Sosyal Medya

Türk Diline Dil Uzatanların Dilleri Kurusun (Peyami Safa)

Bir zamanlar Türkiye’de, ülkenin en büyük gençlik teşkilatı Türkçe için sokaklara çıkıyor. Bir ünlü romancımız onları tetikleyen konuşmalar yapıyor. Gazeteler günlerce bu olayı manşetlerden veriyor. Beyoğlu, Galata ve çevresindeki mağazalar, tabelalarındaki yabancı dillerde yazdıkları isimleri kaldırıp Türkçelerini koyuyor.



Bilin bakalım baÅŸlıktaki bu söz kime ait? Ne zaman, hangi olay üzerine söylenmiÅŸ?
 
Bu sloganik ifadelerin devamı da var. Onları da yazıyorum:
 
“Türkçeyi istemeyenin Türkiye'de yeri yok­tur!”
 
"YaÅŸasın Türkiye, yaÅŸasın Türkçe"
 
Merakınızı gidermek adına söylüyorum. BaÅŸlıktaki söz Peyami Safa’ya ait. DiÄŸer sözler ise MTTB gençliÄŸine.
 
Hey gidi günler hey!
 
Bir zamanlar Türkiye’de, ülkenin en büyük gençlik teÅŸkilatı Türkçe için sokaklara çıkıyor. Bir ünlü romancımız onları tetikleyen konuÅŸmalar yapıyor. Gazeteler günlerce bu olayı manÅŸetlerden veriyor. BeyoÄŸlu, Galata ve çevresindeki maÄŸazalar, tabelalarındaki yabancı dillerde yazdıkları isimleri kaldırıp Türkçelerini koyuyor.
 
Acaba ne olmuÅŸ da böyle bir baÅŸarı hikâyesi yazılmış? Bu olaya tarihte Vagon Li Olayı deniyor. Yıl 1933. Aylardan Åžubat. Åžubatın 24’ü. Cumhuriyet gazetesi, "Vagon-Li ÅŸirketinde çirkin bir hâdise. Türkçeyi istemeyenin Türkiye’de yeri yoktur!" manÅŸeti ile çıkıyor.
 
Olay ÅŸudur: Fransız Vagon Li ÅŸirketinde çalışan Naci Bey, telefonda bir müÅŸteriyle Türkçe konuÅŸur. Åžirket müdürü M. Jannoui, “Bu ÅŸirkette Fransızca konuÅŸulur, niye Türkçe konuÅŸuyorsun?” diye Naci Bey’e çıkışır ve ona hakaret etmekle kalmaz, iÅŸine son verir.
 
Åžirket çalışanları, kararın geri alınması için müdüre ve ÅŸirket mümessilliklerine baÅŸvursa da bir sonuç alınmaz. Ertesi gün BeyoÄŸlu'nda buluÅŸan gençler, "Bu memlekette Türk ve Türkçe hâkimdir!" diyerek bir eylem baÅŸlatır, ÅŸirketin camları kırılır.
 
Zamanın en büyük gençlik teÅŸkilatı MTTB, olaya el koyar. Gençler toplanır ve, “Türkçeyi istemeyenin Türkiye'de yeri yok­tur!", "YaÅŸasın Türkiye, yaÅŸasın Türkçe" sloganları atarak nümayiÅŸ düzenler. Peyami Safa bu nümayiÅŸe katılır ve "Türk diline dil uzatanların dilleri kurusun!" diye bir konuÅŸma yapar. YükseköÄŸretim gençliÄŸi Türkiye'nin sömürge olmadığı ve Türkçeden baÅŸka dilin hâ­kimiyetinin kabul edilemeyeceÄŸini haykırır.
 
Olayla ilgili soruÅŸturma yapılsa da gençler hakkında herhangi bir iÅŸlem yapılmaz. Hatta hükümetten bir tebrik telefonu bile gelir MTTB’ye.
 
NümayiÅŸ sonuç da alır. Naci Bey, iÅŸine tekrar döner. BeyoÄŸlu ve çevresindeki yerleÅŸim yerlerindeki Fransızca, Ä°ngilizce maÄŸaza isimleri Türkçe olarak deÄŸiÅŸir. Bu deÄŸiÅŸiklik zoraki, devlet eliyle olan bir deÄŸiÅŸiklik deÄŸildir. Halkın tepkisini dikkate alan iÅŸ yeri sahipleri bunu gönüllü olarak yapmıştır.
 
 
Bugün aynı sonuç alınabilir mi?
 
Bu, Cumhuriyet tarihinde gençlerin dâhil olduÄŸu ilk eylemdir.
 
Åžimdi ÅŸapkayı önümüze koyalım, düÅŸünelim. Ä°’lerin üzerine noktaları koyalım.
 
Aradan 86 yıl geçti. Türkçenin yabancı diller karşısındaki durumu nedir bugün?
 
Bu hassasiyet nereye gitti?
 
Türkiye’de o günkü gençliÄŸi harekete geçiren, hükumetten aferin alan, vakayı müspet bir sonuca ulaÅŸtıran MTTB bugün var mı?
 
Var.
 
Pekiyi nerede? Böyle bir nümayiÅŸ bugün yapılabilir mi? Yapılırsa bir sonuç alınabilir mi?
 
Hadiseye baktığımızda görmenizi istediÄŸim baÅŸka ayrıntılar da var. Önce biraz cevap yazalım.
 
Bu hadisenin en temel özelliÄŸi “tepkisel” olmasıdır. Bir bilinçten çok, duyguların harekete geçtiÄŸi bir hadisedir. Evet, tepki önemli bir metottur, sonuç da verebilir ve fakat bilinç/ÅŸuur yoksa o tepkinin tesire sınırlı olur.
 
Sonuç almak için her zaman tepki göstermeniz gerekir ki bu hem mümkün deÄŸildir hem tehlikelidir hem de tekrar eden hareket önceki tesirini kaybeder. Önemli olan ÅŸuurlu harekettir. Åžuur her daim sonuç alır ve zaten bu tür menfi sonuçlara izin vermez.
 
Demek ki tepkisel hareketlerden elde edilen sonuç, meseleyi çözmüyor, kısmi olarak elde edilen sonuç kalıcı olmuyor.
 
Bir şeye hep şaşmışımdır.
 
Bu ülkede dinimizin; cinayete, haksız kazanca, gayrimeÅŸru iliÅŸkiye, adaletsizliÄŸe cevaz vermediÄŸi, aksine büyük günahlardan saydığı, bu amellerin iman ile baÄŸdaÅŸmadığı yıllarca söylenmiÅŸtir, söylenmektedir ve fakat söylendikçe bu hususlardaki cür’et artmaktadır. Neden? Nasıl oluyor? Önceleri sadece kitaplarda yazıyordu, camilerde hutbe ve vaazlarda söyleniyordu. Åžimdi gazetelerde, radyo ve televizyonlarda, internette ve sosyal medyada söyleniyor ve söylendikçe menfilik çoÄŸalıyor.
 
Aynı ÅŸey Türkçe için de geçerli. Ben kendimi bildim bileli Türkçeye vurgu yapılır, Türkçenin öneminden bahsedilir, siyasiler, kurumlar, belediyeler, Bakanlıklar bu hususta hep uyarıcı mesaj verir. Ancak azalacağına çocuk giysisinden sakıza, çikolatadan kalem ucuna kadar ne varsa hepsi isim olarak “gavurlaşıyor, gavurlaÅŸma çoÄŸalıyor”.
 
Neden?
 
Türkçenin başına gelen bu musibete karşı nümayiÅŸe geçen o günkü MTTB’ye sorulması gereken esas soru bence bu deÄŸil. Esas soru ÅŸu: Harf inkılabı yapılalı daha beÅŸ yıl olmuÅŸ (1928). Acaba bu teÅŸkilat, bu gençlik, bu (Ä°stanbul) milleti o zaman nerdeymiÅŸ? Dil denilince sadece telaffuzu mu anlıyorlarmış acaba? Yazı, dilin esası deÄŸil miymiÅŸ?
 
EÄŸer konuÅŸma ve hatta tabela üzerine gösterilen hassasiyet, beÅŸ yıl önce harf hakkında da gösterilseydi aynı sonucu alabilirler miydi? Bu sorunun cevabı yok ve fakat sorulması gerekti. Sorduk.
 
 
Cumhuriyet dönemindeki ilk gençlik hareketi
 
Devletin örtülü olarak desteklediÄŸi Vagon Li Olayı, Cumhuriyet tarihinin ilk gençlik hareketidir. Bunun önemi ÅŸudur ki gençliÄŸin milliyetçi damarlarının kabartılması öncelikle iÅŸgal edildiÄŸi için toprak, vatan, sonra da dil üzerinden gerçekleÅŸmiÅŸtir. Dikkat edilirse Türkçe ile Türklük, Türkiye yan yana ele alınmıştır.
 
En önemli saik de saldırının “dışarıdan” gelmesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluÅŸunun devam etmesi de bu husustaki hassasiyeti artıran sebeplerdir. Bunun farkındayız.
 
Bu hassasiyetten çıkardığımız diÄŸer bir sonuç da ÅŸudur ki haksızlık, saldırı, sömürü gibi kavramlar kullanılmadan da istediÄŸiniz sonucu alabilirsiniz. Bunun yolu da kavramları deÄŸiÅŸtirmektir. Yenilik, modernlik, çaÄŸdaÅŸlık, terakki, BatılaÅŸma gibi kavramlar iÅŸte bu iÅŸe yaramıştır. Bu kavramlar tek başına yetmez, Batılı deÄŸerleri getirenlerin de Türk olması gerekir. “Sen”den olduÄŸunu düÅŸündüÄŸün kiÅŸiler önce ikna yolunu dener, ikna olunmazsa kanunlar devreye girer. Kanunların yetmediÄŸi yerde devreye vatana ihanet cezası ve sürgünden tutunuz idama kadar varan yaptırımlarla mutlaka sonuç alınır.
 
Bu olayı somutlayan bir örnektir Halide Edip’in Sultanahmet KonuÅŸması. Ä°ngiliz iÅŸgali altındaki Ä°stanbul’da yapılmıştır o konuÅŸma. KonuÅŸmayı yapan kiÅŸi “çarÅŸaflı bir kadın”dır. MaraÅŸ’ta çarÅŸaflı kadınlara saldıranlar Fransızlar idi. EÄŸer bir Türk’ün kadınına, kızına Fransız askeri saldırırsa; onun sonu nereye varır, bu gösterilmiÅŸtir. Bu tür saldırının sonunda kan dökmek de vardır. Hürriyete ancak bu ÅŸekilde kavuÅŸulur.
 
1915’te Sultanahmet Meydanında kara çarÅŸafı ile kürsüye çıkan Halide Edip’ten 80 yıl sonra, bu memleketin kızları, o meydandaki üniversiteye, devlet dairesine, okullara -bırakın çarÅŸafı- baÅŸörtüsü ile girememiÅŸtir.
 
Ne demek istiyorum?
 
Zalim olsun bizden olsun mu anlayışı var, mı demek istiyorum?
 
Kadınlarımızın namusuna, örtüsüne sadece biz dokunabiliriz, biz açabiliriz, biz yasaklayabiliriz ve fakat bizden baÅŸkası ona dokunursa o zaman kan çıkar mı demek istiyoruz? EÄŸer böyle dersek bu iÅŸleri yapacak “bizden” birilerini her zaman bulacaklardır. Fakat benim demek istediÄŸim bu deÄŸil. Demek istediÄŸim o ki dilimize, toprağımıza, dinimize, mukaddesatımıza, örtümüze, camimize, ezanımıza sahip çıkmak için illa dışarıdan bir istilanın, iÅŸgalin olması gerekmez. Ä°lla bir gavur postalı görmemiz gerekmiyor kendimize gelmek için. Bir ÅŸuur halinin gereÄŸi olarak da kendi deÄŸerlerimize sahip çıkabiliriz, çıkmalıyız.
 
Artık bu ülkede ikinci bir Vagon Li Olayı yaÅŸanmaz. YaÅŸanan hadiseler, geldiÄŸimiz yer Vagon Li hadisesini kat be kat geçmiÅŸ durumda. Ve görüyorsunuz kimseden tık yok.
 
MTTB’den bile.
 
Aslında -bizim mensubu olduÄŸumuz “Kitab” görselli MTTB’den bahsediyorum. Bozkurt’tan sonra Kitap ambleminden de uzaklaÅŸmış kendini Bayrak ile tanımlamış MTTB’den doÄŸrusunu bunu beklemezdik.
 
 
MTTB sembol teÅŸkilat
 
1916’da kurulan MTTB’nin tarihini ve ondan sonra geçirdiÄŸi evreleri tartışmak deÄŸil niyetim. Sembol bir teÅŸkilat olduÄŸu için söyledim bu sözleri.
 
Artık o, devlet oldu, devlete vaziyet eden bir teşkilat haline geldi, yani kendini aştı.
 
O günkü gençlik gitti, Peyami Safa öldü, Vagon Li diye bir ÅŸirket de yok bugün.  Åžimdi elimizde kendi dilini, kültürünü küçümseyen, ondan nefret eden, tarihine hakaret eden, dinini, maneviyatını kendisi yasaklayan, milletini hor gören, onun deÄŸerlerini çiÄŸneyen yeni partiler, yeni basın, yeni nesillerimiz var artık. Mimar Sinan’ın türbesine grafiti yazanlara ne ki… Bin yıllık tarihini, o tarihe renk ve ÅŸekil veren dinini hem küçümseyip hem kötüleyen, oryantalist bile olamayan onca televizyon, onca gazete, onca bürokrat ve hatta devlet adamımız var. Tabela olarak her taraf Vagon Li olmuÅŸ.
 
Ä°çeride Türkçe konuÅŸmak yasak deÄŸil ve fakat Türkçeye ihtiyaç asgariye inmiÅŸ. Teknolojinin dili baskın gelmiÅŸ. Yabancı dil ile eÄŸitim yapan okullar birinci sınıf okul olarak kabul ediliyor, yabancı dil bilenler el üstünde tutuluyor, bir yabancı dil yetmiyor ikincisi isteniyor. Buna raÄŸmen enseyi karartmıyorum.
 
Kurumlardan geçtim.
 
Üniversiteden, basından da…
 
Bundan böyle Türkçeyi de dinimiz, inancımız, Ä°slam koruyacak. Bu zamana kadar o korudu zaten. Ezan korudu. Yunus Emre ilahileri ile korudu, Süleyman Çelebi Mevlid ile korudu Mehmet Akif Ä°stiklal Marşı ve Safahat ile korudu. Ben Kayı Boyundanım, öz be öz OÄŸuz’um, tefsirimi de bu Türkçe ile yazdım diyen Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili ile korudu. Halkımız Mızraklı Ä°lmihal ile korudu. Muhammediye ile korudu, Envar’ülâşıkın, Karadavut ile korudu.
 
Åžimdi yeni bir paragraf açılacakmış gibi oluyor ama söylemesem olmaz.
 
Ben böyle dedim, ancak siz Türkçe bilir denildiÄŸinde hangi eserleri sözlüksüz okuyup anladığımızı düÅŸünün. Benim ölçüme göre bu eserleri okuyup anlayanlar Türkçe bilir. Türkçe biliyordur.
 
Bu eserleri okumadan Türkçe biliyorum diyenlere de pek aldırmayın.
 
Son söz: Halkı Müslüman kaldıkça yaÅŸayacak bir Türkçemiz var.
 
Müellif: Kamil YeÅŸil / Dünya Bizim Web Sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.