İttihatçı paşaların yurttan kaçışı; ‘Acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?’
Follow @dusuncemektebi2
Devrin kudretli paşaları Talat, Enver ve Cemal yurdu terk ettikten hemen sonra Refik Halid Karay “Zaman” isimli İttihat ve Terakki muhalifi bir gazetede şu satırları yazacaktı;
Devrin kudretli paşaları Talat, Enver ve Cemal yurdu terk ettikten hemen sonra Refik Halid Karay “Zaman” isimli İttihat ve Terakki muhalifi bir gazetede şu satırları yazacaktı;
…Siz nazır değildiniz, derebeyliği yaptınız. Siz âmir olmadınız, sergerdelik ettiniz. Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık ettiniz. Efelere taş çıkardınız.
Zorbalara parmak ısırttınız. Çakıcıya rahmet okuttunuz. Kabakçı’yı gölgede bıraktınız.
Biraz daha geçseydi “Patron”lara türbe kurup başlarında kandil yakacaktık…
Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nazırlıkla gözleriniz doymamıştı.
O padişah heveslileri, Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz…
Tepki yalnızca muhalif gazetelerle sınırlı kalmamıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yakınlığı ile bilinen “Minber” isimli gazete ise kaçışı şöyle manşetine taşımıştı;
Kaçmışlar, tahakkuk ediyor, kimden ve nereye?
Adaletten şüphe etmek, kendi milletinden, memleketinden şüphe etmek bu, bir insanın nefsinden şüphe etmesine muadildir.
Mahkeme var, kanun var, tarih var ve bunların hepsinin fevkinde Allah varken kimden ve nereye kaçarlar?
Fakat bu suretle beyhude nefes tüketmeyelim. Zaman herkesin mahiyetini gösterdi ve gösterir. Her halde caniler için necat yoktur….
Memleket kâbustan kurtuldu. Mecnun veya cani halk içinde daima muzırdır. Çare birinin zindana, birinin şifahâneye isalidir.
Fakat bunlar intihar ederlerse yapacak bir şey kalmaz. Hayatta bulundukça bunlar er geç yine layık oldukları mevkilere tıkılırlar. Bundan şüphe etmeyelim.
İttihatçıların halktaki karşılığını ise Kemal Tahir “Yorgun Savaşçı” isimli romanında şöyle dramatize ediyor;
Başımıza gelenlerin suçu kimin? Yunan’ın değil, haşaaa… Yunan ortada, kurban olduğun Allah’ın el ulağı…
Suç İttihatçı kudurganlarının… Hürriyet diye kara yılan gibi kopasıca kafalarını kaldırdılar.
Yedi kralı parmağında oynatan peygamber halifesini it leşi gibi gavur içlerine sürdüler.
Yanımıza mı kalacaktı?
Orduya sen ben davasını bulaştırdılar. Balkanın üç buçuk zibidi hükümetine bizi yendirdiler.
Yanımıza mı kalacaktı?
Durdukları yerde, yetmiş iki buçuk millete savaş açtılar.
Yanımıza mı kalacaktı?
Yenildik. Kafkas’ın karında, çölün ateşinde, gavur içlerinde, Çanakkale Boğazlarında milletin erkeklerine bire kadar kırdırdılar.
Yanımıza mı kalacaktı?
İşte gavur yürüdü geldi, İslam ülkesine doldu.
Talat Paşa hükümeti, istifasını verdikten sonra İttihat ve Terakki Partisi Kongresi toplanarak yeni bir yol haritası üstünde tartışmaya başladı.
Yunus Nadi gibi ittihatçılar yeni bir parti kurarak yola devam etmeyi teklif ederken, Kara Kemal’in başını çektiği grup ise partinin isminin ve tüzüğünün olduğu gibi korunarak yola devam etmesini talep ediyordu.
Sınırlı sayıdaki üye ise İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bir an evvel dağıtılarak milletin sırtında daha fazla yük olmamasını talep etmişti.
Talat Paşa
Partinin geleceği tartışılırken kürsüye gelen sabık Sadrazam Talat Paşa, “yaptıkları her şeyi vatan için yaptıklarını” belirtti.
Talat Paşa, veremeyecekleri hesapları bulunmadığını ve alınlarının açık olduğunu vurgulayan bir veda konuşması yaptı.
Bu kongreden kısa bir süre sonra Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa’nın akıbetleri de İstanbul siyasetinde tartışılmaya başlanan meselelerden biri olmuştu.
Mondros Ateşkes görüşmelerinin sürdüğü bir sırada bu üç isim hükümet için sorun teşkil ediyordu.
Enver Paşa ve Cemal Paşa hayatlarından endişe ediyordu ve bir an önce Payitahtı terk etmeleri gerektiğini söylüyordu.
Oysa Talat Paşa bunun gayriahlaki bir davranış olacağını belirterek reddediyordu.
Talat Paşa yıllar önce Dersim Mebusu Lütfi Bey ile Franco’nun İspanya’dan kaçışı üzerine yaptığı sohbette şu sözleri sarf etmişti;
- Biz terk-i vatan etmeyiz, ölünceye kadar çalışırız. (Talat Paşa)
- Sizi tebrik ederim. (Lütfi Fikri Bey)
- Hiç şüphesiz, ölünceye kadar çalışırız (Talat Paşa)
Kaderin cilvesi bu sözlerden sonra Talat Paşa da yurttan kaçma fikri ile karşı karşıyaydı ve bunu “alnımız açık” sözleriyle kesin bir dille reddediyordu.
Talat Paşa hayatı boyunca güvendiği isim olan Kara Kemal’in canlarının tehlikede olduğu ve bir süre sonra tekrar yurda dönüp idareyi devralırsınız telkinleri sonucu ülkeyi terk etmeyi kabul etti.
Haşmetli paşalar ülkeyi terk ediyor
1 Kasım 1918 günü Cemal, Talat, Nazım ve Bahattin Şakir Paşalar sabık Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın yalısında toplandılar.
Memleketin ahvali ve kendi gelecekleri hakkında uzun uzun konuşan paşalar, sabaha karşı firar planını uygulamaya koydular.
Paşaları sabaha karşı herkesin uyuduğu bir vakitte Enver Paşa'nın yalısından alan bir Alman botu İstinye’de bulunan Alman denizaltı torpidosuna götürerek ülkeden kaçmalarını sağladı.
Ülkeden kaçan paşalar Sadrazam İzzet Paşa’ya kaçış sebeplerini anlatan 3 mektup göndermişti:
Talat Paşa'nın mektubu;
Pek muhterem ve mübarek tanıdığım İzzet Paşa Hazretlerine;
Memleketin bir müddet ecnebi nüfuz ve tesiri altında kalacağını anladım. Buna rağmen memlekette kalmak ve millet muvacehesinde muhakeme olmak fikrinde idim.
Bütün dostlarım bunu âtiye tâlik etmek için ısrar ettiler. Zat-ı fahîmaneleri ile istişare edemedim. Müşkil mevkide kalacağınızdan, çok düşündükten sonra sarfınazar ettim.
Bütün hayat-ı siyasiyemde hedefim memlekete namuskârâne ve fedakârâne hizmet etmek idi.
Bütün servetim Zat-ı Şahane’nin ihsan ettiği otomobil esmanı ile her ay arttırdığım yirmişer liradan müterakim bin altıyüz liralık istikraz-ı dahilî bedelinden ve bir de dört arkadaşımla birlikte isticar ettiğimiz çiftliğin devr-i îcarından hâsıl olan paradan ibarettir.
Bunun bir kısmını aileme terk ederek bir kısmını yanıma aldım. Bundan başka nesneye malik değilim, millete hesap vermek ve muhakeme olarak tayin edilecek cezayı kemal-i cesaretle çekmek isterim.
İşte zat-ı fahîmanelerine söz veriyorum, memleketin ecnebi nüfuz ve tesirinden azade kaldığı gün ilk telgrafınıza itaat edeceğim.
Baki kemal-i hürmetle ellerinizden öperim. Muhterem Paşa Hazretleri.
Enver Paşa’nın mektubu;
(Ma’ruzdur)
Mütareke-i münferide mecburiyeti dolayısıyla vatanımın şimdilik alacağı şekil, yakın zamanlarda bu topraklarda nafi bir iş göremeyeceğime ayan bir alamettir.
Binaenaleyh zaten mevcut olan mezuniyetim zamanında faydalı bir surette iş göreceğimi ümit ettiğim Kafkasya’ya hareket ediyorum.
Bu suretle bütün hayat ve mevcudiyetimi iyiliğine vakfettiğim memleketimde kalarak dinime, milletime, padişahıma hizmet edememekten mütevellit tees sürüm pek büyüktür.
Fakat Kafkasya’da bir İslâm istiklalinin husul bulmasına yardım edebilmek ümidi tessürümü biraz tadil ediyor.
İlerde hizmet edebilmek imkânı hasıl olunca herhalde gelip burada aynı maksatla çalışmayı tercih edeceğim.
Şu müşkül zamanda deruhte buyurduğunuz vazifede muvaffakiyetinizi Allah’tan diler arz-ı hürmet eylerim.
3 Teşrinisani 334 İmza Enver
Cemal Paşa’nın mektubu;
Uzunca müddet düşündükten sonra bu aralık memleketten uzaklaşmayı muvafık-ı ihtiyar telakki ettim.
Bilirim birçok mahrum-u haya eşhas bu uzaklaşmaya başka manalar vermeye çalışacaklar.
Lakin siz herkesten ziyade bilirsiniz ki benim ef’al ve hareketimde kanundan, kanuni muamelat tan tevekki etmemi icab ettirecek hiçbir şey yoktur.
Siyasi ve idari icraat ve ef’alimin kâfesi için birer birer cevap vermeye, efkâr-ı millete bunların hesabatını açık alınla edaya hazırım.
Fakat bu galeyanlı zamanlarda, bulanık suda balık avlamak isteyen garazkâranın ıtlak-ı lisan eyledikleri bu devr-i heyecanda bigayr-ı hakkın dûçar olabileceğim ufak bir tecavüze tahammül edemeyeceğimi zat-ı devletleri de takdir buyurursunuz.
Memlekete yalnız kuvve-i milliyenin hâkim olduğu, mütareke şeraiti icabınca aramıza karışacak olan ecanibin akd-i sulh ile buradan uzaklaştığı zamana kadar münasebetsiz taşkınlıklara hedef olmayacak bir mevkiye çekilmekliğimi tercih ettim.
Paşalar ülkeyi terk ettikten sonra beklenildiği üzere kıyametler koptu.
Artık İttihatçılık karşıtlığı daha aleni bir şekilde yapılmaya başlanmış ve neredeyse bütün İstanbul medyası yek bir ağızdan İttihaçılık karşıtlığı yapmaya başlamıştı.
Zamanla İttihat ve Terakki düşmanlığı bir cadı avına dönüşecek ve yalnızca yöneticiler değil, fedaisinden parti üyesine kadar herkes çareyi İstanbul’dan kaçmakta bulacaktı.
Yakalanan isimlerin çoğu İtilaf Devletlerinin kontrolü altında bulunan Malta Adası'na sürgüne gönderilecekti.
İttihat ve Terakki karşıtlığında ise en kuvvetli kalem İkdam gazetesi yazarı Ali Kemal olacaktı.
Yurtdışına kaçan paşaların akıbeti
Enver Paşa’nın ölümü ve Anadolu ile olan münasebeti
Yurt dışına kaçan Enver, Talat ve Cemal Paşaların tamamı ülke dışında öldürülmüştü.
Bunların içinde Enver Paşa yurda dönme konusunda en istekli olanıdır.
Moskova’da bulunduğu sırada Enver Paşa'nın en büyük amacı Başkurdistan ve diğer İslam beldelerinden bir süvari ordusu kurarak Anadolu’ya geçip Yunanlıları Mustafa Kemal Atatürk’ten önce denize döküp itibarını yeniden kurtarmaktı.
Öte taraftan Ankara Hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa ise Enver Paşa’nın Anadolu sathına girmesine karşıdır; çünkü bu durumda Anadolu mücadelesinde düşman yalnızca Yunanlılar değil, tüm İtilaf devletleri olabilirdi.
Enver Paşa
Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa bir tekne ile Trabzon üzerinden yurda giriş yapacağı öğrenilmesi üzerine tekne durdurularak Türk karasularına giriş yapılmasına müsaade edilmemiş, bu vesileyle Enver Paşa’ya da bir mesaj verilmişti.
Enver Paşa ise doğrudan Mustafa Kemal’e hitaben 1920 yılında yazdığı mektupta şunları söylüyordu;
Kardeşim Efendim,
Bundan on gün önce Moskova’ya geldim. Burada karşılaştığım temsilcinizle görüştüm. Memleket menfaatine olan bazı meselelerin çözümünde başarı sağladıklarını görerek memnun oldum.
Ben İslam ülkelerinde teşkilat kurarak memleketin kurtuluşu uğrunda çalışmak maksadıyla buraya geldim.
Ruslar, komünizm şeklinde olmasa bile İngiltere aleyhindeki ihtilal hareketlerine yardım etmeyi prensip olarak kabul ettiler…
Avrupa’da durum çok karışıktır. Almanya’da sosyalistler ekseriyeti kaybettikleri için hükümet nasyonalistlerle demokratlar elinde. Beş altı ay içinde Fransızlarla savaşabilirler.
İtalyanlar savaştan çok zararlı çıktıkları için İngiliz baskıları altında ekonomik buhran yaşıyorlar. İngilizlerle savaşan sizleri doğal yardımcı olarak görüyorlar.
Roma’ya bir görevli gönderilirse, Anadolu’ya silah ve diğer destekler temin edilebilir.
Macaristan, Bulgaristan, Rusya da Türkiye ile dostluk antlaşması istemektedir.
Özetle bütün Avrupa İngiliz aleyhtarlığına dönmüş durumda. Fransa bile İngiltere’ye hoşnutsuzluğunu açıklamaya başladı.
Amerika da beş sene sonra İngiltere’den daha büyük bir donanmaya sahip olmayı planladığına göre İngiltere’nin denizlerdeki üstünlüğü de sona erecektir.
İngilizlerin zaten İrlanda ile de başları dertte. Ruslar da Almanlardan silah satın almak istiyorlar. Buna ben aracılık ettim.
Görülüyor ki, Avrupa yakında tamamen karışacak. Önemli olan bu zor günlerde dayanabilmektir.
Ben İslam memleketlerinin Avrupa’daki temsilcileri ile görüştüm, İngilizlere karşı yapılacak bağımsızlık savaşlarının bir genel merkezden yönetilmesinde hepsi ile anlaştık.
Bilhassa Hintli Mehmet Ali ile ilişki halindeyim. Asıl çalışmalarımızı Rusya’dan yürüteceğiz. Rus Hariciye komiseri de bunu onayladı.
Afganistan’a gidecek olan Cemal Paşa, Taşkent’te çok iyi karşılanmış.
Ben de bugün Bakü’ye gidiyorum. Rusya Hükümeti Kafkasya Cumhuriyetleri ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyacağını bana vaad etti.
Bakü’de ordunun yeniden kurulmasına yardımcı olmaya çalışacağım. Bu bilgileri zatı alinize yararlı olma ümidi ile yazdım.
Hürmetle gözlerinizden öper ve başarınız için her zaman dua ederim.
Kardeşim, efendim.
Enver Paşa, Anadolu’ya gelip mücadelenin başına geçmek gibi bir iddiası olmadığına dair iddialarını sürdürse de Enver Paşa’nın gerekirse tek başına Anadolu’ya gelip mücadeleye katkı sunmak istediği herkes tarafından biliniyordu.
Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 yılında Pamir Dağı eteklerinde Ermeni asıllı Kızıl Ordu komutanı Yarkov Arkadiyeviç Melkumov’un 1500 kişilik askeri birliği tarafından gerçekleştirilen ani bir baskınla öldürülmüştü.
Enver Paşa’nın vücudunda 30’dan fazla kurşun yarası bulunuyordu.
Cemal Paşa’nın ölümü ve Anadolu ile olan münasebeti
Yurtdışında bulunurken Mustafa Kemal’e mektup yazan bir diğer isimse Cemal Paşa idi.
Cemal Paşa
Mustafa Kemal’e hitaben yazılan mektupta Mustafa Kemal Paşa bizzat Cemal Paşa tarafından Enver Paşa tarafından uyarılıyor ve giriştiği çılgınlıklar konusunda dikkatli olması gerektiği bildiriliyordu;
Sevgili kardaşım Mustafa Kemal Paşa,
Bu mektubumu Tiflis’te yazacaktım. Fakat bize dediler ki, bu trenin Batum’a muvasalatında İneblo’yu tutan bir İtalyan postası varmış, onu kaçırırsan on beş gün daha beklemek icap edermiş.
Bizim ise artık kaybedecek zamanımız kalmadığı için İsmet’in Tiflis’te kalmayarak doğruca Batum’a geçmesini ve oradan ilk vapur ile İnebolu’ya ulaşmasını tensib ettim.
Ve binaenaleyh bu mektubumu da sallana sallana trende yazmaya mecbur oldum. Sizin asker gözleriniz böyle yazılar okumaya elbet alışkındır.
Şimdi iki gözüm, Vusta Asya için, daha doğrusu bütün Müslüman Asyası için bugünün en mühim meselesi, Enver’in Buhara’da teşebbüs ettiği işlerdir.
Enver, avantüriyelerin yapabilecekleri en son işi de yaptı. Kendisini Buhara Emiri ilan etti ve buna bir şekl-i meşruyeti vermek için sabık Buhara Emiri de Enver namına terk-i saltanat etti. Buhara uleması bu emaretin meşruiyeti hakkında fetvalar ısdar ettiler.
Binaenaleyh şimdi bizim Enver, Buhara Emiri namı altında Buhara hükümet-i cumhuriyesi aleyhine harbediyor. Sovyet Rusya hükümeti de Buhara cumhuriyet hükümetinin müttefiki sıfatıyla ordusuyla o hükümete yardım ettiğinden, bittabii onlarla Enver arasında muharebe ilan edilmiş bulunuyor.
Vusta Asya’daki İslam alemi ile Rusya’daki İslam alemi, Enver’in bu teşebbüsü üzerine büyük bir intibaha uğradılar.
Herkes, Enver’in bu hareketinde haklı olduğunu teslim ediyor. Mâhâzâ bunun vakitsiz olduğunu da söyleyenler de az değil!
Ben bu mektubumu pek mufassal yazmak ve bütün bu meseleyi gayet esaslı bir surette tasrih etmek isterdim. Fakat trende bu kadar mühim bir meseleyi tedkike matuf uzun yazılar yazmak kabil olamayacak zannediyorum.
Enver, teşebbüs ettiği bu hareketle Ruslar’a karşı da, Asya alem-i İslam’ına karşı da ilan etti ki, Ruslar Müslümanların azadisi ve serbestisi için birçok şeyler vaadettikleri halde bunların hiçbirini yapmadılar ve Müslümanlar için ihtilalden başka çare kalmadı.
Ve binaenaleyh onların başına geçti ve Ruslar’ın hoş geçinmek hakkındaki karar-ı kat’iyyesine kendi öz vatanının Ruslar’dan ümid ettiği menafi’-i maddiye ve maviyyeye rağmen Sovyet Rusya aleyhine mücahedeye karar verdi.
İşte şimdi Enver, Vusta Asya’da ve Afganistan’da böyle bir şahsiyet olmak üzere kabul olunuyor ve tebcil ediliyor.
Bu sözlerimi mübalağaya veyahut bir maksad-ı mahsusa hamletmeyiniz, hakikat ayniyle böyledir ve böyle zamanlarda en salim kararlar verebilmek için hakikatleri aynen ortaya koymak şarttır.
…
Enver’in bu son hereketi neticesinde hiç şüphe yok ki hiç menzilesine inecektir.
Fakat siz bütün alem-i İslam’ın minnetdârâne ve istirhamkârâne nazarlarının in’itafgâhı olan Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu zavallı Müslümanlara Enver’in şimdiki teşebbüsünün fenalıklarını şimdiden söylemek, onları merhametsizce cezalara düçâr olabilecekleri çılgınca teşebbüslerden tevakkiye davet etmek mecburiyetindesiniz.
O zaman ne olur?
Vusta Asya milletlerinin halâsı mücahedesini takip etmekte bulunan benim gibi arkadaşlarınız daha büyük bir kuvvet-i kalb ile mücahedelerinde devam edebilirler ve o alemi Ankara’nın lâyetegayyer bir peyki haline getirmeye[…] bulunurlar.
En mühimi de, Rusya Sovyet Cumhuriyeti, Ankara’nın ve onun sayesinde bulunan âlem-i İslâm’ın kendisine hakikaten dost olduğunu görerek Anadolu’ya yaptığı muavenetleri mertebe-i âzamiye isâl eder.
Cemal Paşa, Enver Paşa’nın ölümünden yalnızca bir 10 gün kadar önce Tiflis’te yaveri Nusret Bey ile beraber arabasından ineceği sırada kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından vurularak öldürülmüştü.
Olayın arkasında Rus gizli polisi ÇEKA ve Ermeni suikastçıların olduğu düşünüldü.
Cemal Paşa’nın Hindistan’a geçip Müslümanları İngilizlere karşı örgütleme fikri ise olayın arkasında İngilizlerin de olabileceği ihtimalini doğuruyordu.
Talat Paşa’nın ölümü ve Anadolu ile olan münasebeti
Mustafa Kemal ile Anadolu Mücadelesi hakkında Talat Paşa da iletişim kurmuştu.
Talat Paşa, İttihat ve Terakki’nin yaptığı hataların farkında olan belki de tek isimdi.
Cemal ve Enver Paşa bir şekilde Anadolu’ya geçip mücadelenin liderliğini Mustafa Kemal’den almanın hesaplarını yaparken Talat Paşa samimi bir şekilde Mustafa Kemal’in başarılı olmasını istiyordu.
Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplarda üstten buyurgan bir dil kullanmıyor, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinin Anadolu Mücadelesine katkı sunmasına izin vermesini ve affedilmesine yardım etmesini talep ediyordu;
....
Bizlere gelince istediğiniz şekle girmek, istediğiniz tarzda çalışmak, arzu ettiğiniz hususi ve umumi türlü fedakârlığı yapmak en büyük emelimizdir.
Muvaffakiyetinize bütün kalbimizce duacıyız.
Talat Paşa’nın kaderini de Enver ve Cemal Paşa’nın ölümünde olduğu gibi Ermeni kurşunları tayin etti.
Talat Paşa, 15 Mart 1921 yılında bir Ermeni suikastçısı tarafından Berlin’de öldürüldü.
Onu vuran Ermeni suikastıçı ise aynı gün mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Arkalarında bıraktıkları zulmü en iyi Refik Halit anlattı
Refik Halit Karay
Sonraları kendisi de Mustafa Kemal tarafından sürgüne gönderilen Refik Halit Karay payitahtı terk eden paşalar hakkında şu meşhur dizeleri yazmıştı;
Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?
Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar...
Galiba şafak attı, güneş doğuyor; tahtakuruları nereye?
Kedisiz evlerde fareler vardır; kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu, bunu kemirip, sağa sola koşuşup başköşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler...
Galiba koku aldınız, kedi geliyor; koca fareler nereye?
Dul annelerin haylaz çocukları vardır; sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp Yahudi [eskiciye] satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar...
Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye?
Vurdular, kırdılar; yaktılar, yıktılar; astılar, kestiler; kastılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar; memlekete düşmanları sokarak üzerimizden aştılar...
Eli sopalı, beli palalı, gözü kanlı paşalar damdan dama nereye?
Siz âmir olmadınız, sergerdelik [kabadayılık] ettiniz... Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık [polis şefliği] ettiniz... Efelere, taş çıkardınız; zorbalara parmak ısırttınız...
“As” deyince sıra sıra darağaçları kurulur, “yak” deyince alev alev meşaleler tutuşur, “bas!” deyince tabur tabur jandarmalar üşüşürdü... Elinizde zindan anahtarları, belinizde idam ipleri, sırtınızda darağaçları vilâyet vilâyet dolaştınız...
Beş senedir her tarafta kargalara insan leşinden öbek öbek ziyafetler çektiniz; akbabaları çocuk ölüsü ile besleyip kartalları artık Âdem etinden tiksindirdiniz.
Muhalif mi? Al aşağı... Muharrir mi? Vur başına...
Türk mü? Sür ölüme... Rum mu? İste parasını...
Ermeni mi? Kes kafasını... Arap mı? Çek ipe...
Kadın mı? Gönder eve... Haydut mu? Buyurun köşeye...
Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma... Yahudi mi? Sor fikrini...
Kalan kimseye at sopayı... Paraları koy cebine... İşte sizin programınız bu!
Palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz; babaları, evlatları yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden başkasını bırakmadınız.
Ne oluyordunuz?
Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti?
Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacaktık, Mısır’a sultan mı olacak, Hind’e şah mı gidecektik?
Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nâzırlıkla gözleriniz doymamıştı, a padişah heveslileri...
Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz.
Yiğitlik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır, hepsi sizdeydi...
Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?
Evet, nereye gidiyorlar? Mahalle kahvesinden bir adımda sadârete, meyhane peykesinden bir basışta nezârete, tulumbacı koğuşundan bir hamlede vilâyete eren bu türediler nereye gidiyorlar?
Kendileri kürklere büründüler, milletin derisini soydular... Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, hulâsa bacağından yakalayıp bu devleti yerden yere vurdular, paçavraya çevirdiler.
İşte milleti artık büsbütün öldürdüklerinden emin olsunlar... kollarımızda bir zerre kuvvet kalmış olsaydı, yakalarından yapışır öcümüzü alırdık... Halbuki kollarını sallıya sallıya, yüzümüze tüküre tüküre gittiler.
Aşkolsun! At da size yaraşır; meydan da. Bizde bu ölü kan, sizde o yaman surat olduktan sonra bir gün olur yine gelirsiniz...
Biz size: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soramadık; yarın sizin bize:
- "Ölümlerden ölüm beğen!" demek artık hakkınızdır. Lâyıkımız olan paşalar!
Topumuzun başını bir kılıçla çıkarmadan [uçurmadan] nereye?
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik
__________________________________________________________________________________________________
*Daha ayrıntılı bir okuma için;
“İttihat Ve Terakki Liderlerinin Yurtdışına Kaçışları Ve Bunun İstanbul Basınındaki Yankılar” Erol Kaya
“Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ve Kemal Tahir’in Romanlarında İttihat Ve Terakki Cemiyeti” Ömer Özdamar
“Türk Basınında Talat Paşa Suikastı Ve Yansımaları” Ahmet Aslan
“Türk Basınında Cemal Paşa Suikastı Ve Yansımaları” İlker Altuncu
Kaynak: © The Independentturkish
Henüz yorum yapılmamış.