Sosyal Medya

Küresel çapta saldırı altında bir kurum: 'AİLE'

Her geçen gün daha fazla dile getirilen bir söylem var: “Aile kurumu saldırı altında.” Ben bunu doğru, hatta eksik buluyorum. Bugün sağlıklı, doğru, güzel ve iyi olan her şey saldırı altında…



Normal olana "anormal" etiketi takıldığı, anormal olan şeylerinse normal gibi sunulup prestij sahibi yapıldığı ilginç bir çağa denk geldik. Popüler kültüre hâkim olmuş bu kavram kargaşası güzel olanı, sağlıklı olanı ve iyi olanı neredeyse "marjinal" konumuna soktu.
 
Bu durumun somut örneklerinden biri ağustos ayının ortasında yaşandı. Ünlü otomobil markası Volkswagen'in İngiltere'de yayınlanan bir reklamı cinsiyetçi bulunarak yayından kaldırıldı. Akla ilk gelen, reklamda bir kadının şiddete maruz kaldığı ya da istismara uğradığı gibi gerçekten cinsiyetçi bir temanın işlendiği. Ancak bunların hiçbiri yoktu. Reklamı yayından kaldırmaya sebep olan görüntü bir kadının bebeğini parkta gezintiye çıkarmış, onunla ilgileniyor oluşuydu...
 
Şaka gibi, ama gerçek.
 
Reklam, Volkswagen'in piyasaya yeni çıkan ultra sessiz elektrikli aracını tanıtıyor. Dört sahne hâlinde hazırlanan reklamın ilk sahnesinde bir kadın ve bir erkek uçurumun yamacında çadırda uyumakta, ikinci sahnede iki erkek uzay mekiğinin içinde, üçüncü sahnede protez bacağı olan erkek bir engelli uzun atlama yapmakta ve son sahnede bir kadın bankta oturmuş kitap okumakta, hemen yanında ise bebek arabası bulunmakta.1 Bebek arabasının yanından Volkswagen'in yeni aracı hiç ses çıkarmadan geçiyor. Böylece art arda gelen başarı ve değişim temalı görüntülerle beraber son sahne aracın sessizliğini öne çıkaran bir finale bağlanıyor.
 
Reklam, yalnızca üç kişinin "cinsiyet rolleri kurallarını ihlal ettiğini" ileri sürerek şikâyet etmesi üzerine UK Advertising Standard Authority (ASA) tarafından yayından kaldırıldı.
 
ASA gerekçesini özetle şöyle sundu: "Erkeklerin olağanüstü ortamlardaki ve maceracı etkinliklerdeki görüntülerini yan yana getirirken kadını pasif görünen ve klişeleşmiş bir bebek bakımı rolü ile sunan reklamın klişe erkek ve kadın rolleri ve özellikleriyle doğrudan zıtlık gösterdiğini düşündük. Reklamın, zararlı ve kurallara aykırı olması muhtemel cinsiyet klişeleri sunduğuna karar verdik."
 
"Zarar verici cinsiyet klişesi" dediği şey, bir kadının bebeği ile ilgilenmesi.
 
"Cinsiyetçi içerik"e de bakın
 
Volkswagen bu yasaklamaya karşı ASA'nın resmi sayfasına bir cevap bildirdi. Şirket, yayınladığı reklam içeriğini özetle şöyle açıkladı:
 
"Reklamın ana mesajında insan ruhunun koşulların getirdiği zorluklara ve değişime uyum sağlama yeteneği üzerine odaklandı. Çeşitli karakterlerin yer aldığı bir dizi farklı senaryo aracılığıyla, izleyicilerin mesajla olabildiğince çeşitli olduğunu belirleyebildiler. Parktaki kadının son sahnesini, değişime uyumun hoş bir örneği olarak ekledik. Çünkü aileye yeni doğan bir bebeğin ağırlanmasının, cinsiyetten bağımsız olarak birçok izleyici tarafından paylaşılacak yaşam değiştiren bir deneyim olduğuna inanıyorduk. Sahne, elektrikli bir araçta motor gürültüsünün azalmasını göstermek için ikincil bir amaca hizmet etti."
 
Elbette bu açıklama bir karşılık bulamadı. Reklam "cinsiyetçi içerik" gerekçesi ile yayından kaldırıldı. Son derece masum, normal ve doğal bir sahne yalnızca üç kişinin şikâyeti ile böyle bir yoruma maruz kalarak "kötü ve zarar verici" etiketi aldı.
 
Bu son derece masum, normal ve doğal sahneyi "cinsiyetçi" bulan, buradan olumsuz ve zarar verici bir mesaj çıkaran medya gerçekten olumsuz ve zarar verici içerikleri ise son derece normal bir içerik gibi sunuyor.
 
Twitter hesabımı takip edenlerin bileceği üzere birkaç ay önce Onur Yürüyüşü adlı etkinliklerde "çocukların tercihi" diye lanse edilen çocuk istismarını, suistimal edilen "pozitif ayrımcılık" kavramını ve bir kesim medyanın propagandacı yaklaşımla görmezden geldiği, kararttığı suçları işleyen bir seri paylaşmıştım. Esasen serideki hiçbir konu yeni değildi ancak hepsini toplayıp bir arada sunduğumda bir farkındalık yaratmış oldum ve konuya dikkat çektim. Nitekim yayınladığım günden bugüne de bahsi geçen seriden yola çıkarak pek çok araştırma yazısı kaleme aldım, manzarayı netleştirme adına konunun pek çok ayağına girdim.
 
Bu bir zorunluluktu çünkü üzerine "komplo teorisi" etiketi yapıştırılan pek çok konu gibi bu da üzerine ne kadar yazılıp çizilse "hakikat" namını kazanamıyor, bizzat kaleme alan kişi olarak beni bile "acaba abartıyor muyum, acaba algıda seçicilik mi yapıyorum" ikilemine sürüklüyor. Bu yüzden kaleme aldığım her araştırmada aslında kimseyi bir şeye ikna etmeye çalışmıyorum. Araştırdıklarımı ortaya koyarak okuyucuya bir soru soruyorum: Gelin birlikte bakalım. Ya ben delirdim ya da dünya anormal olanın prestij kazandığı toplu bir delilik çağında.
 
Köpekle evlilik(!)
 
Geçtiğimiz ay medyada bir haber yer aldı. Habere göre eski model Elizabeth Hoad 220 romantik ilişki yaşamış, iki kere nişanlanmış ancak hiçbiriyle evlenmemiş. "Artık erkeklerden vazgeçtim" diyen Hoad bir köpek ile evlenmiş. Golden Retriever cinsi bir köpeğe damatlık giydirilmiş, kendisi de gelinlik giymiş hâlde poz veren eski modeli medya "şirin ve esprili bir haber" olarak gördü.
 
Peki, bu gördüğümüz görüntü şirin ve esprili mi? Biraz değiştirerek örnekleyelim: Başrolde bir erkek olsaydı ve "kadınlardan sıkıldım" diyerek köpekle evlenmiş olsaydı... Görüntü nasıl olurdu? Hayvan dernekleri ne derdi? Elbette hayvan hakları dernekleri bu durumu bir hayvan istismarı olarak değerlendirir, kadın dernekleri ise durumu "kadını aşağılama" olarak değerlendirirdi. Haklı da olurlardı. Ancak başrole bir kadın koyarak toplumsal tepkiyi yumuşatan istismar görüntüleri bu hâliyle medyada "şirin ve esprili bir haber" olarak yer aldı. Son derece anormal bir durumun başrolündeki kişi en iyimser ifadeyle hasta olarak değerlendirilmesi gerekirken "mazeretlere sahip normal bir birey" gibi sunuldu.
 
 
Bir iddiam yok, kafamı karıştıran sorularım var, dedim. Ya ben delirdim ya da dünya anormal olanın prestij kazandığı toplu bir delilik çağında, dedim. Bu yüzden sadece sunuyorum. Son derece anormal olaylar nasıl böyle normal bir şey gibi karşımıza çıkıyor? Üstelik bu tür haberler her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz günlerde de bir habere göre İngiltere'de 34 yaşındaki Kate Rose isimli bir kadın ağaç ile evlendi.
 
Olayın başrolünde yine bir kadın var ve medya olayı yine şirin ve esprili bir haber olarak sunmuş. Sağlıksız ve anormal olanın böyle pozitif bir yaklaşımla sunulması sadece "tesadüf" mü? Yoksa sağlıksız ve anormal olan bir "norm" olmaya mı başlıyor?
 
Bebeği ile ilgilenen bir kadına "terörist" muamelesi yapabilen günümüz medyası gün aşırı "evlilik" ve "aile" kavramlarını hedef tahtasına koyan haberler ve içeriklerle karşımıza çıkıyor. Gazeteler sürekli yalnız, mutlu, kariyer yapan, hatta (ilginç ve giderek yayılan bir trend olarak) kendisiyle evlenen kadınları yazıyor, övüyor, onların mutluluğundan bahsediyor. Yani bir kadının bebeği ile ilgilenmesinde "kadına rol biçme" bulan modern medya, aynı kadına gün aşırı rol biçiyor, yarattığı yalnız-kariyer sahibi kadın figürünü, aksini tartışmaya dahi kapatacak şekilde dayatıyor.
 
"Dayatma" diyerek dayatmak
 
Ne var bunda, yalnız ve kariyer sahibi kadın olmak kötü bir şey mi? Hayır. Bahsettiğim bu değil. Bir kadın anne olmayı da seçebilir, yalnız kalmayı da seçebilir elbette. Ancak birini "dayatma" olarak gören çevreler diğerini gerçek anlamda bir dayatmaya çevirdiğinde buradaki tezat durum ister istemez dikkatimi çekiyor. Üstelik aynı yayın organları kadın depresyon oranlarının yükseldiğini ve kadın intiharlarının arttığını da yazdığında ister istemez kafam karışıyor.
 
Bir tarafta sürekli kadınların stres, depresyon, antidepresan kullanımı artarken bir yandan medyada sürekli göze sokulan "Bilimsel araştırmalara göre çocuksuzluk mutluluktur" haberleri bu araştırmalar ve haberlerin objektifliği hakkında kuşkuya düşürüyor. Sağlıklı, doğal ve normal olanın gün aşırı sistematik saldırıya maruz kaldığı çağımızda sağlıksız ve anormal olan, "bilim" gibi genel güvene sahip kavramların da suistimali ile bir dayatma olarak sunuluyor.  
 
Yine sosyal medya paylaşımlarımı takip edenler bilecekler, "drag queen" adı verilen ve küçücük çocukların yetişkin kadınlar için dahi aşırı sayılan bir makyajla danslar ettiği akım da "sağlıklı" gibi sunulan bir başka anormal ve sağlıksız yaşam tarzı. Bir haberde 10 yaşında kadın kılığına girmiş bir erkek çocuğu "gelecek" diye sunuluyor. Bir başka haber, bir baba 9 yaşındaki erkek çocuğunu kadın gibi giyindirmiş ona makyajında yardım ediyor… Bir annenin çocuğu ile ilgilenmesinde "zarar verici içerik" bulan medya bu akımları görmüyor, hatta destekliyor. Tüm bunlar gözümüzün önünde olurken insan ister istemez bir ajanda mı işliyor diye soruyor.
 
Her geçen gün daha fazla dile getirilen bir söylem var: "Aile kurumu saldırı altında." Ben bunu doğru, hatta eksik buluyorum. Bugün sağlıklı, doğru, güzel ve iyi olan her şey saldırı altında… Tek başına kadın ya da erkek değil; kadının kadınlığı, erkeğin ise erkekliği saldırı altında. Üstte örneğini verdiğim reklamda bir kadının anneliğine dahi tahammül edemeyen bir baskıdan bahsediyorum, üstelik bu baskı "cinsiyet eşitliği" gibi pozitif bir etiketle yapılıyor.
 
"Evlilik kurumu olmamalı"
 
Nitekim bu konunun itirafı sayılacak pek çok gelişme de oldu. Masha Gessen, Rusya doğumlu ABD'de yaşayan bir aktivist yazar. The New York Times ve The Washington Post gibi büyük gazetelerde yazarlık yapmasının yanı sıra Gessen, LGBT hakları üzerine pek çok kitabın da yazarı.3 Rusya'da Putin, ABD'de ise Trump karşıtı aktiviteler organize eden, hatta kitaplarının bir kısmını doğrudan Putin üzerine yazan Gessen'e göre Putin Rusya'sı, yükselen radikal aile değerlerinin başını çekmekte.
 
Gessen pek çok yazısında "cinsiyet eşitliğinin" önemini anlatmakta, "evlenmek eş cinsellerin de hakkı" diyerek eşcinsel evlilik propagandası yürütmekte. "Bir aktivist ve hak gördüğü bir konuyu savunuyor, ne var bunda" diyebilirsiniz. Skandal olan 2012 yılında katıldığı Sydney Yazarlar Festivali'nde sarf ettiği sözler. Gessen propagandasını yaptığı konuyla ilgili şu sözleri dile getirdi:
 
"Eşcinsel evlilik için savaşmak, genellikle oraya vardığımızda evlilikle ne yapacağımız hakkında yalan söylemekten ibarettir çünkü evlilik kurumunun değişmeyeceğini söyleriz ve bu bir yalan. Evlilik kurumu değişecek ve değişmeli ve tekrar söylüyorum: Evlilik kurumu olmamalı."
 
Elbette ki evlilik denen kavram "kutsal" bir kavram değildir. Boşananı dinden de aforoz eden Orta Çağ Katolikleri gibi evliliği kutsamak da başlı başına sağlıksız bir durumdur ve eğer aile yapısı artık aileyi oluşturan bireylere zarar vermeye başlamışsa ailenin dağılması da bir seçenektir. Tek başına evlenmek ya da boşanmak bir üstünlük yarışında değildir. Ancak buradaki konu, bu kavramlardan birine karşı yapılan sistematik saldırı ve bunun bir "yalan" üzerinden yapıldığının itirafı. Dayatılan bir yaşam tarzı… "Ortada bir ajanda yok" diyerek bu konuda ağzını açan herkesi "komplocu" ilan edenler, itiraf niteliğindeki bu açıklamaları görmedi, görmeyecek de.
 
1. https://www.youtube.com/ watch?v=JyaHzY-8AD4
 
2. https://www.ctvnews.ca/ lifestyle/u-k-bans-creamcheese- ad-because-of-dopeydad- stereotype-1.4548924?ca che=yes%3FclipId%3D26341 4%3FautoPlay%3Dtrue%3Faut oPlay%3Dtrue%3Fot%3DAjaxL ayout%3FautoPlay%3Dtrue%3 FclipId%3D104059%3FautoPl ay%3Dtrue
 
3. http://www.wikizero.biz/index. php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWt pcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWF zaGFfR2Vzc2Vu
 
4. https://global.unc.edu/event/ the-rise-of-radical-familyvalues- in-russia/
 
5. https://www.nationalreview. com/corner/state-dept-lgbtspeaker- we-dont-want-gaymarriage- we-want-no-marriageian- tuttle/
 
Müellif: Murat Soydan / Lacivert Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.