Sosyal Medya

Yıldıray Oğur bu yazıyı 2014'te kaleme almıştı: ABD'ye değil, Barışa Bak

PKK, 27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis Köyü'nde resmen kuruldu. Yayınladıkları kuruluş manifestosunda Kürt kelimesi 34, feodal kelimesi 49, emperyalist kelimesi ise 54 kez geçmiş. Hepsi negatif cümlelerde ABD ise Kürt'ten biraz daha az; 24 kez.



36 yıl sonra Fis Köyü'ndeki kuruluÅŸ toplantısında Öcalan'ın yardımcısı olarak oturan örgütün Kandil'deki ÅŸimdiki lideri Cemil Bayık, ABD'ye Türkiye'yle yürütülen çözüm sürecinde arabuluculuk çaÄŸrısı yaptı.
Kürdistan'da feodal, gerici, iÅŸgalci ve emperyalist güçlere karşı devrim yapmak için silahlı mücadele yöntemiyle yola çıkan PKK, bu 36 yılda önce gerici, feodal dediÄŸi Kürtlerle kavgadan vazgeçti, Barzani ile diyalog kurdu, sonra iÅŸgalci dediÄŸi Türkiye Cumhuriyeti ile masaya oturdu ve son olarak da emperyalist güçlerle Kobani'de önce müttefik oldu, sonra da ABD'ye Türkiye ile yürütülen barış görüÅŸmelerinde arabuluculuk çaÄŸrısı yaptı.
"Önderlik"i CIA-Mossad ortak operasyonuyla Türkiye'ye teslim edilmiÅŸ, her yıl 9 Ekim (Öcalan'ın Suriye'den çıkışı) ve 15 Åžubat'ı (Kenya'da Türkiye'ye teslim ediliÅŸi) uluslararası komplonun yıl dönümü olarak anıp baÅŸta ABD olmak üzere Batılı ülkelere demediÄŸini bırakmayan bir örgüt için epey ileri bir aÅŸama bu.
Bayık bu açıklamayı Ä°ngiliz haber ajansı Reuters'a yaptı. "Çözüm süreci"nin geldiÄŸi noktada, "üçüncü bir gücün" çözüm sürecine gözlemci olmasını istediklerini söyledi. "Bu ABD olabilir. Uluslararası bir heyet de olabilir. Aracılara, gözlemcilere ihtiyaç var. Bizler Amerikalıları da (gözlemci olarak) kabul edebiliriz ve gördüÄŸümüz kadarıyla o yöne doÄŸru bir gidiÅŸ var" dedi.
Aslında çözüm sürecinin daha eski bir aÅŸamasında ortada yabancı bir üçüncü güç vardı. Oslo adıyla bilinen müzakere sürecinin sızan ses kayıtlarında aksanlarından Ä°ngiliz oldukları anlaşılan arabulucuların sesini duymuÅŸtuk.
Oslo görüÅŸmelerinde masanın bir tarafında MÄ°T karşısında ise Kandil oturmaktaydı.
2010 Mayıs'ının sonunda o süreci kim bitirmiÅŸti peki? Öcalan. Hem de "Bu bana karşı bir komplo, kontra güçler devrede, tasfiye ediliyorum" diyerek savaÅŸ kararı verdi.
Sonra, Kandil devre dışı bırakılıp, doÄŸrudan Öcalan'la görüÅŸmeler baÅŸladı. 2011'de her ÅŸey yolunda giderken Suriye krizinin tetiklediÄŸi geliÅŸmelerle Kandil'in Silvan saldırısıyla süreç bitti. Öcalan ne yapıyorsanız yapın ben yokum diyerek geri çekildi.
Peki ne zaman döndü?
2012 yılının Eylül ayında Öcalan Ä°mralı'da cezaevi idaresine bir mektup teslim etti. MÄ°T vasıtasıyla ErdoÄŸan'a ulaÅŸtırılan mektupta Orta DoÄŸu'da kendisini ve ErdoÄŸan'ı tasfiye etmeye çalışan güçler olduÄŸunu söylüyordu.
Öcalan, Newroz mektubundan, Gezi, 17 Aralık süreçlerine kadar kontra güçler dediÄŸi güçlere karşı 'Yeni Orta DoÄŸu'da  Kürt Türk ittifakı tezinden vazgeçmedi.
Sızan ilk Ä°mralı görüÅŸmesi notlarında "Darbe ÅŸekil deÄŸiÅŸtirdi ama hâlâ devam ediyor. Yeni darbe Brüksel ve ABD'de planlanıyor. Türk-Kürt iliÅŸkilerini yeniden tanımlamam iÅŸlerine gelmiyor. Sanırım bu çıkışımız iÅŸe yarayacak" dedi.
IŞİD'in arkasında Ä°srail'in olduÄŸunu söyledi, Kobani ile hükümete yönelik bir darbe tehlikesinden bahsetti.
Ama bu analizini en çarpıcı biçimde Öcalan'la ilk görüÅŸmesinden sonra DemirtaÅŸ Özgür Gündem gazetesine yaptı. Åžöyle aktardı Öcalan'ın sözlerini:
"Ben ÅŸunu artık daha fazla fark ediyorum dedi; Kürtler ve Türkler iki yüz yıldır bir ÅŸiddet sarmalına ve soykırıma varıncaya kadar bir ÅŸiddet iliÅŸkisine bulaÅŸtırıldılar. Ve bu ÅŸiddeti aslında vekaleten Türkler ve Kürtler adına baÅŸkaları yürüttü hep. Yani Türkler ve Kürtler birbirine karşı hiçbir zaman bir ÅŸiddet kararı almadılar. Vekaleten Kürtler ve Türkler adına son ik yüz yıldır büyük bir ÅŸiddet sarmalı üretildi. Åžimdi biz bundan çıkmaya çalışıyoruz; bu ÅŸiddet sarmalını bize dayatanlar, bu defa bizsiz barışamazsınız demeye getiriyorlar. Yani savaşınızı da biz yaparız, barışınızı da biz yaparız diyorlar. Türkler ve Kürtler birbiriyle doÄŸrudan da savaÅŸamazlar, bizim adımıza vekaleten savaşırlar; barışacaksa da bizim istediÄŸimiz ve bizim vekaletini vereceÄŸimiz ÅŸekilde barışabilirler demeye getiriyorlar. Bunu ben çok daha fazla fark ettim diyor. Bunu baÅŸaramazsak, bu ÅŸiddet sarmalını Orta DoÄŸu toplumlarına bir kader olarak dayattıkları gibi Türklere ve Kürtlere de bir kader olarak  dayatmaya devam edecekler. Ben bu iliÅŸkileri buradan çıkarmaya çalışıyorum. Ä°ÅŸte bu kadar stratejik yaklaşıyorum. Bu iki yüz yıllık ÅŸiddet sarmalından bu toplumları kurtarmaya çalışıyorum. Benim önerim, projem budur. Hükümet de bu kadar ciddi yaklaşırsa tarihî bir iÅŸ, halklarımıza layık bir iÅŸ yapmış oluruz..."
Geçenlerde düzenlediÄŸi basın toplantısında Sırrı Süreyya Önder de Bayık'ın ABD'nin arabulucu olabileceÄŸi sözleri için;
"Öcalan'ın böyle bir ısrarı yok, daha çok masayı kalabalıklaÅŸtırmaktansa kendi insanlarımızın denetiminde, kendi insanlarımızın nezaretinde, üçüncü göz olacaksa da bu ülkenin ortak deÄŸerlerini temsil eden herkesin güvenebileceÄŸi insanların nezaretinde olmasını daha çok tercih ettiÄŸini söyleyebilirim" dedi.
Ve son açıklamasında Öcalan ne demiÅŸti hatırlayalım: "Bu toprakların insanları olarak kendi çözümümüzden ayrılmamak hepimizin tarihsel borcudur. Hakiki yurtseverlik de, gerçek bir demokrasi de ancak kendimiz gerçekleÅŸtirirsek onurlu ve kalıcıdır." 
Akil insanlarla buluÅŸan DavutoÄŸlu da Oslo'dan sonra görüÅŸmelerin arabulucusuz yapılmaya baÅŸlanmasından rahatsızlık duyan çevreler olduÄŸundan bahsetmiÅŸti. Hem ErdoÄŸan hem de hükümet sözcüleri Çözümün yerli bir proje olduÄŸunu ısrarla bu yüzden vurguluyor.
Peki Bayık 36 yıl sonra neden "emperyalist" güçleri "iÅŸgalci" güçle yürütülen görüÅŸmelerde masaya çağırdı?
Kobani'de o emperyalist güçler olmazsa, 36 yıldır kudretinden sual etmedikleri silahlı güçlerinin artık bu bölgede bir iÅŸe yaramadığını gördüÄŸü için mi acaba?
Müzesinin bulunduÄŸu, 20 yıldır elinde olan Maxmur Kampı'nı bile koruyamayan bir örgüt artık sadece silahıyla bu bölgede ne kadar daha var olabilir bunu gördü ve meÅŸru bir uluslararası aktör olmak için ABD'ye bir el uzattı.
Sebep her neyse, Bayık, Reuters'e konuÅŸup ABD'nin arabuluculuÄŸunu çözüm süreci için deÄŸil, tam tersine çözümün olmadığı elindeki seçenekleri çoÄŸaltmak için istedi.
Ama herhalde ABD'nin ne kadar sorun yaÅŸarsa yaÅŸasın bir NATO müttefikini, hâlâ terör listesindeki bir örgüt için harcayacağını düÅŸünmüyordur? Ya da Türkiye'nin kendi iradesiyle baÅŸlattığı çözüm sürecinde ABD'nin hamiliÄŸini kabul edeceÄŸini?
Peki, Orta DoÄŸu'da kendi başına silahıyla var olamayan, böyle konjonktürel ittifaklarla yol olmaya çalışan PKK'nın elindeki daha iyi alternatif ne?
Türkiye'de bilgisayar oyunlarından kaldırdığı genç ÅŸehir milisleriyle 6/7 Ekim gibi facialara neden olmak, kendi tabanındaki meÅŸruiyetini bile zedelemek mi?
Yoksa büyük siyasi gücünü harekete geçirecek, onu uluslararası meÅŸru bir aktör yapacak çözüm sürecine daha fazla asılmak mı?
30 yıl sonra çözüm iradesiyle masaya oturmuÅŸ Kürtler ve Türklerin, daha önce denenmiÅŸ baÅŸarısız olmuÅŸ formüllere, bir yabancı üçüncü göze deÄŸil, gözlerini masanın üzerindekilere dikmelerine ihtiyaçları var.
Yani Cemil Bayık, ABD'ye değil, Barışa Bak...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.