Veliahd Bin Selman'ın başarısız projeleri
Follow @dusuncemektebi2
Yemen’de adeta Vietnam sendromu yaşayan Riyad yönetiminin, BAE’nin Yemen’e yönelik “yeniden mevzilenme” stratejisini açıklaması sonrası, müdahaleyi sonlandıracağı ve sınırlı ateşkesi kabul edebileceğine dair yorumlar ortaya atıldı. Suudi Arabistan Yemen’den çekilsin veya çekilmesin Yemen bataklığına saplandı, devlet dışı aktörü (Husileri) yenemedi ve askeri olarak başarısızlığı kanıtlandı.
Körfez bölgesinin iç siyaseti son dönemin en çok gündem olan konuları arasında. Özellikle Suudi Arabistan’daki Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın (bin Selman) başlattığı reform dalgası bu anlamda önemli bir gelişme olarak görülmektedir. Bin Selman’ın veliahtlık makamına gelmesiyle birlikte Suudi Arabistan Krallığı’nın tecrübe ettiği yenilikler birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Bu anlamda krallığın dönüşümünün arkasında yatan motivasyonların ne olduğu ve ne yöne doğru evirileceği oldukça ihtilaflı bir meseleye dönüşmüştür.
Birçok akademisyen bin Selman’ın başlattığı reform dalgasını daha çok otokratik-kontrollü reformlaşma olarak kodlarken az sayıdaki bir grup akademisyen ise mezkur sürecin demokratikleşme için önemli bir adım olduğuna dair görüş belirtmiştir. Fakat gerek Kaşıkçı cinayetindeki parmağı gerekse bölgesel meselelerdeki duruşu (Suriye, Yemen, Katar, Filistin) bin Selman’ın geleneksel Arap diktatörlerine benzer bir siyaset izleyeceğine dair görüşlerin ağır basmasına neden olmuştur. Bu anlamda her ne kadar kısa vadede krallığın demokratikleşmesi beklenmese de bin Selman eliyle kontrollü bir dönüşüm tecrübe edeceği söylenebilir.
Ayrıca krallığın 2015’ten bugüne kadar tecrübe ettiği yenilikler (özellikle kadınlar ve haklarına yönelik) el-Şeyh&el-Suud ittifakının yapısını etkileyebilir. Kuruluşu itibariyle siyaseti meşrulaştıran din (Vehhabilik) ve dine yayılma alanı sağlayan yönetici aile (el-Suud) formülasyonu üzerine inşa edilen modern Suudi Arabistan’ın eski kalıbını koruması bir hayli zor gözükmektedir. Bu anlamda her ne kadar medyaya sıklıkla lanse edilmese de gerek Vehhabi din adamları gerekse el-Suud ailesi içerisinde bin Selman’a ve reformlara yönelik ciddi eleştiriler bulunmaktadır. Buna rağmen bin Selman 2015’te Savunma Bakanlığına ve I.Veliahtlık pozisyonuna geçmiştir. Kansız darbe niteliğindeki bu statü yükselişi en azından üç ölçek üzerinden kolayca hızlandırılmış ve meşrulaştırılmıştır.
Üç ölçekli yükseliş
Birinci ölçek küresel siyasetin önemli aktörleri bağlamında değerlendirilebilir. Bu anlamda Körfez’deki ve Ortadoğu’daki diktatörler ABD, Rusya, Çin ve AB gibi uluslararası sistemin güçlü oyuncuları tarafından bir şekilde destek buldu veya en azından mezkur aktörler tarafından güçlü bir direnişe maruz kalmadılar. Daha spesifik örnek vermek gerekirse zikredilen aktörler doğrudan veya dolaylı Mısır’daki askeri darbeye ve dolayısıyla Körfez’deki darbeyi destekleyen bloğa (Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn) destek verdi. Benzer şekilde uluslararası örgütlerin ve hukukun da bin Selman gibi şahin aktörlerin politikalarına yönelik katkı sağladığını söylemek mümkün. Örneğin Birleşmiş Milletler bin Selman’ın ülke içerisindeki tutuklamalarına yönelik tavrında yetersiz kaldı ve bu durum bin Selman’ın güç konsolidasyonu elde etmesini sağladı.
Çöken projeler
İkinci ölçek bölgesel düzenle yakından alakalıdır. Ortadoğu’daki aktörlerin dünya siyasetinden bağımsız olmamak kaydıyla katı veya yumuşak şekillerde bloklaşması bin Selman gibi aktörlerin işini kolaylaştırdı. Özellikle Arap ayaklanmalarının başlamasıyla birlikte bölgedeki aktörler arasındaki güç mücadelesinin daha da şiddetlenmesi ve ABD’nin bölge politikası sonucu oluşan güç boşluğu her ne kadar ilk etapta Körfez tarafından tehdit olarak algılansa da bin Selman ve ekibinin girişimleri sayesinde söz konusu süreç bir fırsata çevrildi. Dış politikada daha agresifleşen Riyad yönetimi öncelikle askeri anlamda müdahaleciliği tercih etti. Bu anlamda dış politikada aktör çeşitlendirme, ittifak kurma, güç artırımı gibi birçok stratejiyi uygulamaya konduğu görüldü. Üçüncü ölçek ise yerel (Körfez) siyasetidir. Bu anlamda da özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Suud’un arka bahçesi olarak zikredilen Bahreyn’in para-politik üzerinden bölge siyasetini şekillendirmesinin altı çizilmelidir.
Üç ölçekte yükselen ve iktidarı kontrol eden bin Selman’ın başarılı olup olmadığı ise hala tartışmalı konular arasındadır. Medya aracılığıyla bin Selman “beklenen adam” olarak lanse edilmeye çalışılsa da Suudi gençleri arasında bin Selman’a ve radikal görüşlerine yönelik eleştirel tutumun olduğunu söylemek mümkün. Bu anlamda her ne kadar kapalı sosyal yapısı nedeniyle saha araştırması yapmak zor olsa da yapılan anketler ve Twitter’daki “Müçtehit” gibi hesapların aktardığı bilgiler ışığında bin Selman’ın henüz Suudi gençliği ve halkı tarafından benimsenmediği söylenebilir. Dolayısıyla bin Selman’ın portre projesi çökmüştür. İkinci çöken proje ise ekonomidir. 2030 Vizyonu ile Suudi Arabistan’ın ekonomik programını sil baştan tasarlayan bin Selman işsizliğin düşürüleceğini iddia etmiştir. 2016’da yüzde 11.6 olan bu rakamın yüzde 12 civarlarında seyretmesi Veliaht’ın bir başka projesinin de çöktüğünü göstermektedir. Nitekim bu rakam son 20 yılın en yüksek rakamıdır. Üçüncü çöken proje ise Yemen’i kontrol altına alma projesidir. Hatırlanacak olursa Suudi Arabistan, liderliğini yaptığı bir koalisyonla birlikte 2015 Mart ayında Kararlılık Fırtınası isimli bir operasyonla Yemen’e askeri müdahalede bulunmuştu. Üzerinden dört yıl geçen bu askeri müdahale bin Selman’ın kişisel hırslarıyla hareket etmenin rasyonel olmadığını ve Suudi Arabistan’ın askeri olarak başarısız olduğunu kanıtlamış oldu. Yemen’de adeta Vietnam sendromu yaşayan Riyad yönetiminin BAE’nin Yemen’e yönelik “yeniden mevzilenme” stratejisini açıklaması sonrası müdahaleyi sonlandıracağı ve sınırlı ateşkesi kabul edebileceğine dair yorumlar ortaya atıldı. Suudi Arabistan Yemen’den çekilsin veya çekilmesin Yemen bataklığına saplandı, devlet dışı aktörü (Husileri) yenemedi ve askeri olarak başarısızlığı kanıtlandı. Dolayısıyla bin Selman’ın üçüncü projesi de çökmüş oldu. Dördüncü proje ise Yemen dosyasıyla doğrudan ilintili olan İran meseledir. Suudi Arabistan ve birçok Ortadoğu diktatörlüğünde kronikleşen İran tehdidi 2010 sonrası bölge siyasetinde daha fazla gündeme gelmişti. İran’ın Arap ayaklanmalarını 1979 devrimi ile benzeştirerek Arap sokağında İran devriminin benimsenmesini sağlamaya yönelik politikaları en çok Körfez monarşilerini rahatsız etmiştir. Özellikle Suudi Arabistan bu yöndeki rahatsızlığını başta ABD olmak üzere birçok aktöre yüksek perdeden iletmişti. Fakat Obama’nın İran’ı küresel sisteme “evcilleştirerek” entegre etme çabası Suudi Arabistan’ı tedirgin etmişti. Bu anlamda 2015’ten bu yana bin Selman İran’ı sıkıştırmaya yönelik siyaset izledi. Gerek Şii din adamı Nimr’in asılması gerekse Trump’ın iktidara gelmesi bin Selman lehine gelişmeler olarak görülse de ne Tahran’daki yönetim bölgesel siyasetinden vazgeçti ne de İran’ın bölgedeki vekilleri güç kaybetti. Dolayısıyla bin Selman’ın bu projesi de çöpe gitti. Hatta bin Selman Husilerin Aramco’ya -Suud’un güvencesi olan petrole- saldırması sonrası İran ile politik çözümden yana olduğunu dile getirdi. Dolayısıyla şahin bin Selman kanatlarını indirdi ve evcilleşme sinyalleri verdi.
Veliaht’ın bir diğer projesi Müslüman Kardeşler ve muadili aktörlere yönelik radikal bir strateji izleyerek söz konusu aktörlerin etkinliğini sonlandırmaktı. Bu anlamda İhvan’ın terör örgütü ilan edilmesi, son dönemde Suudi Arabistan’daki Hamas yetkililerinin tutuklanması, İhvan’ın bölgesel ve küresel anlamda terör ile anılması ve İhvan’a destek veren aktörlerin sınırlandırılması gibi birçok girişimde bulunuldu.
Bu anlamda bin Selman’ın da içerisinde bulunduğu devrim karşıtı bloğun siyaset yapıcıları Haziran 2017’de Katar’a ambargo uygulamaya başladı. Amaçları Doha yönetiminin 13 maddelik talepleri kabul ederek adeta Bahreynleşmesiydi. Siyaseten boyun eğen bir Katar isteyen karşı devrimci blok, İhvan desteğini sürdüren Doha’yı ekonomik olarak da sıkıştırmak istedi. Buna rağmen birçok analiz ve rapor Katar ekonomisinin ambargodan bu yana daha da iyi bir noktaya evirildiğini göstermektedir. Dolayısıyla bin Selman’ın İhvan ve Katar projesi de çöktü. Bir diğer çöken proje ise muhalefetin sessizleştirilmesiydi. Suudi Arabistan’daki reform sürecine yönelik olumlu/olumsuz eleştiri getirenlerin, bin Selman’a potansiyel tehdit olan isimlerin zorla siyaset sahnesinden silindiği bir dönemde ülkesindeki gelişmelere yönelik yapıcı eleştiriler getiren Cemal Kaşıkçı vahşice öldürülmüştü.
Türkiye’nin bölgedeki rolü
Bu anlamda bin Selman kendisi iktidarına yönelik her türlü muhalefeti ortadan kaldırmaya çalıştı. Buna rağmen bin Selman karşıtı muhalefet özellikle sosyal medyada net şekilde görülmektedir. Yüzde 50 civarında Twitter kullancısına sahip olan Suudi Arabistan’da rejim Twitter’ı tehdit olarak görmektedir. Bu anlamda Twitter’da 7 milyon takipçisi olan Muhammed el-Arifi, 15 milyon takipçisi olan Selman el-Avde gibi isimler bin Selman’ın siyasetini eleştirmektedir. Dolayısıyla bin Selman muhalefetini söndürememiştir. Bin Selman’ın bir diğer başarısız projesi Türkiye’nin bölgesel düzendeki rolünü sınırlandırmaktadır. Bu proje de gerek Ankara’nın istikrarlı siyaseti gerekse askeri kapasitesi sayesinde başarısız kılınmıştır. Son olarak bin Selman müttefiklerinden beklediğini elde edemedi. Bu anlamda BAE’nin Yemen’deki bölücü faaliyetleri ve yeniden mevzilenme stratejisi, Mısır’ın Yemen’de Suud’u yalnız bırakması, Suriye stratejisinin farklı hali ve adalar meselesi ile ABD’nin Suud’a ve bin Selman’a yönelik pozisyonu bin Selman’ı köşeye sıkıştırdı. Dolayısıyla bin Selman’ın ittifak projesi de çöktü. Sonuç olarak son dönem Suudi Arabistan’ın dış politikasındaki, iç siyasetindeki ve ekonomi-politiğindeki gelişmelere bakılacak olursa Riyad’ın geleneksel kodlara meydan okuyan genç ve tecrübesiz Veliaht bin Selman’ın birçok projede başarısız olduğu söylenebilir.
Müellif: Mehmet Rakipoğlu / Batman Üniversitesi Araştırma Görevlisi
Henüz yorum yapılmamış.