Lozan AnlaÅŸması'nın 96. yıldönümü kapsamında Derin Tarih Dergisi, Ege’deki Ä°ngiliz ipoteÄŸinin perde arkasını geniÅŸ ve kapsamlı bir dosyayla inceledi.
Alanındaki uzman kiÅŸilerce hazırlanan bu önemli dosyaya Mustafa ArmaÄŸan da görüÅŸleriyle katkıda bulundu.
ArmaÄŸan’ın, Oniki Ada’yı verdiÄŸimiz Yunanistan’la Lozan’dan itibaren yürüttüÄŸümüz ÅŸaşırtıcı iliÅŸkiyi deÅŸifre ettiÄŸi yazısından çarpıcı bir bölüm paylaşıyoruz:
"10 bine yakın askerimizin, binlerce sivilimizin ÅŸehit edilmesine, on binlerce gazimize, ana karnındaki bebeklere varıncaya kadar süngülenip öldürülmesine, genç kızlar ve kadınların namuslarının kirletilmesine, onlarca ÅŸehir ve kasabamızın yakılıp yıkılmasına, milli haysiyetimizin ayaklar altına alınmasına… yol açan o alçakça iÅŸgal emrini vermiÅŸ olan “bebek katili” Yunan BaÅŸbakanı Elefterios Venizelos bilir misiniz ki, 1930 yılında Türkiye’ye resmi olarak davet edilmiÅŸtir.
Üstelik Çankaya KöÅŸkü’nde ‘baÅŸbakan’ olduÄŸu halde ‘kral’ protokolüyle ağırlanmış, bu da yetmiyormuÅŸ gibi ala-yı vala ile bir düÄŸüne katılması ve Gazi’nin manevi kızı Afet Ä°nan’la dans etmesi saÄŸlanmış (tabiatıyla Gazi de Venizelos’un eÅŸi Elena ile dans etmiÅŸtir), ayrıca Ä°stanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda ‘ÅŸerefine’ (evet ‘ÅŸerefine’) bir ziyafet verilmiÅŸtir.
Ä°smet PaÅŸa ile Venizelos’un el ele, kol kola çektirdikleri dostluk resimleri elan gazete arÅŸivlerinde mahfuzdur (Ertesi yıl, Atina’yı ziyaretinde bu ay ki sayımızın kapağında yer alan alamet fotoÄŸrafla bu süreci taçlandırmış, Mevhibe Hanım’ı Venizelos’un koluna verip yürütürken, kendisi de Elena Venizelos’un koluna geçmiÅŸtir).
Kara sularının 3 milden 10 mile çıkması süreci
30 Ekim 1930 tarihinde imzalanan Ankara SözleÅŸmesi’yle sonuçlanacak olan bu renkli gezinin üzerinden bir yıl geçmiÅŸ geçmemiÅŸtir ki, Yunan yine Yunanlığını gösterir ve gözümüzün içine baka baka karasularını havacılık ve emniyet sorunları için 3 milden 10 mile çıkarır. Ne var ki, 1931 Eylül’ündeki bu sert kararnameye CumhurbaÅŸkanı Gazi Mustafa Kemal ve BaÅŸbakan Ä°smet PaÅŸa en ufak bir tepki vermemiÅŸ, hatta ısrarla görmezden gelmiÅŸlerdir.
Bu ‘duymadım, görmedim, bilmiyorum’ tutumu karşısında Yunanlar şımarmasın da kimler şımarsın? Derken Türkiye bir Balkan Antantı kurmak için harekete geçmiÅŸ ama bu antant da bize deÄŸil, Yunanistan’ın çıkar ve hedeflerine hizmet etmiÅŸ ve zaten zaafiyetle malul olan antant birkaç yıl sonra çözülmüÅŸ, sonra da özellikle Ä°talya’nın hasmane gayretleriyle yırtılıp çöpe atılmıştır. Kemalistlerin öve öve bitiremedikleri Balkan Antantı tam bir Yunanseverlik gösterisidir velhasıl.
Mevhibe Hanım ve Yunan Venizelos.
Peki Yunan emperyalizminin çıkarlarına bu kadar hizmet eden bu pakt için Siyasal Bilgiler Fakültesi eski hocalarından Prof. Ahmet Åžükrü Esmer neler demiÅŸ? Kelimesi kelimesine ÅŸunları: “Dörtlü Balkan Paktı, ortakları arasında en çok Yunanistan’ın lehine iÅŸlemiÅŸtir. Paktın hedefi olan Bulgaristan’ın hele Türkiye’den hiçbir isteÄŸi yoktu. Türkiye gereksiz olarak Yunan emperyalizmine hizmet etmiÅŸtir.”
Aynı ÅŸeyler rahatlıkla BaÅŸbakan Venizelos ile 1930 Ekim’inde Ankara’da imzalanan “Ä°kamet, Ticaret ve Seyrüsefain SözleÅŸmesi” için de söylenebilir.
Yunan oyunu
Yunanlar Anadolu’yu iÅŸgal ettiler, yakıp yıktılar, Lozan’da “Ödeyecek paraları mı var ki” gerekçesiyle tek kuruÅŸ tazminat alamadık. Halbuki hem tamirat bedeli, hem de tazminat almamız gerekirdi. Tek bir lira bile tazminata mahkum ettirmek, Yunanistan’ın savaÅŸ suçu iÅŸlediÄŸini tarihe kaydettirmeye yetecekti. Lozan ile hem Bulgaristan’dan, hem de Türkiye’den (Batı Trakya) toprak kopararak karlı çıkan taraflardan biri olmuÅŸtu Yunanistan.
Velhasıl Yunanistan lehine ve bizim aleyhimize yapılan hataların bini bir paradır ve Türkiye müteakip yıllarda da, 1930 yılındaki bu hatalar cangılında pervasızca yürümeye devam edecektir.
Kararnamenin çıkarılmasını müteakip 1933 yılında ‘bebek katili’ Venizelos artık iktidardan düÅŸmüÅŸtür, BaÅŸbakan bile deÄŸildir ama özel misafir statüsünde Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarına hususen davet edilir. Ertesi yıl ise Türkiye serencamını yukarıda anlattığımız Balkan Antantı’nı kağıt üzerinde kurmayı baÅŸarır. Lakin 1936 yılında taviz üstüne taviz vererek şımarttığımız Yunanistan’ın o hiç beklenmedik karasularını geniÅŸletme hamlesi çıkagelecektir.
O dönemde Yunanistan'ın bu adımlarına tepki gösterilmedi
Tarihler 17 Eylül 1936’yı göstermektedir. Türkiye Montrö kutlamalarının sarhoÅŸluÄŸu içindeyken Yunanistan Meclisi tek maddelik bir kanun çıkarır ve karasularını 3 deniz milinden 6 deniz miline geniÅŸlettiÄŸini dünyaya ilan eder.
Hayret! Yine Atatürk ve Ä°nönü’den ne bir protesto, ne de bir ÅŸikayet sesi duyulur.
“Hadi 1931’deki hava sahasını ilgilendiren kararnameyi görmediniz veya atladınız, 1936’da Resmi Gazete’de neÅŸredilen kanunu nasıl görmezden gelebildiniz?” diye sormaları gerekmez miydi inkılap tarihçilerimizin?
Ankara'nın daveti üzerine ülkemize gelen Venizelos, Atatürk tarafından resmi törenle karşılanmıştı.
Peki, ne yazılıydı 13 Ekim 1936 günü Yunanistan Resmi Gazete’sinde yayınlanmış olan bu tek maddelik kanunda? Åžunlar: “Kanun no: 450-Bazı özel hallerde karasuları bölgesini 6 deniz milinden az veya fazla tespit eden yürürlükteki hükümler baki kalmak üzere karasuları bölgesinin geniÅŸliÄŸi kıyıdan itibaren 6 deniz mili olarak tespit olunmaktadır.”
Lakin gizli saklı deÄŸil, Yunanistan’da Resmi Gazete’de yayınlanmış olan bir kanunun Türkiye’yi yöneten dahiler tarafından görülmemesi, hatta görmezden gelinmesi ‘yurtta sulh cihanda sulh’u böyle yorumladıklarına inandığımız Atatürk dönemiyle sınırlı kalmıyor. Tek Parti ve Demokrat Parti dönemlerinden geçip tam 28 yıl sonrasında soluklanıyor, nihayet 1964’te ilk karasuları kanununu çıkarmayı akıl edebiliyoruz! 18 yıl sonra 1982’de ise 12 Eylül rejiminin çıkardığı 2674 nolu kanunla nihayet karasularımızın geniÅŸliÄŸini 6 mile çıkardığımızı resmen ilan ediyoruz.
Ba’de harabi’l-Basra
Yunanistan’ın 1931 yılında çıkardığı kararnameye tam 51 yıl sonra cevap verdiÄŸimize mi yanalım, vaktiyle çıtımızı çıkaramayışımızın Yunanistan ve dünya tarafından kabul veya rıza olarak algılanmasına mı, bilemiyorum. BildiÄŸim bir ÅŸey varsa Türkiye Lozan’da Ege adalarını Ä°talya’ya kaybetmekle kalmamış, sonrasında Ege’deki Yunan hamlelerine de tam anlamıyla seyirci kalmıştır.
Aksi halde Yunan hukukçu Thedoros Katsoufros’un aÅŸağıdaki acı ama gerçekçi sözlerine muhatap olmazdık:
“Türkiye’nin bu (1931) kararnamenin kabulü sırasında hiçbir tepki göstermemiÅŸ olduÄŸunu hatırlamak gerekir. (Kararnamede öngörülen) 10 millik geniÅŸlik, kırk yılı aÅŸkın süredir genel kabul görmesi ve 12 mile iliÅŸkin teamülün kabul görmesiyle güçlenmiÅŸtir. Bu uygulama tüm üçüncü devletlere karşı ileri sürülebilecek tartışmasız bir hukuki hak olarak kesinlik kazanmıştır.”
Türkiye bu oldubittilere o kadar sesini çıkarmıyordu ki, 1947’de Oniki Ada Yunanistan’a verilirken çaÄŸrıldığı uluslararası zirveye dahi lutfedip gitme zahmetine katlanmıyordu. Böylece bu meseleye taraf dahi olmadığını, adaların kendisini ilgilendirmediÄŸini(!) cümle aleme ilan etmiÅŸ oluyordu. ‘Bu oyunda ben yokum’ diyordu ezcümle.
Kaynak: Derin Tarih Temmuz 2019 / Sayı: 88
Henüz yorum yapılmamış.