Özel / Analiz Haber
Son yüzyılın en kanlı ve acımasız coğrafyasının adıdır İslam dünyası
Follow @dusuncemektebi2
Binlerce kilometre uzaklıkta namaz kılan masumlara kurşun sıkarak katleden cani teröristlerin mesajlarında Ayasofya, İstanbul, Türkiye var; bunun cevabı, tarihin unutturulmaya çalışılan sayfalarında saklıdır.
Her geçen gün bir köÅŸede acımasızca katledilen Müslümanların haberleriyle uyanıyoruz. Suçsuz yere idam edilen gençlerin isimleri rutin bir kaza haberi gibi gözümüze çarpıyor. Kitlesel soykırımdan kaçmaya çalışan masum ve çaresizlerin hikâyesi, bir film sahnesi gibi düÅŸüveriyor ekranlara… Baskı ve zulüm gören Müslüman kitleler, düÅŸen petrol fiyatlarından daha az ilgi görüyor "beyaz" adamın kara zihninde… Masumları idam edenlerle el sıkışan demokrasi tüccarlarının, beyaz diÅŸleri arasından sızıyor utanmaz tebessümler… Ne oldu da bu hâllere geldik?
Son yüzyılın en kanlı ve acımasız coÄŸrafyasının adıdır Ä°slam dünyası… Her bir köÅŸesinde bir masumun can verdiÄŸi, nice hayatların daha genç ömre bile eriÅŸemeden sona erdiÄŸi hazin dünyanın kendisidir. 150 yıla yaklaÅŸan bu trajedinin sebebi, yakın dönemlerde ortaya çıkmasına raÄŸmen, huzur ve sükûnete ne zaman eriÅŸebileceÄŸimize dair tarih hâlâ belirsiz… Kaç on yıl ya da kaç yüzyıl beklenecek ihtiÅŸamlı günlere yeniden kavuÅŸabilmek için?
Hür ve eÅŸit iradeyi vaz eden bir huzur çaÄŸrısı olarak insanlığa sunulan Ä°slam dini, kâinatın ve insanlığın hem dünyada hem ahirette huzur ve adalet içinde yaÅŸayabileceÄŸi bir öÄŸretiyi de rahmet olarak bizlere bahÅŸetti. Ä°slam terbiyesi, uzun sayılamayacak bir süre içinde sınırları aÅŸarak, koca bir süper güce dönüÅŸtü. Ancak hırs ve güç sarhoÅŸluÄŸu nedeniyle özden uzaklaÅŸtığı dönemlerde, iç savaÅŸlar ve baÅŸka kavimlerin sömürüleri altında yok olma tehdidiyle karşı karşıya dahi gelindi. Tevhit ve adalet düzeni, sayısız defalar Haçlılar, MoÄŸollar ve diÄŸer istilacı güçler tarafından kuÅŸatılsa da özünde taşıdığı imanı kendisine siper edinerek yeniden dirilmeyi baÅŸardı.
Kendi kusurlarımızda gizli
Ä°slam tarihi, kahramanlık ve acıların bir arada yaÅŸandığı hüzünlü bir gurur hikâyesidir. Ancak bin yıl önce yaÅŸanan elim olayların yeniden tekerrür ettirilmesine karşı koyulamamasının nedeni, baÅŸkalarının hain emelleriyle birlikte kendi kusurlarımızda da gizlidir. Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri kitabında DoÄŸu'nun yaÅŸadığı hazin durumu bir hikâyeyle anlatan Hristiyan araÅŸtırmacı Amin Maalouf'un kaleminden yaklaÅŸan Haçlı ordusu tehlikesi konusunda halkını uyandırmak isteyen Ebu Saad el-Haravi'nin hikayesi belki de bunun kısa bir özetidir:
"(Ebu Saad el-Haravi) 19 AÄŸustos 1099 cuma günü, arkadaÅŸlarını BaÄŸdat Ulu Camiine götürür. ÖÄŸlen olup da müminler dört bir yandan Cuma namazı kılmaya gelirlerken, ramazan olmasına raÄŸmen saygısız bir ÅŸekilde yemek yemeye baÅŸlar. Birkaç saniye içinde etrafında öfkeli bir kalabalık oluÅŸur, askerler onu tutuklamak üzere yaklaşırlar. Ama Ebu Saad ayaÄŸa kalkar ve etrafındakilere sükûnetle, binlerce Müslümanın katledilmesi ve Ä°slamiyet'in kutsal yerlerinin tahribi karşısında tamamen kayıtsız kalırlarken, birinin orucunu bozması karşısında nasıl bu kadar alt üst olmuÅŸ gözükebildiklerini sorar. Böylece kalabalığı sus pus ettikten sonra, Suriye'nin (Bilad-eÅŸ-Åžam) uÄŸradığı felâketleri ve özellikle de Kudüs'ün başına gelenleri anlatır. Ä°bn el-Esir, mülteciler aÄŸladılar ve aÄŸlattılar diyecektir."
Asırlarca aÄŸlayan yüzleri güldürmek için yola çıkanların döktükleri gözyaşının okyanuslarla eÅŸdeÄŸer hâle gelmesi ne hazindir, deÄŸil mi?
Her toplumun geçtiÄŸi sınavdan bizim tarihimiz de defalarca baÅŸarıyla geçti. Ancak 17'nci yüzyılda baÅŸlayarak 18 ve 19'uncu yüzyılda hızla yayılan yeni emperyal düzenin karşısında kolay kapatılmayacak bir hasara da uÄŸradı. Geriye doÄŸru gidiÅŸin sebeplerine karşılık, yenilik ve yenilenme söylentisi, baÅŸkasına benzemek, baÅŸkasında olanı birebir kopyalamak olarak algılandı. Ä°skoç marşını çalan Osmanlı Ordusu, "gâvur gibi güçlü" olmak için Osmanlı askerine giydirilmek üzere getirilen Avusturya Macaristan askerlerinin kıyafetleri… Nasıl oldu da bu hâllere düÅŸtük? Sorusunu herkes kendine sormalıdır. Bize saldıranların zihinleri kadar net cevaplara sahip olamadığımız için çözümü bulmamız da kolay olmuyor.
Kuşatma altındaki biz
ÖrneÄŸin, 200 yıl önce ilim ve medresenin merkezi Mısır'da, ayrılık sesleri ve güç kavgası uÄŸruna feda edilen koca bir zenginlik, muhtaç ve Batı destekli bir diktatörlüÄŸe dönüÅŸtürüldü. Hani antik Yunan'ı var eden, Thales gibi bilim adamlarının ders almaya gittiÄŸi, sonrasında medreselerin ve ilmin ÅŸehri hâline gelen Kahire'nin, diktatör Sisi'nin idamlarına onay veren utanmaz din adamlarının elinde acınacak hâle düÅŸmesi… Nesillerdir döktüÄŸü kanlarla dünyanın her köÅŸesinde nefretle anılan Ä°srail'in hamilerine kurban kesen, mübarek beldede ismini anan hanedanların kutsal topraklarımızda el ele dolaÅŸması… Günümüzde emperyalizmin kurucu fikir babası Ä°ngiltere ile okyanus ötesinde kurduÄŸu yeni devleti ABD ve Ä°slam dünyasının göÄŸsünde Siyonist fikirlerle inÅŸa edilen Ä°srail, dinmek bilmeyen türlü belaların müsebbibi olarak yaralar açmaya devam ediyor. Benzetilmeye, tek taraflı empati kurmaya zorlandığımız, emperyalist hegemonizmin, bizi parça parça öÄŸütmeye çalıştığı, her geçen gün daha da aÅŸikar hâle geliyor. Ä°ngiltere ve ABD eksenli kuÅŸatma, safları sıklaÅŸtırmaya iteceÄŸi yerde, kendisine taraftarlar bulmakta zorlanmadan bizi boÄŸazımızdan sıkmayı sürdürüyor.
Haçlı SavaÅŸları'nın fikir ve sponsorluÄŸunu üstlenen zihniyet, servet ve kudret merkezini inÅŸa etmek için var gücüyle saldırdı. Kendi inancından olana bile tahammül etmeden, Müslümanla beraber Hristiyan ve Yahudileri de katletti. Yeni dünyada kurulmaya çalışılan Haçlı zihniyeti, Ä°stanbul'u yaÄŸmalayan Latin istilası, Kudüs'ü ele geçirerek Kâbe'yi yok etmek için yüzyıllar boyu namlularını DoÄŸu'ya yöneltti. Ä°ÅŸbirliÄŸi yapmak isteyenlerin mutluluÄŸu bir ömür kadar bile sürmedi. Selçuklu sultanı Kılıçarslan'ın karşısına dikildiÄŸi Haçlıların aynı dinden oldukları için kendilerini affedeceÄŸini sanan Anadolu Hristiyanları, çoluk çocuk demeden katledildi.
Teslim olarak kurtulacağını sanmak kadar, büyük bir aldatmaca maalesef yoktur. Teslim olanların ihya olduÄŸu bir dünya, yüzyıllardır tarih kitaplarında yer almamıştır. Sıffin'den Haçlı Seferleri'ne, MoÄŸol istilasından 18'inci yüzyıla kadar nice ateÅŸ çemberlerinden geçmemize raÄŸmen, yeniden dirilerek oluÅŸturduÄŸumuz savunma hattı, ne yazık ki 20'nci yüzyılın ilk çeyreÄŸinden itibaren baÅŸlayan kırılma sonrası hâlâ inÅŸa edilemiyor.
Teröristlerin mesajlarında neden Türkiye var?
Tarih; yanılgıya düÅŸenlerin, aldatılanların, mazide kaybolup gittiÄŸi, ayakta kalanların büyük harflerle yazıldığı acımasız bir ilimdir. GeçmiÅŸinizi unutsanız, görmezden gelseniz bile, bin yıl boyunca her ÅŸeye raÄŸmen ayakta kalan irade ve kelamınız, kin ve nefretle büyüyen kalabalıkların fırsat buluncaya kadar tebessümle dinlediÄŸi bir masaldan öteye geçmiyor. Yeryüzü herkesin eÅŸit hak ve hürriyetle yaÅŸayabileceÄŸi bir yerin adı ise, neden bir kısım yaÅŸamları kabul etmeyenler için cehenneme dönüÅŸtürülüyor. Myanmar'da katledilen Müslümanların dramı, barış ve sevgi öÄŸretisi olarak sunulan Budizm'in bir günahı olarak görülmüyor.
Binlerce kilometre uzaklıkta namaz kılan masumlara kurÅŸun sıkarak katleden cani teröristlerin mesajlarında Ayasofya, Ä°stanbul, Türkiye var; bunun cevabı, tarihin unutturulmaya çalışılan sayfalarında saklıdır. Ortodoksluk mezhebini yok etmek için düzenledikleri seferlerde 800 yıl önce yaÄŸmaladıkları Ayasofya'yı gözden çıkarmalarına raÄŸmen bugün geçmiÅŸin kanlı ellerini gizleyerek, savurdukları tehditler ikiyüzlülüklerini de ortaya çıkarıyor. Biz yüzümüzü tarihin hakikatlerine deÄŸil de, egemen zihinlere doÄŸru döndükçe, gerçeÄŸi anlamamız ve kendimize gelmemiz uzun yıllar alacak. Alzheimer yapılmak istenen milletin, kaderiyle yüzleÅŸerek, kin ve öfkeyle deÄŸil, azim ve cesaretle hazırlıklı olması gereken bir yeni yüzyıl önümüzde bizi bekliyor. Biz nasıl görünmek istersek isteyelim, dünya üzerinde bize biçilen kaftanın üzerinde koca bir çarpı iÅŸareti bizleri damgalıyor. Osmanlı-Safevi savaşından itibaren baÅŸlayan ilmi gelenekteki sapmaları gidererek, iman ve ilim dengesini birlikte sürdüremezsek, beÄŸenmediÄŸimiz "gavur"un tüketici olarak sömürdüÄŸü cendereden çıkmamız mümkün görülmüyor.
Saldırı sahiplerine gösteremedikleri cesareti, mazlumlara eleÅŸtiri oklarıyla yönelten siyasi ve aydın kimlikli isimler, hangi amaçlara hizmet ettiÄŸini bilmeden veya bilerek, gemiyi delmeye çalışan iradelere yol veriyor. Bu yüzden yüzyıl önce Mehmet Akif'in dizelerinden dökülen feryat, günümüzde hâlâ geçerliliÄŸini koruyor:
Artık ey millet-i merhume, sabah oldu uyan!/Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık, ne Türklük kalacak, aç gözünü!/Dinle Peygamber-i ZiÅŸan'ın ilahi sözünü
Türk Arapsız yaÅŸayamaz. Kim ki "yaÅŸar" der, delidir!/Arabın, Türk ise hem saÄŸ gözü, hem saÄŸ elidir
Değil mi ki cephemizin sinesinde iman bir/Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir
DeÄŸil mi ki koÅŸan Çerkez'in, Laz'ın, Türk'ün/Arap'la, Kürt ile bakidir ittihadı bugün"
Müellif: Zeynel Yaman / Lacivert Dergi, Sayı: 57
Henüz yorum yapılmamış.