Astronomi Bilgini Bir Hükümdar: Uluğ Bey
Follow @dusuncemektebi2
Timurlu hükümdar, aynı zamanda gökbilimci ve matematikçi olan Uluğ Bey, 1394 yılında Azerbaycan’ın Sultaniyye kentinde dünyaya geldi. Uluğ Bey, Asya Fatihi olarak gösterilen Timur Han’ın torunudur. Asıl adı Mirza Muhammed Taragay olup Timur’un kendisini çok sevmesi nedeniyle “ulu, saygın bey” anlamına gelen “Uluğ Bey” olarak anılmıştır.
1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlı’yı mağlup ettikten sonra Çin’e yönelen Timur, düzenlediği bu seferde torunu Uluğ Bey’i de yanında götürür. Timur’un 1405 yılında Otrar’da ölmesiyle Uluğ Bey, Timur’un naaşıyla birlikte Semerkant’a geri döner. Timur’un ölümünden sonra devletin başına geçen Şahruh’un, Maveraünnehir bölgesinin yönetimini oğluna bırakmasıyla, sultan naibi olarak yönetime geçen Uluğ Bey, kendisine verilen Maveraünnehir bölgesinde bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmiş ve idari işlerden çok bilime yönelmiştir.
15. Yüzyıl’ın ilk yarısında Uluğ Bey’in Semerkant’ta bir bilim okulu haline getirdiği sarayı; Gıyaseddin Cemşid, Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi dönemin önde gelen astronom ve matematikçilerini bir araya getirmeyi başarmıştır. Semerkant’ta kurduğu büyük gözlemevi ve yine Semerkant ve Buhara’da kurduğu medreselerle bu şehirleri Orta Asya’nın bilim merkezi haline getirmiştir. Kurduğu Buhara Medresesi’nin girişinde “İlim tahsil etmek erkek ve kadın her Müslüman’a farzdır” yazmaktadır.
Uluğ Bey, gözlemevinin baş müderrisi ve aynı zamanda hocası olan Kadızade Rumi ile ihtilafa düştüğü zamanlarda, hükümdarlığını bir kenara bırakarak hocasının tavsiyelerine uyan ilmi bir terbiyeye de sahiptir.
“İlmin hâkim olduğu bir ülkede, ilimle uğraşan bir kişi olmayı hükümdar olmaya yeğlerim” diyerek de ilme verdiği önemi anlatmaya çalışmıştır.
“Savaşlardan arta kalan zamanını âlimlerden ders almakla geçiren ilim âşığı bir hükümdar... Üç yüz kişiyle, on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz bir stratejist...” olarak bahsedilen dedesi ‘Timur’ gibi kendisi de bir ilim aşığı olan Uluğ Bey; bilim, astronomi ve entelektüel konulara olan ilgisi ve bu konulardaki çalışmalarıyla dünyanın en büyük astronomlarından biri olmayı başarmıştır. Yaptığı gözlemlerde, II. yüzyılın önemli astronomu İskenderiyeli Batlamyus’un hesaplamalarında bazı hatalar olduğunu fark eden Uluğ Bey, o dönemde Orta Asya’nın en büyük ve İslam Dünyası’nın en önemli gözlemevi olarak kabul edilen Uluğ Bey Gözlemevi’ni kurmuştur. Çalışmalarını ve harcamalarını ilmin ve bilimin gelişmesine yönelik yapan; medreseler ve kütüphaneler inşa eden Uluğ Bey’in devletin gelirlerini bilimsel çalışmalara harcama politikasını, tebaasından bazıları desteklememiş ve kamu mallarını yağmaya çalışmışlardır. Bununla da kalmayarak Uluğ Bey ve oğulları arasında anlaşmazlık çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Yapılan kışkırtmalar bir noktada da işe yaramıştır.
Babasının ölümünün ardından yönetimi tamamen ele alan Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif’e vermesi gereken hisseleri vermemesi, ayrıca Herat’a Abdüllatif’in yardımıyla girdiği halde bunu fetihnâmelere küçük oğlu Abdülaziz’in yardımı olarak kaydettirmesi yüzünden, baba ile oğul arasında bir soğukluk ve kırgınlık meydana gelir. Uluğ Bey’in Herat’tan ayrılmasını fırsat bilen Abdüllatif babasına karşı bir ordu hazırlayarak mücadeleye girişir. Mücadeleler sonunda yenilen Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif’e teslim olmak zorunda kalır. Uluğ Bey, hükümdarlık hak ve iddiasından vazgeçip oğlunun egemenliği altında yaşamaya razı olur ve Abdüllatif’ten hacca gitmek için izin ister. Uluğ Bey, verilen izin üzerine Semerkant’tan ayrıldıysa da kumandanlar, bu durumun sakıncalı olduğu hususunda Abdüllatif’i ikna ederek Semerkant’a bir iki günlük mesafede Uluğ Bey’i öldürürler. İki gün sonra da yine bir suikast sonucu Uluğ Bey’in küçük oğlu Abdülaziz öldürülür. Uluğ Bey’in hayatının bir trajediyle sona ermesinin başlıca sebepleri, hükümdar olunca oğlu Abdüllatif’in Herat’ı istemesine rağmen onu Belh valiliğine tayin etmesi sonucu aralarının açılması, diğer hükümdarların aksine halktan toplanan vergileri kumandanlarına ve çevresindekilere dağıtmayıp halkın yararına ve ilmî araştırmalara, medrese, kütüphane ve rasathâne yapımına harcamasıdır. Kumandanlar, bu sebeple Abdüllatif’i babası aleyhine kışkırtmış ve Uluğ Bey’in safından Abdüllatif’in safına geçmiştir. (İslam Ansiklopedisi)
“Gök biliminde ilerlemeyen milletler, büyük millet olamaz.”
Notre Dame Üniversitesi Fizik Bölümü’nden Kevin Krisciunas, “Uluğ Bey’in Mirası” adlı makalesinde Uluğ Bey’den ve gözlemevinden ana hatlarıyla bahsetmiştir.
Krisciunas’a göre, Uluğ Bey’i hükümdar rolüyle değil; bir astronom, gözlemevi kurucusu ve astronominin patronu rolüyle hatırlamamız gerekir. Uluğ Bey’in Semerkant’ta kurduğu gözlemevi astronomi dünyasında önemli bir yere sahiptir. Burada yapılan gözlem ve seminerlere yaklaşık 70 astronomun katılımıyla gözlemevinin önemi daha da artmıştır. Gözlemevinde uzun yıllar süren ve sistematik şekilde ilerleyen gözlemlerin yapılması da son derece önemlidir. Gözlemlerin neden 1 yıl içinde değil de 10-15 yıl içinde tamamlandığının nedenini de Krisciunas açıkça belirtmiştir:
"Durum öyle ki, gezegenlerle ilgili konuların belirlenmesinde uygun belirli koşullar vardır ve bu koşullar elde edildiğinde bunları gözlemlemek gerekir. Örneğin, bir tutulmanın gerçekleşmesi için tutulmakta olan parçaların, eşit ve aynı tarafta yer aldığı iki tutulma olması gereklidir ve bu tutulmaların her ikisi de aynı düğüme yakın yerde olmalıdır. Mesela Merkür’ü gözlemlerken, gerekli diğer koşullarında sağlanmasıyla birlikte, gündüzlerin en uzun olduğu günlerde ve gecelerin en uzun olduğu günlerde ayrı ayrı gözlemler yapmak gerekir. Diğer gezegenlerde de buna benzer durumlar vardır.”
"Şimdi, bunlar göz önüne alındığında; gerekli bazı şartlar bir yıl içinde sağlanamadığı için gözlemlerin de bir yıl içinde yapılması mümkün değildir. Gerekli koşulları elde edene kadar beklemek zorunludur ancak beklenen zaman geldiğinde eğer gökyüzünde bulutlar varsa bu fırsat birkaç yıl daha kaçırılacak ve aynı olay bir kez daha meydana gelene kadar beklemek gerekecek. Bu şekilde bazen 10 ya da 15 yıla ihtiyaç duyulabiliyor. Buna ek olarak, Satürn'ün yıldızlar arasındaki aynı konumuna geri dönmesi 29 yıl aldığı için, bu 29 yıllık dönemin Semerkant gözlem programının öngörülen uzunluğu olabileceğini de söyleyebiliriz."
Krisciunas, bu makalesinde Uluğ Bey Gözlemevi’nin bilim dünyasında çok önemli bir rolü olduğunu kabul etmekle beraber, gözlemevinin Avrupa üzerinde etkisinin olup olmadığı konusunda anlaşmazlıklar olduğunu da söylüyordu. Burada Arap bilimi ile birlikte bilimsel bir gelenek oluştuğunu ve gözlemevinin mirasını gerçekten de Batı’ya aktaramadığını düşünüyordu.
“Uluğ Bey’in adı, modern astronomi ile hatırlanması açısından coğrafya kurbanı olmuştur.”
Tycho Brahe, Kopernik, Kepler, Galileo gibi öncü astronomi devlerinin yanında yer alması gereken Uluğ Bey’in adı, neredeyse bilinmiyor. Uluğ Bey’in 1420’li yıllarda Semerkant’ta kurduğu gözlemevi 30 yıldan kısa bir sürede yıkıldı. Arkeologların 1908’de bulduğu gözlemevi ancak 1948’de kazılarak ortaya çıkarıldı. Uluğ Bey’in o dönemde Avrupa biliminin üzerine çıkan çalışmaları, ne yazık ki Uluğ Bey’in ölümüyle sekteye uğramış ve ‘modern astronomi’ ye katkıları da uzun süre sınırlı kalmıştır, çünkü çalışmaları ve verileri ölümünden ancak 200 yıl sonra Avrupa’ya ulaşabilmiştir.
Teleskop icat edilmeden astronominin nasıl geliştiğini öğrenmek istiyorsanız Uluğ Bey Gözlemevi’ne bakmanız yeterli olacaktır. Bu gözlemeviyle ilgili en ilginç nokta ise bir meridyen çizgisi üzerinde kurulmuş olmasıdır.
Uluğ Bey Gözlemevi, ‘quadrant’ adı verilen devasa bir sekstanta ev sahipliği yapıyordu. Bu düzeneğe quadrant denmesinin sebebi çeyrek daire şeklinde olmasıydı. 40 metre çapında ve 10 metre yüksekliğindeki bu düzeneğin uzunluğu 64 metreydi. Sekstantın bir ucunda da öğle vaktini hesaplamak için kullanılan bir kemer vardı. Uluğ Bey’in yaptığı bu düzenek binanın üstünde gökcisimleriyle aynı hizaya gelince aşağıdaki büyük sekstantın üzerine ışık yansıyordu. Böylece yıldızların uzaklıkları hesaplanabiliyor ve çok detaylı ölçümler yapılabiliyordu.
Önemli bilim otoritelerimizden Prof. Fuat Sezgin, Uluğ Bey Gözlemevi’nden şöyle bahsetmiştir: “Kurduğu rasathane, çağının en modern usullerle gözlem yapan, araştıran, inceleyen, bilimin aydınlığını yayan bir ilim irfan merkeziydi.”
Bilim tarihi uzmanlarımızdan Ord. Prof. Aydın Sayılı da rasathaneyle ilgili: “Mısırlılar ve Mezopotamyalılardan başlayarak medeniyetimizin meydana gelmesinde doğrudan doğruya rol almış olan medeniyetlerde, rasathaneye ilk defa İslâmiyet’te rastlanır. Bu anlamıyla rasathane, Türk İslâm medeniyetinin meydana getirdiği ve dünya medeniyetine sunduğu bir kuruluştur.” diyerek İslam rasathanelerinin astronomi dünyasındaki öneminden bahsetmiştir.
Yılın ve ayların uzunluğu, öğle vakti, yaz ve kış gündönümleri en doğru şekilde ilk defa Uluğ Bey’in Zic-i Sultanisi’nde yer almıştır. Uluğ Bey bir yılı 365 gün, 6 saat, 10 dakika, 8 saniye olarak hesaplayarak, modern ölçümlere göre yalnızca 1 dakika 2 saniye sapma ile dünyanın dönüş hızını hesaplamıştır. Ayrıca Uluğ Bey, 1018 adet yıldızın koordinatlarını da en doğru şekilde hesaplamayı başarmıştır. Uluğ Bey’in hazırladığı bu yıldız kataloğu, teleskopun icadına kadar hazırlanmış en doğru ve en önemli katalog olmuştur. Rus bilimci Wilhelm Barthold’un, bu eserin değeri hakkında vardığı sonuç oldukça önemlidir: “Orta zamandaki astronominin en son sözü ve ilmin teleskop icat edilinceye kadar erişmiş olduğu en son derecesidir.”
Gıyaseddin Cemşid, Uluğ Bey’in dehasını şu sözlerle anlatır: “Bir gün atla dolaşırken, H. 818 yılının Recep ayının 10 ile 15’i arasındaki bir pazartesi olarak bilinen günün, güneş yılına göre hangi güne isabet ettiğini bulmak istedi. Güneşin o güne tekabül eden boylamını iki dakikaya varan bir hata ile hesap etti. Vakıa, sonucu duyarlı olarak çıkaramamış, derece ile iktifa etmişti. Fakat bunu günümüz insanları arasında hiç kimse yapamaz; zihni hesapta bu derece maharet kimseye müyesser değildir.”
Bu bilimsel hükümdarın adı modern astronomi tarafından büyük ölçüde unutuldu ancak onun ismi evrende iki yerde yaşamaya devam ediyor: 1977’de keşfedilen ve Uluğ Bey adı verilen 2439 numaralı asteroid ile Ay’ın kuzeybatısında bulunan Uluğ Bey Krateri.
Türk-İslam Dünyası’nın yetiştirdiği en önemli astronomlardan olan ve Batı Dünyası’nın “15. Yüzyılın Astronomu” olarak bahsettiği Uluğ Bey, Batı dünyasından gördüğü değeri Türk-İslam dünyasından görmemişti. Çünkü Türk ve İslam bilim dünyası Uluğ Bey’e hak ettiği değeri verebilecek olgunlukta değildi. Türk ve İslam bilimi Uluğ Bey’e ve onun gibilere hak ettikleri değeri ancak onları anlayabilecek yetkinliğe ulaştıklarında verebilecektir.
Müellif: Muaz Vural
Henüz yorum yapılmamış.