Sosyal Medya

Dücane Cündioğlu: "Türk"ün şuuruna çizilen hudut" (!?)

Ezanın Türkçeleştirilmesi üzerine yakınları Atatürk''e, "Sorularla karşılaşıyoruz, cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Ezanın Türkçeleştirilmesinin nedeni hakkında bizi aydınlatabilir misiniz?" diye sormuşlar. Atatürk bir harita getirtmiş. Güney hududunun belirsizliğini anlatmış. Arazinin engellerinden bahsetmiş. "Ben Türkçe Ezan''la hudut çizdim" demiş: "Türk olanlar, Türklük şuuru taşıyanlar bizim tarafta kalır, Arap olmak isteyenler Arapların bulunduğu bölgeye göçer. Türk''ün şuurunda da hudut çizilmiş olur." (Nihat Dinç, "Gönüllü Diplomat: Bir Diplomatın Meslek Yaşamından Notlar", sh. 62, İstanbul, 1998)



Nihat Dinç''in Emin Soysal''dan naklettiÄŸi bu rivayetin benim nazarımda en dikkat çekici olan kısmı, bizâtihi Türkçe Ezan meselesi deÄŸil, bilakis Türkçe Ezan vasıtasıyla varılmak istenen ÅŸu hedef: "Türk''ün ÅŸuuruna hudut çizmek!"
 
Türkçe Ezan meselesi
 
Ancak biz yine de ÅŸu Türkçe Ezan meselesinin serencâmı hakkında okurlarımıza kısaca bilgi verelim: Ä°lk Türkçe Ezan, 1932 Ramazanı''nda tatbik mevkiine konulan inkilâblar sırasında (30 Ocak 1932''de) Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii''nde okunmuÅŸ, 18 Temmuz 1932''de Diyanet Ä°ÅŸleri ReisliÄŸi Türkçe Ezan''ın metnini tesbit edip müftülüklere 1933 Ramazanı için hazırlık yapmaları talimatı göndermiÅŸ, ancak 1 Åžubat 1933 yılında Bursa''da meydana gelen bir protesto hareketinin sert bir ÅŸekilde bastırılmasının hemen ardından (4 Åžubat 1933''de) Diyanet Ä°ÅŸleri ReisliÄŸi bu sefer Türkçe Ezan okunması konusunda müftülüklere tehditkâr bir tâmim gönderip, 6 Mart 1933''de "Türkçe Ezan" metniyle birlikte okunacak "Türkçe Tekbir" ve "Türkçe Salât u Selâm" sûretlerini dağıtmıştır. 9 yıl boyunca yasal dayanağı olmaksızın uygulanan "Arapça Ezan yasağı", 2 Haziran 1941''de Ceza Yasası''nın 526. maddesine yapılan bir ilaveyle yasallaÅŸmış ve "Arapça Ezan ve Kâmet" okuyanlara 3 aya kadar hafif hapis ve 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezası getirilmiÅŸtir. En nihayet resmî vaz''ından 9 yıl sonra (16 Haziran 1950''de) bu yasak merhûm Adnan Menderes''in teÅŸebbüsüyle kaldırılmış ve bu tarihten itibaren 18 yıllık Türkçe Ezan uygulaması, ilginç bir inkilâb denemesi olarak tarihteki yerini almıştır. (Tafsilât için bkz. Dücane CündioÄŸlu, "Türkçe Kur''an ve Cumhuriyet Ä°deolojisi", Ä°stanbul, 1998)
 
Åžimdi, tekrar baÅŸa dönelim ve ÅŸu suâli soralım: "Türk''ün ÅŸuuruna hudut çizmek niyeti, bu uygulamayla birlikte hedefine ulaÅŸmış sayılabilir mi?"
 
Türk''ün ÅŸuuruna çizilen ilk hudut: Lozan
 
Benim bu suâle cevabım esas itibariyle menfidir ve gerekçesi de zannedileceÄŸi üzere Türkçe Ezan uygulamasının yaklaşık yarım asır önce kaldırılmış olması deÄŸildir; zira Türk''ün ÅŸuuruna hudut çizme denemelerinin baÅŸlangıcı, 1932 inkilâbı deÄŸildir. Bu hudut siyasî olarak önce Lozan''da çizilmiÅŸ ve Cumhuriyet''in ilanından sonra da bu siyasî hududun içi yavaÅŸ yavaÅŸ doldurulmaya baÅŸlamıştır. Nitekim 3 Mart 1924 tarihi, bu bakımdan Türk''ün ÅŸuurundaki hududun sınırlarını daraltma projesinin en önemli adımlarından biri olarak telâkki edilmek lâzım gelir.
 
Bir düÅŸünelim: Acaba bugünün aydını, niçin 1924 öncesini nefretle anmayı bir itiyad haline getirmiÅŸtir? Niçin Elmalılı Hamdi Yazır''ın tefsirinin Mukaddeme''sinde yer alan, "Mektebde okuduÄŸum zamanda Arabistan''ı bizim diye belledim" cümlesi, eser basılırken çıkarılmak lüzûmu hissedilmiÅŸtir? Hangi ideolojiye mensup olursa olsun bugünün gençleri nezdinde acaba niçin tarih (tarihimiz), âdeta önünden geçilmesi yasak olan bir mezarlık haline dönüÅŸmüÅŸtür? Evet niçin bugün Cumhuriyet''in çocukları, bin yıllık bir halıya bin yıldan beri basıyor olduklarının ÅŸuurunda deÄŸiller? Bırakalım Fuzulî''yi, Nâbî''yi, Nedim''i, gençlerimizin Akif''i, Fikret''i, Yahya Kemâl''i okuyamamaları, okusalar bile anlayamamaları, ÅŸuurlarındaki o bildiÄŸimiz hudutla alâkalı deÄŸil midir?
 
Bu ve benzeri suâllere cevaben denebilir ki: "Türk''ün ÅŸuuruna çizilen hududun siyasî cephesi küçüldü, küçültüldü... Bu doÄŸru! Kezâ Türk''ün ÅŸuuruna çizilen hududun fikrî ve ilmî cephesi de küçüldü, küçültüldü. Bu da doÄŸru! Ancak unutmamak gerekir ki ÅŸuurumuzdaki bu küçül(t)me, karşı konulması imkânsız olan bir zaruretin icabıydı."
 
Hadi bu yakışıklı cevabı -bazı ihtirazî kayıtlarla beraber- kabul edelim ve ÅŸuurumuzdaki küçülmenin mücbir sebeplerini anlamaya çalışalım. Peki ama, kollektif ÅŸuuraltımıza yerleÅŸmiÅŸ olan büyüklük duygusuyla nasıl baÅŸa çıkacağız ve ÅŸuurumuzun hudutları küçülürken, kollektif ÅŸuuraltımızdaki büyüme istidadını nasıl bastıracağız? Evet, bu millet ÅŸuuruyla ÅŸuuraltı arasındaki derin ve onulmaz çeliÅŸki sebebiyle yaÅŸadığı bu ÅŸizofreniden nasıl kurtulacak?
 
AnlayabildiÄŸim kadarıyla ma''ÅŸerî vicdanın cevabı ÅŸöyle: "Gündüzleri (uyanıkken) gördüÄŸünüz rüyalar sizin olsun; bize geceleri (uykudayken) gördüÄŸümüz rüyalar yeter!"
 
* Bu yazı  2 Mart 1999 yılında Yeni Åžafak Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.