kemal Atatürk ile Kazım Karabekir Paşa (Mustafa Kemal Paşa'nın solunda)
Mustafa Kemal Atatürk, bu partinin kurulmasını en sert bir biçimde eleştirenlerin başında geliyordu.
Mustafa Kemal’in, içinde Kazım ve Ali Fuat Paşa gibi birçok silah arkadaşının bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kökü dışarda olan bir ihanet hareketi olarak yorumlaması dahi Kazım Karabekir’i yeni bir parti kurma fikrinden geri çeviremedi.
Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1925 yılında baskılar sonucu kapandı; ama Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir arasında derin bir ayrılığın yaşanmasına neden oldu.
1926 yılında İzmir Suikastı teşebbüsü ile İttihat ve Terakki’nin son kalıntıları olarak görülen Kara Kemal ve Cavid Bey gibi isimler tasfiye edilirken soruşturmanın ucu meclis içindeki muhaliflere kadar uzandı.
Bu süreçte Kazım Karabekir Paşa tutuklanarak İstiklal Mahkemesi’ne çıkartıldı. Mahkeme sonucunda Kazım Karabekir aklanmıştı; ama bu süreç Karabekir Paşa’nın siyaseten ağırlığını ve gücünü kaybetmesine neden oldu.
Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden sonra da sürdü. Bu yüzden Millî Mücadele’nin en önemli isimlerinden Kazım Karabekir Paşa’nın Cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu değildi.
Celal Bayar nezaket gösterdi
Atatürk’ün vefatından sonra Celal Bayar, elindeki Başvekillik gücünü kullanarak durumu kendi lehine çevirecek güce sahipti, bir yandan Mustafa Kemal’in na’şı ile ilgilenirken bir gözü ve kulağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeydi.
Kulislerde İsmet İnönü’nün ismi öne çıkıyordu ve CHP grubunda yapılan oylamada oyların neredeyse tamamının İnönü lehine çıktığını görünce Celal Bayar siyasi ahlakla bağdaşmayacak bir tutum içine girmedi.
Nitekim İsmet İnönü, Celal Bayar’ın bu duruşunu takdir etmiş ve Başvekillik makamını yeniden Bayar’a tevdi etmişti; ama bu ikili aralarındaki yılları deviren soğukluk sebebiyle birlikte uzun süre çalışamadılar.
Nitekim Bayar, 12 yıl sonra İsmet İnönü’yü bu makamdan indirerek Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacaktı.
İsmet İnönü ve Celal Bayar arasındaki rekabetin her daim nezaket sınırları içinde kalması, Atatürk sonrası bir Cumhurbaşkanlığı krizinin çıkmasını engelledi.
Bu durum çok partili siyasi hayata geçişte İnönü koltuğu Bayar’a bırakırken bir siyasi kriz yaşanmasını da engelledi.
Sadakati istismar edilen Paşa: Fevzi Çakmak
Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, Cumhurbaşkanlığı için ismi geçen isimlerden biriydi. Şahsına münhasır bir yaşam şekli bulunan Fevzi Çakmak Paşa, Mustafa Kemal’in ordu içinde en güvendiği isimdi.
Fevzi Paşa; Mustafa Kemal’in, aldığı birçok kararda “Bir de Paşa’ya (Fevzi Çakmak) soralım” diyerek her zaman istişare halinde olduğu bir isimdi.
Fevzi Çakmak Paşa, 1944 yılında yaş haddinden emekliye sevk edilene kadar Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığındaki en etkili isimdi.
Abdestsiz tek bir evraka imza atmayan Fevzi Paşa mütedeyyin kimliği ile biliniyordu. Muhafazakâr kimliğine rağmen devrimlerin korunmasında Mustafa Kemal Paşa’nın en büyük dayanağıydı.
Atatürk ile Fevzi Çakmak Paşa
Cumhurbaşkanlığı sürecinde Mustafa Kemal’e gösterdiği bağlılığı aynı biçimde İsmet İnönü’ye de sunmaya karar vererek herhangi bir teşebbüste bulunmadı; ama Fevzi Çakmak Paşa, Mustafa Kemal ile çalışırken sağladığı uyumu İsmet İnönü ile gösteremedi ve ciddi fikir ayrılıkları meydana geldi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde askeri gücü elinde bulunduran Fevzi Çakmak Paşa’nın aday olması durumunda karşısına çıkacak rakiplerinden hiçbirinin ciddi bir şansı yoktu, fakat o aday olmamayı tercih etmişti.
Fevzi Paşa bu karardan yıllar sonra derin bir pişmanlık duymuş olacak ki önce Demokrat Parti’yi destekledi, daha sonra da kendi partisini kurarak siyasete atıldı; ama Paşa aktif siyasette umduğunu bulamadı.
Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü çekişmesi
Mustafa Kemal’in vefatından sonra CHP grubunda yapılan oylamada adaylık için İsmet İnönü’nün ismi ön plana çıktı.
İnönü Atatürk’ün vefatından sadece bir gün sonra Cumhurbaşkanı, 26 Aralık 1938 yılında da CHP Genel Başkanı seçildi.
İsmet İnönü, Mustafa Kemal hayattayken Başvekillikten uzaklaştırılmıştı. Bu yüzden İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi zaman zaman tartışmalara sebep olmuştu.
Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’yü karşı karşıya getiren birçok konu vardı; ama Hatay Krizi, Bira Fabrikası tartışmaları, Dersim sorunu ve Mustafa Kemal’in kabineye müdahaleleri ikili arasında kırgınlıklara sebep olmuştu.
Hatay krizi
Mustafa Kemal ile İsmet İnönü’yü karşı karşıya getiren meselelerin başında Hatay krizi gelmekteydi.
Mustafa Kemal, gerekirse silah kullanarak Hatay’ın anavatana katılım sürecinin hızlandırılması gerektiğini düşünürken İsmet İnönü savaş konusunda istekli değildi.
Mustafa Kemal Paşa bu konudaki kararlılığını göstermek adına hastalığına aldırmaksızın Adana ve Mersin bölgelerine bir ziyaret dahi gerçekleştirmişti.
İsmet İnönü konuyla alakalı fikirlerini yıllar sonra “Hatıralar” isimli eserinde şu şekilde açıklayacaktı;
Atatürk’le Hatay konusunda, İstiklal Savaşında değil, 1936-1937’de çok münakaşa ettik.
Uzun sürdü ve belki o zaman bir askerî harekât yapsaydık, daha isabetli olurdu, daha iyi olurdu fikri onda kalmış olacaktır.
Ama bunun işaretini, izini hiçbir zaman göstermedi. Hatay meselesindeki fikir ayrılığımız kısa süre sonra sona erdi.
Atatürk Orman Çiftliği ve Bira Fabrikası krizi
Mustafa Kemal ve İsmet İnönü arasında ciddi tartışmalara sebep olan bir başka tartışma Atatürk Orman Çiftliği ve Bira Fabrikası kriziydi.
İsmet İnönü bu krizleri de şöyle açıklayacaktı;
Yugoslavya’dan dönüşümde AOÇ’nin ziraat vekâleti tarafından satın alınması meselesinin Ankara kulislerinde konuşulduğunu öğrendim.
Ben de Atatürk’e çiftliği yetiştirmek için çok uğraştığını ama hükümet de bir örnek göstermek için gösterdiğininiz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarf ettiğini, büyük ölçüde hükmet yardımı ile hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri hazineye satmanın doğru olmayacağını söyledim.
Ve Atatürk’e; Ne olacak, bunu alacaklar bir gün! Yolunu devlet yapar, suyunu devlet getirir, ağacını devlet diker, sonra eser meydana gelince bunu değerlendirir, satarsın. Özel bir maldır diye yürür gider, bırakmazlar. Hepimiz gideriz gitmeyiz ama ondan sonra bunu alırlar.
Atatürk de bana; Ne yapalım, vereyim öyleyse, nereye vereyim, dedi.
Ben de o zaman hazineye ver doğrudan doğruya, dedim.
Atatürk Orman Çiftliği krizi İsmet İnönü karşıtları tarafından köpürtülerek büyütülmüş ve ikili arasında derin bir ayrılığa götürmüştü.
Şevket Süreyya Aydemir ise bu krizi şöyle anlatacaktı;
Atatürk, Çankaya Köşkü’ndeki sofrada konuyu, gündüz gezip bakımsız gördüğü AOÇ’ye getirerek ziraat işlerini eleştirmektedir.
İnönü, bu sözlerin altında bira fabrikası işlerinin etkisini görmektedir.
Atatürk, 'En ziyade ehemmiyet verdiğimiz bu işler maalesef iyi gitmiyor. Ziraat işlerinde bir keşmekeş var. Ziraat Vekâleti, aczi içindedir. Buna bir çare bulmak lazımdır' demektedir.
Sonra konuşmalarını, Ziraat Vekili Muhlis Erkmen’i tenkide getirmektedir. Ondan memnun olmadığını söylemektedir.
İşte o anda İnönü birdenbire isyankâr bir hal alır ve atılır: Yani, Ziraat Vekilinin çekilmesi isteniyor.
Tıpkı bundan evvel diğer bazı vekiller hakkında yapıldığı gibi, benim fikrim alınmaya gerek görülmeden, vekillerim istifaya icbar ediliyor.
Emrivakiler karşısında bulunduruluyorum. İleri sürdüğüm sebeplere itimat edilmeyerek, başkalarından tahkik ediliyor.
En mühim memleket davaları, alakadar olmayanlarla görüşülerek, hep sofra başında kararlaştırılıyor. Bu vaziyetten korkuyorum.
Bu ve benzeri krizler İsmet İnönü ve Mustafa Kemal arasındaki krizi giderek derinleştirmişti.
Sonrasında Mustafa kemal İsmet İnönü’yü görevden alarak yerine Celal Bayar’ı getirmeye karar verdi.
İnönü bu durumu da şöyle kaleme alacaktı;
Atatürk, ertesi gün İstanbul’a gidiyordu. Ben de kendisiyle gidecektim. Programı bozmadık. Beraber trene bindik. Trene girer girmez Atatürk beni, yalnız yanına aldı.
Akşam vukuu bulan çekişmelere, hadiselere, tartışmalara kısaca işaret ederek, şimdiye kadar beraber çalıştığımız zamanda pek çok defa kavga etmişizdir, dedi.
Ama bu kadar açıktan, bu kadar serti olmamıştır. Bu sebeple sizin çalışmanıza biraz ara vermek doğru olacaktır, dedi.
Ben, onun bu sözünün çok isabetli olacağını söyleyerek atılgan bir tavırla, samimi bir tavırla karşıladım.
Çok müteşekkir olurum, dedim. Hakikaten yorgun ve çalışamaz bir hale gelmişimdir. Bana izin verirseniz size çok müteşekkir kalacağım, dedim.
Onun üzerine benim yerime getirmek istediği zatın ismini söyledi. Celal Bayar’ı getireceğim, dedi. Pek münasip olacağını, isabetli olacağını söyledim.
Gerçek şudur ki; samimi kanaatimi söylüyordum. O günkü mevzubahis olacak insanlar arasında uzun müddetten beri teessüs etmiş olan beraber çalışma devrinde, en iyi seçmenin bu olacağını samimi olarak söyledim.
Elbette Mustafa kemal Atatürk ve İnönü fikirsel ayrılıklar yaşasa da ikili arasında her zaman duygusal bir yakınlık bulunuyordu.
Öyle ki Mustafa Kemal Atatürk vasiyetinde İsmet İnönü’nün çocuklarının eğitim giderlerinin karşılanmasını vasiyet etmişti;
→İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.