Mustafa Öztürk: Kutsal kitaplar üçgenin iç açılarına inandırıyor mudur?
Follow @dusuncemektebi2
Kutsal metinler kozmogoni, kozmoloji, tabiat, yaratılış gibi konularda insanoğlunun bilimsel meraklarını gidermek ve açıklayıcı bilgi vermek gibi bir amaç gözetmezler. Kutsal metinlerdeki temel amaç insanoğlunun yaratıcıya karşı iman, ibadet, şükran borcunu hatırlatmaktan ibarettir.
Birkaç gün önce Prof. Dr. Ahmet Arslan Hoca’nın “Modern Dinî DüÅŸüncenin Krizi” konulu konferansına katılma ve başından sonuna kadar dinleme fırsatım oldu. Dil ve üslup olarak biraz agresif ve hırçın bulduÄŸum konuÅŸmasında müesses dinlerin geleceÄŸine iliÅŸkin hayli karamsar bir tablo çizen, daha açıkçası din kurumunun mazideki ağırlıklı yerini bundan sonraki süreçte bir daha elde edemeyeceÄŸini söyleyen Hoca bu baÄŸlamda modern dinî düÅŸüncenin çok derin bir kriz içinde bulunduÄŸunu savundu. Hoca’nın dinî düÅŸünce alanındaki krize iliÅŸkin birçok tespiti, din dairesi içinde bulunan bizler için ne yazık ki can yakıcıydı. Söz konusu tespitlerden biri, dindarların doÄŸrudan doÄŸruya inancın konusu olan hususlarla bilgi ve bilimin konusu olan hususları birbirine karıştırmaları, yani bilim, kanıt, ispat konusu olan birçok meseleyi inanç alanına taşıyarak tartışmalarıydı.
Malum, üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir. Bu konu geometri ve matematiksel ispatla ilgilidir. “Allah vardır, ölümden sonra diriliÅŸ haktır” önermesi ise bilgi, bilim, deney, gözlem, kanıt ve ispatla deÄŸil, temelde güven duygusuna dayalı inançla ilgilidir. Dolayısıyla “Allah’a inanıyor musun?” ÅŸeklinde bir soru gayet yerindedir. “Üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olduÄŸuna inanıyor musun?” ÅŸeklindeki bir soru ise saçmalığın ta kendisidir. Ne var ki dinî düÅŸünce dünyasında bu tür saçma sorularla sıkça karşılaÅŸmak ve din alanıyla doÄŸrudan ilgisi olmayan birçok meseleyi bu tür sorular üzerinden tartışmak yaygın bir âdettir.
Örnek vermek gerekirse, yaratılış ve evrim konusu dindar çevrelerde evrimsel biyoloji gibi pozitif bilimlerin konusu olarak deÄŸil, basbayağı bir inanç konusu olarak deÄŸerlendirilir ve hatta Allah’ın yaratma fiiline karşı alternatif bir yaratma modeli olarak algılanmasından ya da kasd-ı mahsusla bu ÅŸekilde algılanması arzulandığından dolayı çoÄŸu zaman “Evrime inanıyor musun?” ya da “Demek sen evrime inanıyorsun?” gibi tariz ve kinaye-yi urziyye kokan bir istifhamla tartışmaya girilir.
Ä°htimal ki yaratılış konusuyla ilgili tartışmada dindar taraf, “Allah bizi yarattı; ama ne ÅŸekilde yarattı, bilinmez; O’nun sınırsız kudret ve hikmetinden sual edilmez” demenin ötesinde, evrim teorisine karşı koyacak bir argümana sahip olmadığından, meseleyi behemehal inanç alanına çekerek muhatabı inançsızlık suçlamasıyla ilzam etmeyi çıkış yolu olarak görmekte ve böylece tartışmada saÄŸlam bir mevzi kazandığını düÅŸünmektedir. Oysa dindar taraf böyle bir yola baÅŸvurmakla söz konusu tartışmada mevzi kazanmak ÅŸöyle dursun, komik duruma düÅŸmektedir. Yaratılış ve evrim tartışmasında bir müslümanın izlemesi gereken yol, bu yol deÄŸildir. Bu yolun güzergâhı bize göre ÅŸöyle çizilmelidir: Kâinatın ve insanın Allah tarafından yaratıldığını söylemek bir inanç meselesidir. Müslüman kiÅŸi, kendi dinine sadakat kaygısı taşıyorsa bu inançtan asla taviz veremez, vermemelidir. Aksi halde iman dairesinden çıkmış demektir.
Evrim konusu bir müslüman için ancak bu inançtan sonra mevzu bahis edilebilir; dolayısıyla dinî-itikâdî deÄŸil, bilimsel bir teori olarak ele alınıp deÄŸerlendirilebilir. Sonuçta bu teori aklı başında ve saÄŸduyulu bir müslüman nazarında Allah’ın insanı yaratmasında iÅŸleyen yasa ve/veya biyolojik süreç hakkında makul bir fikir sahibi olmaya katkı saÄŸlamaktan daha fazla anlam taşıyan bir ÅŸey deÄŸildir. Haliyle, Allahsız bir yaratma modeli hiç deÄŸildir. Åžu halde, bilimsel bilgi ve ispatın konusu olan evrim meselesini inanç alanına çekip bunu inanma-inanmama baÄŸlamında tartışmak hem saçma hem de lüzumsuz bir iÅŸ ve uÄŸraÅŸtır. Bu noktada sıkça iÅŸlenen hata, yöntem ve amaçları birbirinden çok farklı olmasına raÄŸmen din ile bilim arasında ya tam mutabakat ya da katıksız muhalefet denklemi kurmaktır.
Tam mutabakat ve katıksız muhalefet
Tam mutabakat özellikle modern dönemde popülerleÅŸen bilimselci Kur’an yorumlarına onay veren ve bu sayede Kur’an’ı pozitif bilimin tezkiyesine muhtaç hale getiren zihniyette karşılık bulur. Katıksız muhalefet ise dinin artık modası geçmiÅŸ bir kurum olduÄŸunu savlayan pozitivist, materyalist ve ateist zihniyetlerde karşılık bulur. Pozitivist ve ateist paradigmaya göre dinî metinlerdeki yaratılış öyküleri bilimsel bilgi ve bulgularla kıyaslandığında, “Ä°nsanoÄŸlunu dünya düzlemine leylekler getirdi” türünden çocuksu bir anlatıdır. Kur’an’dan bilim fışkırdığına inanan naif düÅŸünce ise bu saldırı karşısında sözüm ona modern bilimsel yorumlarla durumu kurtarmaya uÄŸraşır. Fakat her iki yaklaşım da kökten sakattır. Çünkü kutsal metinler kozmogoni, kozmoloji, tabiat, yaratılış gibi konularda insanoÄŸlunun bilimsel meraklarını gidermek ve açıklayıcı bilgi vermek gibi bir amaç gözetmezler. Kutsal metinlerdeki temel amaç insanoÄŸlunun yaratıcıya karşı iman, ibadet, ÅŸükran borcunu hatırlatmaktan ibarettir. Din dili açıklayıcı deÄŸil, anlam ve deÄŸer katıcı bir dildir. Bu sebeple, kutsal metindeki ifadeler, söylenenden ziyade söylenmek istenen ÅŸey dikkate alınarak, yani parmağın ucuna deÄŸil, parmağın iÅŸaret ettiÄŸi noktaya bakılarak tefsir ve te’vil edilmelidir.
Zira bahsi geçen temel amaç çerçevesinde kutsal metin, insanda yaratıcıya karşı derin hayranlık uyandırmak üzere öyküsel ve ÅŸiirsel bir dil kullanır. Bu yüzden de yaÄŸmur, rüzgâr gibi doÄŸa olaylarını bile aynı dil dizgesi içinde anlam katarak anlatır. Ancak bu bilimsel (açıklayıcı) deÄŸil, tinsel (manevi deÄŸer yükleyici) bir anlamdır. Bu sebeple, kutsal metin bilimsel veriler ışığında yorumlamaya pek müsait olmadığı gibi, bilim de mantıkçı pozitivist bir paradigmayla kutsal metnin dil ve anlam dizgesini sorgulama ve yargılama hakkına sahip deÄŸildir.
Henüz yorum yapılmamış.