Esad askerleri Fırat’ın doğusuna girerek Türkiye’ye karşı ‘ilan edilmemiş savaşı’ yeniden başlattı
Kaynak: Independent Türkçe
Yaklaşık bir hafta önce Mazlum Kobani Abdi, NBC’ye verdiÄŸi röportajda ABD’nin bölgeden çekilmesi durumunda YPG’nin Åžam yönetimi ile ittifak yapabileceÄŸini açıklamıştı. Bu açıklamadan yaklaşık 5 gün sonra, Türk ordusunun operasyonlarını aralıksız ÅŸekilde sürdürdüÄŸü sırada, sosyal medyadan yayılan bir haber kısa sürede doÄŸrulandı. Buna göre Esad güçleri Kobani ve Menbiç’e girmek üzere harekete geçmiÅŸti.
“Barış Pınarı Operasyonu” henüz ilk haftasını dahi geride bırakmamışken savaÅŸ daha girift bir hâl aldı. Buna göre Fırat’ın doÄŸusunda yapılacak operasyonlarda denklemin içinde artık Åžam yönetimi askerleri de bulunuyordu. Türk kamuoyunun merak ettiÄŸi ise ABD güdümünde hareket ettiÄŸi düÅŸünülen YPG’nin, Åžam yönetimi ile arasında nasıl bir iliÅŸki bulunuyordu da bu denli kısa sürede bir ittifak anlaÅŸması yapılıp uygulamaya koyulabilmiÅŸti.
Bu noktada sanılanın aksine Åžam yönetimi ve YPG arasındaki iliÅŸki ABD-YPG iliÅŸkisinden çok daha güçlü bir iliÅŸkiydi ve 60 yıllık bir tarihi bulunuyordu. Bunun için hikâyenin en başına dönmemiz, bugün yaÅŸanan geliÅŸmeleri daha net bir ÅŸekilde anlamamızı saÄŸlayacaktır.
1960’ların ortasından beri Åžam Yönetimi Türkiye’ye terör ihraç ediyor
‘Hatay Meselesi’ sonrası Ankara-Åžam yönetimini karşı karşıya getiren en önemli olay Åžam yönetiminin Fırat Nehri üzerine Tabka Barajını inÅŸa etmesi ve Türkiye’nin de Keban Barajı inÅŸaatını gerçekleÅŸtirmesi oldu. Suyun kontrolünün Türkiye’de olması Åžam yönetimi açısından bir milli güvenlik sorunu olarak görüldü.
Suriye bu sorunun çözümünü Türkiye’nin iç iÅŸlerine müdahalede buldu. Bu doÄŸrultuda Türkiye’de faaliyet gösteren radikal sol grupların desteklenmesine ve Suriye topraklarında özgürce hareket etmesine imkân saÄŸladı. Bu örgütler içinde DEV-SOL, DEV-GENÇ ve THKO gibi yapılanmalar bulunuyordu. 1980 Darbesi öncesi saÄŸ-sol olaylarında önemli rol oynayan bu yapılanmalar sokak çatışmaları ve gerilla eylemlerini Suriye’de bulunan kamplarda gerçekleÅŸtirdi.
Fakat bu örgütlerin hiçbiri 12 Eylül 1980 Darbesinden kısa bir süre önce kurulan PKK kadar Åžam yönetiminin dikkatini çekmemiÅŸti. PKK kuruluÅŸundan kısa süre sonra örgütlenmesini saÄŸlayacak kuyumcu ve banka soygunu gibi giriÅŸimlere baÅŸlamıştı; ama bu faaliyetlerin hiçbiri PKK’nın lokal bir örgütlenme olmanın ötesine geçmesi için yetmemiÅŸti.
PKK’nın darbeden kısa bir süre önce Suriye’ye davet edilmesi, Åžam yönetimi ve PKK arasında 1998 Åžam Protokolüne kadar sürecek iliÅŸkinin ilk evresini oluÅŸturmuÅŸtu.
PKK için bereketli topraklar: Fırat’ın doÄŸusu
PKK’lı militanlar Suriye’ye geçiÅŸ yaptıktan kısa süre sonra Åžam Yönetiminin güç hinterlantında bulunan Bekaa Vadisinde yerleÅŸtirilmiÅŸti. PKK’lılar burada “Filistin KurtuluÅŸ Örgütü” üyeleri tarafından eÄŸitildi. Yaser Arafat’ın yönetimindeki FKÖ tarafından eÄŸitim gören PKK’lılar, saha tecrübesi edinebilmeleri amacıyla Ä°srail’e karşı giriÅŸilen operasyonlarda da kullanılmıştı.
Zamanla PKK kendi başına hareket edebilecek bir örgüt hüviyetine büründüÄŸünde ise Suriye topraklarındaki faaliyetlerinin geliÅŸtirilmesi sorumluluÄŸu Hafız Esad’ın kardeÅŸi Cemil Esad’a devredildi. PKK, Bekaa Vadisindeki yararlılıkları dikkate alınarak 1982 yılında kendisine ait ilk askeri kampı olan Helve eÄŸitim kampı Åžam yönetimi tarafından bu örgüte verildi. Helve Kampı kısa sürede birçok sayısız kampın kapısını araladı 1992 yılına gelindiÄŸinde PKK’nın Suriye’deki kamplarda faaliyet gösteren 20 bine yakın askeri bulunuyordu. Örgüt kısa süre içinde OrtadoÄŸu’nun uyuÅŸturucu ve insan kaçakçılığı faaliyetini kontrolüne alarak muazzam bir manevra alanı edindi.
PKK’nın Suriye’deki en büyük kazanımı ekonomi ve askeri manevra alanı deÄŸildi, Åžam yönetimi bütün Kürt siyasi hareketleri yasaklayıp liderlerini idama mahkûm ederken PKK’nın Kamışlı, Rasulayn, Kobani, Afrin ve Haseke gibi bölgelerde siyasi ofisler açmasına izin verdi. PKK’nın bölgedeki neredeyse her siyasal hamlesine müsaade eden Åžam yönetimi PKK’nın Nevruz kutlamalarını gövde gösterisine dönüÅŸtürmesine de müsaade etmiÅŸti. Hatta iÅŸi bir adım daha öteye taşıyan Åžam yönetimi PKK’ya katılan Kürt gençlerinin askerlikten muaf tutulacağını ilan etti. Bu uygulamalar Suriye’de yaÅŸayan Kürtleri PKK’nın kontrolüne geçmesine neden olurken Türkiye, Ä°ran ve Irak’ta yaÅŸayan Kürtler PKK’nın Suriye örgütlenmesine katılarak Türkiye’ye karşı savaÅŸa giriÅŸmiÅŸti.
Suriye yönetimi topraklarını PKK’ya açarak bir taÅŸta iki kuÅŸ vurmuÅŸ oluyordu: Öncelikle Åžam yönetimi, Türkiye ile sorunlarını terör örgütleri üzerinden çözerek masaya güçlü oturuyordu. Åžam yönetiminin bir diÄŸer kazanımı da birçok siyasal haktan mahkûm bıraktığı Kürtleri PKK vasıtasıyla kontrol altında tutuyordu.
Türkiye’nin PKK-Åžam yönetimi ile olan iliÅŸkisine tepkisi
Türkiye, 1985 yılında Åžam yönetimi ve PKK arasındaki iliÅŸkiye engellemek amacıyla Suriye ile “Sınır GüvenliÄŸi Protokolü” imzalamıştır; fakat bu anlaÅŸma yalnızca kâğıt üstünde kalmıştı. 1996 yılında ABD ve Ä°srail’in desteÄŸini alan Türkiye, Suriye’yi teröre destek veren ülkeler listesine almayı baÅŸardı; fakat diplomatik alanda edinilen kazanımlar sahada karşılık bulmuyordu. Åžam yönetimi, PKK’ya olan desteÄŸine günden güne artıyordu.
1997 yılında Mesut Yılmaz’ın BaÅŸbakanlığa gelmesiyle Suriye ile olan iliÅŸkiler diplomatik alandan askeri sahaya kaymaya baÅŸladı. Mesut Yılmaz bir yurt dışı gezisi sonunda ise ilk kez Suriye’yi en üst perdeden uyaran açıklamayı yaptı. Bu açıklama iki ülkeyi savaşın eÅŸiÄŸine getirecek sürecin fitilini ateÅŸledi;
“Ürdün, Ä°srail ve Filistin’i kapsayan ziyaretimi Suriye’nin eleÅŸtirmiÅŸ olmasını, düÅŸmanlık yaratacak bir gezi olarak nitelemesini kale almamız söz konusu olamaz. DüÅŸmanlıktan söz edilecekse, asil büyüteç altına alınması gereken, Suriye’nin Türkiye’deki teröre verdiÄŸi destektir.”
16 Eylül 1998 yılına gelindiÄŸinde Suriye-Ankara hattında iliÅŸkiler tamamen kopma noktasına gelmiÅŸ, Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla AteÅŸ, Reyhanlı sınırına gelerek ÅŸu açıklamayı yaptı;
“Ülkemizin problemlerini çözmek, ekonomiyi düzeltmek, kalkınmayı saÄŸlamak ve halkı daha çok refaha kavuÅŸturmak için çaba harcanıyor. Bazı komÅŸularımız, bizim iyi niyetimizi, gösterdiÄŸimiz yakinliÄŸi yanlış deÄŸerlendirmiÅŸlerdir. Uzun zamandan beri Apo denilen eÅŸkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek Türkiye’yi terör belasına bulaÅŸtırmışlardır. Åžunu açıkça söylemek istiyorum: Türk milleti artık bu konuda göstereceÄŸi iyi niyetin sonuna gelmiÅŸtir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar.”
Dönemin CumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel de tartışmalara dahil olarak ÅŸu açıklamayı yaptı;
“PKK terör örgütüne aktif destek saÄŸlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza raÄŸmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkimizi saklı tuttuÄŸumuzu, sabrımıziı taÅŸmak üzere olduÄŸunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.”
Suriye ile yaÅŸanan gerilim Mısır’ın devrik CumhurbaÅŸkanı Hüsnü Mübarek’in araya girmesiyle yumuÅŸadı. Mübarek’in müdahalesini Demirel ÅŸöyle yorumlamıştı;
“Kendi hoÅŸ geldi sefa geldi. Mübarek de Mısır da bizim dostumuzdur. Bütün Arap ülkeleri dostumuzdur. Türkiye içinde vuku bulan kanlı terör olayını anlattık. Dedik ki ‘Bu Müslümanlığa sığar mi? Ölenler insandır. Ä°nsanlığa sığar mi? KardeÅŸliÄŸe, komÅŸuluÄŸa sığar mi? Suriye’nin yaptığı ne insanlığa ne Müslümanlığa ne de komÅŸuluÄŸa sığmaz. (…) Ä°ÅŸ ciddidir. Açıkça söylüyorum. Türkiye bu kadar zaman çok büyük ıstırap çekmiÅŸtir. Bundan sonra bu ıstırabı çekmek istemiyor. Mübarek belki Salı ya da ÇarÅŸamba geliyor. ABD, ne düÅŸündüÄŸümüzü biliyor. Benden duyduklarınızı o da duyuyor. Cani yanan Türkiye’dir. AteÅŸ düÅŸtüÄŸü yeri yakar.”
Türkiye bu gerilimin ortaya çıkmasıyla kendi sınırında 30 kilometre derinliÄŸe sahip bir yığınak yapmıştı. Türkiye’nin kararlı tutumunu göre Suriye süreci yumuÅŸatmaya yanaÅŸarak Adana mutabakatına katılmayı kabul etmiÅŸti. Hüsnü Mübarek’in arabuluculuÄŸunda iki ülke masaya oturmuÅŸtu ve Suriye yönetimi masaya oturmadan önce iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’nin öne sürdüÄŸü koÅŸullara ÅŸu cevabı vererek oturmuÅŸtu.
“Öcalan ÅŸu andan itibaren Suriye’de deÄŸildir ve kesinlikle Suriye’ye girmesine izin verilmeyecek, PKK kampları ÅŸu andan itibaren faaliyette deÄŸildir ve kesinlikle faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir, birçok PKK'lı tutuklanmış ve adalete sevk edilmiÅŸtir. Listeleri mevcuttur ve Suriye bu listeleri Türk tarafına vermiÅŸtir”
1998 Adana Mutabakatı imzalandıktan sonra Åžam yönetimi bir süreliÄŸine de olsa sözünü tutmuÅŸ ve ülkesindeki PKK kamplarını kapatmış ve bu örgütü terör listesine alarak faaliyetlerini yasaklamıştı.
Adana Mutabakatı sonrası PKK Suriye’de PYD olarak yeniden yapılandı
Hüseyin KıvrıkoÄŸlu’nun “Türkiye’ye karşı ilan edilmemiÅŸ savaÅŸ” olarak nitelendirdiÄŸi Suriye’deki PKK krizi 1998 yılında imzalanan mutabakatla kısa süreliÄŸine de olsa tatlıya baÄŸlanmıştı. 2002 yılına gelindiÄŸinde ise PKK bölgede gerçekleÅŸtirdiÄŸi 8.Kongresinde ismini ve yapısını deÄŸiÅŸtirerek Suriye’deki faaliyetlerini sürdürme kararı aldı. Suriye’deki yol haritası ve yapılanmasını ise ÅŸu ÅŸekilde açıkladı;
“Parti ÖnderliÄŸimizin Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun bu alana yönelik somut belirlemeleri temelinde, bu durumun aşılması yönünde yeni bir tartışma ve kendini yeniden düzenleme faaliyeti geliÅŸmiÅŸtir. Bu alan almak4, çalışmalarını Ä°ran’dakine benzer bir yaklaşımla ele fakat alanın somut özgünlüÄŸünü de görmek ve gözetmek gereklidir. Suriye genelinde demokratikleÅŸmeyi esas alan, Kürt halkının kimlik ve kültürel geliÅŸim sorunlarını böyle bir demokratikleÅŸme içerisinde çözmeyi programlayan bir 5 demokratik birlik örgütlenmesi en doÄŸru bir örgütlenme olabilir Yasal mevzuat elverirse, böyle bir hareket kendini parti olarak da adlandırabilir.
Kongremiz hareketimizin yeni dönemde bu alana yönelik siyasal örgütlenmesini de bu temelde ele almalı, gerekli görevlendirmeleri yapmalı, bir Suriye Demokratik Birlik Hareketi’ni veya partisini ortaya çıkartarak, onu önümüzdeki dönemde hareketimizin örgütsel yapısı olarak görüp gerekli desteÄŸi vermelidir.”
PKK artık Suriye’de bu isimle anılmayacaktı ve kendisini PYD olarak tanımlamıştı; ama bu yapının kurucuları PKK militanları olan Åžilan Kobani kod adlı Meyisa Baki, Zekeriya Toros kod adlı Zekeriya Ä°brahim, Fuat kod adlı Hikmet Tokmak, Cemil Rodi kod adlı Nebo Ali ve Ciwan Kobani kod adlı Hacı Cuma Ali gibi isimler vardı.
PYD’nin asıl amacı PKK’nın bölgede meydana getirdiÄŸi sosyal tabanı korumak ve örgütün Suriye’deki varlığını korumaktı. Bu süreçten sonra PYD zaman zaman Suriye rejimi ile de karşı karşıya gelmiÅŸti.
Suriye iç savaşı ile PYD, PKK’nın 1998 öncesi gücünü tekrar elde etti
Suriye iç savaşının baÅŸlamasıyla PYD’nin güdümünde hareket eden Suriye Demokratik Güçleri evvela Tel Rifat, Menbiç ve Tabka gibi bölgelerin yönetimini ele geçirdi. Türkiye ile savaÅŸ gerekçesi olarak görülen meÅŸhur Tabka Barajı’da PYD’nin kontrolüne geçmiÅŸti. Yine ülkenin enerji kaynağı Deir ez Zor iç savaÅŸtan kısa bir süre sonra PYD’nin kontrolü altına geçti.
Fakat bölgede PYD’yi büyük bir güç unsuru haline getiren en önemli geliÅŸme; Ä°ran, Åžam yönetimi ve PYD arasında varılan anlaÅŸmaydı. Bu anlaÅŸma gereÄŸi PYD’de bölgede Åžam yönetimi aleyhinde yapılacak eylemleri durduracaktı. Bu amaçla Irak, Türkiye ve Ä°ran’da bulunan PKK militanları Suriye’ye çekildi. Bu anlaÅŸma ile Åžam rejimi tek kurÅŸun atmadan muhaliflerini tasfiye ediyordu, Ä°ran ülkesinde bulunan PJAK isimli örgütten kurtuluyordu ve PKK-PYD sahada kendisi için sınırsız bir manevra alanı buluyordu. Ä°lerleyen yıllarda Åžam yönetimi ve PYD arasındaki karşılıklı mutabakat ve iyi iliÅŸkiler meyvesini vermeye devam etti; Afrin ve Ayn el Arap gibi Kürt nüfusnun çoÄŸunlukta olmadığı bölgeler de PYD kontrolüne geçti.
Özetle Åžam yönetimi 1998-2002 yılları arasında Adana Mutabakatı sonrası kısa bir süreliÄŸine PKK-PYD ile iliÅŸkilerini kesmiÅŸ; ama 1970’lerin başından günümüze kadar ülkesinde yaÅŸayan Kürtleri baÅŸta Türkiye’ye karşı olmak üzere güçlü bir silah olarak kullanmıştır. Bu yüzden 5 gün gibi kısa bir süre içinde Åžam güçlerinin PYD ile anlaÅŸarak Fırat’ın doÄŸusuna gelmesi çok da ÅŸaşılacak bir durum deÄŸildir.
*Daha ayrıntılı bir okuma için ÅŸu çalışmalar incelenebilir
- BuÄŸra Sarı: “Çatışmaya, Çatışmadan Ortaklığa: Ä°liÅŸkilerinin Vekillikten PKK-Suriye DeÄŸiÅŸen KarakteristiÄŸi”
- Kaan GaynatçıoÄŸlu: “SoÄŸuk SavaÅŸ Sonrası Dönemde Türkiye - Suriye Ä°liÅŸkilerinin OrtadoÄŸu Politikasına Etkisi”
Henüz yorum yapılmamış.