Turan Kışlakçı'nın kaleminden: Ortadoğu’da Acının Erotikleşmesi
Follow @dusuncemektebi2
21. yüzyılda bile bu coğrafyada katliamlar hiç eksik olmadı. Irak’ta Ebu Gureyb cezaevinden Suriye’deki kimyasal saldırılara, Rabia katliamından Filistin’deki İsrail saldırılarına kadar her yıl yeni zulümlere tanıklık etti coğrafyamın mazlumları.
OrtadoÄŸu acıların diyârıdır. Åžarkılarına ağıtlar hâkimdir. Åžiirleri, ister âdil ister zâlim olsun; krallara övgülerle doludur. Kışın evlerin bacasından hüzün dumanları yükselir. Topraklarının her katresinde kan ve gözyaÅŸları vardır. Onun içindir ki yaÄŸan her yaÄŸmur sonrası insanın içine ferahlık veren bir toprak kokusu vardır. Çünkü ÅŸehitlerin ve mazlum halkların gözyaÅŸları bahar esintisi yayar. CoÄŸrafyamda elem (acı) ve emel (umut) aynı kelimelerden türetilmiÅŸtir. Arapçada buna kelimelerin inkılap etmesi deriz. Ä°ÅŸte bundandır ki, umut acıdan doÄŸar coÄŸrafyamda. Her umudun ve müjdenin ta derinlerine nüfuz ettiÄŸinizde bir acı bulursunuz.
Åžair Ferman Karaçam, “Seni de vururlar bir gün ey acı” adlı ÅŸiirinde bunu ÅŸu dizelerle ne güzel anlatır:
“Kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
Boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları
Gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları
Ä°çindeki bu
Çocukları
Gelişmiş laboratuvarlarınızda dikkatle inceleyin
Ve bir gün
Gül bahçesine dönecek
Bunu böyle bilin/ ve
Unutmayın…
Seni de vururlar bir gün ey acı
UçuÅŸup durduÄŸun kanatlarından
Sazın sözün türkülerin tükenir
Ellerin koynunda kalakalırsın.’
Anadolu’da arabeskin sevilmesinin de belki de bir yönü bundandır. “Müslüm” filmi, coÄŸrafyamın insanlarının ferdi acılarına parmak basıyor. Arabesk müziÄŸin Müslüm Babası, gerçek adıyla Müslüm AkbaÅŸ, “Acı Yıllar”, “Acı Hatıralar” ve “Ayrılık acı bir ÅŸey” ÅŸarkıları ile hayranlarının acı hayatlarına göndermeler yapar. Hüzün kokan sesinden Müslüm Baba, acı acı ÅŸarkılar söyler. Mazlumlar, onun sesinde kendilerini bulur. Müslüm Baba, güneÅŸe kurÅŸun sıkanların ÅŸehrinde acıların çocuklarına “Yakarsa dünyayı mazlumlar yakar” der. Tıpkı Arap coÄŸrafyasının hüzün, keder, gam ve acılarını melodileÅŸtiren sanatçıları gibi.
Filozoflar, “acı kutsal bir yaradır” der. Çünkü insanı huzurlu dünyasından koparır ve dayanılmaz olana zorlar. Bedende silinmez deÄŸiÅŸiklikler gerçekleÅŸtiren dönüÅŸtürücü bir güçtür acı. Ä°nsanoÄŸlu bazen çocukluÄŸunda acıyla karşılaşır ama genelde acı; gençlik kimliÄŸinin parçalanması ile acemi insanı eski tutsaklıklarının ötesine götürür ve ona dünyayla yeni bir iliÅŸkinin yollarını açar. Acı, aceminin yıkılmaması için, yakıcı bir kutsallık deneyimidir. Acı sözleÅŸmeyi onaylayan damgadır. Sıkıntılarını aÅŸmanın verdiÄŸi duygular içinde güçlenmiÅŸ yeni bir insan dünyaya getirir. Ä°fade edilmesi çok zor olan bu deneyim artık geride kalmış o eski çocuÄŸu veya genç insanı yok eder ve yeni insanın doÄŸumuna eÅŸlik eder. Sokrates, zevk ve acı diyalektiÄŸi sorununu tartıştığı dostlarına acının da bir erdeminin olduÄŸunu söyler.
Fransız cerrah Rene Leriche’i saÄŸlığı; “organların sessizliÄŸi içinde yaÅŸama” diye tanımlar. Fransız filozof Georges Canguilhem de saÄŸlığı “insanın bedenin farkında olmaması” olarak tanımlar. Böylelikle ÅŸöyle diyebiliriz: Acı insanın bedenin farkında olmasıdır. Acı bazen insanı isyankâr bir bedene hapseder. Ä°ÅŸtah yitimi, yaÅŸamdan tiksinme, alınganlık, bitkinlik, tembellik, uykusuzluk ve sonra sıkıntılar korteji eÅŸlik eder acıya ve hiçbir ÅŸeyi ihmal etmeden tüm yaÅŸamı renklendirir. Bilinç, tanımakta zorlandığı ama varlığını kendisine empoze eden bir bedenin sınırları içine hapsolur. Franz Kafka’nın “insan bedeninin korkunç sınırları” dediÄŸi de budur belki.
Toplumlar acı üzerinden tanımlar kendilerini. Sözgelimi eski zaman Hristiyan’ı acısını, bağışlayarak ‘Ä°sa’nın kurban edilmesi dolayısıyla yükümlü olduÄŸu’ borcunu öder. Bu durumda çekilen her acı, bir sevgi kanıtı, bir ibadettir. Tıpkı Åžii Müslümanların Kerbela’yı andıklarında yaptıkları gibi. Müslümanlar ve Hristiyanlar için bu dünya geçicidir, bir geçiÅŸ yeridir ve kendi içinde bir amaç deÄŸildir. Peygamberler acı çekti ama umudu vaat ettiler. Eyüp (as) acı çekti ama ÅŸifanın yollarını öÄŸretti. Tasavvuf da dünyayı bir acı yeri olarak görür. Hinduizm, Canizm ve Budizm gibi DoÄŸu dinlerinde de acı metafizikleri içinde yer alır. Anirudha ÅŸöyle der: “Beden acıdır çünkü acının yeridir; duyular, objeler, algılar acıdır çünkü acıya götürürler; zevk de acıdır çünkü arkasından acı gelir.”
Bu coÄŸrafyada acı hiçbir zaman eksik olmadı. Kadim dönemlerde iktidarın gücünü ve karşı konulmazlığını göstermek için insanlar, kılıç darbelerinin ve giyotinlerin önüne veya kadim Roma’da olduÄŸu gibi arenalarda aç aslanların önüne atılırdı. Aradan asırlar geçmesine raÄŸmen yaÅŸadığımız 21. yüzyılda bile bu coÄŸrafyada katliamlar hiç eksik olmadı. Irak’ta Ebu Gureyb cezaevinden Suriye’deki kimyasal saldırılara, Rabia katliamından Filistin’deki Ä°srail saldırılarına kadar her yıl yeni zulümlere tanıklık etti coÄŸrafyamın mazlumları. Rabia meydanında mazlumlarla sohbet ettim. Gazze’de bombaların altında Filistinlilerin acısına müÅŸahede ettim. Irak’ın Ebu Gureyb ve Suriye’de Esed’in zindanlarında ölen mazlumların fotoÄŸraflarını gören ilk gazetecilerden biriydim. Her olay sonrası bu coÄŸrafyanın bir ferdi olarak ciddi bunalımlar yaÅŸadım. Fakat mazlumların duaları ve halleriydi beni ayakta tutan.
“Gine Gam Yükünün Kervanı Geldi” türküsüyle efkâr dağıtmalı:
Gine gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi (de yavrum) bölek seninle
Eremem lokman’a çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi (de yavrum) bölek seninle
CoÄŸrafyamda milyonlarca insan sadist grupların arasına hapsedildi. Bir yanda sadist diktatörler diÄŸer yanda DAÄ°Åž gibi sadist örgütler. Kandan ve iÅŸkenceden beslenen vampirler sürüsü, sosyal eÅŸitsizlik ve adaletsizliklerini gizlemek için zulme baÅŸvururlar. Onların dünyasında insan yaÅŸamında “kötülüÄŸün sıradanlığı”na ÅŸahitlik edersiniz. Zorlamak, aÅŸağılamak ya da yok etmek amacıyla ötekine acı çektirmek sanatının tükenmez yollarına vâkıftırlar. Bu baÄŸlamda çektirilen acı tercih edilen araç, hatta öteki üstündeki iktidar arketipidir.
Kimileri de bazı durumlarda acıyı tercih eder, yüceltir ve onu lezzetli bir yemek, tükenmez bir zevk kaynağı gibi görür. MazoÅŸist paradoksal bir tavır içinde fizik, bütünlüÄŸü tehlikeye düÅŸürebilecek bir zevk peÅŸindedir: Sopa, dayak, kırbaç, yara, kan vb. “Acı hisleri, öteki hoÅŸ olmayan hisler gibi cinsel tahrik alanını aÅŸarlar ve bir zevk durumu yaratırlar” diyor Freud. Acının erotikleÅŸmesinin baÅŸkasına yapılan iÅŸkencelerle özdeÅŸleÅŸerek zevk duyma yoluyla sadist bir karşılığı vardır. Ama mazoÅŸist kendi fantazma alanları dışında öteki insanlar gibi acı çeker. Bu sadist diktatör ve örgütler ve aveneleri olan mazoÅŸistlere zulümlerini ikrar ve itiraf ettirmektir acı acı elem veren.
Bugün artık bir trajediye dönüÅŸen umutsuzluk, çaresizlik, delilik ve hatta ölümlerden kurtulma zamânı gelmedi mi coÄŸrafyamın?!!. Ä°ki yüz yıldır devam eden iÅŸgaller, sömürüler, diktatörler ve terör örgütleri. 2 asır sonra bize bugünlerde dünyevi umutları olmayan, umutsuzlar, yaÅŸamın getirdiÄŸi korkular karşısında aklını yitirenler kaldı. Alman Åžair ve filozof Friedrich Schiller “An die Freunde” ÅŸirinde, “Und der Lebende hat recht / Canlı olan haklıdır” dizesini haykırmıştı. Bizler ise bugün ölülerden kurtulamadığımız gibi yaÅŸayanların da hakkını da yeterince savunamıyoruz. Geriye bizi varlıklarıyla rahatsız eden ve dogmaya göre gömülen ölülerden daha çok rahatsız etmeyi sürdüren saÄŸlar kaldı.
Tüm acılara, belalara, haydutlara, acımasız vahÅŸilere karşı hakikati haykıracak, hayalleri güçlü, gemilerini yakmış, tüm dönüÅŸ yollarını Tarık bin Ziyad’ın ordusu gibi yasaklamış güçlü insanlara ihtiyacı var coÄŸrafyamın. Fransız edebiyat kuramcısı Maurice Blanchot, “Acıyla düÅŸünmeyi öÄŸren” der. Bir baÅŸka deyiÅŸle insanın çektiÄŸi acılarla mücadele etmek ve onları yok etmek için birliÄŸe ihtiyaç var. Kötülüklerin envanterini çıkarmaya gerek yok.
Bunun için idealleri olan, özgürlük âşıklarına ihtiyacı var coÄŸrafyamın. Büyük insanlar cesaretle dile getirir hakikatleri… Büyük olmayanlar ise içlerinde saklı tutar hakikatleri… Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu ZerdüÅŸt” kitabında Yılan Ölümü Vadisi’ne kaçan çirkin insanı ve Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabındaki yeraltındaki adamı merhamet arıyor… Ä°nsanlara umudu anlatmalı. Latince bir söz bu hali ne güzel özetliyor: “Fiat justitia, pereat mundus / Adalet gerçekleÅŸsin de varsın dünya yansın.”
Åžair Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu’nun “Cila, Kül ve Kefen” adlı ÅŸiirindeki ÅŸu dizelerle özetliyordu acının coÄŸrafyamdaki halini:
“Nerde kaldı
ÅŸimdi dünyanın
derin, yaralı bir azâsı gibi
kendini Eyyub’a benzetmek için
sahte sabır taÅŸlarına çarpanlar
baÅŸlarını…”
Henüz yorum yapılmamış.