Sosyal Medya

Dücane Cündioğlu: Siyasette yol ayrımı: ya sadakat, ya ehliyet

Bu yazı 31 Temmuz 2010 yılında Yeni Şafak gazetesinde yayınlanmıştır.



Bir bakkal yanına bir çırak almak istediÄŸinde, alacağı çocukta/kiÅŸide ilk olarak nasıl bir özellik arar? Elbette öncelikle sadakat arar.
 
Bakkallar yanlarında çalıştıracakları kiÅŸilerin iÅŸe ehil veya yatkın olup olmamalarından daha ziyade kendilerinin bizzat sadık ve emin (güvenilir) biri olup olmadıklarına bakarlar.
 
Çırakların güvenilir olmalarının öncelik kazanması gayet anlaşılır bir durumdur. Çünkü güvenilir olmamaları halinde çırakların ehil olmalarının ne anlamı vardırki? (Bakkalın bizzat kendini iÅŸe ehil görmesi yeterlidir.)
 
Bakkallar bu yüzden dükkanı emanet edecekleri kiÅŸide haklı olarak ehliyet deÄŸil, emniyet arayacaklardır. Her halukarda sadakat yani.
 
* * *
Beceriksizlik en nihayet telafi edilebilir, peki ya ihanet?
 
Ä°hanet, dükkanın varlık ÅŸartlarındandır ama ehliyet öyle deÄŸildir. En azından bir süreliÄŸine. (Mesela bakkal hayatta oldukça.)
 
Kötü yönetim (veya kötü iÅŸletim) belki dükkanı yıkmaz ama ihanet, -kimsenin kuÅŸkusu olmasın ki- dükkanı mahv u periÅŸan eyler. Eksiklik ve kusur yokluktan yeÄŸdir bu yüzden bakkalların gözünde.
 
Dolayısıyla çıraklar en yakınlardan seçilir. Öncelikle aile içinden. Yani evvela bakkalın karısı veya varsa önce erkek evlat, yoksa, duruma göre kız çocuÄŸu. Yahut yakın akrabalar. Ya da en azından komÅŸu çocukları. Hiç deÄŸilse aynı mahallenin çocukları.
 
Böyledir, çünkü ölçü sadakat ve emniyettir, ehliyet deÄŸil.
 
Dikkat edilsin lütfen, sadakat ve emniyetin ölçüsü de sadece soyca yakınlıktır. Yani sıhriyet.
 
Demek oluyor ki bakkallar dükkanın kalıcılığı ve sürekliliÄŸi bakımından güvenilirliÄŸi (sadakat ve emniyet), sadakat ve emniyeti saÄŸlamak bakımından ise soy yakınlığını (sıhriyyet) ölçü alırlar.
 
* * *
Åžimdi soruyu ÅŸöyle soralım:
 
- Bir büyük marketler zincirinin yöneticileri iÅŸe alacakları kiÅŸilerde öncelikle nasıl bir özellik ararlar?
 
Elbette öncelikle ehliyet ararlar.
 
Yani önemli olan vasıf, seçilecek kiÅŸinin iÅŸ konusundaki yeterliliÄŸi, yeteneÄŸi, yapılacak iÅŸin ağırlığına göre de bazen deneyim ve yetkinliÄŸidir.
 
Yapılacak iÅŸin hacmi büyüdüÄŸünde, yani iÅŸ kurumsal olarak rasyonalize edildiÄŸinde sadakat kavramının önemi kaybolmasa bile azalır.
 
Büyük iÅŸletmelerde ihanet kavramının hiçbir açıklayıcı deÄŸeri yoktur. Çünkü yönetimin aklileÅŸmesi kavramların duygu yükünü boÅŸaltır. Mesela bir imparatorluÄŸu asla hainler çökertmez, beceriksizler (kifayetsiz muhterisler) çökertir, yani soyca yakın olup olmadıkları bir yana, sadece iÅŸinin gereÄŸini yapmayan ehliyetsiz yöneticiler.
 
Devletleri/devletçikleri batıran ise tabiatı gereÄŸi sadece hainlerdir. Yani soyca yakın oldukları halde kendi çıkarlarını dükkanın çıkarlarına tercih edenler... Yani alçaklar, kahpeler, kökü dışarıda (ecnebi/yabancı) odaklar...
 
* * *
Osmanlı, ''devlet-i aliyye'' (imparatorluk) olduÄŸu asırlarda ehliyeti, bu vasfını kaybettiÄŸi dönemlerde ise sadakati önemsedi. Keza, büyükken sorunları tartıştığında hep yöneticilerinin ehil olup olmadığını sorguladı, küçüldüÄŸündeyse sadık olup olmadığını...
 
Osmanlı, ''devlet-i aliyye'' iken, siyasi kavramlarını duygu yükünden boÅŸaltmayı pekala becermiÅŸ, yönetimi aklileÅŸtirmeyi baÅŸardıkça da büyümüÅŸtü.
 
Hainler, alçaklar, kahpeler edebiyatı yönetimde duygusallığın, yani irrasyonalitenin alametidir. Nitekim MeÅŸruiyyet ve Cumhuriyet dönemlerinde, siyasi olgu ve geliÅŸmeleri hala sadakat-ihanet kavramlarıyla açıklamanın sıradan zekaları tatmin ediyor oluÅŸu bu yüzdendir.
 
Yönetimde ehliyet arayışı hala ikincildir. Siyasi liderler çoÄŸunlukla kiÅŸinin iÅŸi bilip bilmediÄŸini deÄŸil, ''bizden'' (!) olup olmadığını önemsemektedirler. Haklıdırlar. Çünkü bakkal yönetmektedirler.
 
* * *
Bir siyasi lider olarak Necmettin Erbakan''ı hangi kategoride deÄŸerlendirmeliyiz? Bilhassa OÄŸuzhan Asıltürk''lerin etkisiyle mecbur kaldığı sözde son çıkışı?
 
Bu sorunun da çoklarınca -haklı olarak- duygu yükünden azade kelime ve kavramlarca cevaplanamayacağını biliyorum. Çünkü ahde vefa duygusu en azından bazılarının nesnel bir eleÅŸtiri yapmalarına mani olacaktır.
 
Biraz olsun düÅŸünmeli, acaba sayın Erbakan hayatı boyunca ehliyete mi önem verdi, sadakate mi?
 
Elbette sadakate. Çünkü davasını bir ömür boyu bir bakkal duyarlılığında idare etti, çoÄŸu Cumhuriyet dönemi lideri gibi. Ehliyetse zaten kendinde vardı, çıraklarının sadık olmaları, ne yazık ki onun için yeterliydi.
 
Sayın KurtulmuÅŸ''a akılları sıra iÅŸte bunun için haddini bildirecekler.
 
Niçin?
 
Nezaketle ''Biraz da ehliyet!'' dediÄŸi için.
 
Cesaretle ''Yönetici (imamet) ÅŸartlarını haiz deÄŸilsiniz hocam, usulünce çekilin artık!'' diyemediÄŸi için.
 
* * *
Siyasetin aklileÅŸmesi gerekiyor. Sadakatin deÄŸil, biraz da ehliyetin önem kazanması...
 
Turgut Özal''ın -bütün kusurlarına raÄŸmen- deÄŸeri ve büyüklüÄŸü buradadır. Hiç çekinmeden aynı tesbiti -liderliÄŸinin bilhassa ilk dönemlerini dikkate alarak- sayın Tayyib ErdoÄŸan için de tekrarlamak isterdim, ancak kendileri ne yazık ki son birkaç yıldır -herhalde dönemin nezaketi sebebiyle- sadakati ehliyete yeÄŸler oldular.
 
Her iki tercihin de muhakkak bir siyasi bedeli vardır ve ödenmek zorundadır. Sadakati tercih etmenin de, ehliyeti tercih etmenin de.
 
* * *
Bu meseleye bir de sadakatin karşısına ihaneti deÄŸil, ehliyeti koyarak bak bakalım ne göreceksin ey talib?
 
OturduÄŸun masanın üstüne çık da etrafa bir de oradan bak!
 
Bakarsan, ''Sadakatle ehliyet hiç biraraya gelmez mi?'' diye çocukça sorular sormaktan vazgeçeceksin, biliyorum.
 
Ehliyeti olmayanın sadakati çırak sadakatidir, na-ehil sadakati...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.