Sosyal Medya

Orhan Gencabay Röportajı: Bizde Vatan Demek Aile Demek

İnsanlar içinde bulunduğu şartlardan memnun olmadığı için geçmişi özleyebilir. Ben öyle değilim. Ben diyorum ki olması gereken oluyor. .



Binin üzerinde bestenin, 36 filmde baÅŸrolün, 50 yıldır dillere dolanan yüzlerce ÅŸarkının sahibi ve gönlünde taht kurduÄŸu milyonların "Orhan Baba"sı Orhan Gencebay, 1960'lardan bugüne dek gelen tüm nesillere hitap etti ve hemen herkesin hatıralarında izler bıraktı. Sevenlerinin tabiri ile onun "Orhanizm" felsefesini anlamak için Bodrum'da bir araya geldik. Ä°nsanların onu ailelerinden biri, hatta "baba" olarak görmesinin nedenlerini dinledik. "Dil Yarası", "Bir Teselli Ver", "Dertler Benim Olsun" gibi dillere pelesenk olmuÅŸ nice ÅŸarkıların hangi dönemlerde ve ne ÅŸartlarda yazıldığını tüm samimiyetiyle dinledik. Bir zamanlar "Batsın Bu Dünya" diyen Gencebay ile maziyi, hatıraları, Türkiye'nin nostaljik yıllarını konuÅŸacağımızı sanıyorduk, oysa geçmiÅŸe deÄŸil bugüne ve geleceÄŸe odaklanmış bir Orhan Baba ile karşılaÅŸtık.
 
MüziÄŸinizin çıkış noktası nedir? Dönem itibariyle Türkiye ve dünyada nasıl bir müzik ortamı var? Ä°lhamlarınız neler oldu?
 
Çok önemli bir soru bu. Benim ünlenme tarihim 60'ların sonudur ama ben en başından beri hiç ÅŸöhret olmayı düÅŸünmedim, sadece müzikte baÅŸarılı olmayı düÅŸündüm. Amacım Türk müziÄŸine güç vermek, müziÄŸi zenginleÅŸtirmekti. Yerli ve millî deÄŸerimiz müziÄŸimiz için gerekeni yapmaya çalıştım. Bunu hem bilgiyle hem de ameli olarak yaptım... Bilgili ve operasyonel biriyim ben. Altı yaşımdan beri müzisyenim. Her ne kadar kazayla da olsa yararını gördüÄŸüm bir kulvara girdim; klasik Batı müziÄŸi. Ama gönlüm halk müziÄŸi ve sanat müziÄŸindeydi. Bilahare Batı'nın temel prensiplerini öÄŸrendikten sonra Türk müziÄŸinde gereken neyse yapmaya çalıştım. Amacım tamamıyla buydu ve buna ÅŸiddetle ihtiyaç vardı.
 
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluÅŸundan itibaren kararsızlıklar vardı. "Türk müziÄŸi ne olmalı" konusu konuÅŸuluyordu. Hatta BatılılaÅŸma hareketleriyle Türk müziÄŸi yasaklandı bile. Batı müziÄŸi devlet konservatuarları kuruldu 1934'de. Türk müziÄŸi konservatuarı ise ancak 1976'da kuruldu. Ä°yi de, burası Türkiye, nasıl böyle olabilir? Bu ÅŸekilde yanlışlıklar vardı.
 
1937'de Türk müziÄŸi yasaklandı mesela. O zamanlar televizyon yoktu o yüzden radyolarda yasaklandı. Türk müziÄŸinin geliÅŸmesiyle ilgili ne bir okul ne de bir kurul vardı. 1960'lara kadar böyle geldi. 1960'lar patlama yıllarıydı. Ben de 68 kuÅŸağı denen neslin içerisinde yer alan biriyim. Türk müziÄŸinin bu eksiklerini çocukluÄŸumdan itibaren görmüÅŸtüm. Daha iyi olması için gerekenleri yapmaya çalıştım. Bu arada ünlendim de. Tamamıyla kendi bestelerimle ünlendim, kendi duygularımı ortaya koydum. Tabii temelim kendi müziÄŸimizin özlemi, biçimi, kalıbı, nazariyatı. Kendi deÄŸerlimizi öÄŸrendikçe ne kadar yüce ve büyük olduÄŸunu gördüm. Bunların daha iyi anlatılmasının gerektiÄŸini anladım. Buna çalıştım hep.
 
 
BaÅŸkaları tarafından arabesk denen müziÄŸe dâhil edilse de siz kendi müziÄŸinizi "serbest çalışma" olarak adlandırıyorsunuz. Neden arabesk dediler?
 
Ben kendi bestelerim, kendi aranjmanlarım, kendi ÅŸiirimle yer aldığım için birileri benim bu baÅŸarımı kıskandı. Bu baÅŸarıyı lekelemek için sözüm ona bana kötü bir yafta olarak "arabesk"i yakıştırdılar. Arabesk deyimi onlar için küçümseyiciydi. Onlara kesinlikle katılmıyorum. Amatör bir tarihçiyim, bu bilgilerime dayanarak bazı ÅŸeyleri detaylı biliyorum. "Arabesk" yapısal olarak Arap etkinliÄŸi demek... Ben bunu kesinlikle reddettim. Arabesk kavramı çok deÄŸerli bir kavramdır. "Siz bunun anlamını bilmiyorsunuz, objektif deÄŸilsiniz. Arabesk sübjektif bir kavramdır. Bilmiyorsanız konuÅŸmayın, öÄŸrenin de gelin" dedim. Çünkü arabeskin asıl anlamı Eski Mısır'dan gelen bir tanımdır. Ä°slamiyet öncesi, Mısır kültürü… Oradaki mimarı tarzı ve karışık süsleme tarzını ifade eder. Karışık süsleme tarzını elit kesim daha çok sever. Japonya'da bile görülmüÅŸtür bu. Arap kültürünün etkinliÄŸidir. Benim bununla ne alakam var? Onu bile bilmiyorlar.
 
Bu tarz asırlar boyunca yayılmıştır. OrtadoÄŸu'da oryantalist diye adlandırılan -bunun adını biz koymadık, Batılı koydu- kültürün içinde olan dansın iki figürüne benzer figürlerin klasik baledeki adı da arabesktir. Böyle bir etkilenme var. Araplar da Müslüman, biz de Müslümanız. Bu kültüre herkes katkıda bulunmuÅŸ. Biz çok büyük katkılarda bulunmuÅŸuz, hatta korumuÅŸuz. Osmanlı olmasaydı çok büyük kayıplar verebilirdik bu konuda, bunu da biliyoruz. Arap kültürü ve Türk kültürü arasında ise bir alışveriÅŸ tabii ki var. Beraber devletler kurmuÅŸuz, Türkler devletlere baÅŸkomutanlıklar yapmış. 
 
Ä°slam'ın deÄŸerleri her iki tarafta da hâkim olmuÅŸ. Bu güzellikleri halkımızın tercih etmesi dolayısıyla en büyük güç oradan geliyor. Ben de ne yaptıysam halkımızın büyük ilgisini gördüm. Bana gösterilen ilgi kimseye gösterilmedi diyebilirim. Bunu kıskananlar bana çamur atmak için kötü bir yaftaymış gibi arabeski yapıştırmaya çalıştılar. Ben de dedim ki "Arabeski tarif eden beri gelsin." Ses yok. Anlamını bile bilmiyorlar. Ben onun için ÅŸöyle derim: Benim çalışmalarım serbest çalışma. Serbest çalışmalar bugünün dinamizmini, tarihi deÄŸerlerimizi, yaÅŸadığımız deÄŸerleri içerir. Aynı zamanda bugünün dünyasının iletiÅŸim araçlarını kullanarak tabii ki. Biz ÅŸu anda Türkçe konuÅŸuyoruz, elhamdülillah Müslümanız. Geleneklerimiz, göreneklerimiz, deÄŸerlerimiz var. Bunları korumalıyız. Ben hep bunu söyledim. Hakkımda yirmiye yakın kitap yazıldı. Olumsuz yazanlar benden 30-40 sene sonra özür dilediler! "Seni yeni anlıyoruz" diyerek.
 
Sizin müziÄŸinizde bir yandan rock tınıları da var, Hint'ten ve bizden esintiler de. Böyle bir birikimi nasıl edindiniz, nasıl ilham aldınız?
 
Klasik Batı müziÄŸiyle baÅŸladım ve bu bana çok örnek oldu. Klasik Batı müziÄŸinin tekniÄŸi harika… Polifonik sistemi mükemmel, birden fazla ses bir arada, bir ahenk içinde… Bütün teknik bunun üzerinde kurulmuÅŸ. Bizde de melodi zenginliÄŸi acayip. Bunları görmek ve geliÅŸtirmek için hep çalıştım. DeÄŸerlerimizi çok daha zenginleÅŸtirmek, geliÅŸtirmek mümkün ve bundan sonra daha da farklı ÅŸeyler yapacağım. Ben bir teorisyenim aynı zamanda. "Ne yapıyorsun" diye soranlara ÅŸöyle diyorum: "Ben Türk müziÄŸinin devamıyım. Yeni bir solukla 50 yıldan beri yeni bir yapı kuran kendine has özellik oluÅŸturan Türk müziÄŸinin devamıyım."
 
Çalışmalarınızla müziÄŸimize yeni açılımlar getirdiniz ama bunu yaparken kendi deÄŸerlerimizden istifade ettiniz deÄŸil mi?
 
1926'ya kadar Osmanlı'da yapılan Sanat MüziÄŸi sistemi harikadır. Ben öncelikle kendi deÄŸerlerimin ne olduÄŸunu anlamaya çalıştım. Bizim ülkece iyi bir ÅŸey yapabilmemiz için orijinali bilmemiz, araÅŸtırmamız ve geliÅŸtirmemiz gerekir. Bu sayede geliÅŸiriz. Bunları yaparken orijinali koruyup bugünün tekniÄŸi ile ortaya koymamız lazım. Özgür düÅŸünce ve özgür çalışma bunları yaparken ÅŸart. Ben o yüzden serbest çalışmalar diyorum yaptığım müziÄŸe.
 
Çıktığınız dönem olan 60'ların sonu, 70'lerin başında müzik alanında özellikle çok büyük deneysel çalışmalar ve felsefi bir anlayış var. Siz de o dönemin çocuÄŸusunuz. Sizce 60 ve 70'lerin sırrı nedir?
 
II. Dünya Savaşı çok yenilikler getirmiÅŸtir. Muazzam acıdır ama bittikten sonra savaÅŸ sanayiinde oluÅŸturulan ürünler, özellikle telsiz ürünleri sivile intikal etmiÅŸ ve elektronik müzik oradan doÄŸmuÅŸtur. Elektronik müzik, elektronik gitar, elektronik piyano, efekt sesler, kanal kayıtları vesaire. "SavaÅŸtan yararlanacak ne var" derseniz, savaÅŸ sanayiinin yararı budur. ÇeÅŸitli gruplar çıkmaya baÅŸlamıştı. Onlardan evvel her ülkenin halk müziÄŸi ve klasik müzik vardı. Sonradan türler çoÄŸalmaya baÅŸladı. Hepsinin bir mantığı var. Bir de özellikle düÅŸünce tarzı çok geliÅŸti. 
 
ÖrneÄŸin hippiliÄŸi herkes garipserdi. II. Dünya Savaşı'nda çocuk olanlar 1960'lı yıllarda büyüdüler. O büyüyen çocuklar sorgulamaya baÅŸladılar: "SavaÅŸ korkunç bir ÅŸey çünkü ailelerimizi bizden aldı." O yüzden hippiler "savaÅŸ yapma, aÅŸk yap" derler. "Sevgiyle dolu olun" derlerdi. DüÅŸünce tarzı çok deÄŸiÅŸti 1960'larda. Özgürce düÅŸünerek insanların mutluluÄŸuna, özgürlüklerine saygı duydular. Demokrat olma, deÄŸerleri daha çok koruma ile ilgili getirileri vardı. Yeni bir dönem baÅŸlamıştı II. Dünya Savaşı'ndan sonra. 1960'lardan baÅŸlayıp 1970'lerde de devam etti.
 
O dönem Türkiye'de de bir ÅŸeyler oluyordu. Bunlar sizi nasıl etkiledi, bestelerinize nasıl yansıdı?
 
1970'lerde bizde de farklı bir ÅŸey vardı. 1970'li yıllardan önce 1960'ların sonunda bizim geçirdiÄŸimiz özel olaylar var. Biz 1960'larda darbeyle tanıştık. 1960'ların sonuna doÄŸru baÅŸlayan saÄŸ-sol olayları sırasında bizi bölmeye çalıştılar. Bunlar bir plan gereÄŸiydi. 1980'lere kadar geldik, can güvenliÄŸimiz kalmamıştı, kardeÅŸ kardeÅŸi öldürüyordu. "8 bin 533 kiÅŸi 5-6 sene içerisinde öldürülmüÅŸ, yaklaşık 30 bin kiÅŸi yaralanmış, 17 bin faili meçhul cinayet iÅŸlenmiÅŸ" laflarıyla büyüdük biz. Bunlar hep 70'lerde oldu. Bunları ölümüne yaÅŸadık. Ben de bazı bestelerimde bunları ifade ve tenkit ettim. "Batsın Bu Dünya"yı bu yüzden yaptım 1975'in sonlarında. Bunlar protest bestelerdir. 1978'de "Bitecek Dertlerimiz"i ümitle yazdım. "Sen De Haklısın" da dedim ama herkese hak vermedim. Neler neler yazdım… Neticede halkımız tüm bu eserleri olaÄŸanüstü sevdi, saydı.
 
1970 olayları da bir planın gereÄŸiymiÅŸ. Bazı ülkelerin bölüp parçalama planlarıymış. Turgut Özal'ı yakından tanırım. Ecevit'i de, Demirel'i de tanırım. Hepsine Allah rahmet eylesin. Baba oÄŸul, abi kardeÅŸ gibiydik. Siyasetle hiçbir zaman doÄŸrudan iÅŸim olmamıştır ama ben vatansever olarak, hümanist olarak yaptıklarımı savundum. Siyaset bir amblemdir, bazı kurguları vardır. Herkes ona göre davranır. Tabii hepsinin amacı ülkeye hizmettir. Hizmetini iyi yapandan da Allah razı olsun. 15 Temmuz'da bizi bölmeye çalışanların oyunlarının en acılarından birini gördük. Daha kötüsü olabilirdi, olmadı. Bu Sevr'in bir projesidir, benzeridir.
 
O dönemlerin etkisi olsa gerek; eserlerinizde birliÄŸe, beraberliÄŸe, kardeÅŸliÄŸe çaÄŸrı yoÄŸun. Olumsuz etkileri nasıl aÅŸtınız peki?
 
ÇocukluÄŸumuzdan beri öÄŸrenmeye çalıştığım bazı konular vardı ve öÄŸrendikten sonra beni güçlendirdiler. Mevlâna der ki; "Allah ile bir olana ölüm de ömür de hoÅŸ gelir". Yaratan'a teslim olan, biat eden biriyim. O ne derse o olur, her zaman da her ÅŸeye hazırım. Böyle bakınca yaÅŸamın deÄŸerlerini daha iyi görüyor insan. Öfkelenmiyorsunuz. Yaratan ne yaratıyorsa mükemmel yaratmış. Biz bilmeden bozuyoruz onları. Bunu görüyorum. "O" bana büyük sakinlik katıyor.
 
Ä°nançtan bahsetmiÅŸken; ÅŸarkılarınızda sık sık "kader" kodlarına yer veriyorsunuz. Bu kodlar ne anlatıyor?
 
Kader bilimsel bir konudur. Kader bizim inancımızın temelinde olması gereken en büyük deÄŸerlerin başında gelir. Kader ihtimaller hesabının tümüdür. Kâinatta ne kadar olasılık varsa, belki katrilyonca, bunların tümüne kader ihtimalleri denir. Kader ihtimallerinin astrofizikte bir benzeri vardır. Ben amatör bir astrofizikçi sayılırım. Müspet bilimi de, materyalist felsefeyi de tanımaya çalışıyorum. Onlar aslında birdir ama felsefenin mana âlemi eksik. Pozitif bilim maddi âlem için harikadır da, mana âleminde eksiktir. Ben ÅŸahsen yeterli bulmuyorum. Kader aslında bilimsel bir konudur. Bazıları batıl kaderi kadermiÅŸ gibi söylüyor. Bu son derece yanlıştır. Bizim batılla iÅŸimiz yok. Alın yazısıyla kader ayrı konulardır. Ben onu hep ÅŸöyle söylerim; boÅŸ bir bilgisayarın içine ÅŸu anda bilinen bütün bilgileri doldurun, sonra ona bir soru sorun; bilgisayar o soruya içindeki bilgilere göre verecektir. Alın yazısının ne olacağını bilmiyoruz ama bunların içinden çıkacak bir sonuçtur.
Milyarca, katrilyonlarca ihtimal var, bunların içinden sorduÄŸun sorunun cevabı geliyor. Ä°ÅŸte alın yazısı da bu. Kader aslında olasılıktır.
 
Kader her ÅŸeyin deÄŸiÅŸimini de içeren bir ÅŸey.
 
Ona bizim aklımız ermez. Neden ermez? Astrofizikçiler güzel bir ÅŸey söyler: "Bu kâinatın yüzde 90'ı hiç tanınmıyor. Yüzde 10'unun yüzde 1'ini tanımlamaya çalışıyoruz". Evet, bilinen bu kadar… Biz bu bilgimizle rasyonalizm, felsefe yapıyoruz, sonra da bu bilgilerin çoÄŸunu deÄŸiÅŸtiriyoruz ama deÄŸiÅŸmeyen ÅŸeyler var: "Yaratılış gerçeÄŸi". Mutlak deÄŸiÅŸmez olan odur. Bunun felsefesi yapılmaz. Yaratan yaratmıştır. Birinci gerçek budur. Ä°kinci gerçek akıl gerçeÄŸidir. Onu deÄŸiÅŸtiriyoruz. Üçüncü gerçek de inançların hakikatleridir. Her ÅŸey senin inanışına göre kurulur. Onu deÄŸiÅŸtiremezsin. Adam oduna inanıyorsa onu deÄŸiÅŸtirmen mümkün deÄŸil. Onunla yaÅŸar, onunla yürür. Bir ÅŸey diyemezsin ama bilerek inanıyorsa saygıyla karşılarsın.
 
Ä°nsanların yüzde 68'i geçmiÅŸ günleri özlüyormuÅŸ. Sizin "nerede o eski günler" dediÄŸiniz bir zaman var mı?
 
Ä°nsanlar içinde bulunduÄŸu ÅŸartlardan memnun olmadığı için bunu söyleyebilir, geçmiÅŸi de özleyebilir. Ben öyle deÄŸilim. Ben diyorum ki olması gereken oluyor. Bunu bu kâinatın ilahi bir adaleti olduÄŸuna baÄŸlıyorum. Çok kiÅŸi bunu dinî olarak ifade eder. Yalnızca dinî olarak deÄŸil, bu kâinatın ilahi sistemi doÄŸruluk, güzellik, iyilik, estetik, adalet ve paylaÅŸmaya yöneliktir. Ağırlık merkezi budur. Ama biz onun kötü yönünü de kullanıyoruz. Evren kötüye kullanmıyor bunu, çünkü yaratanın yarattığı kâinat muhteÅŸemdir. Kötü olan bir ÅŸey kesinlikle yoktur. Bizim iÅŸimize gelmediÄŸi zaman kötü olur. Biz insan olarak olması gereken üniteyiz burada. Bunu genelde Panteistler çok iyi ifade eder. Tamamıyla bilgiyle ilgilidir. Ben bilgiyi de ÅŸöyle deÄŸerlendiriyorum: Bilgi mutlaktır, mutlak tektir, tek birdir, bir de Allah'tır. Yaratan onunla bütünleÅŸir. Biz ne kadar öÄŸrensek de her zaman bir eksiÄŸimiz olacağı için tam deÄŸiliz.
 
Toplumun en çok kucakladığı ve benimsediÄŸi ÅŸahsiyetlerden birisiniz. Ä°nsanlar saygı duyduklarına "abi, abla" derler ama sevdiklerine "ana, baba" derler. Size de "Orhan Baba" lakabını uygun gördüler. Bunun sebebinde sanırım getirdiÄŸiniz yeniliklerin yanında felsefeniz ve deÄŸerlerinizi korumanız yatıyor.
 
Kesinlikle. Ben sadece sevgi ve aÅŸk ÅŸarkıları yazmıyorum. Onlar çok önemlidir, o ayrı ama yaÅŸamla ilgili olması gerekenleri melodiye aktarıyorum. Bu ÅŸekilde bir felsefe yapmaya gayret ediyorum. Bunlar gönül dostlarımıza yansıdığında bütünleÅŸiyoruz. Benim bu düÅŸüncelerime bazı arkadaÅŸlar "Orhanizm" diyorlar. (gülüyor) Ben anlattıklarımı hep özenle, ciddi bir ÅŸekilde anlatmaya çalışıyorum. Ä°lahi adaletin içindeki deÄŸerlere sadık kalarak anlatıyorum. Onlar; sevgi, saygı, güzel, doÄŸru, estetik, adalet, paylaÅŸmak... Ben hep bunları anlatmak için çaba gösteriyorum. Bunlar hiçbir zaman eskimeyecek, ilahi adaletin özünü oluÅŸturan deÄŸerler. Tüm bu kurgu Yaratan'ın kurgusudur. Tamamıyla bilmemiz mümkün deÄŸil ama anlamaya gayret etmemiz gerekiyor.
 
Sizden başka bir "Orhan Baba" daha tanıyoruz biz; sazınız. Onunla olan ilişkiniz nasıl?
 
Sazım "Orhan Baba" 52 yaşında. Allah gani gani rahmet eylesin büyük ustamız Ragıp Akdeniz'e 52 sene evvel yaptırtmıştım. Bir de kardeÅŸi tambura sazım var, o da hep baÅŸucumda durur. Neredeyse bütün bestelerimi bu divan sazında yaptım. Onunla öylesine bütünleÅŸtik. Tınısı beni çok etkiler. O benim en büyük sırdaşım.
 
Kim bilir neler gördü neler yaÅŸadı sizinle birlikte.
 
Hem de nasıl. 52 seneden bahsediyoruz.
 
Bir dönem özellikle 70 ve 80'lerde ÅŸoförler ve minibüsçülerin "Orhancılar" ve "Ferdiciler" olarak tabir edilen iki ana gruba ayrıldığı söylenir. Siz o dönemi nasıl yaÅŸadınız?
 
O yıllarda farklı etkinlikler vardı. Nasıl saÄŸ-sol olayları vardıysa her ÅŸeyi ikileÅŸtirme alışkanlığı vardı. O yüzden bizi hep öyle lanse ettiler. Yoksa Ferdi benim kardeÅŸim, birbirimizi çok severiz. Bu her ÅŸeyi çiftleÅŸtirme bir kasıttı aslında. SaÄŸ-sol olayları ile nasıl bizi zayıflatmaya çalışıyorlarsa, diÄŸer ÅŸeylerde de bu kuÅŸkusuz böyleydi.
 
Toplumsal yapımızda çeÅŸitli müdahaleler ve krizler oldu. Sizce toplumumuz bunlardan nasıl etkileniyor ve nasıl mücadele ediyor? Mevcut sorunlarla mücadele yolunda nasıl gidiyor Türkiye sizce?
 
Biz çeÅŸitli zorluklar yaÅŸadık ve hâlâ da yaşıyoruz. Bunlar hiçbir zaman bitmeyecek ancak bizim toplumumuzun saÄŸduyusu saÄŸlam. Bazı güzelliklerimiz var ki bizi korurlar ve iyi ki de onlar varlar. Binlerce yıldır biz buradayız ve bu güzellikler sayesinde varlığımızı sürdürebildik. Bizim ülke olarak en büyük kazançlarımızdan biri, aile toplumu olmamız. Bu nedenle bizde vatan kavramı çok güçlü… Vatan demek aile demektir. Ne kadar bazı ÅŸeyler bozulmaya çalışılsa da bu deÄŸerler bizi koruyacak, büyük ve güçlü bir ülke olarak kalacağız. Suriye, Irak, Bosna, Kafkaslar... Buralarda bizim bakiyelerimiz var. Onlara tabii ki sahip çıkmalıyız. Onlar bir zamanlar bizim hegemonyamız içinde varlıklarını bize bağımlı olarak da sürdürdüler. Åžu an uygulanan bu politika çok doÄŸrudur ve isabetlidir. Türkiye'nin de güvenliÄŸi söz konusudur. Ben siyasetçi deÄŸilim, vatandaşım ama yapılanı da görüyorum. Böyle olması lazımdır. BaÅŸkanımız doÄŸru yoldadır.
 
60 yıla yakın bir sanat hayatınız var. Nostalji denilince ne anlıyorsunuz? Bir tercih hakkınız olsa geçmiÅŸ mi, gelecek mi yoksa ÅŸimdiyi mi tercih ederdiniz?
 
Nostalji deyince tabii sevdiklerini arıyor insan. Toprağın altında yatan canlarını özlüyor. Kaşı gözü yarılan bazı kaybolmaması gereken deÄŸerlerimiz var aynı zamanda, onları kaybetmemeliyiz. 50'lerde koltuÄŸunun altına iki ekmek koyan baba kahramandı. Benim gazi dedem I. Dünya Savaşı'nda 14 buçuk yıl savaÅŸmış ülkemiz için. Yunanlılara esir düÅŸmüÅŸ. Yunanlılar esir diyetine 10 kuruÅŸ demiÅŸler. Babaannem 10 kuruÅŸu bulup da verememiÅŸ. Biz bunları yaÅŸadık ama insanlar o zamanlar mutluydu ve komÅŸusuna da ÅŸartlar ne olursa olsun sahip çıkıyordu. Bu deÄŸerleri kaybetmememiz lazım. Biz hâlâ aile toplumu olarak yaÅŸadığımız için çok güçlüyüz.
 
ORHAN GENCEBAY KÄ°MDÄ°R?
 
1944'te Samsun'da doÄŸan besteci, ses sanatçısı, ÅŸair, enstrümanist, aranjör, müzik yapımcısı, müzik direktörü ve aktör Orhan Gencebay, tüm toplumu kucaklayan, duygularına tercüman olan besteleriyle müzik dünyasında "Orhan Baba" olarak nam saldı. MüziÄŸe 6 yaşında, Rus konservatuvarı mezunu ve aslen Kırım göçmeni eski bir opera sanatçısı olan Emin Tarakçı'dan keman ve mandolin dersleri alarak baÅŸladı. 7 yaşında baÄŸlama ve Türk Halk MüziÄŸi dersleri almaya baÅŸladı. 13 yaşından itibaren Türk Sanat MüziÄŸi ve tambur eÄŸitimi ile devam etti. Samsun ve Ä°stanbul'da halk evlerinin kuruculuÄŸunda bulundu. Eski adıyla Dârülelhan olarak anılan ve Türkiye'nin ilk konservatuarı olan Ä°stanbul Belediye Konservatuvarı'na girerek bir süre icra heyetinde bulundu. Bugüne kadar 32 sinema, 4 TV filminde baÅŸrol oynadı, 90'a yakın filmde müzik direktörlüÄŸü yaptı. 1000'den fazla besteye imza atan sanatçı, bunların 300'e yakınını kendisi seslendirdi. Gencebay'a 1999 yılında Kültür Bakanlığı'nca devlet sanatçısı unvanı verildi.
 
Kaynak: Lacivert Dergi / H. Sena Kartal
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.