Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu'nun kaleminden Ali Kuşçu portresi

Kısaltımış hâli için bkz. "Ali Kuşçu", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 216-219.



elamcı, matematikçi, astronom, dilci, müderris. Tam adı KuÅŸçu-zâde Ebû'l-Kâsım Alâuddîn (yahut Zeynuddîn) Ali b. Muhammed'dir. Muhtemelen, IX./XV. asrın baÅŸlarında Semerkand'da doÄŸdu. Åžekâik'a göre, babası, UluÄŸ Bey'in doÄŸancısı olduÄŸu için KuÅŸçu-zâde; daha sonra da KuÅŸçu lakabıyla tanındı. Hondmir'e göre ise, bu lakapla tanınması, UluÄŸ Bey'in, Ali KuÅŸçu'yu oÄŸlu gibi sevdiÄŸi için kuÅŸunu onun kolu üzerine konudurmasından kaynaklanır. UluÄŸ Bey'den, Gıyâsuddîn CemÅŸîd KâÅŸî, Kâdî-zâde ve UluÄŸ Bey'in etrafındaki diÄŸer alimlerden dinî ilimler yanında, dil, matematik, astronomi ve diÄŸer ilimleri okudu. Ayrıca, ReÅŸahat'da Seyyid Åžerif Cürcânî'nin öÄŸrencisi olarak gösterilen Ali KuÅŸçu, muhtemelen bu sıralarda oldukça küçük yaÅŸta olmalıdır. Ali KuÅŸçu, Semerkand'da tahsilini tamamladıktan sonra, rivayete göre gizlice Kirmân'a gitti (1410'den sonra). Oradaki alimlerden ders aldı. ReÅŸahat ise, Ali KuÅŸçu'nun Herat'da da bulunduÄŸunu ve "Türkler gibi giyinerek" dolaÅŸtığını, Molla Câmî ile burada görüÅŸüp astronomi konularında sohbet ettiklerini, ayrıca Molla Câmî'nin Ali KuÅŸçu'dan riyâzî ilimlerde ders aldığını belirtir (1423-1427 civ.). Ali KuÅŸçu, Herat ve Kirmân seyatlarından Semerkand'a dönünce UluÄŸ Bey'e "Ayın muhtelif ÅŸekillerine dair eskilerin çözmediÄŸi meseleleri hallettiÄŸi bir risale" takdim etti. UluÄŸ Bey bu risaleyi hemen ayakta okudu ve çok beÄŸendi (1428 civ.).
 
UluÄŸ Bey, Zic-i Ä°lhânî''deki hataları tashih için Semerkand Rasadhanesi'ni inÅŸa ettirince gözlem iÅŸlerinin başına önce CemÅŸîd KâÅŸî'yi, onun ölümü üzerine Kâdî-zâde'yi getirmiÅŸti. Kaynaklar, Kâdî-zâde de gözlemleri tamamlayamadan ölünce UluÄŸ Bey'in, Rasadhane'nin baÅŸkanlığına Ali KuÅŸçu'yu getirdiÄŸini kaydederler. Ancak, Kâdı-dızâde'nin ölüm tarihinin 13 Eylül 1440'dan sonra olduÄŸu; Zîc'in de 1437de tamamlandığı gözönüne alınırsa bu bilginin sıhhati tartışılır. Öte yandan Barthold'un iÅŸaret ettiÄŸi gibi gözlemlerin 1437'de tamamlandığı ancak, Zîc'in son halinin 1449'da bittiÄŸi dikkate alınırsa Ali KuÅŸçu'nun Zîc'in hazırlanmasındaki rolü daha da tartışmalı bir hâl alır. Ayrıca Ali KuÅŸçu'nun Åžerh-i Zic-i UluÄŸ Bey'ine bakıldığında, yaptığı eleÅŸtiriler ile Zic'deki hataları büyük oranda UluÄŸ Bey'e nisbet etmesi, Zîc'in hazırlanmasında uzun müddet çalışmadığını göstermektedir. Herhalükarda Ali KuÅŸçu, Zîc'in hazırlanmasının çok kısa denilebilecek bir döneminde ve belki de UluÄŸ Bey'in ölümüyle tamamlanamamış düzetme safhasında katkıda bulundu. Nitekim UluÄŸ Bey, Ali KuÅŸçu için Zic-i Sultani'nin mukaddimesinde "ferzend-i ercümend=faziletli oÄŸlum" tabirini kullanır (Nuruosmaniye nr. 2932, yap.2b). Klasik gelenek de Ali KuÅŸçu'yu sâhib-i rasad olarak tanımlar.
 
UluÄŸ Bey'in 853/1449 yılında oÄŸlu Abdüllatif'in entrikasıyla öldürülmesinden sonra oÄŸulları arasında taht kavgaları baÅŸladı. Bu durumdan memnun kalmayan Ali KuÅŸçu hacca gitmek maksadıyla izin alıp ailesiyle Batı'ya doÄŸru hareket etti. Ali KuÅŸçu, önce Herat'a gitti; daha sonra kısa bir müddet TaÅŸkent'de bulundu. Ancak uzun bir müddet Herat'ta Sultan Ebû Saîd Bahadır Han'ın çevresinde görüldü. Bu sırada kelama dair Åžerh el-Tecrid adlı eserini yazıp Ebû Saîd'e takdim etti. Ali KuÅŸçu, Ebû Saîd'in Uzun Hasan'a yenilgisinden sonra (1469 civ.) baÅŸ gösteren istikrarsızlıktan usanarak, Tebriz'e geçti; burada Uzun Hasan ona büyük itibar gösterdi (1470 civ.). Daha sonra, Fatih ile arasındaki anlaÅŸmazlığı halletmesi için onu Ä°stanbul'a elçi olarak gönderdi. Bu elçilik esnasında Fatih tarafından takdir edilen Ali KuÅŸçu'ya hizmetinde çalışması teklif edildi. Ali KuÅŸçu bu teklifi kabul edip görevini tamamladıktan sonra Ä°stanbul'a gelip hizmetinde çalışacağını vadetti. Öte yandan Ä°dris-i Bitlisî, HeÅŸt BehiÅŸt adlı eserinde Ali KuÅŸçu'nun Ä°stanbul'a, öÄŸrencisi Fenârî-zade Ali Çelebi'nin Fatih'e tavsiyesiyle çaÄŸrıldığını söylemektedir. Ali KuÅŸçu'nun Ä°stanbul'a gelirken takip ettiÄŸi uslub ile alimleri kollayıp gözeten Sultan Baykara ve veziri Ali Åžir Nevaî'nin Herat'ta ikitidara gelmesine raÄŸmen Ä°stanbul'u tercih etmesi bu bilgiyi doÄŸrular niteliktedir.
 
Ali KuÅŸçu ister davet isterse kendi isteÄŸiyle olsun neticede sözünü tutup, elçilik görevini tamamladıktan sonra ailesi ve adamlarıyla Tebriz'den Ä°stanbul'a hareket etti (1472 civ.). Fatih de ona hizmet edecek ve masraflarını karşılayacak adamlar yolladı. Bundan baÅŸka Ali KuÅŸçu'nun kafilesi Ä°stanbul'a yaklaşınca Sultan Fatih, ÅŸehrin kadısı Hoca-zâde'nin baÅŸkanlığında ulemadan meydana gelen bir heyeti onu karşılamaya gönderdi. Kaynaklara göre Ali KuÅŸçu ve Hoca-zâde'nin bulundukları kafile Üsküdar'dan Ä°stanbul'a geçmek için gemiye binince Ali KuÅŸçu ile Hoca-zâde med ve cezrin sebepleri hakkında münakaÅŸada bulunmuÅŸlardır. Saraya varınca Fatih Ali KuÅŸçu'yu huzuruna kabul edip, Hoca-zade'yi nasıl bulduÄŸunu sorunca, o da "Acem'de ve Rum'da benzeri yok" ÅŸeklinde cevapladı; Fatih "Arap'ta da benzeri yoktur" diye cevap verdi. Ayrıca Ali KuÅŸçu, Ä°stanbul'a gelirken Fatih'e ithafen kaleme aldığı el-Muhammediyye fî el-hisâb adlı matematik eserini huzurda takdim etti (1472).
 
Ali KuÅŸçu, Ä°stanbul'a gelince, Tebriz'de görüÅŸtüÄŸü Alâuddin el-Tûsî'nin "Hocâ-zâde ile iyi anlaÅŸması gerektiÄŸi" tasviyesine uyarak kızlarından birini Hocazade'nin oÄŸlu ile, torunu Kutbuddin Muhammed'i de Hocazade'nin kızı ile evlendirdi, bu evlilikten ünlü matematikçi-astronom Mirim Çelebi dünyaya geldi. Otlukbeli savaşından sonra, Ayasofya medresesi müderrisliÄŸine tayin edilen Ali KuÅŸçu hayatının son iki-üç yılını Ä°stanbul'da geçirdi. Kabri, Eyüp Sultan türbesi haremindedir.
Ali KuÅŸçu'nun gerek Ä°ran bölgesinde gerek Ä°stanbul'da yetiÅŸtirdiÄŸi bir çok öÄŸrencisi vardır. Bunlardan en önemlileri olarak Molla Câmî diye tanınan Nureddin Abdurrahman, Molla Lütfî, dolaylı olarak Sinan PaÅŸa ve Kasım b. Ahmed el-Rûmî sayılabilir.
 
Ali KuÅŸçu'nun, muasırları Kâdî-zâde ve CemÅŸîd KâÅŸî gibi alimlerle karşılaÅŸtırıldığında, onlar gibi yalnızca belirli bir sahada deÄŸil, dil, din, kelam ve riyâzî ilimler gibi pek çok alanda uzman çok yönlü bir alim olduÄŸu görülür. Bu çerçevede, daha çok Gazâlî çizgisini takip ederek, özellikle riyâzî ilimlerden Aristotelesçi ilkeler ile Hermetik-Pitagorasçı mistisizmi temizlemeye çalıştı. Bahusus sayı anlayışında yeni bir yaklaşım geliÅŸtirdi; böylece sayıları muhtevalı yapılar olarak deÄŸil saf nicelik ifade eden fonksiyonel unsurlar olarak gördü. Astronomi sorununda Aristotelesçi fizik ilkelerini reddederek büyük oranda riyâzî - kelâmî bir astronomi anlayışını savundu. Optik sahasında ise, aynı ÅŸekilde, Aristotelesçi anlayışın yerine iÅŸrâkî çizgiye yakın teorileri öne çıkardı. Özellikle rengin varolma sebebleri konusunda kendisinden önce ortaya konulan düÅŸünceleri, bahusus Ä°bn Heysem ile Fahruddin Râzî'nin yaklaşımlarını, ele alarak renk ile ışık iliÅŸkisini farklı bir ÅŸekilde yorumladı ve ışık'ın rengin varlık sebebi deÄŸil tezâhür sebebi olduÄŸun ileri sürdü. Öte yandan kendi dönemine kadar cism-i talîmî ile cism-i tabîî konusunda ileri sürülen fikirleri tartışarak riyâzî yönü ağır basan farklı bir cisim tanımı elde etmeye çalıştı. Böylece hem farklı bir tabiat anlayışına hem de seleflerinden farklı bir doÄŸa-matematik iliÅŸkisi tasavvuruna ulaÅŸtı. Esas olarak cismin, mâhiyetinin süreksiz, heyetinin ise sürekli nicelikten mürekkeb olduÄŸunu; cismin duyulara konu olduÄŸunda da tabîî özelliklerini kazandığını savundu. Ancak gerek fizik gerek matematik gerek metafizik çalışmalarında Kâdir-i Muhtâr Tanrı anlayışını merkeze aldı. BaÅŸta yazdığı ders kitapları olmak üzere, diÄŸer bütün çalışmalarında bu çizgiyi sürdürdü; böylece az bir zaman kalsa bile "toprağını bulduÄŸu" Osmanlı-Türk düÅŸüncesi ve ilmî zihniyetine kalıcı bir etki bıraktı. Bu etki, Davud Kayserî ile Molla Fenârî'nin temsil ettiÄŸi ve daha önce Osmanlı düÅŸüncesine yerleÅŸtirdikleri irfânî - kelâmî çizgiye, riyâzî - kelâmî çizginin katılması ile özetlenebilir. Ayrıca geleneÄŸin Osmanlı Medrese sistemi ve programını Ali KuÅŸçu ile Molla Hüsrev ve Mahmud PaÅŸa'nın hazırladığı ÅŸeklindeki kabulunu dikkate alırsak Ali KuÅŸçu'nun madde ve suret itibariyle Osmanlı-Türk ilmî zihniyetinin merkezinde yer alan bir düÅŸünür olduÄŸu açıkça görülür. Ayrıca pek çok konuda Ä°ran ve Orta-Asya Türk kültürüne de ciddi etkileri olan Ali KuÅŸçu'nun Risâle der ilm-i heye't'i Sankritçe'ye bile tercüme olunarak Hint kıtasında Ä°slâm astronomisini temsil etmiÅŸtir.
Eserleri:
Ali KuÅŸçu, matematik, astronomi, kelam, dil, vb. konularda pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserlerden bazıları hacimli araÅŸtırma; bazıları ders kitabı, diÄŸer bazıları ise belirli sorunları ele alıp çözen risalelerdir. Önemli eserleri ÅŸöyle sıralanabilir.
A. Matematik eserleri: Ali KuÅŸçu, biri Farsça dördü Arapça olmak üzere beÅŸ matematik eseri kaleme almıştır. 1.el-Risâlet el-muhammediyye fî el-hisâb (A): AÅŸağıda zikredilecek olan Risale der ilm el-hisâb'ın geniÅŸletilmiÅŸ ÅŸeklidir. Eserin önemi, Bahâeddîn el-Amilî'nin (öl.1621) Hulâsat el-hisâb'ına kadar Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik ders kitabı olarak okutulmasından kaynaklanmaktadır. Sultan Fatih'e ithaf edilen eser (1472) bir mukaddime ve iki fen üzere tertib edilmiÅŸtir. Birinci fen hisab ilmi, ikinci fen ise misaha ilminden bahsetmektedir. Zamanımıza 20'ye yakın nüshası gelmiÅŸtir (Ayasofya, nr.2733/2, yaprak 71b-168b, müellif nüshası). el-Muhammediyye Katip Çelebi tarafından Ahsen el-hediyye adıyla mukaddimesinin sonuna kadar ÅŸerhedilmiÅŸtir. 2. Risale der ilm-i hisâb (F): Ali KuÅŸçu tarafından Semerkant'ta yazılmış olmalıdır. Bir mukaddime ve üç makaleden meydana gelir. el-Muhammediyye'nin esasını teÅŸkil eder. Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik kitabı olarak kullanılan bu eserin, günümüze elliye yakın yazma nüshası gelmiÅŸtir (Ayasofya, nr. 2733/3, yaprak 170b-221a, müellif nüshası). Ayrıca eser, Mîzân el-hisâb adıyla 1266/1850 ve 1269/1853 yıllarında basılmıştır.
 
B. Astronomi eserleri: Ali KuÅŸçu'nun astronomi sahasında en önemli çalışmalarından biri, ÅŸüphesiz, Semerkant matematik-astronomi okulunun ortak bir ürünü olan Zîc-i UluÄŸ Bey'e (F) olan katkısıdır. Bu katkısının yanında KuÅŸçu'nun astronomi alanında ikisi Farsça, yedisi Arapça olmak üzere dokuz eseri mevcuttur. Bu eserlerden bazıları ilmî açıdan, bazıları ise eÄŸitim-öÄŸretim açısından önemlidir. 1. Åžerh-i Zic-i UluÄŸ Bey (F): Salih Zeki'ye göre Ali KuÅŸçu'nun en önemli eseridir. KuÅŸçu bu ÅŸerhinde, Zic'in mukaddimesinde zikredilen teoremlerin ve problemlerin ispatlarını vermektedir. Ayrıca ÅŸerhinde, UluÄŸ Bey'e nisbet ettiÄŸi Zîc'de mevcut olan pek çok yanlışı düzeltmektedir. 2. Risâle fî hall eÅŸkâl el-muaddil li'l-mesîr (Fâide fî eÅŸkâli Utarid, A): Bu risâlesinde KuÅŸçu, Merkür'un hareketleri konusunda Batlamyus'un el-Macesti adlı eserinde serd ettiÄŸi fikir ve görüÅŸleri tenkid ve tashih eder. KuÅŸçu'nun bu risalesi Semerkand astronomi-matematik okulunun, astronomi sahasında yaptığı nadir teorik çalışmalardan biridir. 3. Risâle fî asl el-hâric yumkin fî el-sufliyyeyn (A): Ali KuÅŸçu'nun dikkat edilmesi gereken diÄŸer bir çalışmasıdır. Eser, yerin ve güneÅŸin hareketleri konusunda küçük bir risaledir. Ancak KuÅŸçu, bu risalede, konu ile ilgili kendinden önce Batlamyus'un ve diÄŸer Ä°slam astronomlarının, özellikle Kutbuddin Åžîrâzî'nin (1311) el-Tuhfe el-ÅŸâhiyye fî el-hey'e adlı eserindeki fikirlerini tenkid ve tashih eder. 4. Åžerh alâ el-tuhfe el-ÅŸâhiyye fî el-hey'e (A): Teorik astronomi konusunda, KuÅŸçu'nun diÄŸer bir eseridir. Kutbuddin Åžîrâzî'nin el-Tuhfe el-ÅŸâhiyye fî el-hey'e adlı meÅŸhur astronomi eserine yazdığı muhtasar ÅŸerhtir. Åžerh eserin başından daireler bahsine kadar olup, kale-ekulu tarzındadır. 5. Risâle der ilm-i Hey'e (F): Özet bir ders kitabı olan ve 862/1458 tarihde Semerkant'ta kaleme aldığı Farsça Risale der ilm-i hey'e bir mukaddime ve iki makeleden meydana gelir; ayrıca makaleler de bablara ayrılmıştır. Eser uslûb ve muhteva bakımında son derece talimî bir karekterde kaleme alınmıştır. Dünya kütüphanelerinde seksenin üzerinde nüshasının olması, eserin yaygın bir ÅŸekilde kullanıldığını gösterir. Eser üzerine Muslihiddin Lârî (öl.1571) ile adı bilinmeyen bir müellif tarafından birer ÅŸerh yazılmıştır. Ayrıca Abdullah Perviz (öl.1579) tarafından Mirkat el-sema adı ile Türkçeye tercüme edilmiÅŸtir. Muslihiddin Lârî'nin ÅŸerhi ise Osmanlı medreselerinde yaygın olarak kullanılmıştır. KuÅŸçu'nun bu eseri ilki 1291/1874'te Delhi'de olmak üzere 1295/1879, 1303/1885-86 ve 1316/1898 tarihlerinde basılmıştır. 6. el-Fethiyye fî ilm el-hey'e (A): Ali KuÅŸçu, bu eseri geniÅŸletip, Arapça olarak yeniden kaleme aldı. Eser 873/1473 tarihinde Otlukbeli Savaşının kazanıldığı gün tamamlandığından el-Fethiyye fî ilm el-hey'e olarak isimlendirildi ve Fatih'e takdim edildi. Osmanlı astronomi öÄŸretiminde orta-seviyeli ders kitabı olarak okutulan eser Sinanuddin Yusuf (öl. 1506) ve Mirim Çelebi (öl.1525) tarafından ÅŸerhedildi. Ayrıca Muinuddin el-Huseynî tarafından Farsça'ya, Seydî Ali Reis (öl.1563) tarafından da, diÄŸer astronomi eserlerinden de yararlanılarak, Türkçeye tercüme edildi. Eseri Seyyid Ali PaÅŸa (öl. 1846) ikinci kez ancak muhtasar olarak Türkçe'ye tercüme etti ve bu tercüme Ä°stanbul'da 1239/1824 yılında basıldı.
 
C. Dil Eserleri: Ali KuÅŸçu'nun dil ve edebiyat sahasında pek çok eseri mevcuttur. 1. Åžerh el-risâlet el-vazi'yye (A): Adudiddin Ä°cî'nin Fâide fî el-vad' adlı küçük risâlesiyle bir ilim dalı olarak kurduÄŸu ilm-i vad' konusundaki eserin ÅŸerhidir. Ali KuÅŸçu'nun bu ÅŸerhi kendisinden öncek ÅŸerhlerden daha fazla raÄŸbet görmüÅŸ; medreseler de okutulduÄŸu gibi üzerine onlarca hâÅŸiye ve talik kaleme alınmıştır (KZ, I, s. 898). Dünya ve Türkiye yazma kütüphanelerinde binlerce nüshası mevcuttur. Ayrıca bir çok kez Ä°stanbul'da basılmıştır. 2. el-Ä°fsâh (A): Ä°bn Hâcib'in Arap dilinin cümle yapısı konusunda kaleme aldığı el-Kâfiye fî el-nahv adlı eserinin ÅŸerhidir. Eser hacimli olup günümüze ona yakın nüshası gelmiÅŸtir (RâÅŸid Efendi, nr. 9226, 128 yaprak; Emanet Hazinesi, nr. 1891, 180 yaprak). 3. el-Unkûd el-zevâhir fî nazm el-cevâhir (A): Arapça kelime yapısı (ilm-i sarf) konusunda kaleme aldığı bir eserdir (KZ, II, s. 1174). Oldukça hacimli olan eser, sahasında raÄŸbet görmüÅŸtür. Zamanımıza yüzlerce nüshası gelen eser (Atıf Efendi, nr. 2678, 135 yaprak; Esad Efendi nr. 3087, 155 yaprak), aynı zamanda matbudur. 4. Åžerh el-ÅŸâfiye (F): Ä°bn Hâcib'in ilm-i sarf sahasında kaleme aldığı eserin ÅŸerhidir (KZ, II, s. 1021). Hacimli olan eserin bazı nüshaları günümüze gelmiÅŸtir (Köprülü Fazıl Ahmed PaÅŸa, nr. 1598, yaprak 41-234). Ali KuÅŸçu'nun bunlardan baÅŸka Osmanlı ilim geleneÄŸinde meÅŸhur olan ve üzerlerine pek çok ÅŸerh ve haÅŸiyenin kaleme alındığı dil ve edebiyat sahasında irili ufaklı onlarca risalesi vardır. Bunlar arasında özellikle, Risâle fî beyân sebeb takdîm musned ileyhi, Risâle fî el-istîâre ve Risâle el-hakîka ve el-mecâz zikredilebilir.
 
D. Kelam eserleri: Åžerh el-tecrîd (A): Nasiruddin Tûsî'nin el-Tecrîd fî ilm el-kelâm adlı felsefî kelâm eserine yazdığı ÅŸerhtir. Daha önce Åžemsuddin Ä°sfehânî, bu eseri TeÅŸyîd el-kavâid fî ÅŸerh tecrîd el-akâid adıyla ÅŸerhetti ve bu ÅŸerh Ali KuÅŸçu'nun ÅŸerhinde sonra, Åžerh-i kadîm olarak tanındı. Ali KuÅŸçu eseri ÅŸerhederken hemen her konuda kendisinden önceki görüÅŸleri dikkate aldı; ayrıca kendi kanaatlerini de yeri geldiÄŸinde ortaya koydu (KZ, I, s. 346-351). Bu açıdan Åžerh-i cedîd olarak tanınan eser, Ali KuÅŸçu'nun metafizik, fizik, optik, matematik vb. konulardaki felsefî düÅŸüncelerini içeren Osmanlı döneminde telif edilmiÅŸ en önemli kelam eseridir denilebilir. Kendisinden sonra Ä°ran, Orta Asya ile Anadolu ve Balkanlar'da etkisi büyük oldu ve kelam sahasında ileri seviyede bir eser olarak daima göz önünde bulunduruldu. Özellikle Ali KuÅŸçu ÅŸerhinin muhtevi olduÄŸu fikirler, Celaleddin Devvânî ve Sadruddin Åžîrâzî ile daha sonra bu iki alimin takipçileri arasında ikiyüzyıl süren tartışmalara sebeb oldu. Ayrıca iki alimin tartışmalarını deÄŸerlendiren muhâkemât kitapları kaleme alındı. Bu çerçevede Osmanlı ve Ä°ran felsefî düÅŸüncesini derinden etkiledi ve Ali KuÅŸçu okulu diyebileceÄŸimiz bir kelâmî çizginin teÅŸekkülüne sebebiyet verdi. Ali KuÅŸçu'nun bu eserde takip ettiÄŸi çizgi büyük oranda Gazalî çizgisidir ve riyâzî-kelâmî yöntemi esas alır. Eser, zamanımıza gelen yüzlerce yazma nüshası yanında (Fatih nr. 3021, 323 yaprak; Carullah nr. 1204, 303 yaprak), Ä°stanbul ve Tahran'da basılmıştır (Matbaa-i âmire, II cilt, 512+312 s., Ä°stanbul 1893). Ali KuÅŸçu'nun bu eser yanında kelam sahasında kaleme alıdığı pek çok risâlesi mevcuttur.
 
C. DiÄŸer eserleri: el-Tezkire fî âlât el-ruhâniyye: Takiyüddin Râsıd'ın bahsetiÄŸi bu eser mekanik âletler hakkındadır (Sevim Tekeli, 16'ıncı Asırda Osmanlılarda Saat ve Takiyüddin'in "Mekanik Saat Konstrüksüyonuna Dair En Parlak Yıldızlar" Adlı Eseri, Ankara 1966, Türkçe s. 46, Ä°ng. s. 114, Arap. s. 221).
Bu eserlerden baÅŸka, Ali KuÅŸçu'nun ilimler tasnifi, Ayasofya tarihi vb. konularda pek çok eseri mevcuttur. Bu eserlerden bazılarının nüshaları zamanımıza gelmiÅŸ, bazıları ise kayıptır.
 
Kaynaklar:
ÅžN, s. 159-162; Mecdi, s. 181-184; HA, I, s. 736; GAL, II, s. 235, SII, s. 329-330; Ä°A, I, s. 321-323; EÄ°2, I, s. 404-405; AB, I, s. 195-199; George Saliba, "al-Qushjis Reform of the Ptolemaic Model for Mercury", Arabic Sciences and Philosophy, c. III/II, 1933, s. 161-203; OALT, s. 27-38; OM, III, s. 271-275; DÄ°A, II, s. 408-410; Süheyl Ünver, Türk Pozitif Ä°limler Tarihinden Bir Bahis Ali KuÅŸçi, Hayatı ve Eserleri, Ä°stanbul 1948, (Ä°stanbul Risaleleri içinde c.II, s. 203-307, 11. Risâle, nÅŸr. Ä°smail Kara, Ä°stanbul 1995); OML, I, s. 20-27.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.