Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İnsan Kalbine Yüklediği Kibir Kadar Noksandır



Kibirli insanların hep mutsuz olduklarını görmüÅŸümdür. Bu tip insanlar maddi/manevi sahip oldukları her ÅŸeyin kendilerinin olduklarını öne sürdüklerinden çoÄŸunlukla dünyevi bir hayatı mihenk almışlardır. Ä°nsanın kimi zaman maddi imkânları artabilir. Kimi zaman ise bu durum tam tersine dönebilir. Fakat kibir zengin veya fakir dinlemeyen zehir gibidir. Yeter ki kalbe ulaÅŸabilsin. Hz. Ali (r.a) kendisine atfedilen bir sözde “Bir insanın kalbinde ne kadar kibir varsa o kadar noksanlık vardır.” der.  
 
Kibir beraberinde bencilliÄŸi getirir. Bencillik ise -ben- merkezli hareket etmeyi ve karşısındakiyle bu ÅŸekilde konuÅŸmayı alışkanlık haline getirmiÅŸtir. Ben merkezli hareket etmek kiÅŸiye mutlaka kaybettirir. Kibirli insanların her zaman haklı olduklarını dile getirmesi bilinen bir husustur. Ä°nsan, kendi içinde mukayese etmediÄŸi bir hayatın muhasebesini yapamaz. Ä°slam dini, bizleri aşırılıktan ve uçlardan uzak tutan ve daima itidal yolunu tutmamızı isterken, kibir ise bizlere en güçlünün, en çoÄŸun daima kendimizde olması gerektiÄŸini söyler. Kibir bir nevi ben’lik ve en’likten ibaret kendimizle olan kavgamız ve ötekine verdiÄŸimiz bozgunculuktur.
 
Ä°nsanın insanı tamamlamadığı her çaÄŸda sloganlar, alkışlar, yumruklar birbirine destek bulacaktır. Kibir kimi zaman kendini bir imparatorun tahtında, kimi zaman bir teknik direktörün gözlerinde, bazen ise dünyaca ünlü bir markanın CEO’sunun kalbinde yer iÅŸgal eder. Ä°nsan olarak fıtratımız gereÄŸi nefsani varlıklar ÅŸeklinde yaratıldığımız için kibrin bu ÅŸahane yaratılışına veya cemiyet hayatına ne gibi faydası var diye bazen düÅŸünmüyor deÄŸilim? Ancak Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde kibrin zararından bahsetmesi farz-ı misal beyaz ile karanın bir olmaması fakat beraber olmadan da hareket edemedikleri sonucunu ortaya çıkartıyor. Ä°slam tasavvuf düÅŸüncesinde önemli bir yere sahip olan ve Åžeyh-ül Ekber sıfatıyla bilinen Ä°bnü’l Arabi’nin de bu yönde bilinen bir sözü mevcut: “Her ÅŸey zıddı ile kaimdir. Kıymetlidir.” Kibir olmadan tevazuu nereden bilecektik. DeÄŸil mi?
 
 
Her insan kibre bulaşmıştır
 
Peygamberleri beri tutmak kaydıyla her insana kibir bataklığından bir çamur da olsa bulaÅŸtığını düÅŸünüyorum. Nice âlim sahip olduÄŸu ilmi paylaÅŸmadığı için nice zengin kazandığı malın kimin tarafından verildiÄŸini unuttuÄŸu için nice yönetici kendini ilah edindiÄŸi için nice fakir ise baÅŸlarını aÅŸağıdan yukarıya doÄŸru kaldırdıkları için helak olmuÅŸtur. Hatırlamakta fayda var. Kibirli insanlar kıskançtırlar. AÅŸağıdan yukarı bakanlar günü gelir yukarıdan aÅŸağıya bakabilirler.  
 
PaylaÅŸamamak da kibirli insanların kötü huyları arasındadır. Materyalist bir yaÅŸantı sergileyen bu insanların aslında ne topluma ne de kendilerine fayda saÄŸlayacak hareketlere giriÅŸtikleri görülmüÅŸtür. Tekelci anlayışla varlığın sadece kendilerinde egemen olduklarını ileri sürerler. Bu anlayışla kendi zihin dünyalarını inÅŸa ederken menfaat karşılığı itaatten söz ederler. Ayrıca yaptıkları yardımı Allah’ın adını anarak yapar ve kendi narsist kimliklerine din elbisesi giydirirler. PaylaÅŸamayan insan yaÅŸamanın yorgunluÄŸunu da tadamaz. Çünkü hay-at ve vefa-t biz insanlara pay edilmiÅŸtir. Kibirli insan hayy sahibi olamayacağı gibi pay sahibi de olamayacaktır. Onlar zaten ölüdürler. Pay sahibi olanlar ise vefa ettiÄŸi için vefat ederler.
 
Postmodern çaÄŸ ile beraber insan kibri daha bir olgunluk kazandı diye düÅŸünüyorum. Sanki bu çaÄŸ, insanın kendi tanrılarını yaratması bakımından birileri tarafından özenle dizayn ediliyor. GeçmiÅŸte insanların putlara, kullara taptığı gerçeÄŸi artık günümüzde kendi benliklerle yer deÄŸiÅŸtirmiÅŸ vaziyette. Aynaların yerini artık günümüzde akıllı (!) cep telefonlarının kameraları almış durumda. Sosyal medya ve kitle iletiÅŸim (imha) vasıtaları sayesinde tıklanmalar, beÄŸenilmeler insanın kibrini pohpohluyor. Durum böyle olunca sadece ekranların karşısında deÄŸil sokakta da iki ayaklı kibir abideleri dolaşıyor. Sokağın dilinin kibir ile kirlenmesi toplum ve cemiyet hayatımızın da giderek buna göre ÅŸekil aldığını görmemizi saÄŸlıyor. Bilakis beÅŸeri hayatımız, cemiyet hayatıyla ne kadar mütevazı yaÅŸarsa o kadar zenginlik ve ferah kazanır. Toplumumuzun uÄŸradığı kapitalizm sonrası yaÅŸantı ve özellikle Amerikan yaÅŸama biçiminin getirdiÄŸi deÄŸiÅŸikler maddi imkânların da artmasıyla beraber, kısıtlı dünyaları küreselleÅŸtirmiÅŸ ve maddiyata daha kolay eriÅŸebilmeyi saÄŸlamıştır. Kibir kompleksiyle insan iliÅŸkileri zayıflayan toplumumuzun derinden ve içten içe iÅŸgal edilmeye baÅŸlanıldığı görülmekte ve yaratılan sanal dünyanın insan zihinlerinde ağır hasarlar bırakabileceÄŸi düÅŸünülmektedir.
 
 
Kibir insanın kendi nefsini ilah edinmesidir
 
Kibir insanın kendi nefsini ilah edinmesidir. Nefsini ilah edinenler ise ne insana ne de tabiata saygılı davranır. Tabiatın sonsuz yaratılışı karşısında kendini üstün gören insana Kuran ÅŸöyle hitap etmektedir. “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne daÄŸlara boyca ulaÅŸabilirsin”.[1] Postmodern insanın tabiatla arası pekiyi deÄŸil. Hele ki çağımızda büyük ÅŸehirlerde yaÅŸayan insanların büyük bir kısmı kendilerini parklara atıyorsa! Parkın tanımını ÅŸu ÅŸekilde yapabilmek mümkün; doÄŸal yaÅŸamı mahvettik, eÄŸlenmek, gezmek veya dinlenmek istiyorsanız belli arazi dairesi içerisinde kalacaksınız.
 
Öte yandan kibir bunalımı yaÅŸayanların topraktan sefa sürdükleri öne sürülebilir. Fakat toprak kindardır. Vefasız olana cefa çektirmesini de bilir. Toprak üzerinde hakkı olduÄŸunu dile getirenlerin topraÄŸa eziyet etmeye hakkı yoktur. Ä°nsanın toprakta deÄŸil, toprağın insan üzerinde hakkı vardır. Yaratılışın estetiÄŸini, sanatını, asudeliÄŸini bozan ÅŸey çok kazanma arzusu ve kibirdir. Tabiatın gayesiyle taban tabana zıt bir eylem içerisinde bulunan asrımızın kibirli insanı medeniyet ve çaÄŸdaÅŸlık adına kâdim bir mirası görmemezlikten gelerek kendine baÅŸka menfaat kapıları bulmaya çalışmıştır.
 
Sözün özü; kibrin, insanın yaratılışından beri var olagelen en keskin nefsani duygulardan biri olduÄŸunu ve insan var olduÄŸu müddetçe kibrin de var olacağını bildiÄŸimiz için en azından kimi olay ve durumlar karşısında kendimizi yüce görmeyi bırakmayı denemeliyiz. Post modern çağın ben-merkezli dünyası karşısında alternatif bir varlık sahası olarak her zaman kendi medeniyetimizin materyallerinin farkına varmalı ayrıca yeniden diriliÅŸimizi tasavvuf düÅŸüncesini benimseyerek ele almayı deÄŸerlendirmeliyiz.  
 
Åžerî'atde ÅŸu senindir bu benim
 
Tarîkatde hem senindir hem benim
 
Hakîkatde ne senindir ne benim
 
Ma’rifetde ne sen varsın ne de ben…
 
Müellif: Furkan Türkmen / Dünya Bizim Web Sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.