Özel / Analiz Haber
Yalanlar ve iftiralardan arındırılmış bir biçimde: Evliya Çelebi'nin gözünden Kürtler
Evliyâ Çelebî’nin seyahat ettiği yerler arasında Kürtlerin yaşadığı coğrafya da vardır. Kürdistan tabirini kendisinden önce kullanan Müslüman müellifler gibi o da kullanır. Bu ifade ile Kürtlerin yaşadığı yeri kastetmektedir. Erzurum’dan Mısır’a, Çorum’dan Kazvin’e kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Kürtlerden bahsetmiştir. Bu kavmi tanıtırken sosyal hayata dair hiçbir şeyi ihmal etmemiş, yeri gelince bazı Kürtçe kelime ve cümlelere de eserinde yer vermiştir.
Sultan Selim’in eliyle 1514’de Osmanlı topraklarına ilhak olunan Kürt coÄŸrafyası, seyyahımızın eserinde önemli yer tutmaktadır. Evliyâ Çelebî Diyarbekir, Van ve Bitlis baÅŸta olmak üzere Kürtler ve Kürdistan hakkında önemli malumat vermiÅŸtir.10 Bölge hakkında, “Diyar-ı Kürdistan” ifadesini kullanır11 ve onun için “Büyük memlekettir” der. “Bir ucu Erzurum diyarından Van diyarına, Hakkâri diyarı, Cizre, Ä°madiye, Musul, Åžehrizor, Harir, Erdelan, BaÄŸdad, Derne, Derteng ve Basra’ya varıncaya kadar yetmiÅŸ konak yerde bu dili, yani Kürtçe’yi konuÅŸan insanlar bulunur. Irak-ı Arap ile OsmanoÄŸlu arasında bu yüksek daÄŸlar içinde 6 bin adet Kürt aÅŸiret ve kabileleri saÄŸlam bir engel olmazsa Acem kavmi Osmanlı diyarını istila etmeleri çok kolay olurdu” ifadeleriyle bölgenin Osmanlı için önemine deÄŸindiÄŸi gibi bir manada o dönemdeki Kürdistan coÄŸrafyasının nereleri içine aldığını da belirtmiÅŸ olur. Çelebî, adı geçen mıntıkalarda Kürtlerin varlığını saÄŸlam bir kale gibi görmekte ve bunun Osmanlı için önemine iÅŸaret etmektedir. Kürtlerin Acem’e karşı duruÅŸlarını da “Bu mıntıkada eli silah tutan Åžafiî mezhepli ümmet-i Muhammed vardır” sözleriyle ifade eder.Yine bununla ilgili olarak “…Ve Al-i Osman ile Acem mabeyninde bu Kürdistan Seddi olmasa Al-i Osman huzur edemezdi. Acem, hasm-ı kavi, ÅŸeciu fetadır…” sözleriyle Osmanlı karşısında yer alan Ä°ran’ın çetin bir düÅŸman olduÄŸunu vurgular. Bu sebeple Osmanlı açısından Kürtlere ve Kürdistan coÄŸrafyasına önem atfeder. Bunu da Osmanlı devletinin sıhhat ve selameti açısından ele alır.
Bu manada Osmanlıyı Sünnî dünyanın hamisi görür ve onlarla Åžia’nın hamisi olan Safevîler arasında Kürdistan’ı gayet saÄŸlam bir sed kabul eder.15 Seyyahımız, Kürdistan mıntıkasının bir ÅŸehir ya da kasabasını tanıtırken, “Vilayeti Kürdistan” ya da “Kasaba-i Kürdistan” der. Bazen bir kasaba ya da kazayı ve yahut bölgedeki herhangi bir yerleÅŸim yerini tanıtırken yine bu ismi kullanmaktan geri durmaz. Mesela, “Kürdistan’da Nusaybin Kalası” der ya da “Kürdistan Hısn-ı Keyfa’sı” ÅŸeklinde bir ifade kullanır. Bazen de “Kürdistan halkı” ifadesine yer verir.19 Çelebî, Kürdistan mıntıkasını ne kadar gezip dolaÅŸtığı hususunda farklı rakamlar verir. Bu konudaki ifadeleri ÅŸu ÅŸekildedir: “Kürdistan’ı yedi yıl dolaÅŸtım. Ayne’l-yakin hasıl ettiÄŸimiz mertebe tahrir etsek bir mücelled kitab olur.” Bir baÅŸka ifadesinde de, “Bu Kürt memleketlerinde on bir sene seyahat ettim” demiÅŸtir. GörüldüÄŸü üzere o, Kürdistan’a geniÅŸ çaplı geziler gerçekleÅŸtirmiÅŸ bir gezgindir.
Diyarbekir Vilayeti
Evliyây-ı Seyyah, bölgedeki gezileriyle ilgili olarak en çok Diyarbekir ve çevresi hakkında bilgi vermiÅŸtir. O, Diyarbekir’i tanıtırken “…GeniÅŸ vilayeti ma’mûr, ovaları güzel ve amber kokulu toprağı insanlar arasında raÄŸbet gören, mezraları bol, hayrat ve bereketleri çok bir bayındır ÅŸehirdir.” der. Åžehr-i kadîm Diyarbekir’de 1655-1656’da bulunmuÅŸtur. Çelebî, Diyarbekir’e girdiÄŸi sırada ÅŸehre yakın bir yerde Diyarbekir’in bütün seçkinlerinin kendisini karşıladığını belirtir. Bu karşılamayla ilgili olarak “…Seçkinler, ol kadar sükkerî, hulviyyât ve katr-ı nebât eÅŸribeler getirdiler kim, diller ile tabir olunmaz.” diyerek ona yaptıkları ikramlardan da bahseder.
Evliyâ, Diyarbekir beylerbeyi Melek Ahmed PaÅŸa’nın yanında uzun bir süre kalmıştır. Bu dönemde Diyarbekir on dokuz sancak olup sekizi Kürt beylerine aittir. Çelebî’ye göre onlar asla atama ve görevden alınmayı kabul etmezlerdi. Adı geçen beylerin biri ölünce beylik oÄŸulları veya akrabalarından birine verilirdi. Halk Kürt, Türkmen, Arap ve Acem gibi unsurlardan meydana gelmiÅŸtir. Reayası ve berayâsı Ermenî olduÄŸundan dolayı Ermenî diyarı da sayılır.
Evliyâ Çelebî, Diyarbekir’de Müslüman Kürt halkının Åžafiî mezhebinden olduÄŸunu, bunun yanında Hanefilerin de bulunduÄŸunu belirtir. Åžehri gezdiÄŸi dönemde burada sekiz medrese bulunmaktadır.
Bunların her biri belirli Ä°slami ilimlerde uzmanlaÅŸmış medreselerdir. Seyyahımız bu medreselerin isimlerini de zikreder. Seyyahımız Diyarbekir kadınından da bahsetmiÅŸtir. Bu konuda ÅŸöyle söyler:
“Hepsi beyaz çarÅŸafa bürünüp yüzlerinde kıl örtü, baÅŸlarında sivri altun ve gümüÅŸ takke giyip ayaklarına da elbette çizme giyerler. Burası bakire diyarı olduÄŸundan, temiz bakireleri de çarÅŸaf giyip altın ve süse boÄŸulmuÅŸlardır. Kadınları arasında Râbia-yı Adeviyye düzeyinde son derece namuslu, dindar ve güzellik sahibi olanları vardır. Çarşı ve pazarda yaÅŸlı cadaloz bir kadın bile yoktur. Sokaklarda küçük bir kız çocuÄŸu görseler ya katlederler yahut babasını cezalandırırlar. Diyarbekir, bu derece ırz ehlidir.”
Seyyahımız Diyarbekir’deki Kürtler arasında ilim ve ulemaya dair de ÅŸunları söyler:
“Fakat Kürtler, “hıfz ilmine çalışan fazıl olamaz” diye hıfz ilmine fazla eÄŸilmezler. Fakat tecvid ilmini öÄŸrenirler. Amma Kürdistân olmaÄŸile Arabistan gibi hâfız-ı Kur'ân'ı çok deÄŸildir. Zîrâ "ilm-i hıfza mukayyed olan fâzıl olamaz" dey ü ilm-i hıfza takayyüd etmezler. Lâkin ilm-i tecvîd görülüp kıraati üzre ve kıraat-i Ebû Ömer üzre râvîleriyle mahâric-i hurûfa ri'âyet ederler.”
Kürtlerin YaÅŸadığı DiÄŸer Åžehirler
Bitlis’teki Kürtler arasında satrancın meÅŸhur olduÄŸunu kaydeder. Bu konuda ÅŸöyle der:
“Åžafiî mezhebinde mübahtır ve akıl oyunudur.” diye birbirlerini zorlarlar ve birbirlerine takılırlar. Camide oynarlar ve satrançtan vaz geçip tekrar derse koyulurlar. Bir defasında camide satranç yüzünden kavga çıkmış, birbirlerini hançer ile parça parça etmiÅŸlerdir. Zira Kürt alimleri ve müftüleri de elbette hançer ile gezerler. KüçüÄŸü büyüÄŸü genci ve yaÅŸlısı cesurdurlar ve musallidirler ki, binlerce adamı asla camiden çıkmazlar.”
Van civarında karşılaÅŸtığı PinyaniÅŸî aÅŸiretinin çocuklarına dair bir eÄŸlenceyi anlatır. Åžöyle ki: Doksan-yüz kadar çocuk kavak aÄŸaçlarına tırmanır ve aÄŸaç bu çocukların yüküne dayanamayıp yan yatar. Bu sırada ufak olanlar kendilerini aÄŸaçtan atınca, aÄŸaç üzerinde kırk elli kadar çocuk kalır ve derken onlar da kendilerini atınca aÄŸaç havaya kalkar ve saÄŸa sola sallanmaya baÅŸlar, bunu seyreden çocuklar tekerlemeler söylerler. Seyyahımız bu manzara karşısında duygularını “Bunların cüretine hayranım.” sözleriyle ifade etmiÅŸtir. Onları gayet yetiÅŸkin, yürekli ve akıllı çocuklar olarak tanıtır.70 Van’ın kadınlarından bahsederken “Allah biliyor ki buradaki kadınların yüzünü görmüÅŸ deÄŸilim. Ancak güvenilir dostlarımızın anlattığına göre hepsi güzel yüzlü ve endamlıdır. Hiçbirisi de evinden dışarı çıkmış deÄŸildir.”
Sincar Yezidîleri
Çelebî, Kürtlerin çok yoÄŸun ÅŸekilde yaÅŸadıkları bir yer olan Sincar’ı da gezmiÅŸtir. Sincar için “Ä°blis’in yeryüzünde ayak bastığı yer” der. Bundan dolayı da Sincar Kürtleri hakkında kötü konuÅŸur. Sincar’da bulunan Sin kayasını Kürt yaÅŸlılarının gezip dinlendiÄŸi bir yer olarak tanıtır. Yine Sincar kalesinde Kürtlerin yoÄŸun ÅŸekilde yaÅŸadığını söyler.81 Sincar’ın Yezidî Kürt nüfusunun ise 45 bin civarında olduÄŸunu haber verir ve haklarında, “…vahÅŸi, yabani, isyankâr, gulyabani tüylü dinsiz Yezidîler…” ÅŸeklinde ifadeler kullanır. BaÅŸka bir yerde de “Bu kâfirlerin hepsi siyah köpeÄŸe taparlar, baÄŸlarında sulu üzüm çok olduÄŸundan hepsi içki içer.” deyip onlara karşı hoÅŸ olmayan düÅŸüncelerini açık ÅŸekilde dile getirir.
Çelebî, eserinde Yezidî Kürtlere dair geniÅŸ malumat vermiÅŸtir. Anlattığına göre Sadrazam Kara Mustafa PaÅŸa Sincar’da 13 bin Yezidî’yi katletmiÅŸ, bir kısım Yezidî kadın ve kızlarını esir edip Diyarbekir’e götürmüÅŸtür.84 O, Yezidîlerin köpeÄŸe taptıklarını söyler ve “Ä°madiye Kürtleri bu Yezidî Kürtleri görse katlederler.” der. Onların Sincar’dan baÅŸka Musul civarında da yaÅŸamakta olduklarını belirtir. Onlar için yer yer “Yezidî Ekradı” ifadesini kullanır. Haklarında ÅŸunu söyler: “Bir Müselmanı katletmeÄŸe fursat ararlar. Åžayet yüzlerine karşı Åžeytan’a, Yezid’e ve kara köpeÄŸe lanet etsen ol aman u zaman vermeyüp ademi katlederler. Cümle tüfekendazdırlar kim, serçeyi kurÅŸunla gözünden ururlar. ‘Atamız ÅŸu kadar Hüseynî katletti’ deyu tefahur kesb ederler.” Ayrıca YezidîliÄŸin kurucusu olarak kabul edilen Åžeyh Hadi87 hakkında geniÅŸ malumat verir, fakat bir hata olarak onu sahabeden sayar. Yezidîlerden bahsederken “saçlı Kürt” ifadesini kullanır ki, bu da onların bugün olduÄŸu gibi saç ve sakallarını uzatmasındandır. GörüldüÄŸü üzere yeri gelince Kürt halkının güzel vasıflarını överken yeri geldiÄŸinde de kötü gördüÄŸü yönlerini yermekten geri durmamıştır.
Evliya Çelebi’nin Gözüyle Kürtler ve Kürdistan Mehmet AKBAÅž∗
Henüz yorum yapılmamış.