Sosyal Medya

Çin 100 yılda nasıl bir bilim devine dönüştü?

Çin özellikle son yıllarda teknolojide yaptığı yeniliklerle, üretimdeki çeşitliliğiyle, ekonomisiyle kendisinden söz ettiriyor. İnsan hakları, çalışma koşulları gibi meselelerde ağır eleştiriler alsa da dünya siyaseti üzerinde de etkilerini hissettiriyor.



Tennessee Üniversitesi tarihçilerinden Shellen Wu, Çin’in hemen her alanda artan bu etkisinin arkasında, kendi milli deÄŸerleri kadar, Batı ile kurduÄŸu iliÅŸkilerin de sonucunda ortaya çıkan bilimsel çabalarının olduÄŸunu iddia ediyor. Wu bu savını dünyanın en saygın bilim dergilerinden Nature’da Ekim ayında yayınlanan “Çin: Bilimden doÄŸan süper güç” adlı makalede anlatıyor. Yazar, öncelikle okurlara 2008 Pekin Olimpiyatları açılış töreninde, antik Çin’in dört büyük buluÅŸu pusula, matbaa makinesi, kağıt ve barutu anlatan gösteriler yapıldığını anımsatıyor ve ÅŸöyle devam ediyor:
 
“Oysa Çinli felsefeci Feng Youlan’ın “Çin’de neden bilim yok?” baÅŸlıklı o provokatif makaleyi kaleme almasının üzerinden sadece 100 yıl geçti. Feng, Çin’in felsefi gelenekleri ve insan-doÄŸa iliÅŸkisine yönelik benzersiz bakış açısının, eski çaÄŸlardan bu yana ülkede bilim alanında sorgulayıcı bir anlayışın kök salmasına engel olduÄŸu görüÅŸündeydi. Feng ve pek çok dönemdaşına göre, hızla düÅŸmekte olan bir ulusun tek kurtuluÅŸ yolu bilimdi.
 
Son 150 yıldır ülkenin kaderini çizen anlayış, refah ve güç edinebilmek için bilime ihtiyaç duyulduÄŸu inancıydı. Bu inanç aslında yabancı etkisi ve Çin’in adaptasyon kabiliyetinin bir birleÅŸiminden doÄŸdu. Özellikle 1960-1970’lerde yerli bilim konusuna odaklanan Çin hükümeti, tarım ve tıp gibi alanlarda baÅŸarılı çalışmalara imza atsa da uzun vadede asıl ilerleme, Çin’in dış etkilere açık olduÄŸu dönemlerde kaydedildi.”
 
“Çin’in geri kalmışlığının nedeni bilim alanındaki eksikliÄŸi”
 
Wu, 19 yüzyılın sonlarına doÄŸru, ülkeye gelen misyonerlerin ve sömürgecilerin etkisiyle Çinli entelektüellerin kendi ülkelerindeki durumu sorgulamaya baÅŸladığını ve kabahati bilim eksikliÄŸinde bulduklarını anlatıyor:
 
“1868’de Çin’de Batı bilimine iliÅŸkin ilk ders kitabı olan Tabiat Felsefesine GiriÅŸ yayınlandı. Kitap, gelecek vadeden yetkililere yabancı dil ve Batı kaynaklı bilgiler öÄŸreterek, imparatorluÄŸu deÄŸiÅŸen dünyaya adapte etmeyi amaçlayan reform yanlıları tarafından kurulan Tercümanlık Koleji öÄŸrencilerine yönelik olarak basılmıştı.
 
19. yüzyılda Çin’e giden misyonerlerin de etkisiyle Çinliler, bilimi Batı’nın giderek büyüyen askeri ve ekonomik gücünün temeli olarak görmeye baÅŸladı. Bu düÅŸünceye göre, Çin’in geri kalmışlığının nedeni de ülkenin bilim alanındaki eksikliÄŸiydi.
 
O yıllarda binlerce öÄŸrenci, ağırlıklı olarak Japonya olmak üzere eÄŸitim için yabancı ülkelere gitti. Fakat 1900’da ülkede çıkan isyanda, yabancılar kovuldukları için ülkeden ayrılırken, astronomi aygıtlarını, son derece detaylı ejderha figürleri ve benzer baÅŸka imparatorluk desenleri bulunan çok sayıda usturlap ve sekstantı da götürdü. Bu ganimetlerin bir kısmını ülkelerine götüren Amerikalılar bunların bir kısmıyla Çinli öÄŸrenciler için burs fonu kurdu. Burstan faydalanan Çinli öÄŸrenciler de 1914’te Cornell Üniversitesi’ne baÄŸlı Çin Bilim TopluluÄŸu’nu kurdu.”
 
Ulus kurma süreci
 
Wu’ya göre, Çin biliminin 21. yüzyılın ilk yarısındaki amiral gemisi böylece yurtdışında kurulmuÅŸ olsa da, o öÄŸrenciler ülkelerine dönerek kendi alanlarında öncü isimler oldular.
 
“Modern bir ülke kurmanın temel taÅŸları olarak kabul edilen disiplinlerde eÄŸitim görmüÅŸ bu kiÅŸiler, zirai bilimler, genetik, biyoloji, kimya ve daha birçok alanda çalışmalara baÅŸladılar. Söz konusu bilim insanları, takip eden yıllarda araÅŸtırma gündemlerini yabancı modellere dayandırmak yerine, giderek daha çok yerli bilim üretme peÅŸine düÅŸtüler.
 
Aynı dönemlerde popüler yazılarda ‘Çin’i bilimle kurtarmak’ (‘kexue jiuguo’) tabirine sıkça rastlanmaya baÅŸladı. Ulusu kurtaracak olan ÅŸeyin bilim olduÄŸu inancı, 1937’deki Japon iÅŸgali sırasında zirveye ulaÅŸtı. Kendisinden çok daha üstün kuvvetlerle karşı karşıya kalan Milliyetçi Hükümet, Batı’daki daÄŸlık Siçuan bölgesine çekildi. Çekilmeyi takiben pek çok bilim insanı da kendi istekleriyle o bölgeye gitti. Mesela jeologlar, çalışmalarına savaÅŸ dönemi baÅŸkenti Çongçing’in dışındaki bir çiftlikte devam ettiler.
 
Özetle, ulusal sorunlara bilim vasıtasıyla çözüm bulma arzusu, 1949’dan, yani Marksist ideoloji altında teoriden ziyade pratiÄŸe öncelik verilmeye baÅŸlamadan önce de yaygındı. 21. yüzyıl boyunca ülkenin en büyük sıkıntısı, devasa boyutta ve giderek de büyüyen nüfusu besleyip yaÅŸam standartlarını iyileÅŸtirmekti. Bu nedenle, yüzyılın her bir döneminde ülkenin bütün önde gelen bilim insanları, siyasi yönelimleri ne olursa olsun, kendilerini bu meseleye çözüm bulmaya adadı.”
 
Herkes için bilim
 
Wu, Japonya’nın Ä°kinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinden sonra Çin’den çıktığını, hemen arkasından baÅŸlayan iç savaÅŸta da komünistlerin milliyetçileri maÄŸlup ettiÄŸini hatırlatıyor:
 
“Yeni rejim de bilimin geliÅŸmesi yönünde atılmaya baÅŸlanan adımları devam ettirdi. Bilim halka ait ve halk için bir uÄŸraÅŸ olarak tanımlandı. AraÅŸtırmalar, kitle saÄŸlığı üzerine yoÄŸunlaÅŸtı. Çin – Sovyetler BirliÄŸi iÅŸbirliÄŸinin zirve yaptığı 1950’lerde Çin’in endüstriyel alanda kalkınmasına teknik ve bilimsel anlamda yardımcı olmak üzere ülke çapında 10 bin Sovyet danışman görevlendirildi.
 
Mao dönemi ise bilim alanında çalışan iÅŸ gücünün çeÅŸitlendiÄŸi bir süreç oldu. Köylerinde ve iÅŸ yerlerindeki toplumsal hiyerarÅŸiye karşı durmaya teÅŸvik edilen kadınlar, köylüler ve gençler, bilime yaptıkları katkılardan dolayı övgülere mazhar oluyordu. 1950-1960’lar özellikle kadınlar için ciddi anlamda yeni ufuklar açarak, toplumun bu kesiminin o zamana dek benzeri görülmemiÅŸ nispette bilim dünyasına katılımına imkân saÄŸladı. ÖrneÄŸin, tıp alanında Nobel Ödülü kazanan Tu Youyou, Artemisinin maddesinin sıtmayı tedavi edici özellikleri ile ilgili araÅŸtırmasının büyük bölümünü o yıllarda yürüttü. Ancak bu dönüÅŸüm kalıcı olamadı. Son 40 yılda pazar reformlarıyla birlikte cinsiyete dayalı önyargılar da geri döndü.”
 
1966’da bilime büyük darbe
 
Wu makalesinde 1966’da baÅŸlayan Kültür Devrimi’nin bilimsel çalışmaları gerilettiÄŸine de dikkat çekiyor:
 
“SaÄŸlam bir devlet ve araÅŸtırmalara destek özlemindeki bilim insanları, bu dönemde hızla hayal kırıklığına uÄŸradı. 1966’da baÅŸlayan Kültür Devrimi kapsamında tüm üniversiteler kapatıldı. Yurtdışında eÄŸitim, mali bir külfete dönüÅŸürken, geçmiÅŸ yıllarda vatanseverlik duygusuyla ülkelerinde kalan araÅŸtırmacılar, bu kez seçkincilik karşıtı saldırıların hedefi haline geldiler. Artık devrimci yeterlilik, uzmanlıktan ve bunun getirdiÄŸi bilgi birikiminden daha önemli görülüyordu. DoÄŸayı alt ederek sosyalizmi kurmaya yönelik baraj ve benzeri büyük çaplı mühendislik projeleri, kimi zaman uzmanların aksi yöndeki tavsiyelerine raÄŸmen devam ettiriliyordu.
 
O dönemde ‘Ä°ki Bomba, Bir Uydu’ adı altında yürütülen nükleer çalışmalar, roket ve uydu araÅŸtırmaları gibi milli savunma açısından önemli projeler, ciddi miktarlarda devlet desteÄŸi almaya devam ediyor ve siyasi müdahalelerden korunuyordu. Bu sayede 1964 yılında nükleer bir güç haline gelen ülke, 1970’te de ilk baÅŸarılı uydu fırlatışını gerçekleÅŸtirdi.”
 
Mao’dan sonrası
 
Mao’nun 1976 yılında hayatını kaybetmesinin ardından, Wu’nun da anlattığı gibi bilim ve teknoloji bir kez daha ön plana çıktı.
 
“1978’de Deng Xiaoping’in ‘Dört Modernizasyon’ adı altında uygulamaya koyduÄŸu politika kapsamında tarım, sanayi, milli savunma ile bilim ve teknoloji alanlarına tekrar ağırlık verilmeye baÅŸlandı.
 
Takip eden yıllarda Çin ekonomisi dışarıdan bakıldığında giderek daha çok kapitalist bir ekonomiye benzemeye baÅŸladı. Ancak Mao yıllarında benimsenen tepeden inme yaklaşım hâlâ net bir ÅŸekilde görülebiliyor. EÄŸitim ve kurumlar açısından merkezi bir altyapı oluÅŸturan bu yaklaşım, böylelikle stratejik yatırımların hızlı bir ÅŸekilde yönlendirilmesine imkân saÄŸlıyor. ÖrneÄŸin, Çin’in 2025 yılı itibarıyla yüksek teknolojiye dayalı üretime geçme planının en önemli bileÅŸenlerinden biri olan robotik endüstrisi, Åženyang’taki robotik araÅŸtırma merkezine yakın bir noktaya konuÅŸlandırılmış durumda. Malzeme bilimi ve mühendisliÄŸi gibi diÄŸer güçlü olunan alanlar da geçmiÅŸ dönemde olduÄŸu gibi kaynak kıtlığı ve çevre sorunlarının üstesinden gelme fikrine dayanıyor.
 
Bu reform ve açılım sürecinde, 1978-2018 yılları arasında sayıları 5,8 milyonu bulan ikinci bir Çinli öÄŸrenci dalgası yurtdışında okumaya yöneldi. Yurtdışına giden bu yetenekler, devletin son yıllarda yaptığı bazı büyük çaplı yatırımların cazibesiyle ülkelerine geri döndü.”
 
Yeni fikirlere açık olmak
 
Wu makalesinde ÅŸu gözlemini de aktarıyor:
 
“Son 150 yılda bilim ve teknolojinin bir milletin ilerlemesini saÄŸlayabileceÄŸi inancı Çin kültürüne derinden iÅŸleyerek, duvar sloganlarından posterlere, ÅŸehirlerden kırsal kesime her yerde kendini gösterir hale geldi. Farkında olunmayan ÅŸey ise, bilim ile dış kaynaklı etki ve fikirlere açık olmak arasındaki baÄŸlantı.
 
Posterlerde ve afiÅŸlerde bilimsel geliÅŸmeden övgüyle bahsediliyor. Bilim kurgu, kitapçılarda en çok aranan tür. Yeterli finansmana sahip laboratuvarlarıyla ve son teknolojiyle donatılmış saha istasyonlarıyla, Çin, bilimsel bir süper güç olarak sahip olduÄŸu konuma dayanarak hızla ilerliyor.”
 
KAYNAK: FÄ°KÄ°R TURU

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.