Doğadan kopuk sanal dünyanın esiri çocukluk
Follow @dusuncemektebi2
Doğadan uzaklaşma; denizlerin serinliği ve derinliğinden, dağların yüceliği ve ürperticiliğinden, gökyüzünün sürprizlerinden, yani doğanın bize aşkınlığı hatırlatan sesinden uzaklaşmaya tekabül ediyor. Bilim ve teknolojinin egemenliğiyle sonuçlanan doğacılıkla değil, gerçekten doğayla birlikte olup onun sesini içsel bir sese dönüştürmek. Artık ne kadar da zor. Sanırım doğadaki son çocuklar bizlerdik…
Çocukken hayat kesinlikle daha eÄŸlencelidir. EÄŸlencelidir çünkü “oyun” denen ÅŸeyi fiziksel ihtiyaçların tatmini ve okulda harcanan süre dışında istediÄŸiniz kadar oynayabilirsiniz. Büyüklerin iÅŸleri çok ve oyuna pek vakitleri yoktur. Rengârenk bilyeler, renkli toplar, ipler ve çemberler, tahtadan atlar ve çamur, çamura saplanacak büyüklükte çiviler, sapan, oyuncak arabalar ve tabancalar, oyuncak bebekler, tekerlekler, pembe kiremit, çelik çomak için sopalar… benim çocukluÄŸumun vazgeçilmez oyuncaklarıydı. Åžimdiki çocukların oyuncakları güçlü bilgisayarlar, oyun konsolları, televizyon ve akıllı telefonlar. ÇaÄŸları birbirine kıyaslamak kimi zaman anakronizme düÅŸmeye sebep olur bazen de romantizme. Lâkin çağımızı tarif edecek olsaydık eÄŸer bu çaÄŸ için “doÄŸadan hızla uzaklaÅŸma ve doÄŸaya yapay tekrar dönüÅŸ” uygun bir tarif olabilirdi. Günümüzün çocukları ilginç bir ÅŸekilde ozon tabakasının delindiÄŸinden, asit yaÄŸmurlarından, küresel ısınmadan, su kıtlığından, nadir bulunan hayvan türlerinin tükendiÄŸinden haberdardır. Okullarda, medya aracılığıyla, toplumsal farkındalık projeleriyle çocuklara her tür ekolojik felâket anlatılır fakat çocuklar yakın çevrelerindeki bitkilerin özellikle de aÄŸaçların hangi tür olduÄŸunu eÄŸer çam deÄŸilse bilemez. (Bu çam meselesine ayrıca deÄŸinmek gerekir. Hüsamettin Arslan bir sohbetimizde ÅŸöyle demiÅŸti: “Cumhuriyetin aÄŸacı çam, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun aÄŸacı çınardır”. Devletin yarattığı yapay çam ormanları sık sık çıra gibi yanıyor. O halde aÄŸaçlandırma söz konusu olduÄŸunda niçin sürekli çam aÄŸacı dikilir de diÄŸer aÄŸaçlara daha fazla yer verilmez anlamak mümkün deÄŸil!)
Ekopsikoloji
Çocukken yaÄŸmurun sesini, rüzgarın uÄŸultusunu ve çakan ÅŸimÅŸeÄŸin gürültüsünü dinleyen bizler bugün çevremizi saran ve algılarımızı yöneten olaÄŸanüstü görsellikle –neon ışıkları, tabelalar, resimli afiÅŸler vb- birlikte doÄŸaya dikkat etmeden yaÅŸamımızı sürdürüyoruz. “Yıllar boyunca kar ve yaÄŸmur fırtınalarının gönüllü müfettiÅŸi oldum” demiÅŸ Henry David Thoreau. Bizim doÄŸayı algılamamız böyleyken bugünkü çocukların doÄŸayı algılama tecrübeleri son on yıldır olaÄŸanüstü deÄŸiÅŸti ve dönüÅŸtü. Eve veya internet cafelere kapanıp saatlerce oyun oynayan çocuklar, özgürce ve doÄŸal olarak oynanan oyunların yerine akıllı bilgisayarların kendilerine sunduÄŸu görsel ÅŸöleni tercih ediyorlar. Sokakta grup oluÅŸturup bir oyunun tadını çıkarmak yerine, bilgisayardaki ÅŸiddet içerikli oyunları oynamak için internette grup oluÅŸturuyorlar. Bugün bir çocuÄŸu doÄŸaya getirseniz, olabilecek en mükemmel doÄŸal güzellikler içinde bile olsa kulaklığı ve akıllı telefonu yoksa bir saat içinde sıkılmaya baÅŸlar. Çiçekleri, aÄŸaçları, kuÅŸları, gün batımını, karıncaların yürüyüÅŸünü izlemek yeni nesil çocuklara bir ÅŸey ifade etmeyecektir. Çünkü sanal dünya onlara çok daha fazla haz ve aksiyon, bol bol heyecan vaat etmektedir. Bugünün dünyasında doÄŸadan uzak bir ÅŸekilde, içinde doÄŸal ortamların yapay olarak oluÅŸturulduÄŸu alış veriÅŸ merkezlerinde, yani yapay parkların elektrik yüklü dünyasında çocuklar koÅŸuÅŸtururken anne babalar hızlıca alışveriÅŸlerini yaparlar. Test ve sınav merkezli eÄŸitim, çocukları kapalı devre oyun ya da spor salonlarına hapsetme, kentin dikey boyuttaki imarı ve boÅŸ arazilerin, yani çocukluÄŸumuzun oyun alanlarının yok olması, trafik ve otopark sorunuyla sokakların daralması tek boyutlu bir gençliÄŸin ortaya çıkışına zemin hazırlıyor. Biraz ekopsikolojiye de deÄŸinmek gerekir. DoÄŸadan kopuÅŸ ve hızla uzaklaÅŸma ile baÅŸlayan hastalıklar; mesela çocuklardaki dikkat eksikliÄŸi, depresyon ve sıkıntı, bilgisayar başında geçirilen saatlerin sonucunda oluÅŸan fiziki bozukluklar gittikçe artan sorunlar haline gelmeye baÅŸlıyor. Okul denen hapishanede doÄŸa bilimi dersinin biyolojiye indirgenmesi, pozitivizmin eÄŸitimdeki muazzam egemenliÄŸi, laboratuar aÅŸkı ve çocukluÄŸumuzu saran doÄŸa hakkındaki kitaplardan, romanlardan bihaber öÄŸrenciler ve öÄŸretmenler. Tom Sawyer’i, Huckleberry Finn’i bizden kim hatırlamaz? Ya Jack London’ın Beyaz DiÅŸ’i? Peki Jules Werne’in Seksen Günde Devrialem ya da Dünyanın Merkezine Yolculuk’una ne dersiniz? Bir solukta okumuÅŸtum. Jonathan Swift’in Güliver’in Gezileri’ni okurken eÄŸlendiÄŸimi, Edmondo De Amicis’in Çocuk Kalbi ile aÄŸladığımı, gecenin karanlığında odamın penceresine gelen Peter Pan’la hayal kurduÄŸumu hatırlıyorum. Benim çocukluÄŸumda, dayımın doÄŸum günümde hediye ettiÄŸi ve dönüp dönüp belki elli kere okuduÄŸum Ä°sviçreli Robinson Ailesi adlı bir kitap vardı. Kitabı ilk elime aldığımda kapağındaki aÄŸaç ev dikkatimi çekmiÅŸti. Okuma zevkini bu kitapla edindiÄŸimi kesinlikle söyleyebilirim. Bir kaza sonucu ailecek düÅŸtükleri adada doÄŸadaki aÄŸaç evlerini el birliÄŸiyle, sıkı bir iÅŸbirliÄŸi ve sevecenlikle yapışlarını hiç unutamam. (ÇocuÄŸunuzun okuma sevgisini kazanmasını istiyorsanız doÄŸum gününde ona bilgisayar, video oyunları almak yerine bu kitabı hediye edebilirsiniz)
DoÄŸa hakkında veya doÄŸadaki maceralar hakkında kitap okumayan çocukların hayal gücü geliÅŸemez. Küçük Prens’in gezegenler arasındaki serüveninin hayalini gece gökyüzüne bakınca kuramayan bir çocuÄŸun gerçek bir kiÅŸilik kazanması, kimlik edinmesi mümkün olmaz. Kentte yaÅŸayan böyle bir çocuk dünyadaki yerinin neresi olduÄŸunu asla öÄŸrenemez. Barry Sanders’in yazdığı Öküzün A’sı adlı harikulâde kitabı okuyun. Genelde Sosyoloji Bölümü birinci sınıflara sosyolojiye giriÅŸ dersinde okuttuÄŸumuz bu kitap Amerika’daki okuma alışkanlıkları üzerine yazılmış ayrıntılı bir inceleme. Okuryazarlığın ne anlama geldiÄŸini derin bir ÅŸekilde sorguluyor. Sırasıyla anne ve bebek sözel iliÅŸkisi, oyun ve okuryazarlık üzerinden çocuÄŸun kazandığı kiÅŸiliÄŸi deÄŸerlendiren Sanders, bunların eksikliÄŸinde çocukların nasıl çete üyeleri haline geldiÄŸini ve ÅŸiddet duygularıyla dolup taÅŸtığını incelikli bir dille anlatıyor. Kitabın ana tezinin ÅŸu olduÄŸunu söyleyebiliriz: Okumak vicdanı oluÅŸturur ve geliÅŸtirir. (Barry Sanders, Öküzün A’sı, Elektronik ÇaÄŸda Yazılı Kültürün ÇöküÅŸü ve Åžiddetin YükseliÅŸi, Ayrıntı Yayınları, 2016) Kitaplar vicdanımızın aynası, öÄŸrenilmiÅŸ vicdandır.
Doğanın ideolojisi
Çocuklar çevreden bu kadar uzaklaÅŸmışken bugün her ÅŸeyden daha fazla çevreye vurgu var. Çevrecilerin bir “–izm”e dönüÅŸen çevreciliÄŸi, doÄŸa ilgisi ve sevgisi deÄŸil, onun ideolojisi. Üstelik bu ideoloji kimi zaman iktidarları devirmenin bir aracı haline geliyor. Asıl kaybolan tür “doÄŸadaki çocuk” diyor Richard Louv. “Tutku bilgisayar oyunlarıyla, CD’lerle gelmez; o kiÅŸiseldir. Tutku toprağın kendisinden çocukların çamurlu elleriyle çıkar; çimen lekeli giysi kollarından geçip yüreÄŸe varır. ÇevreciliÄŸi ve çevreyi korumak istiyorsak soyu tehlike altında olan bir gösterge türü de korumalıyız: doÄŸadaki çocuÄŸu.” (Richard Louv, DoÄŸadaki Son Çocuk, Tübitak Yayınları, s.192) ÇevreciliÄŸin doÄŸadaki çocuÄŸu korumakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Türkiye’de çevrecilik iÅŸi solun eline düÅŸtü. Sanki eko-sosyalizm doÄŸayı ve dünyayı mahvetmemiÅŸ gibi bir halet-i ruhiye içindeler. Marx’ın Aydınlanma düÅŸüncesine, bilime, rasyonaliteye, tekniÄŸe, ilerleme fikrine baÄŸlılığını pek tartışma konusu yapmazlar. Marx, yabancılaÅŸmanın son bulması için doÄŸanın fethini savunur; bilimsel sosyalizm, teknolojik determinizm, doÄŸal olmadığı tartışmalı olan mülkiyetin ortadan kaldırılması vs. SSCB’nin Marksizmi temel alan sosyalist kalkınma ve ilerleme uÄŸruna yarattığı çevre felaketlerinden de kimsenin söz ettiÄŸi yok. Lenin bütün ülkeyi elektriÄŸe baÄŸlayınca sorunun çözüleceÄŸini düÅŸünüyordu. Bütün toplumu fabrikalaÅŸtırarak dünyevi bir cenneti yaratacaktı. Yalnızca sol ekoloji deÄŸil, saÄŸ ekolojiden de bahsedebiliriz. Ekoloji ortaya çıkış itibariyle ırkçılığa, Nasyonal Sosyalizm’e hizmet etmiÅŸtir. Hatta Nasyonal Sosyalistler ilk ekolojistlerdir diyebiliriz. Yani ekolojizm sandığımız kadar masum bir ideoloji deÄŸil. Ä°sterse postmodern olsun bugünkü sözde masum haliyle de ekolojistlerin iktidarı ele geçirmesi durumunda ekolojik totalitarizmden niye söz etmeyelim ki? Bizdeki ekolojizm tartışmalarının dünyadaki literatür ve tartışmaya göre çok daha sığ olduÄŸunu da ilave edelim. (Benim burada kısaca deÄŸindiÄŸim ekolojizm sorununu yukarıdaki kontekstte zengin bir literatür temelinde ve yeni bir perspektifle deÄŸerlendiren Mihriban Åženses’in “Eko Logos mu? Eko Logic mi? baÅŸlıklı makalesini okumanızı muhakkak tavsiye ederim. (Muhafazakar DüÅŸünce Dergisi, Yıl:13, Sayı:50, 2017)
Betona basan ibadet
Sol, çevre meselesini iktidara karşı muhalefet için kullanır ve baÅŸarılı olurken muhafazakârların maalesef bu konudaki vizyonu ise son derece dar ve teknik. Yapay parklar oluÅŸturmak sorunu hiçbir ÅŸekilde çözmeyecektir. Hâlbuki bir muhafazakârın meseleye farklı yaklaÅŸması beklenir. ABD’de Gorman, “DoÄŸa ile din arasındaki iliÅŸki konusunda bilinçlenen ve doÄŸayı tartışma konusu yapan din adamlarının sayısı giderek artıyor” diyor. DoÄŸa ve ahlâk, doÄŸa ve din arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki var. “Ama iÅŸe anne babalarla baÅŸlamak zorundasınız. Bu iliÅŸkiyi anlamak öncelikle ve her ÅŸeyden çok anne babaların görevidir. GeleceÄŸi müfredat tasarımlarıyla kuracak deÄŸiliz. Söz konusu olan Tanrı’nın yaratımına uyanmaktır.” (s.363) DoÄŸa vasıtasıyla aÅŸkınlıkla tanışır, doÄŸa vasıtasıyla aÅŸkınlık duygumuzu sürdürürüz. Kutsal kitaplar doÄŸanın dilini kullanır. “GöÄŸü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın”. (Kur’an, Rahman Suresi 7. Ve 8. Ayet) “And olsun o aÄŸacın altında sana biat ederlerken Allah müminlerden razı olmuÅŸtur. Kalplerinde olanı bilmiÅŸ, onlara güven duygusu vermiÅŸ ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.” (Kur’an, Fetih Suresi 18. Ayet). “Tanrı benim çobanımdır, eksiÄŸim olmaz. Beni yemyeÅŸil çayırlarda yatırır. Dingin suların kıyısına götürür. Ruhumu tazeler. (Ä°ncil, Mezmur:23) … Maneviyatımız büyük camiler ya da kutsal mekânlar da inÅŸa etseniz içinde bir parça doÄŸa olmaksızın betona gömülü ÅŸekilde geliÅŸmez. Kutsal bir mekâna, camiye giren insanlar, ibadetlerinin akabinde ibadetlerini yaptıkları mekânın bahçesindeki aÄŸaçların altında ve çimlerin üzerinde sıcak çaylarını yudumlayıp, sohbetlerini yapamıyorsa, aÄŸaçların serinliÄŸinden istifa edip, akan suyun huzur verici şırıltısını dinleyemiyorsa acaba ibadetleri tamamlanmış mıdır? Betona basan ibadet, ‘ibadet’ deÄŸildir.
DoÄŸadaki son çocuklar
Benzer ÅŸeyler çocuklar için de geçerlidir. “Bir park düzenlenerek bir spor alanına dönüÅŸtürüldüÄŸünde” diyor Louv, çocukların futbol olanakları artar, ama kendilerince belirledikleri oyunlar için yerleri kalmaz. AraÅŸtırmalar, gerçekten de parklarda kendi haline bırakılan çocukların parkların engebeli kıyılarına, küçük vadilere ve yamaçlara, doÄŸal bitki örtüsüne doÄŸru çekildiÄŸini gösteriyor.” (s.141) Bugün üniversite çağına gelmiÅŸ gençlerle dolu bir sınıfa girdiÄŸinizde, size bakan meraklı ve uyanık gözlerle deÄŸil, gece bilgisayar oyunlarında, Facebook, Twitter ve Instagram.. başında uykusuz kaldığı için mor halkalı, bezgin ve uykulu bakan gözlerle karşılaşıyorsunuz. Gençlerdeki bezginliÄŸin ve miskinliÄŸin, hiçbir ÅŸey yapmak istememe duygusunun, sıkıntının ve gelecek kaygısının artışını çocukken doÄŸadan uzak kalmalarına baÄŸlayan araÅŸtırmacılar var. Filozof Jack Ellul’un tespiti hala geçerli. Gözün egemenliÄŸi ve Sözün düÅŸüÅŸü. Sanal âlemin maÄŸarasından bir türlü çıkamayış. DoÄŸadan uzaklaÅŸma; denizlerin serinliÄŸi ve derinliÄŸinden, daÄŸların yüceliÄŸi ve ürperticiliÄŸinden, gökyüzünün sürprizlerinden, yani doÄŸanın bize aÅŸkınlığı hatırlatan sesinden uzaklaÅŸmaya tekabül ediyor. Bilim ve teknolojinin egemenliÄŸiyle sonuçlanan doÄŸacılıkla deÄŸil, gerçekten doÄŸayla birlikte olup onun sesini içsel bir sese dönüÅŸtürmek. Artık ne kadar da zor. Sanırım doÄŸadaki son çocuklar bizlerdik…
Müellif: Doç. Dr. Bengül Güngörmez / Bursa UludaÄŸ Üniversitesi
Henüz yorum yapılmamış.