Akif Emre'nin arşivinden: Hangi mülteci makbul?
Follow @dusuncemektebi2
Batılılaşma tarihimiz, bir yönüyle Avrupa'ya sığınma tarihidir... Tanzimat'tan beri batılılaşma maceramızın serencamını belirleyen kuşak hem Batı'dan beslendi hem de başı sıkıştığında Batı'ya sığındı. Bu nedenle Batı'yla ilişkimizi, aşk-nefret ilişkisine döndüren, aydınların bizzat kendi hayat maceraları ve Avrupa'yla kurdukları çelişik ilişkilerdir
Avrupa bir yanda Osmanlı'dan baÅŸlayarak batılılaÅŸmaya icbar ederken bir yandan da müdahil olabileceÄŸi insan unsurunu devÅŸirmekten geri kalmadı. Ä°lk bakışta fikir özgürlüÄŸü, insan hakları savunuculuÄŸu gerekçesiyle maÄŸdurlara, muhaliflere kucak açarken diÄŸer tarafta Avrupa'nın her ülkesinin kendine göre bir sığınmacı politikası izlediÄŸi gerçektir. Batı'nın bu ikili tavrı batıcı aydınlarda zaman zaman travma etkisi de yapmıştır. Ä°lk baÅŸlarda Ermeni saldırılarının arkasında güçlü bir Fransız desteÄŸi ortaya çıktığında Åžeyh-ül Muharririn Burhan Felek'in Türk aydınlarına sığınmacı olarak kucak açan bu ülkeye yönelik duyduÄŸu hayal kırıklığı yazısı hafızamda canlıdır.
Åžu bir gerçek ki, Batı Avrupa ülkeleri artık göçmen ülkeleri haline gelmiÅŸtir. Bunu, ihtiyaç duyduÄŸu kas gücünden dolayı çoÄŸunluk eski sömürgelerinden getirttiÄŸi göçmenler oluÅŸturur. Sayıca bu kadar olmasa da ülkelerinde baskı gören, iç savaÅŸlardan kaçan, siyasi suçluların da sığınak yeridir.
Asıl büyük göç dalgalarını, genellikle bölgesel savaÅŸlardan, katliamlardan, siyasi kaos ortamından kaçıp Batı'ya iltica eden kitleler oluÅŸturur. Bu siyasi mülteciler, aydınlar, örgüt mensupları canlı bir siyasi ve entelektüel hareketlilik oluÅŸtururlar. Belli sınırlar içinde, belli muhalif hareketlerin üssü iÅŸlevi görür Avrupa; en azından bunların düÅŸünsel etkinlikleri propaganda savaÅŸlarına yataklık eder.
Bugünlerde Batı'nın neden yeterince Suriyeli, Iraklı mülteciyi almadığı, Türkiye'ye neden yardımcı olmadığı yönünde yükselen bir eleÅŸtiri dalgası mevcut. Batı'yı ikiyüzlülükle suçlayan bu eleÅŸtirinin eksik tarafı, Ä°slam dünyasının bu konudaki yetersizliÄŸi, belki de duyarsızlığı konusudur. Hatta bu Müslüman mültecilerin neden Ä°slam ülkelerini deÄŸil de Batı'yı tercih ettikleri itirazı da yer yer dillendiriliyor. Bunda haklılık payı yok deÄŸil. Zaten Ä°slam dünyasının mevcut durumu aynı zamanda göçlerin de gerekçesidir.
Irak'ı, Afganistan'ı harabeye çeviren Amerikalı ve Batılı güçler doÄŸrudan bu göç olayının müsebbibi olduÄŸu gibi göçmenleri kendi baÅŸlarına terk etmeleri de iki yüzlülüktür.
Adeta ezberlenen bu görüÅŸ büyük ölçüde haklı ve bugün de geçerliliÄŸini koruyor.
Asıl sorun, Batı'nın her taraftan mülteci kabul ederken neden bazı bölgeleri görmezden geldiÄŸi yahut bazı siyasi, etnik kesimleri özellikle tercih ediyor oluÅŸudur. SanayileÅŸmiÅŸ ülkeler mülteci kotalarını doldururken seçimi neye göre yapıyorlar?
Tümüyle insancıl nedenlerle, hangi coÄŸrafyada ağıt sesi daha yüksek çıkıyorsa onları tercih ettikleri düzeyinde bir algı, küresel travmanın emperyal politikalarını açıklamakta yetersiz kalır.
Özellikle Avrupalı ülkeler için mülteci, her ÅŸeyden önce ucuz iÅŸ gücüdür. Avrupalının artık terk ettiÄŸi ucuz ve kas gücüne dayalı alanlarda çalıştırılacak elemandır. Beyaz Avrupalının tüketim gücünü koruyan, yani konforunun devamını saÄŸlayan altyapıyı oluÅŸturur.
Avrupalılar için hayatın pratik gerçekleri bu olsa da bir de idealize edilen deÄŸerler kapsamında meÅŸrulaÅŸtırılan, Avrupalının kendi deÄŸerlerinin bir tür kanıtlanması duygusunu saÄŸlayan/veren mülteci politikası iÅŸler.
Ä°dealize edilen Avrupa deÄŸerlerinin parıltısı altında gözleri kamaÅŸan DoÄŸulu aydınların görmek istemediÄŸi göçmen stratejisi burada devreye girer.
Ä°lkin eski sömürgelerindeki despotik yapılarla kurduÄŸu resmi iliÅŸkiyle denetimi sürdürülen muhaliflere de kucak açar. Ä°çten içe mevcut statükonun alternatif güçlerini destekler, muhtemel deÄŸiÅŸimin alt yapısını tek tek örer, denetim altına alır. Her devletin jeostratejik öncelikleri ve ilgilerine göre bazı bölgeler önem kazanır. Mesela, Ä°talya Libya ile kolonyal iliÅŸkilerini bir ÅŸekilde sürdürmek istiyorsa Libya'daki her tür muhalefetle, siyasi oluÅŸumlarla ilgilenir. Almanya için Türkiye'deki geliÅŸmeler ve özellikle Kürt meselesi stratejik önemi haizdir. Fransa için de benzer ilgiler sözkonusudur.
Hangi bölgeden ne kadar mülteci kabul edileceÄŸi o ülkenin ekonomik, stratejik önceliÄŸi ile doÄŸrudan iliÅŸkilidir. Amerika'nın Birinci Körfez Savaşı sonunda Kuzey Irak'tan beÅŸ bin Kürt'ü uçaklarla alıp götürmesinde olduÄŸu gibi, gerektiÄŸinde mültecilere yerinde hizmet bile verilir. Daha sonra eÄŸitilmiÅŸ elit kadro olarak gerektiÄŸinde sahaya gönderilir.
Siyasi mülteciler her zaman bir yanı rehin alınmış garpzedelik halidir. Bir tarafı hep eksik, tutsaktır. GerektiÄŸi zamanda, gerektiÄŸi kadar ve gereken alanda onlara özgürlük tanınır.
Despot Arap yönetimlerinden Avrupa'ya sığınan, belli alanda faaliyet yapmalarına izin verilen Ä°hvan gibi mutedil grupların bir anda siyasal düÅŸman haline gelmeleri stratejik kartların yeniden düzenlenmesi ile ilgilidir.
Özellikle Avrupalılar göçmen politikalarında da kendi aralarında rekabet halindedirler. Bir bölgeden alınacak kitlesel mülteci sayısı, zamanlaması ile siyasi ve stratejik hesaplarından bağımsız deÄŸildir. Müdahil olamayacağı, nüfuz alanın dışında kalan bir bölgeden alınacak mültecilerin sayı ve niteliÄŸi sembolik olacaktır.
Benzer durum doÄŸal afetlerdeki yardım politikaları için de geçerlidir.
Yapılan tüm insani yardımları sadece yardım olarak gören miyopların Batılı ülkelerdeki eleÅŸtirel literatürü, akademik çalışmaları, muhalif sesleri dinlemelerinde fayda var.
Henüz yorum yapılmamış.