Sosyal Medya

Güncel

İlahiyatçı Ömer Mert: İstanbul Sözleşmesi Aile Yapısını Hedef Alıyor

Toplumu ifsat eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonucun son derece yıkıcı ve tehlikeli olduğuna dikkat çeken İlahiyatçı Ömer Mert, “Aile yapısı bozulursa tüm toplumun yapısı bozulur.” uyarısında bulundu.



Batı’dan ithal edilen ve toplumsal yapımızla uyuşmayan yasaların kaldırılması için farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam etmesine rağmen, maalesef bu konuda her hangi bir adım atılmıyor. Yürürlükte girdiği ilk günden itibaren toplumu ifsat eden ve aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesinin toplumda oluşturduğu tahribat, tehlikeli bir duruma doğru ilerliyor.
 
Düzenlenen basın açıklamaları ve protestolarla; İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve aileyi yıkan yasa olan 6284 sayılı kanun uygulamaların kaldırılması talep ediliyor.
 
Toplumda bu kadar tepki oluşmasına rağmen halen yürürlükte olan ve binlerce kişiyi de mağdur eden uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunan İlahiyatçı Ömer Mert, toplumun inancını ve geleneksel değerlerini hedef alan, aileyi, toplumu, nesli ve insanlığı yok etmeyi hedefleyen bu sözleşmelerden bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini belirtiyor.
 
CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları gibi uygulamaların, bu toplumun yapısına uygun olmadığını belirten Mert, söz konusu uygulamaların kaldırılması ve aile yapısına sahip çıkılması gerektiğini söylüyor.
 
Mert, kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması sözleşmesinin (CEDAW), uluslararası bir sözleşme olduğunu belirterek, bu sözleşmenin 1979 yılında BM’nin teşvikiyle yürürlüğe konulduğunu, söz konusu sözleşmeye 128 ülkenin imza attığını söyledi.
 
Söz konusu sözleşmenin 1985 yılında Türkiye tarafından kabul edildiğini hatırlatan Mert, CEDAW ’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin o tarihten bu yana devam ettiğini belirterek şunları söyledi,
 
“ İstanbul Sözleşmesi, bu hükümet eliyle 2011 yılında kabul edildi. Yıllardır uluslararası emperyalistler, Türkiye'yi savaş meydanında yenemeyeceklerini anladıkları zaman böyle bir yönteme başvurdular. Bu yöntem ile Müslüman Türkiye halkını, kültürel, içtimai, sosyal ve hatta dini yönden de etkileri altına almayı ve bu şekilde de Türkiye'yi kontrol altına almayı düşündüler. Bu tür uluslararası anlaşmaların asıl hedefinde neslin helaki vardır. Öyle bir noktaya geldik mi, geldik.”
 
“Müslümanlar, kadınları her türlü ayrımcılığa karşı önlemişlerdir”
 
Emperyalistlerin bu tür sözleşmeler ve anlaşmalarla aileyi hedef aldığına dikkat çeken Mert, “CEDAW denilen anlaşmada, kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi yer alıyor. Ama aslında Müslümanlar olarak biz kadına en büyük değeri veren bir anlayışa sahibiz. Kadınlarımızı madden ve manen koruruz. Kadını bir mücevher gibi örtünün içerisinde saklarız. Kadını bir çiklet reklamında milyonların önüne çıkartmaz, kadının zelil olmasına engel oluruz. Asıl Müslümanlar kadınları her türlü ayrımcılığa karşı önlemişlerdir, Batılılar değil. Batılıların asıl hedefi kadını korumak değil, kadını bir anne olmaktan çıkarmaktır. Yani evlenmeyen, her gün bir başka erkekle dost hayatı yaşayan bir konuma getirmek istiyorlar.” dedi.
 
“İstanbul Sözleşmesi ile aile hedef alınıyor”
 
Mert, Türkiye’de ailenin altına dinamiti koyan sözleşmenin CEDAW Sözleşmesi olduğunu ve İstanbul Sözleşmesi ile ailenin tamamen hedef alındığına dikkat çeken Mert, “Ne zaman Türkiye bu anlaşmalara imza attıysa, bakıyoruz boşanmalar artıyor. ‘Kadın hakları’ diye her gün yeni haklar ortaya konuluyor.  Bazen kendi kendime düşünüyorum, acaba diyorum Peygamber Efendimiz döneminde kadın hakları yok muydu? Hemen yakın tarihimize bakalım Osmanlı tarihinde de kadın hakları yok muydu? Elbette vardı. Peygamber Efendimiz ‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ diyor. Yine Peygamber Efendimiz ‘sizin en hayırlınız kadınlara karşı hayırlı olandır’ diyor. Peki, o halde neden kadın hakları diye bakanlık kuruluyor, her gün kadın hakları hakkında beyannameler imzalanıyor?  Burada kadının özgürleştirilmesi, kadının sokağa çıkartılması, evinde oturan hayırlı bir nesil yetiştiren kadın değil de, daha çok sokağa çıkıp günün yarısını kuaförlerde diğer yarısını da sokakta veya çarşıda alışveriş yaparak geçiren bir kadın profili isteniyor. Kadının aile reisi olduğu, istediği anda istediği her şeyi yapabilecek bir konuma getirilmek isteniyor.” şeklinde konuştu.
 
“Savaş sahasında elde edemedikleri galibiyeti kültürel sahada elde etmeye çalışıyorlar”
 
CEDAW Sözleşmesi ile tam olarak amaçlarına ulaşamayan emperyalistlerin İstanbul Sözleşmesi ile asıl amaçlarına ulaştıklarının altını çizen Mert, “Bu sözleşme hilafet merkezi olan İstanbul'da imzalanıyor. Bu sözleşme imzalandıktan sonra ise sapkınlıklar yaygınlaştırıldı ve Gaziantep gibi bir yerde tramvayda pankartlar açılıyor, eşcinsellik güncelleniyor ve öne çıkartılıyor ‘Devlet bile bize karışamaz’ deniliyor. ‘Çünkü biz uluslararası sözleşmeden hak ettiğimiz bir takım haklarla hareket ediyoruz’ diyorlar. İşte bu şekilde sapkınlıklar meşrulaştırılmak isteniyor. Bir de aileler dağılıyor. 2017 yılında 217 bin, 2018 yılında da 242 bin kişi boşanmış. Boşanma oranları her geçen gün ciddi bir oranda artıyor. Peki, bunun sebebi nedir, boşanmalar durup durukken mi oldu? İşte bu tür sapkın oluşumların eliyle bunlar gerçekleştiriliyor. Maalesef toplumu bu şekilde bozmak istiyorlar. Toplumun içini boşaltarak savaş sahasında elde edemedikleri başarıyı, bu şekilde elde etmeye çalışıyorlar.” ifadelerini kullandı.
 
“Aile yapısı bozulursa bütün toplumun yapısı da bozulur”
 
CEDAW ve İstanbul sözleşmeksi ile Türkiye’de aile yapısının durumunun her geçen daha da kötüye gittiğine dikkat çeken Mert, bu sözleşmelerin iptal edilmesi çağrısında bulunarak, şöyle devam etti:
 
“Peygamber Efendimiz, ‘vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi, doğru ve düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru ve düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur’ buyuruyor. Aynen toplumda aile böyledir. Toplumda da aile parçası, aile kütlesi eğer gerçekten iyi olursa bütün toplum iyi olur. Eğer aile yapısı bozulursa, bütün toplumun yapısı da bozulur. Aile bizim sığınağımız, limanımız ve koruma alanımızdır. Bu korunağı bozmak için böyle sözleşmeler yapılıyor. Batı’da aile mefhumu yoktur. Özgür bireyler 18 yaşından sonra herkes istediği yerde kalabiliyor, istediğini arkadaşı edinebiliyor ve istediği kişilerle beraber yaşayabiliyor. Türkiye'de de bu durumun olmasını istiyorlar. Çünkü Müslüman milleti bu şekilde bozabileceklerini düşünüyorlar. O yüzden aile kurumuna sahip çıkmamız lazım. Çünkü aile olmazsa, yeni nesil de olmaz. Yeni nesil olmazsa geleceğimiz de olmaz. Aile bizim için en önemli kavramlardan birisidir.”
 
“Bu sözleşme devam ederse kendi elimizle kendimizi tehlikeye atarız”
 
Söz konusu sözleşmenin bazı Hristiyan ülkeler tarafından bile kabul görmediğini belirten Mert, “Biz ölçüyü kaybettik. Allah muhafaza bu anlaşmaları eğer iptal etmezsek veya çekince koymazsak büyük bir tehlike bizleri bekliyor. Rusya Federasyonu sözleşmeyi ne imzalamış ne de onaylamıştır. Bulgaristan, Hırvatistan gibi ülkeler İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan ülkelerdir, kabul etmediler. Ama Türkiye ise sözleşmeyi kamuoyunda yeterince tartışmadan, hukuki ve toplumsal yapımızı denkleme katmadan, çekincesiz olarak imzalayarak onaylayan ilk ülke olmuştur. Türkiye bu sözleşmeye imza atar atmaz ne oldu? Boğazda bir eşcinsellik evlilik yapıldı ve bazı TV'ler bu evliliği canlı olarak yayınladı. Eğer bu sözleşme aynen bu şekilde devam ederse kendi elimizle kendimizi tehlikeye atarız. Oysaki Allah (Celle Celaluhu) ‘kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın!’ diyor. Eğer söz konusu sözleşme iptal edilmezse geleceğimiz kararır. Kanunlar hiçbir beşeri mutlu etmemiştir. Eğer toplum ayakta tutulmak isteniyorsa kadim değerlerimiz, kitabımız ve sünnetimiz var. Kur’an-ı Kerim ve sünnete göre hareket etmeliyiz.” diye konuştu. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.