Amerika’nın Kürtlere Yönelik Dış Politikasındaki (Şimdilik) Altı Aşama
Follow @dusuncemektebi2
Başlığı şimdilik olarak belirtmek gerekiyor çünkü hâlihazırdaki ABD başkanı Trump’ın bir devlet aklı ve adamlığı ciddiyetinden uzak üslubu ve öngörüleri yanlışlayan tarzı, mevcut politikanın nereye doğru evrileceğine dair belirsizliği içermektedir.
Belirsizlik ve karmaÅŸa postmodern dönemlerin temel karakteristiÄŸi zira SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin iki aktöründen biri olan ABD, ÅŸu anda Marksist bir örgütü desteklerken, ikinci aktör SSCB’nin halefi olan Rusya ise, bu Marksist terör örgütüne karşı yapılan Barış Pınarı Harekâtı’nın durdurulması için ABD’nin, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Kurulu'na (BMGK), yaptığı baÅŸvuruyu (Çin! Ä°le birlikte) veto etti.
ABD’nin Kürtlere yönelik dış politikası hem Kürtleri hem de OrtadoÄŸu‘daki birçok ülkeyi Ä°ran’ı, Irak’ı, Türkiye’yi ÅŸaşırtacak bir tarz içerir. Bu coÄŸrafyada Amerikan dış politikasının ÅŸaşırtmadığı tek ülke vardır: ABD’nin 51. Eyaleti.
Bu yazıda temel olarak Michael Gunter’in (2011) “The Five Stages of American Foreign Policy towards the Kurds” adlı makalesi esas alınacak, yazıda belirtilen beÅŸ aÅŸamaya altıncısı eklenecektir. Aslında her bir aÅŸama Kürtlerin ABD’ye yönelik hayal kırıklığını dile getirmektedir. Bu aÅŸamalara, 9 Ekim 2019 tarihinde baÅŸlayan “Barış Pınarı Harekâtı” ile ABD’nin bu zamana kadar (bilerek ve isteyerek) hatalı biçimde Kürtlerin temsilcisi olarak gördüÄŸü ve desteklediÄŸi terör örgütü PKK-YPG’ye olan desteÄŸini çekmesi, altıncı hayal kırıklığını meydana getirmiÅŸtir. ABD’nin binlerce tır silah desteÄŸi sunarak şımarttığı terör örgütü üyelerinin onun bu tavrına karşı kızgınlıktan siteme, bu davranışın arkasında derin bir aklın yattığını düÅŸünerek sessizce beklemeye kadar varan tepkiler ortadadır. Bunun yanında, Amerika’ya yönelik sitemler, Amerika ve Avrupa kamuoyunu etkilemeye yönelik eylemler, sosyal medya etkinlikleri bu politikayı deÄŸiÅŸtirmeye yönelik bir siber koÅŸturmacayı andırmaktadır.
Birinci AÅŸama: Birinci Dünya Savaşı sonrası Wilson Ä°lkeleri
Kürtlerin Amerika ile tanışması gerçekte Kürt misyonerlerin Kürtlerin yaÅŸadığı bölgelerde (özellikle Mardin’de) misyonerlik faaliyetlerini yürütmeleriyle baÅŸlar. Bu faaliyetlerin ana muhatapları öncelikle Ermeniler sonra da Süryanilerdir. Amerikalı misyonerlerin ürettiÄŸi bu olumsuz algıya raÄŸmen Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan baÅŸkanı Woodrow Wilson’un, 8 Ocak 1918’de Amerikan Kongresinde açıklanan ve Dünya Barışı için On Dört madde olarak tarihe geçen ilkelerinden özellikle 12. Maddesi, Ä°mparatorluÄŸun içindeki farklı milliyetlerin bir referandum çerçevesinde kendi kendilerini yönetebileceklerine dair bir görüÅŸü dile getiriyordu. Bu maddeler Ermeniler ve Kürtler için bir devlet kurma hayalini canlandırıyordu. Jwiadeh, Wilson ilkelerinin Kürtler üzerinde yarattığı etkiyi, küçük gören Kürt Lawrence’i olarak da anılan Ä°ngiliz Binbaşı Noel’in ÅŸu yorumunu verir (2004:274): “BaÅŸkan Wilson’un herkes istediÄŸini yapsın haline dönüÅŸüp boÅŸa umut veren prensibi, bütün pırıltısıyla ufuktan yükselmektedir. Osmanlı Kürtleri avazları çıktığı kadar bağırırlarsa Wilson’un kendilerini duyacağını ve Diyarbakır’ı, kendi baÅŸlarına ve kötü yönetmelerine izin vereceÄŸini; Türklerle paylaÅŸmaları gerekmeden ÅŸiÅŸmanlamaya devam etmelerini saÄŸlayacağını sanıyorlar.” Birinci Dünya Savaşı sonrası Sevr AnlaÅŸması (10 AÄŸustos 1920, madde 62 ve 64) Kürtlere, bir yıl sonra Milletler Cemiyeti bağımsız bir devlet olabileceklerine ikna edilebildiÄŸi takdirde, tam bağımsızlığı seçebilecek özerk bir devlet kurma vaadinde bulunuyordu. (McDowall 2004:197)
10 AÄŸustos 1920’de imzalanan Sevr AnlaÅŸması, “Kürtlerin milli ihtiraslarının tanınmasını ve onaylanmasını saÄŸlamıştı. Ulusal bir Kürt devletinin kurulmasını öngören bu anlaÅŸma, Kürt tarihi için bir kilometre taşıdır. Sevr AnlaÅŸması’nın 62. maddesine göre, “Ä°stanbul’da ikamet edecek(...)bir komisyon, bu AnlaÅŸmanın yürürlüÄŸe girmesinden baÅŸlayarak altı ay içerisinde Kürt halkının hâkim bulunduÄŸu Fırat’ın doÄŸusunda ve Ermenistan’ın daha sonra belirlenecek olan sınırının güneyinde, antlaÅŸmanın 27. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları gereÄŸince çizilen Türkiye-Suriye ve Irak sınırının kuzeyinde bulunan bölgelerin dahili otonomi planını hazırlayacaktır.”
3. madde, 62. maddede öngörülen hükümlerin Osmanlı Hükümeti’nce yerine getirileceÄŸini taahhüt ediyordu. Sevr AnlaÅŸması’nın 64. maddesi, Kürtlerin bağımsızlık amacıyla Milletler Cemiyeti Konseyi’ne ne zaman ve hangi ÅŸartlarda baÅŸvurabileceÄŸini düzenliyordu. Bu madde ÅŸöyledir:
… Åžayet 62. maddenin kapsamı içinde bulunan Kürt halkı, yani bu bölgelerde oturan halk çoÄŸunluÄŸu Türkiye’den ayrılarak tamamen bağımsız olmak arzusunu ortaya koyar ve Milletler Cemiyeti’ne baÅŸvurursa ve ÅŸayet Cemiyet de bu halkın bağımsızlık arzusunu gerçekleÅŸtirecek kapasitede bulunduÄŸuna kanaat getirir ve bunun yerine getirilmesini tavsiye ederse, Türkiye bu tavsiyeyi aynen uygulamayı ve bu bölgelerdeki bütün hakları ile unvanlarından vazgeçmeyi taahhüt eder (Jwaideh 2004:254).
Bütün bunları belirttikten sonra Jwaideh diÄŸer yorumcular gibi, Sevr’in ölü doÄŸmuÅŸ bir anlaÅŸma olduÄŸunu belirtir. Sevr neden ölü doÄŸmuÅŸ bir anlaÅŸmaydı? SavaÅŸtan düzenli ve disiplinli ordusuyla nüfusuna göre daha az kayıp veren Almanya onur kırıcı bir anlaÅŸma yapmasına raÄŸmen anlaÅŸmaya uymak zorunda kalmıştı. DoÄŸu’da ordusunu terhis etmeyen Kazım Karabekir dışında dağılmış, yorgun neredeyse aralıksız on yıldır savaÅŸan Osmanlı ordusu Mondros kararlarınca dağıtılmıştı. Tüm bunlara raÄŸmen “sadece Türkiye kendisi için çizilen senaryoyu reddedebildi. 1918’de maÄŸlup devletler arasında kendisine dayatılan anlaÅŸmayı (Sevr AnlaÅŸması) geçersiz kıldıran tek ülke Türkiye’ydi” (Langlois vd. 2003:115). Mustafa Kemal ile baÅŸlayan direniÅŸ ve zaferler 24 Temmuz 1923’de Lozan AnlaÅŸmasının kabul edilmesi ile sadece Ermenilere verilen bağımsızlık ve toprak sözü unutulmadı aynı ÅŸey Kürtler için de geçerli oldu bu durum da doÄŸal olarak Sevr AnlaÅŸmasının noktalanması anlamına gelecekti. Bağımsız Kürt devleti beklentisi, Ä°ngilizlerin Irak’ta Kürtlerin yoÄŸun olarak yaÅŸadığı yerlerde petrolün kontrolünün kimde olacağına dair bir kararla da iliÅŸkiliydi. Ä°ngilizler Kürt Lawrence’ın (Yüzbaşı-Binbaşı Noel) duygusal enformasyonları ile hareket ederek Bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması yerine kendi kontrolleri altındaki Irak’a baÄŸlı, onun çatısı altında yaÅŸayan Kürtlerin varlığına daha sıcak baktı. Böylece Wilson Ä°lkeleri tıpkı Kürt Lawrence’ın dediÄŸi gibi, Kürtler için boÅŸa umut veren prensipler olarak tarihteki yerini aldı.
İkinci Aşama: Barzani Aşaması
1970’lerin baÅŸlarında Amerika’nın desteÄŸiyle Irak devletine karşı isyan eden Molla Mustafa Barzani’nin isyanıyla baÅŸlayıp, Amerika ve Ä°ran’ın Saddam’la yapılan anlaÅŸma sonrası isyan için Kürtlere yapılan yardımları kestiÄŸinde dönem sona erer.
Ä°kinci aÅŸamayı erken 1970’lerde baÅŸlatan Günter, Kürtlerin azınlık hakları taleplerini PKK’nın temsil ettiÄŸini belirtir (2011:95). Oysa erken 1970’lerde PKK ayrılıkçı Kürt örgütlerinden sadece biridir ve her bir örgütün diÄŸerini ajanlıkla suçladığı bu dönemde esas olarak çatışma sahası Türk devleti deÄŸil diÄŸer ayrılıkçı Kürt terör örgütleridir. Günter bu dönemde Amerika açısından iki Kürt tipinin çıktığını belirtir: PKK’nın temsil ettiÄŸi “kötü Kürtler”, Barzani’nin temsil ettiÄŸi “iyi Kürtler.” PKK, kötü Kürtleri temsil eder, çünkü bir NATO müttefiki olan Türkiye için PKK terör örgütü olarak görülmektedir. Barzani’nin iyi Kürtleri temsil etmesinin bazı sebepleri vardır (Günter 2011:96); Åžah tarafından yönetilen müttefiki Ä°ran’a iyilik yapmak (çünkü Ä°ran ve Irak arasındaki sorunların varlığı Kürtlerin desteklenmesiyle Irak’a zarar verilmesi anlamına geliyordu). Ayrıca bu destek SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca Irak’ın Sovyet Rusya’nın bir müttefiki olması dolayısıyla bir taktik olarak görülüyordu. Aynı ÅŸekilde Ä°srail üzerindeki baskıyı gidermenin bir aracıydı, böylece Irak gelecekte Yahudi devletine yapılacak Arap saldırılarına katılamayacaktı. Barzani’nin petrol zengini Kürdistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra OPEC’teki arkadaşı BirleÅŸik Devletler’e bakacağına söz verdiÄŸinden beri OrtadoÄŸu petrolü ABD için kendi ihtiyacını tatmin etme olasılığını taşıyan unsur olarak görülüyordu.
Molla Mustafa Barzani ve Stalin
ABD BaÅŸkanı Richard Nixon ve onun önce Ulusal Güvenlik Danışmanı olan sonra da dışiÅŸleri bakanı olan Henry Kissinger, Iraklı Kürtleri BaÄŸdat yönetimine karşı isyan için cesaretlendirir. Ancak Åžah ve Saddam’ın anlaÅŸmaya varması sonrası ABD (ve Ä°ran) Kürtlere verdiÄŸi desteÄŸi geri çeker. Barzani’nin ABD’ye tepkisine ise Kissenger alaycı bir biçimde (utanmazca= cynically), ÅŸu resmi açıklamayla cevap verir, “örtülü operasyonlar misyonerlik (hayır) faaliyetleriyle karıştırılmamalıdır.”
ABD’nin izlediÄŸi politikalar sonucu büyük hayal kırıklığı yaÅŸayan Molla Mustafa Barzani’nin, Irak’ta baÅŸlattığı Kürt hareketi 1975’de birden bire yok olur. Ömrünün son yıllarını Amerika’da geçiren Barzani bu hayal kırıklığı içinde hayatını kaybeder.
Amerika’nın Kürtlere yönelik politikası Sovyetlere karşı bir denge oluÅŸturmada üçüncü derecede role sahip olmak, Irak ya da Ä°ran’a yönelik politikada aracı rol oynamak dışında pek bir öneme sahip görünmemektedir. SoÄŸuk SavaÅŸ yıllarında Iraklı Kürtler, Amerikan dış politikası için “vazgeçilebilir piyon” (Günter 2011:97), olmanın ötesinde bir anlama ve deÄŸere sahip görünmemektedir.
Amerika’nın Kürtlere yönelik dış politikasının üçüncü aÅŸması için SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesini, 1991’deki Körfez Savaşını peÅŸi sıra Çekiç Güç’ü beklemek gerekmektedir. Amerika’nın nihayetinde dördüncü aÅŸama ile 2003 yılında ikinci Krfez Ä°ÅŸgali ile birlikte hedefi çok daha netleÅŸmektedir. Bir Kürt devleti kurmak, Olson’un (2008:23) sözleriyle, “…resmi olarak açıklanmasa da Amerikan iÅŸgalinin asıl amaçlarından biri, Kürt milliyetçiliÄŸini desteklemek ve güçlendirmek ve… nihai Kürt devletinin yolunu açmaktı.”
Irak Kürtleri, Türkiye’de PKK terör örgütü veya Kürt hareketini temsil eden diÄŸer legal ya da illegal örgütlenmeler ortaya çıkmadan önce Kürt milliyetçilerinin temel odak noktasıydı. Hamit Bozaslan Kürt milliyetçiliÄŸinin ortaya çıkış sürecinde Türkiye’den önce Barzani ailesiyle birlikte bu sürecin Türkiye dışında baÅŸlayıp, Türkiye’yi de etkilediÄŸini belirtir. Özellikle 1960’ların sonunda. Kürt milliyetçiliÄŸinin ve Kürt hareketinin önemli bir simgesi olarak Molla Mustafa Barzani hareketinin ABD ve Ä°ran tarafından, Irak’ta yüzüstü bırakılması (1975) büyük bir umutla ortaya çıkan Kürt hareketinin birdenbire sona ermesine neden olmuÅŸtur. ABD tarafından önce ümitlendirilip desteklenen sonra da savunmasız biçimde bırakılan Barzani’ tarihsel misyonunu kaybeder. ABD’nin bu ihaneti Kürtler tarafından unutulmayacaktır ancak Bir Kürt devleti kurmanın yolu da ABD’den geçtiÄŸi için Kürtler her defasında ABD’ye dönmekte bir sakınca görmemektedirler, her defasında…
ABD’nin Irak Kürtlerine yönelik politikasındaki çıkmaz
ABD’nin Kürtlere karşı izlediÄŸi politikada onu bir çıkmaza sokan durum Kürtler dışındaki aktörlerin (bölgedeki diÄŸer dört devletin) pozisyonudur. Gunter (2011) ABD’nin bu durumuna dair ÅŸunları belirtir: Kürtler her biri kendine özgü biçimde ayrı ayrı deÄŸerlendirilmesi gereken dört farklı ülkede (Türkiye, Ä°ran, Irak ve Suriye) bulunurken, BirleÅŸik Devletler ’in Kürtlere iliÅŸkin her bir devlet özelinde belirgin bir siyasi politikası yoktur. Dahası Kürtlerin yaÅŸadığı ülkeler ABD’nin dış politikası için Kürtlerin kendilerinden daha önemlidir. Ayrıca BirleÅŸik Devletler bu daha önemli ülkeler ile ilgilenirken Kürtlerin sorun çıkarması iÅŸin içinden çıkmayı zorlaÅŸtırmaktadır. Ayrıca Gunter, ABD’nin OrtadoÄŸu dengesine verdiÄŸi önemi tamamen insan hakları ve demokrasi ekseninde açıklayıp (petrol gibi önemsiz! olguları bir kenara bırakıp) ABD’nin OrtadoÄŸu’ya yönelik ilgisini, insan hakları ve OrtadoÄŸu dengesine verdiÄŸi önem ile iliÅŸkilendirip, Kürtlere belirli bir miktar ilgi ve hatta koruma borçlu olduÄŸunu kabullenmiÅŸtir. Ancak üçüncü aÅŸamada iÅŸler biraz daha karmaşık bir hal almaktadır. Özellikle 2003 Irak iÅŸgalindeki savaÅŸta Türkiye ve diÄŸer ülkeler ABD’yi desteklemezken Iraklı Kürtler, Saddam Hüseyin’e karşı ABD’yi desteklemiÅŸtir. Gunter’e göre, bu minnettarlığa raÄŸmen yine de BirleÅŸik Devletler, Irak’ın bölünmesine ve dağılmasına neden olacağı ve böylece OrtadoÄŸu'da daha büyük bir dengesizlik ortaya çıkacağı endiÅŸesiyle Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına karşı koymuÅŸtur. BirleÅŸik Devletler’in bu noktadaki konumu, Kürt bağımsızlığını kendi ülkesel bütünlüklerine karşı bir tehdit olarak algılayıp karşı koyan Türkiye ve bölgedeki diÄŸer devletlerin tutumu göz önüne alındığında gittikçe katılaÅŸmaktadır. BirleÅŸik Devletler Irak’ın siyasi bütünlüÄŸünü sürdürmek ve Kürtleri tatmin etmek için bir yol olarak Bölgesel Kürt Devleti’ni temkinli bir biçimde desteklemektedir. Bu konu elbette doÄŸal olarak çeliÅŸkilidir ve baÅŸarılı bir ÅŸekilde yerine getirildiÄŸinde Gunter bunun oldukça iyi bir siyasi çizgi olduÄŸunu belirtir. ABD’nin Kürtlere yönelik bu tutumu Iraklı Kürtlerin bu tarihten sonra Amerikalılara yönelik sempati ve sevgilerini arttıracaktır. Kürtler ilki 1975’te ve sonra tekrar 1991’de olmak üzere iki defa BirleÅŸik Devletler tarafından ihanete uÄŸradıklarını hatırlamakta ve bu yüzden bir kez daha baÅŸlarına aynı ÅŸeyin gelebileceÄŸini tahmin etmektedirler.
Üçüncü aÅŸama: “Kürdistan Bölgesel Yönetimi”
Olson ABD’nin Kürtlere yönelik dış politikasının üçüncü aÅŸamasını “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” dönemi olarak tanımlar. Üçüncü aÅŸama Körfez Savaşı (1991) ile yani ABD’nin Irak’ı birinci iÅŸgali ile baÅŸlar, Mart 2003’teki Irak saldırısı yani ikinci iÅŸgal ile biter. Bu dönemde Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) veya Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin ortaya çıkmasıyla birlikte, modern dönemde Kürtlerin bağımsız bir Kürt devletine en çok yaklaÅŸtıkları dönem baÅŸlamış olur.
Körfez Savaşı
2 Aralık 1990 tarihinde Irak askerleri Kuveyt’i iÅŸgal ettiÄŸinde, Saddam bu hareketinin kendi sonunu getireceÄŸini tahmin edemezdi. Irak’ın yenilmesi ve askeri gücünün ABD ve müttefikler tarafından Kuveyt dışına atılmasından sonra ABD BaÅŸkanı George H. W. Bush Kürtleri cesaretlendirir. Bush, 2 Mart 1991’deki ateÅŸkesten sonra Saddam Hüseyin’in iktidardan çekilmesi gerektiÄŸi ve Irak halkının kendi sorununu kendisinin çözmesi gerektiÄŸini belirtir. Saddam Hüseyin’in kenara çekilmesi için onu zorlar ancak amacına ulaÅŸamaz Saddam hâlâ iktidardadır. AteÅŸkes sonrası Åžiilerin ve Kürtlerin ayaklanmalarına ve ilk baÅŸarılara raÄŸmen ne Kürtler ne de Åžiiler Saddam’ın güçlü ordusu ile baÅŸa çıkamaz. Saddam iki Kürt liderinin Mesut Barzani'nin KDP'si (Kürdistan Demokratik Partisi) ve Celal Talabani’nin KYB'sinin (Kürdistan Yurtseverler BirliÄŸi) isyanını bastırır. Bu yenilgi sonrası Kürtler, Saddam’ın acımasız diktatörlüÄŸüne karşı kendilerini teÅŸvik edip cesaretlendiren Bush’tan yardım isterler. ABD baÅŸlangıçta Irak’ın iç çatışmasına müdahale etmek istemez. Gunter’e göre (2011) bunun nedeni ABD’nin uzun süreli iÅŸgali istememesidir. Irak’ın LübnanlaÅŸması tehlikesi ve bir dış operasyon olarak Kore Savaşı’nın kamuoyundaki etkisi ayrıca Vietnam macerası Amerika’nın düÅŸüncesini etkiler. Kürtlerle Saddam arasındaki savaşı Saddam kazandığında ona karşı Kürtleri desteklemek kalıcı bir Amerikan taahhüdü gerektirebilirdi ve Kürtlerin Irak’taki baÅŸarısı Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtleri provoke edebilirdi. Yani buradaki geliÅŸmeler Türkiye’de de bir Kürt ayaklanmasına neden olabilirdi. Ancak Irak ordusunun ayaklanan Kürtleri -ki sayısı 500 bin ila 2 milyon arasında belirtilir- Ä°ran ve Türkiye sınırına sürmesi büyük bir sığınmacı-mülteci sorunu ortaya çıkarır. Bu mülteci sorunu BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Kurulu’nun (BMGK) 5 Nisan 1991 yılında 688 sayılı kararı almasına neden olur. Bu kararla Kuzey Irak’ta yani 36. Paralel’in Kuzeyine uçuÅŸ yasağı konur. Amaç Saddam’ın saldırıları karşısında mülteci Kürtleri korumaktır.
Huzur Operasyonu (17 Nisan 1991) ve Çekiç Güç
Göçmen krizinin sonrasında 5 Nisan 1991’de BMGK tarafından alınan karardan 12 gün sonra ABD, 36. Paralel ’in Kuzeyini uçuÅŸa yasak bölge ilan ederek geri dönüÅŸü hızlandıracak Huzur Operasyonu’nu baÅŸlattı. Kuzey Irak’taki bu bölge mülteci Kürtlerin güven içinde dönmeleri anlamına geliyordu. Bu operasyonu yürütecek olan askeri personel Çekiç Güç’ü oluÅŸturacaktı ki bunların karargâhı Ä°ncirlik ve Zaho’daydı.
Bu tedbirler Kürtlerin Kuzey Irak’taki evlerine dönmelerini saÄŸladığında, yakında fiilen hükümet olan KBY (Kürdistan Bölgesel Yönetimi ya da Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi) tecrübesi ortaya çıktı. Huzur operasyonu süresinin uzatılması Türkiye’de temel bir politik sorun oldu, birçok Türk, otorite boÅŸluÄŸu olduÄŸunu ve PKK’nın orada barınmasına fırsat saÄŸlandığına inanıyordu. Hatta huzur operasyonunun yeni bir Sevr AntlaÅŸması salvosu açtığı iddia ediliyordu. 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yaratmaya yaklaÅŸması gibi ÅŸimdi de Irak Kürtleri ikinci kez yeni bir devlet yaratmaya yaklaÅŸmışlardı (Gunter 2011:97). Bunu da Amerika’nın bölgedeki askeri varlığı olan Çekiç Güç olarak bilinen unsurları aracılığıyla yapıyorlardı.
1988 tarihinde Irak’taki birçok farklı Kürt siyasi hareketinin oluÅŸturduÄŸu Kürt cephesi 19 Mayıs 1992 tarihinde Kuzey Irak’ta (Erbil’de) Ulusal Meclisi kurdular.
Bölgesel meclis 4 Ekim 1992’de kendini Irak içindeki Kürdistan bölgesinde federal bir devlet ilan etti (Aziz 2013:127). Bu durum Kürt milli kimliÄŸi ve bilinci için önemli bir geliÅŸmeydi ancak ne bu seçimler ne de bundan sonrakiler Irak yönetimi ve bölgedeki diÄŸer ülkeler (olan Türkiye, Ä°ran ve Suriye) tarafından kabul edilmedi.
1 Mart 2003 Tezkeresi ve üçüncü aÅŸamanın sonu
ABD’nin 20 Mart 2003 tarihinde baÅŸlatacağı Ä°kinci Irak Ä°ÅŸgali öncesinde askerlerini (62 bin ABD askeri) Türkiye üzerinden Irak’a sokmak için TBMM’ye getirilen tezkere, 1 Mart tarihinde geçmedi. Tezkere aynı zamanda “yaklaşık 45 bin Türk askerinin de iÅŸgalde Amerikalılara katılmasını öngörmekteydi” (Olson 2008:35). Tezkere’nin TBMM’den geçmemesi Amerikan hükümetinin Türkiye aleyhine daha kışkırtıcı hareketlerde bulunmasına neden olur ki bunlardan biri, Süleymaniye’de 11 Türk özel kuvvet personelinin tutuklandığı 2 Temmuz 2003’deki “çuval” olayıdır. Türklerin Amerikalılar gözündeki bu itibar kaybına karşılık Kürtler bu süreçte ABD’nin önemli bir müttefiki halini alır. Zira ABD’nin yanında yer alarak Kerkük, Tikrit ve Musul’un alınması Kürtlerin pozisyonlarını güçlendirir. Ayrıca Türk özel kuvvetlerine Amerikalıların saygısız davranışları karşısında Türk tarafından gelen cılız sesler Kuzeyden bir müdahale ihtimalinin azaldığı düÅŸüncesinin oluÅŸmasına yol açar. Kuzey Irak’ta Kürtler ABD’nin desteÄŸi ile defacto bir yönetim oluÅŸturmuÅŸlar ve hem Arap hem Fars ve hem de Türklere karşı bir garantöre sahip olmuÅŸlardı, artık uçuÅŸa yasak bölge fiilen kaldırılabilirdi ki 19 Mart 2003’de bu yasak son erdi.
“Ä°yi ve kötü Kürtler” arasında ABD
Çekiç Güç ve uçuÅŸa yasak bölge olan 36. Paralelin kuzeyi, Türkiye’deki sıradan bir vatandaÅŸ için ABD’nin PKK’yı desteklediÄŸi, besleyip büyüttüÄŸü bir alan olarak görülür. Bu alan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi olarak tanımlanır ancak Irak devletinin iÅŸgalden kaynaklanan iktidar boÅŸluÄŸu nedeniyle merkezi devletin egemenliÄŸini pek de onaylamayan yapı olarak var olur. Bölgedeki tüm Kürtlerin sözcülüÄŸünü yapmak adına PKK ile giriÅŸilen rekabet-çatışma dışında muhalefetin ya da düÅŸmanın kim olduÄŸu zaman zaman deÄŸiÅŸir ancak deÄŸiÅŸmeyen ve kaybedilmek istenmeyen Amerikan desteÄŸidir. Amerika, ikinci Irak iÅŸgali (Mart 2003) sonrası kendisi için savaÅŸmaya hazır ve bunun karşılığında sadece diÄŸer ülkelere karşı uluslararası tanınma ve ABD garantörlüÄŸü isteyen iki müttefik bulacaktır: Ä°yi Kürtler (Barzani-KDP ve Talabani-KYB) ve kötü Kürtler (PKK sonra YPG ya da terörden arındırılmış ismiyle SDG: Suriye Demokratik Güçleri). Özellikle ikinci müttefik (PKK ve uzantısı YPG), ABD’nin 10 AÄŸustos 1997 tarihinden beri terör listesinde yer almaktadır. Ancak buna raÄŸmen muhatabına terör örgütü muamelesi yapmamaktadır. Tıpkı Olson’un (2008:43-44) belirttiÄŸi gibi:
“ABD yönetimi, Amerika ve/ya KDP ile KYB’nin PKK/Kongra Gel’e karşı harekete geçmediÄŸini soran Türkiye’ye karşı sağırları oynadı. Türkler için, özellikle hem açıkça hem de gizli gizlice dünyanın her tarafında “terörizme” karşı savaÅŸ yürüten ABD’nin …2004-2005 yılları boyunca PKK “terörist”lerine karşı harekete geçmemesi acı bir durumdu.”
Müellif: Tevfik Erdem / Stratejik DüÅŸünce Merkezi
______________________________________________________________
Kaynakça
Aziz, Mahir A. (2013) Irak Kürtleri (çev. Z. Kılıç), Kitap Yayınevi) Ä°stanbul.
Michael Gunter’in (2011) “The Five Stages of American Foreign Policy towards the Kurds”, Insight Turkey, vol. 13/no:2, pp.93-106
Olson, Robert (2008) Koyun ve Kasap, Irak Ä°ÅŸgalinden Bu Yana Kürdistan-Irak’ta Milliyetçilik ve Devlet OluÅŸumu, (çev. M. Ataman), Orion, Ankara.
Henüz yorum yapılmamış.