Ruslar için dünyanın merkezine giden yol Ortadoğu’dan geçiyor
KAYNAK: INDEPENDENT TURKISH
1858 yılında, BirleÅŸik Karalık'ın Hindistan ofisi hakimiyet sahasını belirlerken DoÄŸu Akdeniz havzasına “YakındoÄŸu”, Basra Körfezi ve Ä°ran civarına “OrtadoÄŸu” ve Çin ve Japonya’nın olduÄŸu bölgeye “UzakdoÄŸu” ismini verdi. Bugün bu bölgelerin içinde en stratejik öneme sahip olan OrtadoÄŸu bölgesinde kabaca söyleyecek olursak Mısır, Ä°srail, Filistin, Irak, Suudi Arabistan, Yemen gibi ülkeler bulunuyor.
Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olduÄŸunu iddia edenler bulunduÄŸu gibi Mısır’ı Afrika havzasına ait, Ä°ran’ı da Asya coÄŸrafyasının bir parçası olarak görmek yaklaşımı yaygın bir kanıdır. Bu gibi yaklaşımlar OrtadoÄŸu’nun coÄŸrafi mi yoksa sosyal-kültürel bir sınır mı olduÄŸu tartışmalarına sebep oluyor.
OrtadoÄŸu’nun sınır tartışmaları bir yana izlenen politika ve önem derecesi göz önüne alındığında dünyanın merkezi olduÄŸunu söylemek abartılı olmayacaktır. Dünyanın bir ucundan Çin, öbür ucundan ABD veya Rusya gibi ülkelerin bu coÄŸrafyaya ilgisi hiç bitmemiÅŸtir. Taha Kılınç’ın da belirttiÄŸi gibi;
“Dünyanın merkezi OrtadoÄŸu’dur. Merkezden uzak olunduÄŸunda ve merkezde yer bulunamadığında, dünyanın çeperlerindeki iktidarın da önemi kalmıyor.” (OrtadoÄŸu’ya Dair Yirmi Tez – KETEBE Yayınları)
Kılınç, devamında ÅŸunları yazıyor;
“OrtadoÄŸu’da fiziki varlığıyla yer almayan ülkelerin bölge ve dünya siyasetindeki etkisi sınırlı düzeydedir. Arap dünyasının batı ucundaki Fas ve Cezayir bu noktada verilebilecek iki örnek. Avrupa ile iliÅŸkileri ne seviyede geliÅŸmiÅŸ olursa olsun, “coÄŸrafyanın merkezi” olarak tabir edebileceÄŸimiz OrtadoÄŸu’da somut biçimde bulunmadıkları için olayların gidiÅŸatına etkileri de sınırlı ve önemsizdir. Daha çarpıcı bir örnek, Endonezya ve Malezya’nın durumudur. Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna -yaklaşık 207 milyon- ev sahipliÄŸi yapan Endonezya bu muazzam potansiyeline raÄŸmen Ä°slam dünyasının genel gidiÅŸatına dair hiçbir önemli dönüm noktasında varlık gösterememiÅŸtir. OrtadoÄŸu’da Endonezya’nın esamisi okunmamaktadır. Uygulanan birçok modern projeye, ekonomik alanda yürürlüÄŸe konan modellere ve yazılan baÅŸarı hikayelerine raÄŸmen, Malezya da Endonezya ile benzer bir çizgiyi paylaşır. Her iki ülkenin de handikabı, OrtadoÄŸu’nun merkezinden uzakta yer almalarıdır.”
Bu örneklerden de anlaşılabileceÄŸi üzere güçlü ve geliÅŸmiÅŸ bir ülke sınır hattı nerede bulunursa bulunsun dünya siyasetinde güçlü ve aktif bir biçimde bulunabilmek için OrtadoÄŸu’da fiilen bulunmak zorundadır.
Bu durumun farkında olan ve yaÅŸanan neredeyse her geliÅŸmeyi yakinen ülkelerden biri de Rusya’dır. Rusya Federasyonu Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin'in geçtiÄŸimiz günlerde gerçekleÅŸtirdiÄŸi Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri’ni de kapsayan ziyaretleri Rusya’nın bölgede etki alanını geniÅŸletme amacı olarak yorumlandı. Nitekim Putin eli boÅŸ dönmedi, enerjiden silah anlaÅŸmalarına kadar pek çok alanda anlaÅŸmalar imzalayarak ülkesine döndü.
Rusya’nın bölgedeki etkinliÄŸi ve ilgisini daha iyi anlayabilmek için Rusların bölge ile geçmiÅŸte kurduÄŸu iliÅŸkiye yakından bakmak gerekiyor.
Rusya’nın OrtadoÄŸu’daki varlığı Ä°ngilizlerden bile eskiye dayanır
Bugün, Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yüzün üstünde millet yaÅŸamaktadır. Ülke nüfusunun büyük bölümü kendisini Ortodoks olarak tanımlasa da 20 milyonu bulan Müslüman nüfusuyla hâlâ bir imparatorluk özelliÄŸi göstermektedir. Rusya’da Ä°slam’ın dışında Yahudilik, Katoliklik, Budizm ve Ateizme inanan ciddi bir nüfus vardır.
Rusların OrtadoÄŸu’ya ilgisi ise 17.yy’ye kadar uzanmaktadır. Rusların “çılgın” olarak anılan hükümdarı I. Petro, Rus ufkunu Kafkasya ve Hazar’ın ötesine taşıyarak önceleri dini ve ticari bir sınır taşıyan OrtadoÄŸu iliÅŸkilerini askeri bir boyuta taşımıştı.
Önceleri, Rusların OrtadoÄŸu ilgisi, Çarlık Rusya ile Osmanlı Devleti’ni karşı karşıya getirmiÅŸse de Rusların OrtadoÄŸu’da rekabet halinde olduÄŸu asıl güç BirleÅŸik Krallık olmuÅŸtur. Ä°ki ülke özellikle Ä°ran üzerinde ciddi bir gerilim ve çatışma yaÅŸamıştı. Bu rekabet Çarlık Rusya sonrası Sovyet döneminde de sürmüÅŸ, Musaddık darbesi gibi vakalarda daha belirgin olmakla beraber Ä°ran Ä°slam Devrimi ile Ä°ngilizlerin Ä°ran’dan tamamen çıkarılması Rus-Ä°ngiliz rekabetini bu alanda bitirmiÅŸti.
1917 yılına gelindiÄŸinde ise Rusya’da gerçekleÅŸen devrim OrtadoÄŸu’da kartların yeniden dağıtılmasına sebep olmuÅŸtu. Lenin; Çarlık Rusya, Ä°ngiltere ve Fransa arasında imzalanan gizli anlaÅŸmaları deÅŸifre ederek bölgede özellikle Arap halklarının ve Türklerin bölgeyi tahakkümüne alan güçlere tepki göstermesine sebep olmuÅŸtu. Sovyetler, 1945 yılına kadar OrtadoÄŸu’da halkların kendi kaderlerini tayin etmesi gerektiÄŸini savunmuÅŸ ve çalışmalarını bu yönde ilerletmiÅŸse de SoÄŸuk SavaÅŸ’ın baÅŸlamasıyla OrtadoÄŸu politikasında da kendi çıkarlarını gözeten bir politikayı hâkim kılmıştı.
Bilhassa Türkiye, Irak, Ä°ngiltere ve Ä°ran arasında imzalanan BaÄŸdat Paktı oluÅŸumu Rusların OrtadoÄŸu’da askeri ve ticari olarak yeniden sahaya inmesini mecburi kılmıştı. BaÄŸdat Paktı dışında Batılı ülkelerin Mısır Devlet BaÅŸkanı Nasır’a uyguladığı silah ambargosu döneminde OrtadoÄŸu’nun en güçlü Arap ülkesi olarak kabul edilen Mısır ile SSCB’yi birbirine yakınlaÅŸtırmıştı. Bu durum Rusya’nın Åžah iktidarı ile Ä°ran üzerinde kaybettiÄŸi nüfuzu Mısır ile yeniden elde etmesini saÄŸladı. Özellikle SüveyÅŸ kanalının millileÅŸtirilmesi sürecinde Sovyetlerin, Fransız ve Ä°ngiliz yayılmacılığına karşı izlediÄŸi politika Arap coÄŸrafyasında büyük bir sempati ile karşılanmıştı.
Rusya- Ä°ran Ä°liÅŸkileri: Ä°ran’ın dünyaya açılan kapısı
Rusya’nın OrtadoÄŸu ile iliÅŸkileri Ä°ran’la baÅŸlamıştı. Bölgede ticari iliÅŸkilerle baÅŸlayan Rus-Farisi diyaloÄŸu enerji kaynaklarının ortaya çıkmasından sonra farklı bir noktaya evirilmiÅŸti. Bölgedeki Ä°ngiliz-Rus rekabeti 1907 yılında yapılan antlaÅŸmayla sınırları belirlenmiÅŸ bir yapıya büründürülmüÅŸtü. Buna göre Ä°ngilizler Güney Ä°ran’ı, Ruslar ise Kuzey Ä°ran’ı hakimiyetinde bulunduracak ülkenin orta kısmı tarafsız bölge olarak deÄŸerlendirecekti.
1917 Devrimi, Rusları bölgeden uzaklaÅŸtırmış sonrasında Åžah rejiminin ABD yanlısı bir politika seyretmesi sebebiyle bu bölge elden tamamen çıkmıştı. 1979 Ä°ran Ä°slam Devrimi ile Ruslar bölgeye tekrar girme imkânı bulmuÅŸsa da Ä°ran rejiminin komünizme olan mesafesi nedeniyle Rus-Farisi iliÅŸkileri gerçek ahengini ancak Sovyetlerin dağılmasından sonra bulabilmiÅŸti.
Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye ve Batı güdümünde hareket eden Azerbaycan’ın iki ülke için ortak tehdit görülmesi Ruslar ve Farisileri birbirine yakınlaÅŸtıran ilk unsur olmuÅŸtu. Sonrasında Batının Ä°ran’a yönelik uyguladığı sert politikaya karşı Rusya’nın hem koruyucu bir kalkan olması hem de dolaylı yoldan Batı dünyası ile arabuluculuk rolünü üstlenmesi iki ülkeyi yalnızca ticari anlamda deÄŸil askeri anlamda da birbirine yakınlaÅŸtırmıştı.
Ruslar silah ihracatının yanında Ä°ran’ın BuÅŸehr kenti baÅŸta olmak üzere pek çok bölgede nükleer santral inÅŸa etmiÅŸti. Bu Ä°ran’ın nükleer silah üretiminde yol kat etmesini saÄŸlayan en önemli adım olmuÅŸtu. Bütün bu yakınlaÅŸmaya raÄŸmen Hazar Denizinin zengin kaynaklarının paylaşımı Ä°ran ve Rusya arasında kriz oluÅŸturmasa da bir sorundur.
Rusya – Suudi Arabistan iliÅŸkileri: Suudları bir ülke olarak ilk tanıyan Ruslar oldu
Suudi Arabistan 27 milyona yaklaÅŸan nüfusu, ekonomisi ve sahip olduÄŸu askeri donanımla ÅŸu an OrtadoÄŸu’nun en güçlü Arap devleti konumundadır. Bir ülke olarak kurulduÄŸunda kendisini ilk tanıyan ülke Sovyet Rusya olmuÅŸtu, buna raÄŸmen ABD ile güçlü iliÅŸkiler sebebiyle Ruslar zaman zaman Batı dünyası ile yaÅŸanan gerilimlerde alternatif bir güç olarak görülmüÅŸtü. Buradaki en önemli sebep Rusların sahip olduÄŸu enerji kaynakları sebebiyle Suudi Arabistan’ın doÄŸal rakibi olmasından kaynaklanıyor.
Suudi Arabistan’ı lider düzeyinde ilk defa ziyaret eden Rus Devlet BaÅŸkanı Putin’dir. 2007 yılında gerçekleÅŸen bu ziyarette birçok anlaÅŸma imzalanarak Rusya ile dolaylı bir yakınlaÅŸma söz konusu oldu. Bu ziyaret sonrası 2008 yılında patlak veren Kafkasya Savaşında Suudi Arabistan, Güney Otesya ve Abhazya’yı tanımadığını ilan ederek Ruslara büyük bir jestte bulunmuÅŸtu.
2011 yılı sonrasında Suriye’de meydana gelen hadiseler Rusya – Suudi Arabistan iliÅŸkilerini 2007 öncesine götürmüÅŸtü. Suudi Arabistan, ısrarlı bir ÅŸekilde Esad’ın gitmesi gerektiÄŸini savunması Suudlar ve Ruslar arasındaki diyalog kapısının yeniden kapanmasına sebep olurken Putin’in geçtiÄŸimiz günlerde gerçekleÅŸtirdiÄŸi ziyaretle iliÅŸkilerin tekrar 2007 yılındaki düzeye getirilmesi hedefleniyor.
Rusya – Irak Ä°liÅŸkileri: Saddam ile iliÅŸkiler yeni Irak’ı Ruslardan uzaklaÅŸtırdı
11 Eylül saldırıları sonrası ABD’nin Afganistan ve Irak’a yönelik operasyonlar gerçekleÅŸtirmesi karşısında Rusya ciddi bir tepki ortaya koyamamıştı. Henüz çiçeÄŸi burnunda devlet baÅŸkanı Putin ülke içindeki sistemsel sorunlar ve ekonomik problemlere odaklanmış Batı ile karşı karşıya gelmek istememiÅŸti.
Sovyet Rusya döneminde en güçlü müttefiklerinden biri Irak ise operasyonlar sonrası Rusya ile arasına ciddi bir mesafe koydu bunun en önemli sebebi Rusların Saddam Hüseyin ile yakın iliÅŸkisiydi. Özellikle Celal Talabani, CumhurbaÅŸkanlığı döneminde Ruslara karşı tavizsiz ve sert bir politika izlemiÅŸtir.
Son dönemde Irak Merkezi yönetiminin zaman zaman ABD ile karşı karşıya gelmesi alternatif politikalar üretmesini saÄŸlamış ve Rusya’nın Irak sahasında yeniden manevra alanı kazanmasını saÄŸladı. Lukoil’in Türkiye ile ortaklaÅŸa bir ÅŸekilde bölgede petrol üretiminde yeniden rol alması Rusların Irak pazarına yeniden dönmesini saÄŸladı.
Rusya – Suriye iliÅŸkileri: OrtadoÄŸu’daki en büyük Rus askeri üssü
Hafız Esad, askeri bir darbe ile Salah Cedid’i devirdikten hemen sonra soluÄŸu Sovyet Rusya’nın baÅŸkenti Moskova’da alarak tarafını açık bir biçimde ortaya koymuÅŸtu. Kırılgan bir yapıya sahip Suriye’de, rejim ayakta kalabilmek için sırtını Ruslara dayamayı tercih etti. Bu anlamda Rusların OrtadoÄŸu’da tek ve oldukça büyük askeri üssü Tartus Deniz Üssü inÅŸa edildi. Bu askeri üs Sovyetlerin dağılmasından sonra da önemini kaybetmedi; çünkü Rusların sıcak denizlere inmesi için en önemli kapı konumundaydı.
2001 yılında ABD’nin Afganistan ve Irak’ı iÅŸgal etmesiyle Suriye bölgede Ruslara daha da yakınlaÅŸtı. Bölgede iç savaşın baÅŸlamasıyla beraber Rusya bölgedeki en stratejik noktasını kaybetmemek için tüm askeri varlığı ve diplomatik gücüyle sahaya indi. Günün sonunda on binlerce insan hayatını kaybetmiÅŸ milyonlarcası göç etmiÅŸ olsa da Rusya sahadan çekilmeyerek buradaki varlığını ispat etmiÅŸti. Bugün Suriye’de Tartus’un dışında bilinen ve bilinmeyen birçok askeri Rus üs söz konusudur.
Rusya- Ä°srail iliÅŸkileri: Hamas’ın gölgesinde pingpong diplomasisi
Bugün Rusça, Rusya sınırları dışında en fazla Ä°srail’de konuÅŸulmaktadır. Ä°ki ülkenin birbiriyle tarihi ve kültürel güçlü iliÅŸkileri bulunmaktadır. Bilhassa Ä°srail bugünkü askeri teknolojide geldiÄŸi noktayı Rusya’dan Ä°srail’e gelen Rus Yahudilerine borçludur.
Sovyet Rusya’nın zaman zaman Arap ülkelerini ABD karşısında desteklemesi iki ülke arasında gerilimlere neden olmuÅŸsa da Ruslar Hamas vakasına kadar Ä°srail ile ciddi bir sorun yaÅŸamamıştı. 2005 yılında Putin OrtadoÄŸu ziyareti kapsamında Ä°srail’i, hatta AÄŸlama Duvarı’nı dahi ziyaret etmiÅŸti.
Hamas’ın Filistin’de seçimleri kazanması ise Ä°srail- Rusya iliÅŸkilerini de etkilemiÅŸti. Rusya Hamas lideri Halid MeÅŸal, Moskova’da ağırlanmış ve en üst düzeyde resmen tanınmıştı. Bu durum Ä°srail için diplomatik bir kriz olarak görülmüÅŸse de ciddi bir soruna dönüÅŸmemiÅŸti. Ä°srail, bölgede ABD’nin en yakın partneri olarak görülmesine raÄŸmen Ruslarla en fazla iliÅŸki kuran ve anlaÅŸmalar yapan ülkelerin başında gelmektedir. Ä°srail ile Rusya’nın arasındaki en büyük sorunsa Rusya’nın Ä°ran ile geliÅŸtirdiÄŸi yakın münasebetler olarak gösterilebilir. Ä°srail bu konuda zaman zaman Ruslara rahatsızlığını dile getirse de hiçbir zaman Rusya’yı doÄŸrudan hedef almamış ya da itham etmemiÅŸtir.
Putin Rusya’sı OrtadoÄŸu’yu Rus kızıl elması kıldı
2000 yılı sonrası Putin’in Rusya’da Devlet BaÅŸkanı olarak göreve baÅŸlaması bölge siyasetinde tüm dengeleri deÄŸiÅŸtiren geliÅŸme oldu. 1992 – 2001 yılları arasında OrtadoÄŸu’da yaÅŸanan pek çok geliÅŸmeye doÄŸrudan taraf olmayan Rusya, Putin'le beraber OrtadoÄŸu’da bulunmayı bir var olma siyaseti olarak görmüÅŸtür.
Silah teknolojisi ihracı, enerji kaynaklarının paylaşımı, ticari noktalarda hakimiyet kurmak, sıcak denizlere inmek hatta Çeçenistan örneÄŸinde olduÄŸu gibi kendi ülke sınırlarının güvenliÄŸinin OrtadoÄŸu’dan geçtiÄŸini fark eden Rusya bölgeyi kızıl elma kılmış ve dünyanın merkezine giden yolun OrtadoÄŸu’dan geçtiÄŸini yeniden keÅŸfetmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.