İhsan Fazlıoğlu: Anlamdaş olmak millet olmanın temelidir
Follow @dusuncemektebi2
İnsan, beşer olarak varlık denizi'ne bırakılmış, fırlatılıp atılmış ya da gönderilmiş herhangi bir-şey'dir, herhangi bir canlı'dır. Bu deniz'de batmamak, kaybolmamak, yokolmamak için insanın bir binek'e ihtiyacı vardır.
Bu ihtiyaç, içerisinde bulunulan devasa su'dan hareketle karşılanacak bir özellik göstermez; tersine bizatihi insan'ın nutkiyetinden [akıl ve dil sahibi olmasından] kaynaklanan bir çözümle giderilir. Bu ihtiyacın giderilmesi hayat'ın idamesi için elzemdir; tersi durumda insan, var-olamaz. Tarihî tecrübe gösteriyor ki, insanı varlık denizinde yok olmaktan kurtaran bu binek, nutkiyetin tecessüm etmiÅŸ hali yani insanın bütüne iliÅŸkin sahip olduÄŸu dünya-görüÅŸüdür. Dünya görüÅŸü, ya da baÅŸka bir deyiÅŸle anlam-dünyası, kavramlardan örülü, bütüne iliÅŸkin, hayatın anlamına ait ÅŸema/lar/dır. Bu nedenle kavram-örgüsü, hayatını sürdürmesi için insanın sahip olması gereken olmaz ise olmaz temel bir koÅŸuldur. Bu kavram-örgüsü, kimi insan için bir kütük, kimi için bir kano, kimi için bir kayık, kimi için küçük bir gemi, kimi için ise son derece geliÅŸmiÅŸ büyük bir gemi olabilir; ancak hiç bir insan, yapısının karmaşıklığı ne olursa olsun böyle bir binek'ten, varlık denizinde batmamak için muaf olamaz. Ä°nsanın olduÄŸu her yerde bir kavram-örgüsü varolmuÅŸtur, vardır ve varolmaya devam edecektir. Kavram-örgüleri son derece organik'tir; her bir kavram diÄŸeriyle, önceden belirlensin ya da belirlenmesin, öngürülsün ya da öngürülmesin bir iliÅŸkiye sahiptir; kısaca bir kavram-örgüsü'nde her kavram her kavramla iliÅŸkilidir. Bu nedenle bir kavram-örgüsünde herhangi bir kavramın bilinçsizce deÄŸiÅŸtirilmesi, atılması, terkedilmesi tüm örgüyü ciddi ÅŸekilde etkileyecek dönüÅŸümleri tetikler.
Ä°nsanın 'toplum içerisinde birey' biçiminde tanımlanan durumunu -ÅŸimdilik- tartışmaksızın ÅŸu söylenebilir ki, hem tek tek kavramlar hem de bir bütün olarak kavram-örgüsü nutkiyetin, aklın ve idrakin, cetveli, pergeli, gönyesi, teleskopu, mikroskopu, vb. gibidir. Nasıl ki bu âlet ve edevatın sorunlu olması durumunda tasvir ve temsil ettikleri 'ÅŸey' de sorunludur; benzer biçimde kavram-örgüsünün yapısında sorun olan kiÅŸi de 'ÅŸey'i bu sorunlu yapı'ya uygun olarak görecek, idrak edecek ve inÅŸa edecektir; baÅŸka bir deyiÅŸle insanın kavram-örgüsü nasıl ise dünyası da öyledir. Öyle ki bir kavram, evet yalnızca bir kavram, dünyayı kurtarabilir, ya da batırabilir.
Tek bir kavramın bütünü yırtan bir etkiye sahip olduÄŸu söylenebilir; bütünü beyaz bir kağıd gibi düÅŸünürsek, öyle bir kavram ileri sürülebilir ki, ya bu beyaz kağıdı daha beyaz ya da daha siyah kılar. Günlük hayatımızda tanıdığımız bir kiÅŸi için bir ortamda 'hırsız' dendiÄŸini düÅŸünelim; yalnızca bu kavram o kiÅŸinin tasavvurumuzdaki yerini altüst eder; ya da tersine kendisine 'veli' dendiÄŸini tasavvur edelim; benzer biçimde katımızdaki yeri bambaÅŸka olacaktır. Kavram'ın ve kavram örgülerinin, sadece idraki deÄŸil, hisleri de nasıl etkilediÄŸi açıktır: Bir kavram bazen bir hayat kurtarır bazen söndürür. Dünya'da yalnızca günlük hayat deÄŸil, siyasî, iktisadî, ilmî, hatta askerî hayatın kavramlar üzerinden yürüdüÄŸünü, insanların birbirlerini 'karalamak' ya da 'aklamak' için kavramları fırça olarak kullandıklarını görürüz. CoÄŸrafî anlamda ülkeler maddî bakımdan silahlarla tarumar edilirken, kültürler ve medeniyetler manevî bakımdan kavramlarla çökertilmektedir. Bu nedenlerledir ki silahlarla ele geçirlen ülkelerde iÅŸgalciler yeni bir kavram-örgüsü getirmedikçe erimiÅŸlerdir: Ä°slam fethettiÄŸi topraklara yeni bir kavram-örgüsünü örttü; MoÄŸollar ise geldiler, bir kaç nesil içerisinde iÅŸgal ettikleri coÄŸrafyanın kavram-örgüsü içerisinde eridi gittiler. Özellikle günümüzde savaÅŸların, yazılı ve sözlü medya üzerinden kavramlarla yürütüldüÄŸü açıktır: Hedef karşıdakinin kavram-örgüsünü karalamak, yaralamak, en nihayet ilmik ilmik çözmektir. Kavram-örgüsü çözülen toplum ise hayatını idame ettirmek için ya yeni bir kavram-örgüsü inÅŸa etmek -ki bu çok zordur ve zaman ister- ya da eski örgüyü çözen toplumun kavram-örgüsüne katılmak zorundadır: Ä°nsan olarak kalmanın baÅŸka bir yolu yoktur çünkü.
Sömürge çağının kalıcılığı maddî coÄŸrafyanın iÅŸgali deÄŸildir bu nedenle... Çünkü iÅŸgal edilen fizik coÄŸrafya, o coÄŸrafyayı yurt edinen insanların belirli bir zaman sonra karşı saldırısıyla def edilebilir. Ama nutkiyetin, dünya-görüÅŸünün, baÅŸka bir deyiÅŸle o toplumu var-kılan, farklı-kılan, o toplum kılan kavram-örgüsünün iÅŸgali kalıcıdır; o toplumu o toplum olmaktan çıkarır. Tarihe baktığımızda Anadolu coÄŸrafyası'nda onlarca toplum gelip geçti; elbette bu toplumları oluÅŸturan bireylerin tümü ortadan kalkmadı; tersine süreç içerisinde sonra gelenin anlam-dünyası'na katıldılar. Bu nedenledir ki var-olmak maddî coÄŸrafyayı korumak deÄŸildir yalnızca; bu maddî coÄŸrafya'ya derinlik katan, onu üzerinde yaÅŸayan insanların vatanı kılan dünya-görüÅŸü'nü, anlam-dünyası'nı, kavram örgüsü'nü koruyup kollamaktır var-olmak, yani millet olmak, millet kalmak...
Ä°ster birey ister toplum düzeyinde olsun bir millet'e aidiyet o milletin yaÅŸadığı maddî coÄŸrafya'da 'bulunmak' deÄŸildir; tersine bir millete aid olmak demek o milletin kavram-örgüsüne mensup olmak demektir. 'Anlam-daÅŸ' olamayan bireyler, 'vatandaÅŸ', 'yurttaÅŸ', hatta 'dildaÅŸ' olsalar bile 'bir-millet' olamazlar; olsa olsa 'çıkar-daÅŸ' olabilirler. Bu nedendir ki Çin siyaset felsefesine göre, devlet, ordu çökünce, toplum -kendisini birarada tutan- kavram-örgüsü çözülünce yıkılır. Devlet de, bu zihniyette zaten, aynı kavram-örgüsü içerisinde hayat süren insanların birliktelik'idir; ordu da yalnızca bu birliktelik'in vuku bulduÄŸu maddî coÄŸrafya'yı deÄŸil, bizatihi bu birliktelik'i mümkün kılan kavram-örgüsü'nü korumakla yükümlüdür. Bu kavram-örgüsünü iÅŸleyen, ona 'bilinç' katan ve zenginleÅŸtirerek sürdüren ise o toplumun bilginlerdir; en azından öyle olmalıdır.
Bütüne iliÅŸkin sahih bir tasavvur, anlam veren kavram-örgüsü, o bütün içerisindeki parçaların da, bütünle iliÅŸkili olarak anlamlı olmasını saÄŸlar. Bu nedenle siyasî, iktisadî, toplumsal, ilmî, vb... sahalardaki sahih tasavvurlar, ancak ve ancak sahih bir kavram-örgüsü ile mümkündür. Örnek olarak, bir toplum -ve bu toplum içerisinde yaÅŸayan bir birey-, kendi geçmiÅŸ'ine iliÅŸkin sahih bir tasavvura sahip deÄŸilse, bu demektir ki genel anlamda, kavram-örgüsünde bir sorun vardır. Böyle bir toplumun gelecek'ine iliÅŸkin sahih bir tasavvura sahip olması da mümkün deÄŸildir. Denebilir ki insanın yalnızca malumatları, bilgileri, inançları deÄŸil beklentileri, ümitleri, korkuları, hatta temennileri, içerisinde yaÅŸadığı kavram-örgüsünün muhtevasına sıkı sıkıya baÄŸlıdır.
Kaynak:
Anlayış Dergisi (Sayı 16)
Ekim 2004
Henüz yorum yapılmamış.