Özel / Analiz Haber
Bu yıl “Nuri Pakdil okumaları” yılı olmalı
Follow @dusuncemektebi2
Ahmet Taşgetiren, kaleme aldığı bugünkü köşe yazısında, bu yılın, geçtiğimiz gün toprağa verilen üstat Nuri Pakdil'i okuma yılı ilan edilmesini önerdi.
Maraş’ın toprağından çıkmış, havasını suyunu yudumlamış, klas duruş sahibi bir güzel adam. İslam’ın evrensel mesajını özümsemiş bir büyük düşünür. Beka yurduna göç etti, hayattayken “Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz” demişti, o yolculuğa çıktı. Rahman’ın sonsuz rahmeti onunla olsun.
Nuri Abi İmam Hatipli yıllarımızda girdi hayatımıza. 1960’lı yıllar. O dönem bir tür “okuma önderliği” yaptı bizim neslimize. Okuyun, okuyun, okuyun! O şevkle yola çıkan o kadar genç var ki, bugün onların birçoğunu farklı düşünce platformlarında sergiledikleri eserlerle tanıyoruz.
Hani derler ya “Maraş’ın havasında mı suyunda mı bir şey var ki bu kadar şair, yazar vs. çıkmış…” Ben de derim ki olan her şey bir emeğin ürünüdür. Maraş’ta fidelenen tüm düşünce-sanat çalışmalarının bir yerinde Nuri Pakdil’in, bizim dilimizce ifade edersem, “Nuri Abi”nin emeği vardır.
Dünden beri kitaplarını yeniden karıştırıyorum. Altını çizdiğim cümleleri yeniden okuyorum. Sabah oğlum, kendisinin altını çizdiği notları iletti bana. Büyük heyecan içinde bu “Büyük düşünür”ü selamlıyordu. Çocuklarıma Nuri Pakdil’i, Sezai Karakoç’u taşıyabildiğim için ne kadar mutluyum bilemezsiniz.
Kitap isimlerine bakın: Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Kalem Kalesi, Derviş Hüneri, Klas Duruş, Büyük Sorgu, Çarpışan Sesler, Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Put Yapımevleri, Sükut Suretinde, Biat, Batı Notları, Korku, Umut, Bir Yazarın Notları… vd.
Hikaye, şiir, tiyatro, deneme…
Dedim ki: Bugünden başlayarak bir “Nuri Pakdil okumaları” gündemi oluşturmalıyız. Bu yıl “Nuri Pakdil okumaları” yılı olmalı. Eminim onun için en coşkulu “Fatiha” olurdu bu, en diri rahmet dileği.
“Klas duruş sahibi bir Müslüman” nasıl olur? İnsanı nasıl anlar? Kudüs’ü nasıl yaşar? Ortadoğu’ya nasıl bakar? Batı’dan ne alır ne verir? Yüreği kaç okkadır? Merhameti kaç dünya kuşatır? Zulme karşı eylemi nedir? Sükutu nedir, konuşması nedir, yazması nedir? Her türlü ezilmeye karşı isyanı kaç volümdür? Uygarlık hesaplaşmasında nerede durur? Yüreği umutla mı doludur, yeisle mi?
Nuri Pakdil’in yürek tınısını anlatmak kolay değildir. Her cümlesine bir insani ayrıntının girdiği düşünce insanının kalbinin kapsama alanı nerede ise evrensel boyuttadır.
Burada ondan alıntılar sunmak istiyorum. Okuma yıllarımda kalbime dokunan cümleleri her yakaladığım insanla paylaşırdım. Sizlerle heyecan duyduğum cümlelerini paylaşacağım Nuri Abi’nin. Gündem elverirse birkaç yazıda daha. Bunu Nuri Abi hak ediyor. Böyle bir veda gününde onun sesini yüreklere taşımak herhalde küçücük bir vefa eylemi olacaktır:
“Karanlığı ağır ağır yontmak : köke doğru, çok sağlam bir yol açmalıyız. Orda, mutlaka bulacağız insanı. İnsan, ebedi olarak, yeryüzünden çekilmedi ya! Biraz ayağımı açarak, köşeyi dönmekte olan bayı durdurup, anlatmalıyım durumu : insanın durumunu + kendi durumunu + durumumuzu. Canlı sandığımız bağlar çok aşınmışsa da, ona özsu bulmak gene elimizdedir : Çünkü, Kutsal Kitap, her an imdadımıza yetişecek, içeriğinden taşan insan aşkı bizi sürekli yenileyecek, çürüklüklerimizi oyup çıkaracak bedenlerimizden. O zaman da canımız acırmış! İnmeli bir bedene dönmüştür halimiz; böyle, yarına çıkabilir misin peki? Onarılacaksın ki, varolabilesin Bayım; varoluşun ilkelerini insanlığa sunabilesin! Yüce dağ sefaları yapanların duydukları ruhsal hazzı, her an duyabilmek gerekiyor Bayım! Okumayı daha bir yoğunlaştırarak, geniş yüreklilikle atılmalıyız üzerine canavarın : içimizdeki şeytanın. Aya, yıldızlara bakarak sonsuz öğütler derleyelim: çünkü, bu evren insana verilmiştir. Hele çık atın üzerine Bayım koştur, koştur!” (Bir Yazarın Notları-1, s.119)
“Aslında, yaşamak, tanıklık yapmaktır : o büyük sorguda. Çoğumuz, yeterince daha bunu anlayamadık sanıyorum. Bunalımlarımızın kökeninde, bunalımın evrensel boyutunda da, o büyük sorguya inanmamanın olumsuzluğu vardır. O büyük sorguya inanmadan kurtulamayacağız olumsuzluklarımızdan. İlk tanıklık, ‘Tanrı’nın kulu’ olduğumuzadır, Bayım; bir varoluş konumlamasıdır bu. Böylece, kendini konumlayabilen, artık özgürdür : kula kölelik ebediyen yoktur. Tüm köleliklere; beni varoluş konumuma yabancılaştırıcı her davranışa; bu ister bireyden gelsin, ister devletten gelsin, başkaldırmak görevimdir artık : çünkü, özgürlüğüme sınır çizilmek istenmektedir. Oysa, ben, başta, özgürlüğü seçmişimdir. İçimde, kımıl kımıl devinen bir erinç var : özgürlüğümün önemi!” (Bir Yazarın Notları-1, s. 74)
“Elinizi götürünüz kalbinizin olduğu yere. Bomba mı taşıyorsunuz, aşk mı? Yumuşak bir yere mi dokunuyorsunuz yoksa çok sert bir taş parçasına mı?” (Korku, s.47)
Hem bir toprak yitikliğinin hem de bir ülkü yitikliğinin acılarından kaynaklanıyor bizim acımız. İyileşmez bir yara: Evrensel yitiklik.” (Bağlanma, s.41)
“İnsan, manevi kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini: taksitli özöldürüm bu.” (Bağlanma, s. 43)
Henüz yorum yapılmamış.