Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Turan Kışlakçı'nın kaleminden: Bu Eğitim Sisteminden Neden 'Şuurlu Nesil' Çıkmaz?

Eğitim-öğretim yılı başladı. Okullar açıldı. Yeniden hepimiz her yıl olduğu gibi bu yıl da eğitim ve öğretim yılını konuştuk ve konuşuyoruz. Hakikatte Osmanlı’nın modernleşme adımlarının atıldığı dönemden beri eğitim ve öğretimi tartışıyoruz. Yani 200 yıldır dönüp dönüp aynı mevzuyu tartışıyoruz. Solcusu, sağcısı, liberali, demokratı, laiki, muhafazakârı, batıcısı ve İslamcısı herkes özgürlük ve eğitimden bahsediyor; fakat zihinlerimiz her nedense bir türlü kölelikten kurtulamıyor.



Bu tartışmaların yanı sıra hemen hemen mutad bir hal almış olan, birkaç yılda bir, Milli EÄŸitim bakanlarının deÄŸiÅŸimi ve her gelen bakanın yeni sözde yöntemler ve sınavlar getirmesi tüm eÄŸitim-öÄŸretim tartışmalarının üzerine resmen benzin dökmek gibi bir ÅŸey. Ünlü mütefekkirlerimizden üstade Halide Edip Adıvar, “Türkiye’de Åžark-Garp ve Amerikan Tesirleri” adlı kitabında bu kötü yanlışın Ä°ttihat ve Terakki’nin bir geleneÄŸi olduÄŸunu söyleyerek ÅŸunları not düÅŸer: “Maarif sahasında, Ä°ttihatçılarla baÅŸlayan diÄŸer kötü bir insiyak da maalesef zamanımıza kadar geldi, hatta azgın bir ÅŸekil aldı. Birincisi, maarifi (Milli EÄŸitimi) tamamen bir partiye baÄŸlamak, ikincisi de, aynı partide vekil deÄŸiÅŸir deÄŸiÅŸmez, gidenin yaptıklarının iyisini, kötüsünü ayırt etmeden yapılanları kökünden kazıyıp yeni bir ÅŸeyler yapmaya giriÅŸmektir. Bazı radikal tedbirlerin, gerçi maarifte de lüzumu ihtimalini kabul etmek lazımdır. Fakat bunu tek ÅŸahsın, hatta partinin deÄŸil, siyaset harici bir ihtisas heyetinin, uzun vadeli çalışmaları ve planlaÅŸtırmaları sayesinde yapmak, ancak kalıcı ve faydalı olabilir. Bütün bu istikrarsızlık ve keyfilik tohumlarını atmış olmalarına raÄŸmen, Ä°ttihat ve Terakki Devri’nin maarife hizmetini takdirle anmak gerektir.”
 
Kimse kızmayacaksa, açık yüreklilikle ÅŸunu itiraf etmek gerekir ki; Maarif ’imiz kurulduÄŸu günden beri yanlış temeller üzerine inÅŸa edildiÄŸi için ne saÄŸcılar ne de solcular, ne laikler ne de dindarlar buna bir türlü çeki düzen verememektedir. Konuyu düzeltmek için atılan tüm adımlar da taraflar tarafından hep bir filin bir yerinden tutup tanım yapanlar gibi yavan kalmıştır. Çünkü maarifimiz, modernleÅŸme tartışmalarının ve farklı fikri akımların ortaya çıktığı bir dönemde vücut buldu. Ortak maarif oluÅŸturmak yerine herkes kendi görüÅŸünü dayatacak bir anlayış ortaya koydu. Ve böylece her eÄŸitim yılında “deve boynun neden eÄŸiktir” sorusunu sormaya devam edip duruyoruz.
 
MAARÄ°F NEZARETÄ°’NDEN MÄ°LLÄ° EĞİTÄ°M’E
 
Biraz geçmiÅŸe gidip ilk hatanın temellerinin nerede atıldığını araÅŸtırdığımızda önümüze ÅŸu mevzu çıkıyor: “Ä°lk Milli EÄŸitim Bakanlığı ilk adıyla Maarifi Umumiye Nezareti 17 Mart 1857 yılında kuruldu. 2 Mayıs 1920 yılında Maarif Vekâleti (EÄŸitim Bakanlığı) adını aldı ve sonra 1922 yılında kapatıldı. 1926 yılında da Maarif Vekâleti yerine Milli EÄŸitim Bakanlığı kuruldu. Maarif Bakanlığımız Fransa’daki eÄŸitim-öÄŸretim sisteminden etkilendiÄŸi için, o dönemde mekteplerde Fransızca dersleri verildi ve Fransa’ya öÄŸrenci gönderildi. Ünlü Fransız yazarların eserleri Osmanlıca ’ya çevrildi; pozitivist ve materyalist felsefe kitapları tercüme edilip ders kitabı olarak okutuldu. 1867’de, Sultan Abdülaziz döneminde, Fransa EÄŸitim Bakanı Victor Duruy’e Osmanlı eÄŸitim kurumlarının sistemleÅŸtirilmesi için bir proje hazırlatıldı. Bu çerçevede 1868’de Selanik, Edirne, Ä°stanbul, Ä°zmir, Tarsus, Kayseri, Åžam, Beyrut, Kudüs ve Kahire’de Misyoner okulları ve Fransız kültürünün egemen olduÄŸu okullar açıldı. Victor Duruy’nin raporundan etkilenerek de 1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (EÄŸitim Kanunu) çıkartıldı.
 
Tanzimat ile baÅŸlayan modernleÅŸmenin sonuç vermesi ise Sultan Ä°kinci Abdülhamid dönemindedir. 1876 anayasası ile ilkokul eÄŸitimi ve cami yapılan her köye de bir ilkokul yapılması zorunlu hale getirildi. Fransızların eÄŸitim sisteminden rahatsız olan Sultan Abdülhamid de, Maarif Nezareti için ilk baÅŸta Ä°ngilizlerden rapor ister. Daha sonraki dönemlerde de Almanlardan böyle bir talepte bulunur. Ä°lginç olan ÅŸudur ki, Sultan Abdülhamid’i tahtından indirenler de onun açtığı okullarda ve aynı fikirlerle yetiÅŸen gençlerdir. 1908’de Abdülhamid’in tahtından indirilmesi sonrası iktidara geçen Ä°ttihat ve Terakki Hükümeti de maarif konusunda Almanlarla iÅŸbirliÄŸi yapmıştır. Bu dönemde tesis edilen modern üniversitelere aralarında tanınmış simaların da olduÄŸu 19 batılı profesör ve Alman üniversitelerinde okumuÅŸ Türk asistanlar atanmıştır.
 
Cumhuriyet döneminde de 20. yüzyıla damgasını vuran pragmatist eÄŸitim felsefesinin en önemli temsilcilerinden John Dewey’den maarif konusunda destek alınmıştır. Dewey, Cumhuriyet’in ilk yıllarında (19 Temmuz-10 Eylül 1924 tarihleri arası) dönemin EÄŸitim Bakanı’nın (Vasıf Çınar) daveti üzere ülkemize gelmiÅŸtir. Ä°stanbul, Ankara ve Bursa’da gözlem ve incelemelerde bulunduktan sonra maarifimiz hakkında bir rapor hazırlamıştır. Bugüne deÄŸinde eÄŸitim sistemimiz hep bu minval üzere gitmiÅŸtir.
 
Milli EÄŸitim Bakanlığımız bu raporlar eÅŸiÄŸinde yol alırken, entelektüellerimiz arasında eÄŸitim konusundaki fikri münazaralar, tedrisatın merkezileÅŸtirip merkezileÅŸtirmeme, mektep-medrese kavgası, vakıf mektepleri ve maarif mektepleri kavgası vb. daha birçok konu Batı’nın OrtaçaÄŸ zihniyetiyle tartışıldı. Batılı geçinen cehalet ile dindar geçinen softalık arasında süren kavga, maalesef bugün halen hiç deÄŸiÅŸmeden, daha doÄŸrusu seviye ve bilinç düzeyi daha da düÅŸerek, 200 yüzyıldır nasılsa, aynı istikamet üzere devam etmekte. Bu da maarifimizi, hem laik cahil tarikat ve cemaatlerin hem de dindar geçinen cahil tarikat ve cemaatlerin eliyle iki yobazlığın uçurumuna sürüklemiÅŸtir.
 
EĞİTÄ°M VE ÖÄžRETÄ°MDE Ä°LK MÄ°LLÄ°LEÅžME
 
EÄŸer yanlış ifade etmiÅŸ olmaz isek, eÄŸitimde ilk millileÅŸme Suriye asıllı ünlü Arap düÅŸünür, eÄŸitimci, teorisyen ve siyasetçi Mustafa Satı el-Husri namı diÄŸer Mustafa Satı bey döneminde baÅŸlamıştır. 2. MeÅŸrutiyet döneminin ünlü eÄŸitimcisi olan Satı Bey, 1908’de Darulmuallimin-i Aliye müdürlüÄŸüne tayin edildi. Okulun öÄŸretim programını ve personelini yenileme çabalarıyla dikkat çekti. EÄŸitim ile ilgili dergiler çıkardı ve konferanslar verdi. 1910’da Batı EÄŸitim sistemlerini incelemek için Avrupa’ya seyahat etti. 1911’de Anadolu ve Rumeli gezilerine çıktı. Maarif nazırı ile eÄŸitim konusunda sık sık anlaÅŸmazlığa düÅŸtü. 1914’te ikinci kez Avrupa seyahatine çıktı. Bu gezide daha çok anaokulları üzerinde durdu. 1915’te Yeni Mektebi kurdu. KurduÄŸu anaokulun başına kız kardeÅŸi Neriman hanımı getirdi. Kumkapı’da açılan ve daha sonra TeÅŸvikiye’ye taşınan okul onun Ä°stanbul’dan ayrılmasından sonra Fevziye Mektebi adını aldı. 1916’da Hüseyin Hüsnü PaÅŸa’nın kızı Cemile Hanımla evlendi. 1917 yılında Osmanlı’nın Arap coÄŸrafyasından çekilmesinden sonra Temmuz 1919’da aldığı bir kararla Ä°stanbul’dan ayrılarak Suriye’ye gitti. Modern Suriye ve Irak devletlerinde Milli EÄŸitim Bakanlığı yapan Satı Bey, 1968 yılında BaÄŸdat’ta vefat etmiÅŸtir. Satı bey, hem Türkiye hem de Arap âleminde birçok ünlü ismin yetiÅŸmesine vesile olmuÅŸtur. II. MeÅŸrutiyet aydınlarının 'Türk Frobeli' diye adlandırdıkları Satı Bey'in hâlihazırda piyasada bulunan kitaplarından bazıları ÅŸunlardır: "EÄŸitim Bilimi, EÄŸitim ve Toplumsal Sorunlar Üzerine Konferanslar, Vatan Fikri ve Terbiyesi, Fenn-i Terbiye, Ä°bn-i Haldun Üzerine AraÅŸtırmalar ve EÄŸitime Dair Layihalar."
 
Kısacası 1839’da Gülhane Hattı, 1876 ve 1908’de Kanunu Esasi ve 1923’te TeÅŸkilatı Esasiye Kanunu ile tarihimizde yaÅŸanmış bu dört devrin ilk, orta, lise ve üniversitelerimiz üzerinde tesirleri çok büyüktür. Kültür tarihçisi Osman Nuri Ergin (1883-1961)’in kaleme almış olduÄŸu “Türk Maarif Tarihi” maarif sistemimizin Selçuklulardan bugüne deÄŸin kat etmiÅŸ olduÄŸu yolu çok iyi özetlemektedir.
 
EĞİLME! DİK DUR! YENİ ŞUUR
 
EÄŸitim “aÄŸaç yaÅŸ iken eÄŸilir” atasözünden evirilerek ortaya çıkmıştır. EÄŸitim eÄŸmek kökünden türetilmiÅŸtir. Ünlü ÅŸairimiz Ataol BehramoÄŸlu “Kızıma Mektuplar” adlı ÅŸiir kitabında, “Kızım sana aÄŸaç yaÅŸken eÄŸilir derler, ama sen aÄŸaç deÄŸilsin, senin görevin dik durmaktır” der. “Okulda ÖÄŸütler ve Yanıtlar” baÅŸlıklı ÅŸiirinde de ÅŸunları not düÅŸer BehramoÄŸlu:
 
“-AÄŸaç yaÅŸken eÄŸilir
Bu atasözünü ezberleyin
-Ama insana dik durmak yaraşır
Diyordunuz demin.”
 
“EÄŸitim kamu yararı adına kiÅŸiliÄŸin yok edilmesidir” diyen Ünlü Alman Filozof Friedrich Nietzsche (1844-1900), “Putların Alacakaranlığı” adlı kitabında “Bu ülkede asıl, eÄŸitimcilerin eÄŸitilmeye ihtiyaçları var” diye seslenir. EÄŸitimin bir baÅŸka tanımında ÅŸöyle denir: “kiÅŸide istenildik davranışlar oluÅŸturma bilimidir.” Ä°nsanlık bugün gelinen noktada modern eÄŸitim sistemlerine karşı isyan etmekte ve “sen benim davranışlarımı nasıl belirleyebilirsin?” diye haykırmaktadır. En basitinden eÄŸitim öncesi çocukların sordukları akıllıca sorulara bakın ve eÄŸitim sonrası aldıkları hale bakın. Bu bile eÄŸitim sisteminin insan bilinç ve davranışıyla nasıl oynandığının en önemli göstergesidir.
 
Ünlü Alevi ÅŸairlerimizden Miskini mahlasıyla tanınan Sait Küçük, daha sonra Türkü yapılan bir ÅŸiirinde eÄŸitimin insanı düÅŸürdüÄŸü hali ÅŸu dizelerle çok iyi özetlemektedir:
 
“Miskini’yi eÄŸittiler
Dane dane öÄŸüttüler
Dil bilmezdim öÄŸrettiler
Dile çevirdiler beni.”
 
EÄŸitilmiÅŸ daha doÄŸrusu eÄŸriltilmiÅŸ insan kaypak ve omurgasızdır. Orijinal kalamayan herkes bir ÅŸekilde dönüÅŸür. DönüÅŸen her insan da yeni bir insan olmaz bilakis orijinalliÄŸini kaybettiÄŸi için kaypaklaşır. Bundan dolayı birçok düÅŸünürümüz eÄŸitim yerine maarifi kullanmayı tercih etmiÅŸtir. Çünkü maarif, arefe (bilmek, tanımak, hakikatine vakıf olmak) kelimesinden türetilmiÅŸtir. Zira bir Hadis’te Hz. Peygamber (sav) “Men arefe nefsehu feqad arefe Rabbehu / Kendini tanıya Rabbini tanır” buyurmuÅŸtur. Cemil Meriç “Kültürden Ä°rfana” ve “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı kitaplarında milli eÄŸitimin hakikat aÅŸkından geçtiÄŸini belirtmektedirler. Bilmek, anlamak, fehm ü idrak etmek, hakikatine vakıf olmak gibi manalara gelen “arefe” sözcüÄŸünden marifet, maarif, arif, arife, irfan vb. birçok kelime türetilmiÅŸtir.
 
Velhasıl kelam, “Benim oÄŸlum bina okur, döner döner yine okur” deyimi sadece medreseler için deÄŸil okullarımız için de söz konusudur. Hatta aydınlarımız bile her yıl “eÄŸitim-öÄŸretim” yılında aynı teraneyi döner döner okur. Bundan kurtuluÅŸun yolu da toplu bir bilinçten geçer. Bilinç Arapça ÅŸuur demektir. Arapça ’da ÅŸuur, ÅŸiir ve saç manasındaki ÅŸa’r aynı kelimeden türetilmiÅŸtir. Zira bunun içindir ki, kıl inceliÄŸinde söz söylemeye ÅŸiir ve iki kıl arasındaki farkı anlayacak kadar derinleÅŸmeye ve gözü pekliÄŸe de ÅŸuur denir. Büyük tasavvuf Åžeyhi Abdülkadir Geylani; “Ariflik zifiri karanlıkta ak sütün içinde ak kılı görmektir” der. Ünlü ÅŸairimiz Necip Fazıl Kısakürek’te “GençliÄŸe Hitabe”sinde bu ifadeyi ÅŸöyle dile getirir: “Büyük bir tasavvuf adamının benzetiÅŸiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik…”
 
Åžuur öÄŸretilir bir ÅŸey deÄŸildir. Ne mutlu ÅŸuurlu ve bilinçli nesillere!
 
KAYNAK: SON NET

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.