Sosyal Medya

Kalitesizliğini çıngar çıkararak bastırmaya çalışanlar

10 yıl önceydi. Üst üste iki sayfa kitap okuyamıyor, okusam da hiçbir şey anlamıyordum. Her şeye koşturuyor, hemen her şeyi unutuyordum. En son bindiğim takside taksiciye zihnimi toparlayıp evimin yolunu tarif edemeyince dedim ki kendime “oğlum İsmail, sen en iyisi işinin ehli bir doktora git.”



Tıbbi adı değişik tabii ama “yetişkin hiperaktivesi” teşhisi konuldu bana kabaca. 2 yıl, hani şu üniversite öğrencilerinin final dönemlerinde dikkatlerini toplamak için peşinden koştukları o kırmızı reçeteli ilacın daha ağır bir formunu kullanıp toparladım kendimi. Şimdi oturunca 100 sayfa kitap okuyabiliyor, evimin yolunu da unutmuyorum.
 
Athena Gökhan isimli kardeşimizi jürilik yaptığı yarışmada rastlantısal olarak izleyince “eşekten düşenin halini eşekten düşen anlar” sözü mucibince verdim hükmümü: “Bu arkadaşta yetişkin hiperaktivesi var, Allah şifasını versin.”
 
Bu konuda uzmanlar diyor ki “bilhassa borderline ve türevleri ile hiperaktivite birleşip kombo yaparsa tedavisi oldukça zor bir durumla karşı karşıya kalır bireyler.” Allah korusun cümle ümmetin Muhammed’in çoluk çocuğunu.
 
Bu, burada bir dursun.
 
“Sevimli, turuncu kafalı çocuk” imajını yürütebildiğin kadar yürütürsün, güzel imaj; ama bunun yanına bir şey daha eklemen gerekir: İşini iyi yapmak.
 
Müzik bilgisine son derece güvendiğim sevgili arkadaşım Osman Kural’ın tespitine kulak verecek olursak şudur: “Eurovision’dan sonra kayda değer bir şeyle çıktılar mı karşımıza? Hayır. Bu ve bunun gibi çaptan düşmüşler için bütün bu keskin mesajların getirisi, 100.000 albüm satmakla eşdeğer. Katıksız PR şovu. Tipik B-sınıfı ünlülerin sosyal medya yırtınmaları.”
 
Bu da, burada bir dursun.
 
Kabaca Türkiye’nin önemli sorunlarından biri, her türden kristalizasyonu, her türden kırılganlığı oluşturmaya gönüllü pek çok insanın varlığıdır. Gönül ister ki politikacılar bu kırılganlığa su taşımasın. Ancak çok uzun süredir ülkemizde siyasetin doğası bu oldu. Fakat sanatçı, zanaatkar, şarkıcı, müzisyen, edebiyatçı gibi toplumu etkileme imkanı olan insanların bu kristalizasyona odun taşımamaları ıslah eder ancak politikanın dilini.
 
Oysa bugün, Türkiye’de işini hakkıyla yapmaya gücü yetmeyen herkes “bir nefret dilini” körüklemekle meşgul. Çaptan düşmüşlerin, B-sınıfı sanatçıların belirlediği bir nefret dili bu.
 
Mesele Gökhan değil. Gökhan zincirin yeni ve olağanüstü zayıf bir halkası sadece… Mesele zincirin kendisini kıracak ve hepimizi rahatlatacak bir hamle.
 
Misal uzun süredir FOX dizilerindeki kötü oyunculuğundan başka bir numarasını görmediğimiz, coverladığı arabesk eserleri, türküleri falan perişan eden Şevval Sam’ın “tek çıkış” olarak gördüğü “kitle konsolidasyonu” numarasını yemesek ve Şevval Sam’dan da, Gökhan’dan da “iyi iş” beklesek mesafe alacağız zinciri kırma konusunda. Ama konsolidasyona teşneyiz, dahası tavız. “Cumhuriyet kadını” nedir yahu? Son derece yalan dolan bir imaj. Tıpkı “dindar nesil” imajı gibi, tıpkı “çağdaşlık” imajı gibi, tıpkı “muhafazakârlık” imajı gibi…
 
Bize bunları satmalarının önüne geçecek bir yol bulursak daha düne kadar başına “Cerrahi takkesi” taktı diye linç edilen Gökhan’ın kıyafet tercihi
 
yüzünden bir insana “cumhuriyet düşmanı” yaftası yapıştırmasının olağanüstü salaklığını da görmüş olacağız.
 
Satın almayalım bu adamları, bu kadınları. Mahalle, kesim, kamp ayırmadan söylüyorum. Bize konsolidasyon üzerinden “müşteri” muamelesi yapan insanlarla alabileceğimiz bir mesafemiz yok. Dolayısıyla “yandaş sanatçı - karşıt sanatçı” ayrımının sakilliğini faş etmeye niyet edelim. İşini iyi yapan sanatçı ile işini berbat yapan sanatçı ayrımının üzerinde duralım.
 
Arabesk coverı dinleyeceksek Yıldız Tilbe’den, Ska dinleyeceksek No-Doubt’tan dinleyelim. Kalite düşüklerini “çıngar çıkararak” örtbas etmeye çalışanlardansa akıl sağlığımız, bedii zevklerimiz ve geleceğimiz adına uzak duralım.
 
İsmail Kılıçarslan / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.