Kahvenin tarihi insanın makus kaderiyle aynı yaÅŸtadır denilse yeridir. Zira binli yılların ortalarına doÄŸru insanlık âlemine misafir olan kahve, ortaçaÄŸ, yeni kıtaların keÅŸfi, sanayi devrimi, büyük savaÅŸlar ve yıkımlarla yenilemiÅŸtir tadını hep. Kimi zaman uzak doÄŸudan binbir meÅŸakkatle, kimi zaman da göçebe kültürüne aÅŸkla baÄŸlı olanların rica, minnet, bin bir müÅŸkülatla ancak getirtebildiÄŸi, ziyaretlerin, misafir kabullerinin, sohbet halkalarının olmazsa olmazı olan kahveye dair son yıllarda güzide eserler yayınlandı. Bu eserler arasında BeÅŸir AyvazoÄŸlu’nun hazırladığı “Türk Kahvesinin Kültür Tarihi” alt baÅŸlığı ile yayınlanan Kahveniz Nasıl Olsun?, sadece kahve tiryakilerinin deÄŸil, Türkçe âşığı, dil meraklısı olanların da bir solukta bitirecekleri bir çalışma.
DoÄŸrusu, kahve hakkında geniÅŸ bir literatür var elimizde. Oysa kahvenin ülkemize giriÅŸi o kadar da eski sayılmaz. Bununla birlikte ülkemize giriÅŸi öyle pek ‘hoÅŸgeldin’lerle de karşılanmış deÄŸildir. Katip Çelebi’nin yazdıklarına bakacak olursak, 1453 senesinde Tophane Limanı'na demirleyen kahve yüklü iki gemi, Åžeyhülislam Ebüssuûd Efendi’nin fetvasıyla yükleriyle birlikte batırılmış. Bunda ÅŸüphesiz önceleri kahve çekirdeÄŸini içecek haline getirebilmek için kömürleÅŸecek derecede kavrulması ve ÅŸarap gibi aynı kadehle elden ele devredilerek içilmesi, ayrıca ‘kahve’ kelimesinin daha önce ÅŸarap anlamında kullanılıyor olmasının önemli payı vardır.
Ayrıca siyasi cephesini de iÅŸin içine katmak gerekiyor. Zira kahve içmek için kahvehanelerde bir araya gelen insanların devleti ve devleti yönetenleri eleÅŸtirmesi de o dönem otoriteyi rahatsız etmiÅŸtir. ÖrneÄŸin üstadın kitapta dile getirdiÄŸi bir yeniçeri zorbası olan Avurzavur ve kahvehanesi meÅŸhurdur. Bu tip kahvehanelerde sıklıkla meydana gelen kavga, gürültü, hatta devlet otoritesine karşı ayaklanmaların örgütlendiÄŸi de tarihi bir gerçektir. Dolayısıyla bu çeÅŸit kahvehanelerin devlet yönetimini rahatsız ettiÄŸi söylenebilir.
En sıkı kahve tiryakileri Sultan 2. Abdülhamid ile Sultan Vahdeddin idi
Kahvenin mistik bir tarafı olduÄŸunu, doÄŸrusu BektaÅŸi tekkelerindeki uygulamalardan anlayabiliyoruz. Oradaki postlardan birinin ‘Åžeyh Åžazili Sultan Kahve Postu’ olduÄŸunu öÄŸreniyoruz. Gerçi bütün tekkelerde kahve ocağının çok önemli bir ayrıntı kabul edilmesi ÅŸaşırtıcı gelmeyecektir. ÖrneÄŸin “Afrika'daki bir tarikatte ‘Ya Kavi’ zikriyle kahve içilirmiÅŸ. ‘Kavi’ bildiÄŸiniz gibi Esmaü’l-Hüsna’dandır. Bu kelimedeki harflerin ebced hesabına göre toplamıyla, ‘Kahve’ kelimesindeki harflerin toplamı birbirine eÅŸittir: 116. Kahve bitkisinden elde edilen içecek, derviÅŸler tarafından gece ibadetleri ve zikirler esnasında uyanık kalmak için içilirmiÅŸ. Åžeyhülislam Bostanzade’nin kahve lehindeki manzum fetvasından sonra endiÅŸeler de ortadan kalkıyor. Kahve saray teÅŸrifatında yerini alıyor. Kahvecibaşılık, sarayda önemli bir görevdir ve stille kahve ikramı baÅŸlı başına bir törendir.” diyor AyvazoÄŸlu üstadımız.
Kahve tutkunluÄŸu zamanla yönetime de sirayet etmiÅŸtir. En sıkı kahve tiryakileri, Sultan 2. Abdülhamid’le Sultan Vahdeddin’dir. Ä°kisi de kahve ve tütün tiryakisi. Ä°ki fincan geliyor, bir cezveyle. Birini içiyor, hemen arkasından ikincisi. Günde beÅŸ, altı defa kahve ikram ediliyor. Hatta Sultan Abdülhamid’in zaman zaman kendi kahvesini piÅŸirdiÄŸine dair rivayetler olduÄŸu da söyleniyor. Kendisine Yemen'den özel olarak getirtilen kahveyi içiyor. En makbulü o.
Kahvenin kıtlık zamanlarını yeni nesil bilmez. Misal, Mısır'da Mehmet Ali PaÅŸa'nın kahvenin geçiÅŸini engellemesiyle birlikte, Mısır üzerinden gelen kahvenin yolu bu kez uzuyor, Yemen’den ithal ediliyor. Ancak ithalatın fazlalığıyla üretim fazla olmadığından bu da bir çözüm olmuyor ve kahve için yetiÅŸebileceÄŸi uygun iklim koÅŸulları aranıyor.
Üstadımız son olarak iyi bir Türk kahvesinin sırrını da paylaşıyor bizlerle: “Ä°yi bir Türk kahvesinin çok kısık ateÅŸte, özellikle de mangalın kıvılcımlı, kızgın külünde piÅŸirileni makbuldür. YavaÅŸ yavaÅŸ piÅŸerken özünü suya salar. Öyle piÅŸireceksin ki, taÅŸmaya baÅŸladığında köpüÄŸü kaçmayacak. Cezve kahvesinin bol köpüklü olması esastır. Falda da o köpüÄŸün özel bir yeri vardır. KöpüÄŸün üzerindeki küçük kabarcıklar, göz olarak yorumlanır. ‘Üzerinde bir göz var, patlata patlata bitiremedim.’ derler. Cezvenin bakır olması tercih edilir. AteÅŸe daha iyi temas edebilsin diye cezvenin altı geniÅŸ, daha yavaÅŸ soÄŸuması için de üstü dardır.”
Müellif: Arif Akçalı / Dünya bizim web sitesi
Henüz yorum yapılmamış.