Sosyal Medya

Zat’ülhareke (otomobil) tarihi: Osmanlıya nasıl geldi ve Abdülhamid neden yasakladı?

Osmanlı kültüründe dört tekerlekli vasıta olarak kullanılan at arabaları ulaşımın en önemli unsuruydu. Sonrasında buhar gücü, gaz yağı ve nihayet benzinle çalışan otomobil hayata dahil olmuştu; fakat otomobil gündelik hayatımıza dahil olana kadar uzun süre yasaklı kalmıştı.



Sultan Abdülhamid, tahttan indirilmiÅŸ; ama ülkede siyasi kaos bitmemiÅŸti. Aksine, Ä°ttihat ve Terakki ile muhalifleri arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi baÅŸlamıştı. 
 
Sultan Abdülhamid’in iktidardan indirilmesi sürecini bizzat sevk ve idare eden Mahmut Åževket PaÅŸa, Harbiye Nazırlığına gelmiÅŸti. 
 
O günlerde Ä°stanbul’da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar Zatü'lhareke araba bulunuyordu. Bunlardan biri de Harbiye Nazırı Mahmut Åževket PaÅŸa’ya aitti.
 
Mahmut Åževket PaÅŸa; yürüyüÅŸü, giyiniÅŸi, konuÅŸması ve hareketleriyle düÅŸmanları tarafından dahi imrenilerek bakılan bir Osmanlı paÅŸasıydı.
 
PaÅŸanın, arabasıyla halkın içinden geçerek Harbiye Nazırlığına gitmesi halkın günlük rutinindeki en önemli vakalardan biriydi.
 
Oldukça gürültülü Zatü'l-hareke atları ürkütüp insanları korkutuyordu; ama bir yandan da bu tuhaf araç ve içindeki paÅŸanın duruÅŸu halka hayranlık veren bir çekim oluÅŸturuyordu.
 
Sermet Muhtar Alus, 1940 yılı AkÅŸam gazetesi nüshasında o günleri ÅŸöyle anlatıyordu;
 
Sultan Hamid’in tahttan indiriliÅŸinden sonra Ä°stanbul’un en dillere destan otomobili Harbiye Nazırı Mahmut Åževket PaÅŸayı ÅŸehrin dört bucağına taşıyanı idi.
 
O geçerken halk itiÅŸe kakışa yana yöreye, yaya kaldırımlarına kaçışırken bir yandan da hayranlıklarını gizleyemezlerdi: 
 
— Boru deÄŸil, icabında saatte yetmiÅŸ kilometreyi haklıyormuÅŸ; Beyazıt meydanında makinesini istop etse ancak Divanyolu’nda durabilirmiÅŸ!
 
 
Mahmut Åževket PaÅŸa’nın günden güne düÅŸmanları artıyordu ve onu ortadan kaldırmak için harekete geçmeye karar verdiler.
 
Topal Tevfik, Ziya, Nazmi, Åževki, Mehmet Ali, Abdullah Safa ve Abdurrahman isimli tetikçiler onu öldürmek için görevlendirilmiÅŸti.
 
Yapılan planlarda Mahmut Åževket PaÅŸa’nın en korumasız olduÄŸu anın aracı ile evinden Harbiye Nazırlığına gittiÄŸi süre olduÄŸuna karar verdiler.
 
Mahmut Åževket PaÅŸa, her zaman olduÄŸu gibi BaÅŸyaver EÅŸref, Yaver Ä°brahim, Åžoför Ä°smail Hakkı ve UÅŸağı Kazım Bey ile beraber arabasına binerek Harbiye Nazırlığına gitmek için yola çıktı.
 
Büyük gürültüler çıkaran araç seyre koyuldu. Suikastçılar, Beyazıt meydanına çıkan Divanyolu’nda araç içinde beklemeye baÅŸladılar.
 
Arabaları bozulmuÅŸ gibi bekliyorlardı ve o gün ÅŸansları da yaver gitti; çünkü Mahmut Åževket PaÅŸa’yı taşıyan araç, tramvay yolunun olduÄŸu bölgeye geldiÄŸi sırada bir cenazenin geçmesi sebebiyle ÅŸoför otomobili durdurmak zorunda kaldı. 
 
Suikastçılar hemen harekete geçti ve Mahmut Åževket PaÅŸa’nın dillere destan olmuÅŸ otomobiline yoÄŸun bir çapraz ateÅŸe baÅŸladı. Başı ve yanağından defalarca yaralanan Mahmut Åževket PaÅŸa kanlar içinde kaldı.
 
Mahmut Åževket PaÅŸa'nın zatü'l-harekesi (otomobili) 
 
Harbiye Nazırlığına götürülen PaÅŸa yapılan tüm müdahalelere raÄŸmen kurtarılamadı. 
 
Bu suikastta hayatını kaybeden Mahmut Åževket PaÅŸa’nın kullandığı araç Harbiye Askeri Müzesi’nde sergilenmektedir.
 
PaÅŸa’nın ölümünden sonra Ä°stanbul’da bir süre otomobil sesi kesilmiÅŸ; fakat Sultan Abdülhamid tam da Mahmut Åževket PaÅŸa’nın akıbetinin bir benzerinin yaÅŸanmasından endiÅŸe ettiÄŸi için bu vasıtayı uzun süre yasaklamıştı. 
 
Zat’ülhareke arabanın Osmanlıya geliÅŸi
 
Osmanlı kültüründe dört tekerlekli vasıta olarak kullanılan at arabaları ulaşımın en önemli unsuruydu.
 
Sonrasında buhar gücü, gaz yağı ve nihayet benzinle çalışan otomobil hayata dahil olmuÅŸtu; fakat otomobil gündelik hayatımıza dahil olana kadar uzun süre yasaklı kalmıştı.
 
Bunun iki önemli sebebi bulunuyordu;
 
Ä°lki; Osmanlı yollarının ve ÅŸehir planının kendi kendine hareket eden araba anlamında kullanılan zat’ülhareke için uygun olmamasıydı.
 
Bir diÄŸer sebep ise, Sultan Abdülhamid’in güvenlik endiÅŸesiyle bu aracı yasaklamış olmasıydı.
 
 
Osmanlı’da arabanın ilk defa ne zaman kullanıldığı tartışma konusudur. Kaynaklara baktığımızda araba ithalatına dair en eski kaynağın Rüsumat Dairesi’nin 1 adet zat’ülhareke hakkında verdiÄŸi iade kararıdır.
 
Buna göre Fransa’nın Marsilya ÅŸehrinden Ä°stanbul’a de-monte halde getirilen otomobil, gaz yağı ile çalışmaktaydı.
 
Bu araç, korkunç gürültüler çıkartarak ilerliyordu ve at arabalarını ürküterek trafiÄŸin karışmasına sebep oluyordu. Yollar da aracın geçiÅŸi için uygun deÄŸildi, bu sebeple zat’ülhareke iade edilmiÅŸti.
 
Aynı yıl Midilli Adası’nda da araç talebi olmuÅŸ ve benzinle çalışan bu aracın da ithalatına müsaade edilmemiÅŸti.
 
1905 yılında ise Prens Bisko, otomobiliyle Avrupa’dan karayoluyla Ä°stanbul’a hiçbir engelle karşılaÅŸmadan gelmiÅŸti. Ä°stanbul halkı günlerce Bisko’nun Zat’ülharekesini konuÅŸmuÅŸtu.
 
Sultan Abdülhamid zat’ülharekeyi neden yasakladı
 
1900’lerin başından itibaren Ä°stanbul sokaklarında tek tük görülmeye baÅŸlanan otomobil için farklı isimler kullanılıyordu.
 
Bunlar; baş belası ve şeytanın arabası gibi isimlerdi.
 
Halk, bu isimleri çıkardığı gürültü ve kontrolsüz bir vasıta olarak görmesi sebebiyle vermiÅŸti.
 
Alus, otomobildeki etkisini ÅŸöyle açıklıyordu;
 
Åžoförün lastik kornayı bart bart öttürmesine hacet kalmaz, motorun gürültüsü ta nereden duyulur, Fenerbahçe’yi boylayacakları zaman yarımadanın berzahında bitiÅŸik daraÅŸ yolu tutarlarken pata küt’ler kulakları doldurur, mesiredekilerin etekleri tutuÅŸurdu: 
 
— BaÅŸ belası sökün ediyor yine!..
 
Konak, kira, muhacir arabacıları kantarlı küfürleri savura savura derhal yerlerinden aÅŸağı atlar, beygirlerin önüne dikilip okun başına yapışır; çoÄŸu da atlar ürkmesin diye çala kamçı arabasını yol üstünden uzaklara sürer, fener kulesinin dibine, kayık iskelesinin yamacına çekerdi.
 
Bu arabaların içlerindeki hanımların beylerin halini görmeyin: Çehresi balmumu sarısı, yürek hazan yaprağı, el ayak bumbuz.
 
Çünkü hayvan bu, ÅŸakaya gelmez. Kuzu gibisinin bile bu alamet ÅŸey karşısında huylanacağı, gemi azıya alacağı tutar. Söylene söylene faytondan, tenteliden fırlarlardı: 
 
— Kahrolası, saÄŸlık selametle gelemez olaydı!
 
Resmi kayıtlar ve devlet nezdinde otomobile verilen isim “zat’ülhareke” olarak kabul görmüÅŸtü.
 
Aslında zat’ülhareke çok öncesinden itibaren Ä°stanbul sokaklarında görülmeye baÅŸlanmışsa da 1905 yılında yaÅŸanan hadiseler sonrası kullanımının azalmasına sebep olmuÅŸ ve ihracatı yasaklanmıştı.
 
Bu kararın arkasında Sultan Abdülhamid vardı.
 
 
Sultan Abdülhamid, tahta çıkmayı bekleyen bir ÅŸehzade deÄŸildi. Bu yüzden kendisini ticaret yapmaya adamıştı. Borsada büyük paralar kazanıyor, yurt dışına seyahatlere gidiyordu.
 
En önemlisi de her türlü teknolojik geliÅŸmeyi yakından takip ediyordu. Yakından takip ettiÄŸi konulardan birisi de elektrikli arabaların geliÅŸimiydi.
 
Sultan Abdülhamid tahta çıktıktan sonra da bu araçların katalogları Yıldız Sarayı’na gönderilmiÅŸ ve alınması dahi gündeme gelmiÅŸti.
 
Oysa Sultan Abdülhamid’in tüm sinirlerini alt üst eden geliÅŸmeler bu konuya mesafeli durmasına hatta yasaklamasına sebep olmuÅŸtu.
 
Sultan Abdülhamid tahta çıktığında 93 Harbi, Ali Suavi'nin darbe giriÅŸimi ve Mithat PaÅŸa’nın kendisine karşı yürüttüÄŸü komplolarla sarsılmıştı.
 
Bu geliÅŸmeler onu ÅŸüphe sarmalına sürükleyen geliÅŸmelerdi; fakat 1905 yılında kendisine yönelik icra edilen suikast giriÅŸimi Sultan Abdülhamid’i çok daha radikal kararlar almaya sevk edecekti.
 
Yıldız Camii'nde 1905’in Sultan Ä°kinci Abdülhamid Han’a Cuma selamlığı çıkışında bombalı suikast düzenlenmiÅŸti 
 
Sultan Abdülhamid, 21 Temmuz 1905 senesinde Cuma namazını kılmak için resmi bir törenle Yıldız Camii'sine gelmiÅŸti.
 
Namazın ardından Sultan Abdülhamid at arabasına gitmeden önce Åžeyhülislam Cemaleddin Efendi ile ayaküstü bir süre sohbet etti.
 
Sultan Hamid, sohbeti bitirip arabasına yöneleceÄŸi sırada Ä°stanbul’da eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ bir patlama meydana geldi. 
 
Sultan Abdülhamid’in kullandığı at arabasına Ermeni komitacılar tarafından saat ayarlı bomba konulmuÅŸtu.
 
Bu bombanın infilak etmesi sebebiyle 28 kişi hayatını kaybetmiş 54 kişi de yaralanmıştı.
 
Bu suikast için dünyaca ünlü anarÅŸist Belçikalı Jorris dahi Ä°stanbul’a gelmiÅŸ ve operasyonda bulunmuÅŸtu.  
 
Sultan Abdülhamid 1 dakikadan daha kısa bir süre oyalanması sayesinde 100 kiloluk tahrip gücüne sahip bombanın hedefi olmaktan kurtulmuÅŸtu, görgü tanıkları arabaları taşıyan atların dahi havada süzülüÅŸüne ÅŸahit olduklarını belirtiyordu.
 
Åžair Tevfik Fikret ise Sultan Abdülhamid’in kurtuluÅŸuna hayıflanarak ÅŸu beyitleri yazmıştı;
 
Ey ÅŸanlı avcı, damını bi Hüdâ kurmadın, 
Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vuramadın. 
Dursaydı bir dakikacağız devr-i bi-sükûn 
Bir hayır olurdu, misli asırlara geçmemiÅŸ...
 
 
Sultan Abdülhamid bu vakadan sonra Ä°stanbul’da her türlü at arabasının kullanımına büyük tedbirler getirtirken zat’ülhareke ve benzeri diÄŸer tüm vasıtaların kullanımını kesin bir biçimde yasaklamıştı. 
 
MeÅŸrutiyetle beraber otomobile de özgürlük geldi
 
1908 yılında Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in ilan edilmesiyle beraber hürriyet saÄŸlanan konulardan birisi de zat’ülharekeydi.
 
Avrupa’da oldukça popüler olmuÅŸ bu vasıta özellikle Ä°stanbul gayrimüslimlerinin ve zengin bazı yerli tüccarların fazlasıyla dikkatini cezbediyordu.
 
Otomobilin hürriyetine kavuÅŸması sonrası öncelikle yabancı ülkenin sefirleri, ardından gayrimüslimler ve otomobile meraklı Türkler de bu aracı edinmeye baÅŸladı.
 
Nitekim ilk trafik kazasına Ä°talyan Sefirin ÅŸöforü 1912 yılında karışmış ve bir Osmanlı vatandaşının ölümüne sebep olmuÅŸtu. Kazanın sonunda Ä°talyan Sefirin ÅŸöforü yüklü bir tazminat karşılığı serbest bırakılmıştı.
 
MeÅŸrutiyet öncesinde de hatta Abdülhamid’in katı yasaklarına raÄŸmen de bu vasıta tam anlamıyla engellenememiÅŸti; fakat hürriyetin gelmesiyle beraber biranda otomobil hayatın parçası haline geldi.
 
Devlet kademesinde öncelikle Nazırlara bu araç tahsis edildi.
 
“Nazır oldun mu, zat’ülhareken (otomobil) hazır” sözü de bu dönemde popüler olmuÅŸtu.
 
Refik Halit, bu durumu “Deli” isimli eserinde ÅŸöyle anlatacaktı;
 
Nazır oldun mu otomobilli oldun demekti, bu yüzden nazır olmaya heves edenler çoktu ki bu yolda kimi muradına erdi kimi ise idam sehpasına çıktı veya zindana girdi.
 
Otomobil Ä°stanbul sokaklarında bir ihtiyaç deÄŸildi. Hatta ilk trafik ışıkları ve kuralları 1950 yılı sonrası otomobillerin yaygınlaÅŸmasıyla Ä°stanbul ve Ankara’ya gelmiÅŸti.
 
Öte yandan daha ortaya çıktığı ilk günden itibaren zat’ülhareke, uÄŸruna büyük paralar harcanan ve sık sık arızalanan vasıtalardı. Ayrıca Ä°stanbul sokakları zat’ülhareke için hiç uygun deÄŸildi. 
 
 
Araç sahibi olmak cumhuriyetin kuruluÅŸunda da büyük bir lükstü; hatta Ä°smet Ä°nönü’nün BaÅŸbakanlık yaptığı süreçte karısının toplu taşıma kullanması ve arabasının olmaması basına da yansımıştı.
 
Ä°smet Ä°nönü toplu taşıma kullanan eÅŸinin araç sahibi olmasına güvenlik kaygısıyla karşı çıkıyor ve “kaza olur” diyordu.
 
Araba sahibi olmak ilk günden beri prestij meselesiydi
 
Ä°stanbul’da tüm yasaklar engellemelere raÄŸmen Ä°stanbul sokakları dünyadaki otomobil geliÅŸimini yakından takip ediyordu.
 
Fransa’nın Panhard, De lahey, Renault, Delonay Belleville, Delage; Hollanda’nın Minerva; Ä°talya’nın Fiat marka arabaları Ä°stanbul sokaklarında boy göstermeye baÅŸlamıştı. 
 
Otomobil henüz Ä°stanbul sokaklarında popüler olmadan önce at arabaları da kiÅŸinin sosyal statüsü hakkında önemli bir yer iÅŸgal ettiÄŸi düÅŸünülüyordu.
 
En lüks at arabaları alafrangalığın bir sembolü kabul ediliyordu.
 
Türk edebiyatının güçlü sesi Recaizade Mahmut Ekrem, “Araba Sevdası” isimli romanında Bihruz Bey isimli karakter üzerinden bu durumu karikatürize etmekteydi.
 
Bihruz Bey tüm varlığını lüks at arabaları ve hayat kadınları yolunda kaybetmiÅŸ bir müsrifti. BatılılaÅŸmayı yanlış anlamış ve medenileÅŸmeyi lüks at arabalarıyla eÅŸ deÄŸer tutmuÅŸtu.
 
Bu durum Ä°stanbul sokaklarında zat’ülharekelerin yaygınlaÅŸmasıyla da sürmüÅŸtü. Gerek romanlarda gerekse de sonrasında YeÅŸilçam’da ihtiyaç dışı araba sahibi olmak “Zübbelik” olarak iÅŸlenmiÅŸ ve kınanan bir durum olarak görülmüÅŸtü.
 
Benzini biten “Devrim”
 
27 Mayıs 1960 yılında emir komuta zincirinin dışında gerçekleÅŸen askeri darbe, Demokrat Parti iktidarının sonunu getirmiÅŸti.
 
Ä°ktidara gelen cunta rejimi halk desteÄŸini kazanabilmek için yüzde yüz yerli ve milli olacak bir otomobilin yapımına baÅŸladı. 
 
Devrim arabaları
 
Türkiye’nin en iyi mühendislerinden oluÅŸan bir ekip 4,5 ay gibi bir sürede her ÅŸeyi ile yürüyen bir otomobil üretti.
 
Fakat açılış töreninde aracın benzininin bitmesi kısa süreli bir kaos oluÅŸturdu.
 
Sonraları büyük araba firmaları çok ciddi lobi faaliyetleri ile yerli ve milli otomobil üretimini sekteye uÄŸrattı.
 
Bu vesileyle yerli ve milli zat’ülhareke rüyamız sona ermiÅŸ oldu.
 
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.