Sosyal Medya

Ay ve güneş ezelden beri İstanbulludur

Aynı adlı boğazın (İstanbul Boğazı) güney ağzında ve Avrupa tarafında, boğaza açılan dar bir koy olan Haliç’in güneyindeki küçük bir yarımada üzerinde kurulmuş, daha sonraki dönemlerde genişleyerek Haliç’in kuzey kesimine ve İstanbul Boğazı’nın her iki yakasına yayılmıştır.



Åžehrin, ilk kuruluÅŸ yeri olan küçük yarımadadan dışarı taÅŸarak zaman içinde çok geniÅŸ bir alana yayılmış olması Ä°stanbul adına günümüzde birbirinden farklı iki anlam kazandırmıştır. Bunlardan ilki kendi adını taşıyan boÄŸazın güney aÄŸzında ve Avrupa tarafında, BoÄŸaz’a açılan derin ve oldukça geniÅŸ bir koyun (Haliç) güneyinde kalan küçük bir yarımada (Ä°stanbul yarımadası) üstünde yerleÅŸmiÅŸ ve batıdan da surlarla kuÅŸatılmış kesimi ifade ederken ikincisi, bu tarihî yarımadayla birlikte hem Avrupa hem Asya topraklarına yayılmış bulunan bütün yerleÅŸme bölgesini kapsamaktadır.
 
CoÄŸrafî durumu bakımından Ä°stanbul’un karalar ve denizler arasında bir geçit yerinde bulunması büyük önem taşır. Balkan ve Anadolu yarımadalarını katederek geçen yollar önemli bir engelle karşılaÅŸmadan burada düÄŸümlenir. BoÄŸaz ne karşıdan karşıya geçmeyi güçleÅŸtirecek kadar geniÅŸ, ne de gemilerin gidiÅŸ geliÅŸini güçleÅŸtirecek kadar dar, kayalık ve sığdır. Ä°stanbul BoÄŸazı’nın Karadeniz ve Akdeniz kültür âlemlerini birleÅŸtiren bir deniz yolu olması, ayrıca Asya ile Avrupa’yı baÄŸlayan kara yollarının BoÄŸaz’a doÄŸru yaklaÅŸarak burada birbiriyle düÄŸümlenmesi, Ä°stanbul’un bütün tarihi boyunca geliÅŸmesini etkileyen ve bu ÅŸehre özel bir kiÅŸilik kazandıran önemli bir faktördür. Åžehrin Ä°stanbul yarımadasının ucunda (günümüzde Sarayburnu adı verilen mevki) kurulmasını saÄŸlayan coÄŸrafî ÅŸartların en belirgini Haliç’in varlığıdır. Karalar içine 8 km. kadar sokularak geniÅŸ ve derin bir koy meydana getiren Haliç hem fırtınalardan korunan güvenceli bir liman oluÅŸturmuÅŸ, hem de Marmara deniziyle arasındaki tepelik yarımada sayesinde korunmaya elveriÅŸli bir yerleÅŸme yeri hazırlamıştır.
 
I. TARÄ°H
KuruluÅŸundan Fethe Kadar. Åžehrin en eski yerleÅŸim tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak araÅŸtırmacılar, milâttan önce III. binin baÅŸlarından itibaren bu yörede yerleÅŸim olduÄŸu görüÅŸündedir. En erken yerleÅŸim yeri olarak Haliç kıyıları ile bunun ucundaki Alibey ve Kâğıthane derelerinin vadileri veya bu vadilere hâkim tepeler gösterilmektedir. Romalı yazar Plinius, coÄŸrafî konumu ve stratejik önemi çok eski çaÄŸlardan beri farkedilmiÅŸ olan bu yerde Byzantion’un kurulmasından, yani milâttan önce VII. yüzyıldan önce Lygos adında bir köy bulunduÄŸunu söyler.
 
Åžehrin ilk kuruluÅŸuna dair yaygın efsane bir Megara kolonisi olarak kurulduÄŸu (m.ö. 659) ÅŸeklindedir. Efsaneye göre Megaralılar’ın başındaki kumandanın adı Byzas idi ve ÅŸehrin adı da buradan geliyordu. Bir baÅŸka efsaneye göre Byzantion’un kurucusu olan Byzas, Tanrı Zeus’un kızı Keroessa ile Deniz Tanrısı Poseidon’un oÄŸludur. Byzas doÄŸduÄŸu yerde bir ÅŸehir kurmuÅŸ ve ÅŸehre kurucusuna izâfeten Byzantion adı verilmiÅŸtir (Erhat, s. 187). Küçük bir ÅŸehir olan Byzantion coÄŸrafî konumu ve stratejik önemi sebebiyle çevredeki devletlerin ilgisini çekti. Åžehir Traklar’ın saldırılarını göÄŸüslemek zorunda kaldığı gibi Persler’in iÅŸgaline de uÄŸradı. Milâttan önce 478’de Atina’nın zorlamasıyla Persler’e karşı kurulan Delos Deniz BirliÄŸi’ne girdi. Bununla beraber milâttan önce 440’ta Atina’ya isyan etti, fakat kısa süre sonra Atina’nın hâkimiyetini yeniden tanımaya mecbur oldu. Åžehir Atina ile Sparta arasındaki savaÅŸlar sırasında Spartalılar’ın eline geçti. Milâttan önce 340’ta Makedonya Kralı II. Filip (Philippos) tarafından denizden ve karadan kuÅŸatıldı, fakat müttefiklerinin yardımı sayesinde kurtuldu. Roma’nın Makedonya ve Yunanistan’da üstünlük saÄŸlamasıyla Byzantion önce Roma’nın hâkimiyetini kabul ederek serbest ÅŸehir (civitas libera) statüsünü sürdürmeyi baÅŸardıysa da milâttan sonra 73 yılında Ä°mparator Vespasianus tarafından Roma topraklarına katıldı. Ancak Ä°mparator Septimus Severus ile rakibi Ä°mparator Pescenius Niger arasındaki iktidar mücadelesinde Niger’i tutan Byzantion onun öldürülmesinden sonra Severus tarafından tahrip edildi. Severus ÅŸehrin sınırlarını biraz daha geniÅŸleterek yeniden imar etti ve oÄŸlunun ÅŸerefine Augusta Antonina adını verdi.
 
Ä°mparator I. Konstantinos Roma tahtını ele geçirdikten (323) sonra Byzantion’u imparatorluÄŸun yeni merkezi olarak seçti. BaÅŸÅŸehrin inÅŸasına 324 yılında baÅŸlandı. Konstantinos önce ÅŸehrin alanını geniÅŸletti. Yeni ÅŸehrin alanı eskisinden hemen hemen dört misli büyüktü. Buna göre kara tarafındaki surun eskisinden çok daha batıya götürüldüÄŸü anlaşılmaktadır. Ancak günümüze hiçbir iz kalmamış olduÄŸundan Marmara’dan Haliç’e uzanan bu surun nereden geçtiÄŸini kesin biçimde tesbit mümkün deÄŸildir. Bir iddiaya göre sur Marmara kıyısında Samatya’dan (Rabdos) baÅŸlamakta, Çukurbostan’dan (Makios) BayrampaÅŸa deresine (Lykos) inmekte ve Cibali yakınında (Petrion) Haliç’e ulaÅŸmaktaydı. Yeni baÅŸÅŸehirde muhteÅŸem bir saray, senato binası, hipodrom, tapınak ve kiliseler yapıldı. Meydanlar imparatorluÄŸun çeÅŸitli yerlerinden getirilen sanat eserleriyle süslendi ve nihayet 11 Mayıs 330’da günlerce süren eÄŸlenceler içinde ÅŸehrin resmî açılış töreni yapıldı.
 
Yeni baÅŸÅŸehir topografik bakımdan çok farklı olmakla beraber Roma’ya benzetilerek kuruldu; Roma’daki belediye teÅŸkilâtına göre düzenlendi ve son ikisi sur dışında olmak üzere on dört bölgeye (region) ayrıldı. On dördüncü bölge olan Blakhernai (Ayvansaray) sonradan surların içine alınmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda imparatorların oturduÄŸu Blakhernai Sarayı burada inÅŸa edilmiÅŸtir. On üçüncü bölge ise Galata’nın aÅŸağı kısmındaydı ve Sykai (Ä°ncirlik ?) adını taşıyordu. Resmen ÅŸehrin bir parçası olduÄŸu halde surların dışındaydı ve hiçbir istihkâmı yoktu. Herhalde Roma’da Tiber nehrinin ötesindeki bölge örnek alınarak kurulmuÅŸtu.
 
Åžehrin Roma’ya benzeyen baÅŸka bir yönü de Büyük Saray’ın Hipodrom’a yakınlığı idi ve Roma’daki Circus Maximus ile Palatine saraylarının durumunu andırıyordu. Ayrıca Augusteion Meydanı’na dikilen ve imparatorluk yol sisteminin baÅŸlangıç noktasını gösteren (“0” km. taşı) Milion, Roma Forumu’ndaki Milliarium’a karşılıktı. Yaldızlıkapı’dan (Altınkapı) baÅŸlayan zafer alayı törenleri burada son bulurdu. DoÄŸu-batı istikametinde yaklaşık 2 km. uzayan ÅŸehrin ana caddesi de (Mese) Milion’dan baÅŸlamakta ve Kapitol denen yerde ikiye ayrılarak biri surlardaki Yaldızlıkapı’ya, diÄŸeri Edirnekapı’ya ulaÅŸmaktaydı. Bu yol üzerinde, imparatorluÄŸun yeni baÅŸÅŸehrinin kurucusu adına yapılan meydanın (Forum Constantini) ortasına dikilen porfir sütunun (ÇemberlitaÅŸ sütunu) üstünde I. Konstantinos’un GüneÅŸ tanrısını (Sol-Helios) sembolize eden tunçtan bir heykeli vardı. Yeni baÅŸÅŸehrin kuruluÅŸu sırasında yeni resmî din Hıristiyanlığın mâbedi olan kiliseler de yapıldı. Bunların ilki “ilâhî huzur” veya “kutsal barış” anlamını taşıyan Aya Ä°rini (Hagia Eirene) Kilisesi’dir. V. yüzyılda Ä°stanbul’da 323 sokak ve 4383 ev bulunmaktaydı. Yine Roma’nın limanı Ostia’da olduÄŸu gibi Ä°stanbul’daki zengin evleri de iki katlı inÅŸa edilmiÅŸti. Fakirler ise çoÄŸu tabanı toprak, damı sazlarla örtülü kulübelerde yaşıyordu.
 
BaÅŸÅŸehrin kuruluÅŸundan itibaren Ä°stanbul halkı için en önemli yer Hipodrom idi. Burası sosyal hayatın en canlı noktasıydı. Araba yarışlarının ve tiyatro gösterilerinin yapıldığı Hipodrom’a giriÅŸ serbestti. Roma’daki Circus Maximus örnek alınarak Septimus Severus tarafından yaptırılan, daha sonra I. Konstantinos tarafından yenilenen Hipodrom seyirci kapasitesi bakımından Circus Maximus’tan daha büyüktü ve 80.000 kiÅŸi alıyordu. I. Konstantinos’un yarışları seyretmek için yaptırdığı loca (Kathisma) spiral bir merdivenle Büyük Saray’a baÄŸlıydı. Yarış alanının ortasında uzunluÄŸuna yapılan ve sanat eserleriyle süslenen duvara Spina deniliyordu. Yarış arabaları bu duvarın etrafında koÅŸarlardı. Konstantinos devrinde Delphi’den getirilen Yılanlı Sütun Hipodrom’a konmuÅŸtu. I. Theodosios zamanında obelisk de (dikili taÅŸ) buraya konuldu. II. Theodosios döneminde locanın ön tarafına Khios adasından getirilen yaldızlı bronzdan yapılmış Lysippos’un dört at heykeli konulmuÅŸtu. En alt sıradaki özel yerler senatörlere ayrılmıştı. Maviler Partisi’nin üyeleri locanın sağında, yeÅŸiller ise solunda otururlardı.
 
Hipodrom zaman içinde merasimlerin ve politik tartışmaların da yapıldığı yer haline geldi. Yeni bir imparatorun tahta çıkması sırasında halk Hipodrom’da toplanır ve seçimi onayladığını burada belirtirdi. Aynı zamanda halk imparatorun tutumunu yine burada eleÅŸtirip ÅŸikâyetlerini dile getirirdi. Bundan dolayı sonraki devirlerde Hipodrom tahtı sarsan birçok gösteri ve ayaklanmaya sahne olmuÅŸtur. Her ÅŸeye raÄŸmen Hipodrom esasta araba yarışlarının yapıldığı yerdi. Önceleri yarışçılar iÅŸçi sınıfının üst tabakasından seçilirdi. Zamanla asil sınıfından gençler de Hipodrom’da yarışmaya baÅŸladı. Yarışçılar Maviler, YeÅŸiller, Kırmızılar, Beyazlar diye adlandırılan ve halkı temsil eden siyasî partilerden biri veya diÄŸeri için yarışırdı. Ä°mparatorlar da bu partilerden birini tutar ve bunu açıkça belli ederlerdi. Sonraki zamanlarda Maviler ve YeÅŸiller çok önem kazandı ve Kırmızılar ile Beyazlar bunlara katılıp silindi. Latin iÅŸgali araba yarışlarının sona ermesine yol açtı ve 1261’de Ä°stanbul’un geri alınmasından sonra da artık yapılmadı.
 
Åžehrin merkez alanında pazarlar kurulurdu. Halk günlük haberleri duymak ve meseleleri tartışmak için buralarda toplanırdı. VI. yüzyılda Augusteion Meydanı baÅŸÅŸehrin en sevilen buluÅŸma yeri olmuÅŸtu. Kitapçı dükkânları buraya yakındı. Arzuhalciler de burada Ayasofya’nın önünde bekleÅŸirlerdi. Bu dönemde burada büyük bir gıda pazarı da kuruldu. Büyük Saray ile Konstantinos Forumu arasındaki çarşıda kuyumcu dükkânları yer alırdı. Ayrıca her tarafta gezerek kıymetli kumaÅŸlar, ayakkabılar veya basit günlük eÅŸyalar satan sokak satıcıları da vardı.
 
Asil beyler genelde beyaz atlara binerdi; yanlarında yürüyen uÅŸakları ellerinde sopalarla efendilerine kalabalıkta yol açardı. Şık giyimli zarif hanımlar ise ÅŸehirde ya araba ya da tahtırevanla dolaşırdı ve beraberlerinde harem aÄŸaları bulunurdu. Kadınların bazı kanunî hakları vardı. Miras alırlar, dul kaldıklarında kendi mülklerini idare eder, çocuklarının vasîsi olurlardı. Åžehirde okuma yaygındı. Ä°stanbul’un koruyucusu Meryem Ana’yı elinde kitapla gösteren bir tasviri örnek alan asil hanımlar arasında okuma merakı oldukça yüksekti. Aileler çocuklarının öÄŸrenimine önem verirlerdi.
 
Mezarlıklar ÅŸehir dışındaydı. Sadece imparator ve akrabaları surlar içinde kilisede gömülebilirdi. Åžehirde hastaların bakımı için birçok hastahane, yetimhane ve fakirhane yapılmıştı. Önceleri baÅŸÅŸehrin su ihtiyacı dışarıdan gelen su yollarıyla karşılandı. Ancak ÅŸehre saldıran düÅŸmanların bu su yollarını kolayca kesmesi mümkün olduÄŸundan devlet daha pratik bir sistem geliÅŸtirerek yer altında büyük sarnıçlar kurdu. Bunlardan otuz kadarı günümüze ulaÅŸmıştır.
 
Ä°ki nesil içinde ÅŸehrin nüfusu Konstantinos’un çizdiÄŸi sınırları aÅŸtı ve surların dışında yeni mahalleler oluÅŸtu. Åžehrin nüfusu IV. yüzyılın sonunda tahminlere göre 200.000’e ulaÅŸtı, VI. yüzyıl içinde bu sayı yarım milyonu, IX. yüzyılda ise 1 milyonu buldu. Yeni baÅŸÅŸehrin etrafında Roma hayatının önemli bir unsuru olan yazlık mahalleler genelde deniz kıyısında Bakırköy’e kadar uzanan batı sahilinde, BoÄŸaziçi kıyılarında, Üsküdar ve Kadıköy’de kuruldu. Buralarda birçok yazlık saray, kilise ve manastır inÅŸa edildi. Prens adaları yazlık olarak deÄŸil gözden düÅŸen hânedan mensupları veya önemli ÅŸahıslar için sürgün yeri olarak kullanıldı. Böylece boÄŸazın iki yakasındaki yazlık mahallelerle birlikte Ä°stanbul OrtaçaÄŸ’ın en görkemli ve büyük baÅŸÅŸehri haline geldi. Åžehir eyaletlerden alınan vergiden muaf tutuldu. Halka bedava ekmek dağıtıldı. Ä°mtiyazlar tanınmak suretiyle birçok Roma senatörü ve diÄŸer ÅŸehirlerden pek çok seçkin aile baÅŸÅŸehre göç etmeye teÅŸvik edildi. Bunlara inÅŸaat yapmak üzere bedava arsalar verildi. Böylece Ä°stanbul kuruluÅŸundan itibaren çeÅŸitli insan gruplarının birleÅŸtiÄŸi yer oldu.
 
Ä°mparatorluÄŸun merkezini Ä°stanbul’a taşıyan ve resmî din olarak kabul ettiÄŸi Hıristiyanlığa, 325 yılında Ä°znik’te toplanmasını gerçekleÅŸtirdiÄŸi I. Genel Konsil ile yeni bir güç kazandıran Konstantinos’un dönemi eski imparatorluk idaresinden kesin kopuÅŸun baÅŸlangıcı oldu ve bundan böyle ağırlık merkezi doÄŸuya geçmiÅŸ olan imparatorluk her yönden batı ÅŸartlarına yabancılaÅŸtı. Persler’e karşı sefere çıkmaya hazırlanırken Ä°zmit yakınında ölen (337) kralın cenazesi Ä°stanbul’a getirilerek Hagioi Apostoloi (On Ä°ki Havâri) Kilisesi’nin doÄŸu ucunda imparatorluk ailesi için inÅŸa edilen Mausoleum’a gömüldü (Burkhard, s. 370). Büyük oÄŸlu II. Konstantios babasının baÅŸlattığı Ä°stanbul’u imar faaliyetine devam ederken ÅŸehir 24 AÄŸustos 358’de Ä°zmit’i yerle bir eden ve etkisi Makedonya’da bile hissedilen bir depremle sallandı (Marcellinus, s. 126 vd.). Ä°mparator Valens, Ä°stanbul’un su ihtiyacını karşılamak için yapımı devam eden su ÅŸebekesine Valens Su Kemeri’ni (BozdoÄŸan Kemeri) ekledi.
 
Yeni bir hânedanın kurucusu olan I. Theodosios, 383’te batı eyaletlerinde mukabil imparator ilân edilen Maximus’a karşı kazandığı zaferin anısına 390’da Ä°stanbul’da Hipodrom’un Spina’sına Mısır’dan getirilmiÅŸ olan obeliski diktirdi. Theodosios, 381’de Ä°stanbul’da toplanan II. Genel Konsil kararlarına uygun olarak çıkardığı bir fermanla AryanistliÄŸi yasakladı ve Ä°znik iman formülünü -oÄŸulun ezelden beri baba ile bir olduÄŸu dogmasını- devletin resmî dini olarak kabul etti. Böylece Ortodoksluk kurulmuÅŸ oldu. Ancak Aryanistler direndiler, hatta 388 yazında Ayasofya’nın güneyindeki patriklik sarayını yaktılar (Sozomenos, LXVII, 7, 14). Putperestlik de kesin olarak yasaklandığından 392’de Zafer ilâhesinin heykeli senato salonundan çıkarıldı. Eski ilâhlar döneminin olimpiyat oyunları da 393’te son defa yapıldı. Böylece Roma Ä°mparatorluÄŸu tamamen hıristiyanlaÅŸmış oldu.
 
395’te Theodosios’un ölümünden sonra imparatorluÄŸun idaresi oÄŸulları Arkadios ve Honorios arasında ikiye ayrıldı. Arkadios’un siyasî açıdan fazla önem taşımayan saltanat döneminde baÅŸÅŸehirdeki dinî kargaÅŸanın sebep olduÄŸu isyan sırasında Ayasofya Kilisesi yandı (404). Theodosios ve Arkadios dönemlerinde Ä°stanbul birkaç defa yangın (388, 400, 406) ve deprem (395, 402, 403, 407) felâketine uÄŸradı. II. Theodosios devri, Hz. Îsâ’nın niteliÄŸi konusunda birbirine cephe alan inanç kavgalarının doÄŸurduÄŸu dinî görüÅŸ ayrılıklarına son vermek için III. Genel Konsil’in Efes’te toplanması (431), Ä°mparator Kanunları Mecmuası’nın (Codex Theodosianus) neÅŸri (438) ve Hunlar’ın devletin varlığını tehdit eden akınları bakımından önem taşımaktadır. Hunlar’ın yarattığı büyük tehlike karşısında Ä°stanbul surlarının 2 km. daha batıya götürülerek bugünkü yerinde inÅŸası (413-447) ve Latince-Grekçe olarak hitabet, gramer, felsefe, hukuk derslerinin verileceÄŸi yüksek okulun (Auditorium) kuruluÅŸu (425) II. Theodosios devrinin en önemli olaylarıdır.
 
Markianos devrine dinî inanç kavgaları, özellikle Efes Konsili’nde üstünlük saÄŸlayan monofizit görüÅŸe son vermek amacıyla 451’de Kadıköy’de (Khalkedon) toplanan IV. Genel Konsil ve Attilâ’nın ölümüyle Hun Devleti’nin dağılması sonucunda imparatorluÄŸun bu tehlikeden kurtulması damgasını vurmuÅŸtur. Günümüzde Kıztaşı adıyla bilinen, Fatih’te bir meydanın ortasında yükselen Markianos Sütunu bu döneme tanıklık eder ve imparatorluÄŸun Hun baskısından kurtuluÅŸunu simgeler. Ortodoks inancına yeniden dönüÅŸ anlamına gelen Kadıköy Konsili’nin Ä°znik iman formülüne bazı ilâvelerle aldığı kararlar günümüzde de geçerliliÄŸini sürdürmektedir.
 
I. Leon döneminde 465 yılında 1 Eylül gecesi baÅŸlayan ve dört gün süren yangında ÅŸehrin büyük bir bölümü tamamen yandı. Ä°mparatorluÄŸun batı yarısı Germen kavimlerinin saldırısıyla yıkılırken (476) doÄŸu yarısı bu tehlikeyi atlatabildi. 491’de tahta geçen Ä°mparator Anastasios’un özellikle malî alanda yaptığı reformlarla imparatorluk ekonomik bakımdan kalkınmayı baÅŸardı. Bu dönemde Ä°stanbul, Ortodoks halkın monofizit inanca sahip olan imparatora ve taraftarlarına karşı 4-6 Kasım 512’de giriÅŸtiÄŸi büyük bir ayaklanmaya tanık oldu.
 
I. Iustinianos döneminde 529 yılında hukukun yeniden düzenlenmesi ve yayımlanması (Codex Iustinianos) büyük önem taşır. Ä°stanbul tarihinin en kanlı ayaklanması da onun zamanında meydana geldi. 532 yılında Maviler ve YeÅŸiller’in birleÅŸerek çıkardıkları Nika Ä°syanı büyük zararlara sebep oldu. Ayaklanma hızla yayıldı. Ä°stanbul her taraftan ateÅŸe verildi. Aralarında Ayasofya Kilisesi’nin de bulunduÄŸu binalar ve anıtlar yakılıp yıkıldı. Altı gün süren isyan Belisarios ve Narses adlı kumandanlar tarafından Hipodrom’da toplanmış 30.000’den fazla insanın öldürülmesiyle bastırıldı. Iustinianos, Nika Ä°syanı sırasında çıkan yangında ikinci defa kül olan Ayasofya’yı muhteÅŸem bir ÅŸekilde yeniden inÅŸa ettirerek büyük bir ün kazandı. Ancak malî kaynakların büyük ölçüde israfı devletin de gücünü yitirmesine sebep oldu. Iustinianos devrinde Ä°stanbul’da toplanan V. Genel Konsil (553) bir ölçüde de olsa Ä°stanbul ve Roma kiliseleri arasında bir uzlaÅŸma saÄŸladı. Fakat bu anlaÅŸma sürekli bir neticeye ulaÅŸamadığı gibi Roma’ya yakınlaÅŸma DoÄŸu kiliselerinin Ä°stanbul’dan daha çok kopmasına sebep oldu. YeÄŸeni II. Iustinianos Ä°ran’a karşı ikinci bir cephe oluÅŸturmak üzere Göktürk hakanı ile dostluk kurmaya çalıştı.
 
Yeni bir hânedanın kurucusu olan Herakleios devrinde Balkanlar’ı hemen bütünüyle ele geçiren Avar ve Slav orduları doÄŸrudan Ä°stanbul’u tehdit etmeye baÅŸladılar. Öte yandan BoÄŸaziçi kıyılarına kadar ilerleyen Ä°ran orduları Ä°stanbul’u zaptetmek üzere Avarlar’la anlaÅŸtı. Durumu böylesine çaresiz görünen imparatorluk hiç umulmadık bir ÅŸekilde kendini yenileme oluÅŸumunu gerçekleÅŸtirdi. Herakleios’un idarî, dinî, kültürel ve en önemlisi “tema”lar (askerî eyalet) sistemini kurarak askerî alanlarda yaptığı reformlar devlete yeniden yaÅŸama gücü verdi. 622-629 yılları arasında süren savaÅŸlar sonunda Ä°ran ve Avarlar karşısında kesin baÅŸarı saÄŸlandı. Bu savaÅŸlar sırasında 626’da Avarlar ve Ä°ranlılar’ın beraberce yaptıkları kuÅŸatma zorlu bir direnme ve donanmanın baÅŸarısı ile atlatılabildi. Ancak bir süre sonra baÅŸlayan Ä°slâm fetihleri sonunda Filistin, Suriye, el-Cezîre, Mısır eyaletlerinin kaybedilmesi imparatorluÄŸun doÄŸuda kazandığı üstünlüÄŸü silip götürdüÄŸü gibi Ä°stanbul’u hedef alan müslüman Araplar’ın karadan ve denizden düzenledikleri seferler imparatorluÄŸu tamamen ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.
 
Herakleios’tan sonra tahta geçen torunu II. Konstans devrinde hızla ilerleyen Ä°slâm fetihleri Tunus içlerine kadar Kuzey Afrika’ya, Toros silsilesine kadar Anadolu’ya ulaÅŸmış, Kıbrıs ve Rodos adalarını ele geçiren müslümanlar imparatorluÄŸun DoÄŸu Akdeniz’deki üstünlüÄŸünü kırmıştı. Ä°mparator II. Konstans Langobardlar’a karşı Ä°talya’yı, Araplar’a karşı Kuzey Afrika’yı daha iyi savunabilmek için baÅŸÅŸehri Syracusa’ya taşımaya karar vermiÅŸti. BaÅŸÅŸehir halkı ve patrik bu düÅŸünceye kesinlikle karşı çıktı ve mesele imparatorun öldürülmesiyle son buldu.
 
IV. Konstantinos devrinde Ä°stanbul bu defa da Emevî Halifesi Muâviye’nin ordularını surlarının önünde gördü (669). Kıbrıs, Rodos, Kos (Ä°stanköy), Khios (Sakız) adalarının ele geçirilmesinden sonra 670’te Kyzikos (KapıdaÄŸ) yarımadasının zaptı müslümanların hedefinin Ä°stanbul olduÄŸunu açıkça göstermiÅŸti. Büyük taarruz, 674’te muazzam bir donanmanın getirdiÄŸi kuvvetlerin ÅŸehri karadan ve denizden kuÅŸatmasıyla baÅŸladı ve 678’e kadar sürdü. Ancak Ä°stanbul karadan yapılan hücumların müstahkem surları aÅŸamaması ve müslüman gemilerinin Grek ateÅŸiyle (Sıvı AteÅŸ) yakılması sonucunda kurtuldu. Fakat Ä°slâm’ın yükseliÅŸi imparatorluÄŸun dinî siyasetini de etkilemekteydi. Bütün doÄŸu eyaletlerini müslümanlara kaptırmış olan Bizans, artık kilise bakımından doÄŸu hıristiyanlarıyla barışık kalmak zorunda deÄŸildi. Herakleios döneminde 638’de kabul edilen Monotheletismus (Îsa’da bir tek iradenin varlığı) ile bütün baÄŸlarını kopararak Roma ile barıştı ve Ä°stanbul’da toplanan VI. Genel Konsil (7 Kasım 680 - 16 Eylül 681) Monotheletismus’u mahkûm etti.
 
On altı yaşında tahta çıkan II. Iustinianos’un ilk saltanat dönemi (685-695) Maviler Partisi’nin öncülük ettiÄŸi bir halk isyanıyla son buldu. II. Iustinianos 705’te ikinci defa tahta çıktı. Ä°stanbul halkı korku içinde ve acılar çekerek altı yıl Iustinianos’un zulümlerine katlandı.
 
Ä°mparatorluk 711-717 yılları arasında saray ihtilâlleri ve anarÅŸi içinde çırpınıp durdu. Bu arada Ä°stanbul depremler ve yangınlar yüzünden tekrar tekrar harap oldu. Emevîler Bizans’ın bu durumundan yararlanarak yeniden Ä°stanbul’u kuÅŸattı. Halife Süleyman b. Abdülmelik’in kardeÅŸi Mesleme tarafından kuÅŸatılan baÅŸÅŸehir 717’de tahta çıkan III. Leon’un gayretiyle, özellikle Grek ateÅŸi ve ÅŸehir surlarının dayanıklılığı sayesinde bu tehlikeyi de atlattı. Ayrıca Anadolu’da kazanılan baÅŸarılarla müslümanların devleti tehdit eden hücumları durduruldu. 726’da Ä°mparator III. Leon’un bir emirnâmesiyle baÅŸlayan “tasvir kırıcılık” (ikonoklasm) hareketinin asıl hedefi, aslında tasvir kültünü kendileri için bir sanayi haline getirmiÅŸ olan keÅŸiÅŸlik müessesesinin kudret ve nüfuzunu kırmaktı. Ancak Leon’un sarayın kapısı üzerinde bulunan Îsâ tasvirini söktürmesiyle baÅŸlayan sokak kavgaları Ä°stanbul’u kana buladığı gibi tasvir kırıcılık hareketi imparatorluÄŸun birçok yerinde isyanların çıkmasına sebep oldu. Ä°stanbul bu dönemde 26 Ekim 740 günü vuku bulan ÅŸiddetli depremden de büyük zarar gördü. Aya Ä°rini Kilisesi ve birçok büyük bina kısmen veya tamamen yıkıldı. Åžehir iki yıl sonra 742’de yeni bir depremle tekrar sarsıldı.
 
Tasvir kırıcılık hareketinin en ÅŸiddetli temsilcisi olan V. Konstantinos, tahta çıktığı yıl (741) iktidarı eniÅŸtesi Artabasdos’a kaptırdıysa da onu bertaraf ederek 743 Ekiminde baÅŸÅŸehre girip yeniden tahtına oturmayı baÅŸardı. Bu taht kavgası sonunda Ä°stanbul, Ä°mparator Konstantinos’un intikam almak için yaptığı cezalandırma hareketine sahne oldu. Bulgarlar’ın kesin hezimetiyle son bulan savaÅŸtan (763) sonra halk Ä°mparator V. Konstantinos’un muhteÅŸem bir merasimle ÅŸehre giriÅŸine alkış tuttu ve bu zaferi Hipodrom’da yapılan büyük ÅŸenliklerle kutladı. 10 Åžubat 754’te toplanan konsilden sonra tasvir kırıcılık hareketinin özellikle baÅŸÅŸehirde en sert tedbirlerle uygulanması halkı periÅŸan etti. Ä°mparatorun merhametsiz tutumu sonucu pek çok kiÅŸi öldürüldü. Heykeller, mozaikler, resimler, el yazmalarındaki tezhipler, en kutsal emanetlere varıncaya kadar ibadete maddî dayanak olabilecek her ÅŸey yok edildi.
 
Ä°stanbul, Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh’ın oÄŸlu HârûnürreÅŸîd kumandasında gönderdiÄŸi orduların tehdidinden Ä°mparatoriçe Irene’nin HârûnürreÅŸîd’le imzaladığı barış antlaÅŸması sayesinde kurtuldu (782). Papalık ile de yeniden dostluk kuran imparatoriçe, tasvirlere ibadete dönüÅŸü saÄŸlamak amacıyla 31 Temmuz 786’da Ä°stanbul’da Hagioi Apostoloi Kilisesi’nde bir genel konsil topladı. Ancak konsil ikonoklast kumandanlar tarafından dağıtıldı. Fakat Irene, bir yıl sonra (24 Eylül 787) Ä°znik’te topladığı genel konsilde tasvir kırıcılık hareketini mahkûm ettirdi. Konsilin Ä°stanbul sarayında yapılan kapanış töreninde alınan kararlar Irene ve genç imparator tarafından da imzalandı (23 Ekim 787). Ä°stanbul 17 Mart 780, 9 Åžubat 790 ve Mayıs 796’da deprem felâketine uÄŸradı.
 
31 Ekim 802’de Ä°stanbul sarayındaki bir ihtilâl sonunda tahttan indirilen Irene’nin yerini onun maliye vekili I. Nikephoros aldı. Onun ölümünden sonra Ä°stanbul 813 ve 814 yıllarında Bulgar Kralı Krum tarafından iki defa kuÅŸatıldı. BaÅŸÅŸehir, Krum’un birinci kuÅŸatmasından surlarının saÄŸlamlığı sayesinde kurtuldu. Ä°kinci kuÅŸatma sırasında da Krum ansızın ölünce kuÅŸatma sona erdi.
 
Ä°stanbul, 820 yılı Noel günü Ayasofya Kilisesi’ndeki âyin sırasında Ä°mparator V. Leon’un öldürülmesiyle yeni bir cinayete tanık oldu. Onun yerine geçen II. Mikhail ile kurulan Amorion hânedanı döneminde tasvir kırıcılık hareketi tekrar güç kazandı. Ä°lim ve sanat hayranı aydın bir kiÅŸi olup Ä°slâm kültürünün de etkisinde kalan Ä°mparator Theophilos, BaÄŸdat saraylarının resimlerini getirterek Ä°stanbul’da Bryas (bugünkü Küçükyalı) mevkiinde Abbâsî saraylarının benzeri bir saray yaptırdı ve eÅŸsiz güzellikteki bu sarayda yaÅŸamayı tercih etti. Theophilos’un ölümüyle tasvir kırıcılık hareketi kesin olarak son bulunca bu akımın doÄŸurduÄŸu dinî kargaÅŸadan kurtulan imparatorlukta büyük bir kültürel ilerleme dönemi baÅŸladı. Ä°stanbul sarayında yeniden açılan yüksek okul fikir ve sanat merkezi oldu, bunu siyasî ve askerî yükselme ve güçlenme devri takip etti.
 
Theophilos’un ölümünden sonra tahta çıkan oÄŸlu III. Mikhail döneminde Ruslar ilk defa gemilerle Karadeniz’den gelip ÅŸehri kuÅŸattılar (860). Halkı dehÅŸete düÅŸüren bu saldırıdan Ä°stanbul, patlayan bir fırtına sonunda Rus gemilerinin parçalanıp mahvolması sayesinde kurtuldu. Yine bu dönemde baÅŸÅŸehir 862 ve 866 yıllarında vuku bulan ÅŸiddetli iki depremin tahribatına uÄŸradı.
 
Makedonya hânedanının kurucusu olan I. Basileios zamanında arka arkaya Ä°stanbul’da toplanan dinî meclislerden ve 869-870’teki VIII. Genel Konsil’den sonra Roma kilisesiyle iliÅŸkiler daha ılımlı hale dönüÅŸtü. Ä°stanbul, 9 Ocak 869 tarihinde baÅŸlayan ve kırk gün devam eden depremle harap oldu. Basileios zamanında baÅŸlatılan kanunların yeniden düzenlenmesi çalışmaları VI. Leon devrinde tamamlandı ve imparatorluÄŸun uzun yıllar kullanacağı kanun koleksiyonu Basilika adıyla yayımlandı. VI. Leon döneminde devlet idare sistemi ve bürokrasi düzeni mükemmel bir seviyeye ulaÅŸtı. Devletin merkeziyetçi karakteri ÅŸehir hayatına ve ekonomisine damgasını vurdu. BaÅŸÅŸehrin bütün ekonomik hayatı “eparkhos”un (vali, belediye baÅŸkanı) kontrolü altındaydı. Ticaret ve sanat erbabı loncalar halinde organize edilmiÅŸti. 912 ilkbaharında Ä°stanbul, Ayasofya Kilisesi’nin yakınındaki mumcu dükkânlarında çıkan bir yangın tehlikesine mâruz kaldı. 913’te Bulgar Hükümdarı Symeon’un Bizans tacını elde etmek amacıyla Ä°stanbul surları önüne gelmesi üzerine hükümet ağır tâvizler vererek onunla anlaÅŸmak yoluna gitti. Ä°stanbul sarayına davet edilen Symeon, Ä°mparator Konstantinos ve patrik Nikolaos tarafından törenle karşılandı. Kendisine Bulgarlar’ın Basileios’u unvanı verilmek suretiyle barış saÄŸlandı. 924 yılında Ä°stanbul Symeon tarafından tekrar kuÅŸatıldıysa da Ä°mparator I. Romanos’un siyasî maharetiyle bu tehlikeyi de atlattı. 931 yılı yazında Konstantinos Forumu (bugünkü ÇemberlitaÅŸ semti) yakınında mumcu ve derici dükkânlarında çıkan yangın geniÅŸ bir alana yayıldı ve ÅŸehirde büyük tahribata sebep oldu. Ä°stanbul 941 Haziranında Ruslar’ın âni bir saldırısına uÄŸradı. Ioannes Kurkuas etkili bir taarruzla Ruslar’ı geri çekilmeye zorlarken bizans donanması da Rus gemilerini Grek ateÅŸiyle yakıp tahrip etti.
 
Siyaset ve devlet idaresinden ziyade ilim ve sanata ilgi duyan VII. Konstantinos döneminde kültür alanında büyük geliÅŸmeler oldu. Onun imparatorluk idaresiyle ilgili olarak kaleme aldığı De Administrando imperi adlı eserinde Bizans’a komÅŸu Türkler hakkında çok deÄŸerli bilgiler mevcuttur. De Caerimoniis adlı kitabından da Ä°stanbul’da saray muhafızı olarak görev yapan Ferganalı Türkler’in bulunduÄŸu anlaşılmaktadır. Ä°nÅŸa edilen çok sayıda bina ve anıtlarla Ä°stanbul daha da güzelleÅŸti. Sınırlarda saÄŸlanan güvenlikle uzun yıllardan beri düÅŸman tehdidinden kurtulmuÅŸ olan Ä°stanbul halkı 948’de vuku bulan bir deprem dışında huzur içinde yaÅŸamını sürdürdü. Bu dönemde yabancı saraylarla sıkı bir münasebete girilerek komÅŸu Arap devletlerine, Endülüs Emevî halifelerinden III. Abdurrahman’ın Kurtuba’daki (Cordoba) sarayına ve Roma-Germen Ä°mparatoru I. Otto’ya elçi heyetleri gönderildi. Bundan baÅŸka kısa süre önce Hıristiyanlığı kabul etmiÅŸ olan Kiev-Rus Kraliçesi Olga 957 yılı sonbaharında Ä°stanbul’a geldi. Bizans-Rus münasebetlerinde yeni bir dönem açan bu ziyaret Bizans kilisesinin Rusya içindeki geliÅŸmesini hızlandırdı.
 
10 Aralık 969’da Ä°stanbul, Nikephoros’un bir saray suikastına kurban gitmesine tanık oldu. II. Basileios, 988’de âsi Bardas Phokas’ın Ä°stanbul’u ele geçirmek üzere Üsküdar’a kadar ilerleyiÅŸi karşısında çok zor duruma düÅŸtü ve Kiev Hükümdarı Vladimir’den yardım istemek zorunda kaldı. Basileios, Vladimir’in gönderdiÄŸi 6000 Rus askeri sayesinde baÅŸarıya ulaÅŸtı. Bizans’ın hizmetinde kalan bu Rus birliÄŸine sonraki yıllarda Normanlar, Franklar ve baÅŸka yabancılar da katıldı. 26 Ekim 989’da meydana gelen korkunç deprem sadece baÅŸÅŸehirde deÄŸil baÅŸta Ä°zmit olmak üzere Orta Anadolu ve Trakya’da da büyük zararlara sebep oldu. Ayasofya’nın batı kubbesi çöktü.
 
II. Basileios döneminde Ä°stanbul güçlü ticaret hayatı, iyi idare edilen kurumları ve kültür alanında sürdürdüÄŸü geliÅŸmesiyle OrtaçaÄŸ’ın en büyük ve en pırıltılı ÅŸehri haline geldi. 1010 yılı Ocak ve Mart ayları arasında yaÅŸanan depremde birçok kilise yıkıldı. II. Basileios’un yeteneksiz halefleri otuz yıl içinde imparatorluÄŸu çöküÅŸe sürüklediler. Halk 1037, 1038, 1041, 1042 yıllarında arka arkaya vuku bulan depremlerin acısını ve 6 AÄŸustos 1040’ta limandaki bütün gemileri yakıp kül eden yangın felâketini de yaÅŸadı (Kedrenos, II, 529). Ä°mparatoriçe Zoe’nin, evlât edinip tahta çıkardığı V. Mikhail tarafından iktidardan uzaklaÅŸtırılarak bir manastıra hapsedilmesi üzerine baÅŸÅŸehirde meydana gelen korkunç ayaklanma (Psellos, s. 81-90), Zoe’nin kız kardeÅŸi Theodora ile birlikte tahta çıkarılması ve Ayasofya’ya sığınan V. Mikhail’in yakalanıp gözlerine mil çekilmesiyle son buldu (20 Nisan 1042).
 
Ä°mparator IX. Konstantinos zamanında yüzyıllardan beri süregelen Roma-Ä°stanbul kiliseleri arasındaki anlaÅŸmazlık kesin bir ayrılığa dönüÅŸtü (1054). Devlet yönetimindeki baÅŸarısızlığına raÄŸmen IX. Konstantinos’un 1045’te hukuk ve felsefe yüksek okullarının kuruluÅŸuna ön ayak olması eÄŸitim açısından büyük bir geliÅŸmenin baÅŸlangıcı oldu. Devletin ihtiyaç duyduÄŸu yüksek düzeyde memurlar bu okullarda yetiÅŸmeye baÅŸladı. Ä°lim ve öÄŸrenimdeki geliÅŸme kütüphanelerin de çoÄŸalmasını saÄŸladı. Saray, manastır ve okulların zengin kütüphaneleri Batı’dan ve DoÄŸu’dan gelen pek çok yabancının ilgisini çekmekteydi.
 
1057 yılında askerî darbe ile Anadolu’da imparatorluÄŸunu ilân eden Isaakios Komnenos kötü gidiÅŸe son verecek bir kurtarıcı gibi sevinçle karşılandı. Fakat Sivil Asalet Partisi’nin hilesiyle iki yıl sonra tahttan uzaklaÅŸtırıldı. Åžehir 1064 Eylülünde yeni bir depremle sarsıldı. Malazgirt Muharebesi’nde yenilen ve esir düÅŸen IV. Romanos Diogenes Ä°stanbul’daki saray ihtilâliyle tacını ve hayatını kaybetti (1072). Anadolu Selçuklu ailesinden Kutalmış oÄŸlu Süleyman Åžah, Ä°znik’in hâkimiyetini eline geçirip Anadolu’da ilk Türk devletini kurdu (1078). Böylece Türkler BoÄŸaziçi kıyılarına kadar ilerleyerek doÄŸrudan Ä°stanbul’u tehdide baÅŸladılar. Bizans’ı düÅŸtüÄŸü bu durumdan genç kumandan Aleksios Komnenos kurtardı. Askerî asalet sınıfı tarafından imparator ilân edilen Aleksios’un birlikleri 1 Nisan 1081 günü Ä°stanbul’a girdi. BaÅŸÅŸehir üç gün boyunca her türlü kargaÅŸa ve yaÄŸma olayına mâruz kaldı. Aynı yıl Ä°stanbul yeni bir depremle sarsıldı (Glykas, s. 15 vd., 620).
 
Peçenekler, Ä°zmir Beyi Çaka ile anlaÅŸarak 1090-1091 kışında Ä°stanbul’u denizden ve karadan kuÅŸattılar. Aleksios Peçenekler’e karşı Kumanlar’la anlaÅŸtı ve 29 Nisan 1091’de Peçenekler’i dağıttı. 1096 yılında Haçlı orduları Ä°stanbul’a geldi. Halk dilleri ayrı, inançları farklı ve görünüÅŸleri dehÅŸet saçan Batılı barbar ordularının Ä°stanbul surları önünde konakladığı sürece korku içinde yaÅŸadı. Halkı ile aynı korkuyu paylaÅŸmakta olan Aleksios, her ÅŸeye raÄŸmen Haçlı reisleriyle anlaÅŸmalar yaparak onlardan yararlanma imkânını buldu, Haçlı ordularının Anadolu’ya geçmesini saÄŸladı. Haçlılar tarafından kuÅŸatılan Anadolu Selçuklu Devleti’nin baÅŸÅŸehri Ä°znik Bizans’a teslim edildi (19 Haziran 1097).
 
Kudüs’ün 1099’da Haçlılar tarafından zaptı Avrupa’da büyük bir heyecan ve coÅŸkuyla karşılandı. Kısa süre sonra yeniden büyük bir sefer giriÅŸimi baÅŸlatıldı. Ä°stanbul, 1101 yılının ilk yarısında Batılı orduların yarattığı zorlukları yeniden yaÅŸadı. II. Ioannes Komnenos’un tahta çıkışı sırasında (1118) Ä°stanbul sarayında hânedan mensuplarını da ikiye ayıran karışıklıklar yaÅŸandı. Sonunda aslen Türk olan büyük baÅŸkumandanı (megas domestikos) Aksukhos’un (krÅŸ. Demirkent, TTK Belleten, LX/227 [1996], s. 59-72) sayesinde II. Ioannes duruma hâkim oldu.
 
Urfa’nın Atabeg Ä°mâmüddin Zengî tarafından fethi üzerine (24 Aralık 1144) Bizans’ın desteÄŸine ihtiyacı olduÄŸunu anlayan Antakya Prinkepsi Raymond, Ä°mparator Manuel’den af dilemek ve onunla anlaÅŸmak için 1145 yılında Ä°stanbul’a geldi. Urfa’nın fethi Avrupa’yı da sarsmıştı. Fransız ve Alman krallarının kumandasında yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Ä°mparator Manuel, 1147 sonbaharında Ä°stanbul önüne ulaÅŸan Haçlılar’ın bu teÅŸebbüsüne karışmayıp onlarla iyi iliÅŸkiler içinde olmaya çalıştı.
 
Ä°mparator Manuel ile barış antlaÅŸması imzalayan II. Kılıcarslan Ä°stanbul’a giderek üç ay misafir kaldı (1162). Esasen Bizans ile Selçuklular’ın Anadolu’da yüzyıllarca süren hâkimiyet mücadelesine raÄŸmen iki komÅŸu millet arasında kurulan iliÅŸki sadece düÅŸmanca duygular içinde hapsolup kalmamıştı. Aksine bu iliÅŸki, Ä°stanbul ile Konya arasında hoÅŸgörüye dayalı bir kültür alışveriÅŸinin doÄŸmasını ve kesintisiz sürüp gitmesini saÄŸlamıştı. Böylece XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Komnenoslar döneminde Ä°stanbul’un kozmopolit hayatında Selçuklu yaÅŸayışının kültür ve sanatının etkileri açıkça görülmektedir. ÇeÅŸitli alanlardaki bu etkilenmenin çok güzel bir örneÄŸini Selçuklu mimari tarzını, resim ve süsleme sanatını yansıtan Büyük Saray kompleksi içinde imparatorluk taht salonunun hemen batısında inÅŸa edilmiÅŸ olan müstakil bir bina aksettirir.
 
Nûreddin Mahmud Zengî’nin gücü karşısında Bizans ile iliÅŸkilerini kuvvetlendirmek isteyen Kudüs Kralı Amaury 1171 ilkbaharında Ä°stanbul’a gelerek Manuel’i ziyaret etti ve onun desteÄŸini kazandı. Manuel’in ölümüyle küçük oÄŸlu Aleksios’a niyâbet eden dul imparatoriçe Maria’nın hâkimiyeti Latinler’e duyulan nefret yüzünden Ä°stanbul’da hiç benimsenmedi. Nihayet imparatoriçeye karşı 1182’de tertip edilen isyanla Ä°stanbul halkı bir taraftan Latinler’i öldürürken bir taraftan da Manuel’in kuzeni Andronikos Komnenos’u tahta çıkardı (1183). Andronikos’un saltanatı, yeniden disiplini saÄŸlamak için baÅŸvurduÄŸu sert tedbirler yüzünden facialar, suikastlar, komplolar ve ayaklanmalar içinde geçti.
 
Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kudüs krallık ordusunu imha ederek kazandığı Hittîn Savaşı (4 Temmuz 1187) ve arkasından Kudüs’ü fethi (2 Ekim 1187) üzerine düzenlenen III. Haçlı Seferi sırasında karayolunu takiple Bizans arazisinden geçen Alman Ä°mparatoru Friedrich Barbarossa’nın Bizans’a karşı sergilediÄŸi düÅŸmanca tutum ve davranış imparatorluk için yeni sıkıntılara sebep oldu.
 
Bizans bu dönemde iç ve dış mücadelelerle tükenirken Batılı devletler Bizans’a saldırmak için bekledikleri fırsatı IV. Haçlı Seferi’nde yakaladı. Amcası III. Aleksios Angelos’a karşı Bizans tahtını yeniden ele geçirmek isteyen Aleksios’un yardım çaÄŸrısı üzerine Boniface de Montferrat kumandasındaki Haçlı donanması Ä°stanbul’a geldi (24 Haziran 1203). Galata’nın alınmasından sonra Haliç’e giriÅŸi kapatan zinciri parçalayıp gemilerini Haliç’e sokan Haçlılar 17 Temmuz günü ÅŸehre girdiler ve II. Isaakios’u bu defa oÄŸlu Aleksios ile (IV.) birlikte tahta çıkardılar. Ancak yeni hükümdarlar vaadlerini yerine getiremeyince Haçlılar ile iliÅŸkiler gerginleÅŸti. Bu arada Ä°stanbul içinde dolaÅŸan Haçlılar halkı son derece öfkelendirmekteydi. Haçlılar’ın 17 Temmuz ve 18 AÄŸustos’ta çıkardıkları yangınlar ÅŸehrin büyük bir bölümünü kül etti. Bunlara karşı duyulan öfke ve nefret ocak ayında bir ayaklanmaya dönüÅŸtü. Halk Haçlılar’la iÅŸ birliÄŸi yapan hükümdarlarını öldürdü. Bunun üzerine Haçlılar ÅŸehri zaptettiler (13 Nisan 1204). Ä°stanbul, Büyük Saray’a gelip yerleÅŸen Venedik “doge”u Enrico Dandolo ve Haçlı kontlarının izniyle günlerce yaÄŸmalanıp tahrip edildi. Olayın görgü tanığı Batılı yazarlar bile Haçlılar’ın vahÅŸet ve çılgınlığından dehÅŸete düÅŸmüÅŸler, bu vahÅŸet yüzünden duydukları utancı kaleme aldıkları eserlerinde belli etmiÅŸlerdir. 900 yıl boyunca hıristiyan dünyasının merkezi olan Ä°stanbul bu yaÄŸma sonunda bütün ihtiÅŸamını, zenginliÄŸini, sanat eserlerini, bir daha yerine gelmeyecek ÅŸekilde kaybetti. Bütün kiliseler, manastırlar, saraylar ve kütüphaneler yaÄŸma edildi. Venedikliler, Ä°stanbul’un kültür ve sanat eserlerini toplayıp kendi ÅŸehirlerini süslemek üzere alıp götürürken Haçlılar taşıyabilecekleri eÅŸya dışında her ÅŸeyi tahrip ettiler. Batılılar sadece yaÄŸma ve tahriple de yetinmediler; erkek kadın, yaÅŸlı çocuk demeden katliamlar yaptılar. Bu yaÄŸma, tecavüz ve katliam sonunda “ÅŸehirler kraliçesi” Ä°stanbul Avrupalı barbarların ayakları altında mahvolup gitti.
 
Avrupalılar daha sonra Ä°stanbul’da bir Latin imparatorluÄŸu kurdular ve imparatorluk arazisini aralarında bölüÅŸtüler. Devletin başına Baudouin de Flandre getirildi. Ancak Batılılar Ä°stanbul’u zaptetmekle bütün imparatorluÄŸu ele geçirmiÅŸ olmadılar. Aradan daha iki yıl geçmeden Haçlılar tarafından iÅŸgal edilmemiÅŸ imparatorluk topraklarında Trabzon, Epiros ve Ä°znik’te Bizans’ın uzantısı olan üç bağımsız devletçik kuruldu.
 
Elli yedi yıl süren mücadeleden sonra 25 Temmuz 1261’de Haliç kıyısındaki Latin mahallesini yakan Ä°znik birlikleri ÅŸehirdeki Batı hâkimiyetine son vermeyi baÅŸardı. Bizans’ın son hânedanının kurucusu olan VIII. Mikhail Palaiologos 15 AÄŸustos’ta Ayasofya’da taç giyerek imparator ilân edildi. Ä°mparatorluk baÅŸÅŸehri Ä°stanbul Latin hâkimiyeti devrinde bütün zenginliÄŸini kaybetmiÅŸ, yabancıların sayısı artmış, nüfus 50-75.000 kiÅŸiye düÅŸmüÅŸtü. VIII. Mikhail büyük bir gayretle Bizans’ı yeniden canlandırmaya çalıştı. Onun ölümünden sonra yerini alan oÄŸlu II. Andronikos ve onu takip eden imparatorlar devrinde Ä°stanbul iç karışıklıklar ve isyanlar içine sürüklendi. Ayrıca 1291, 1303, 1308, 1351, 1434 yıllarındaki yangın felâketleriyle 1296, 1323, 1331, 1346 ve 1354’teki depremler yüzünden harap oldu. Bu dönemde Ä°stanbul halkı, Anadolu’da Osmanlı Türkleri’nin ve Balkanlar’da Sırplar’ın tehdidini artık kapısında hissetmeye baÅŸladı. Ä°stanbul taht kavgalarına sahne olurken Sırp ve Osmanlı devletleri arasında sıkışıp kalan Bizans varlığını sürdürebilmek için bu devletlerin desteÄŸine muhtaç hale düÅŸtü. Bizans her ne kadar Türkler’in yardımı ile Sırp tehlikesinden kurtulduysa da Sırplar’a karşı savaÅŸmak için Avrupa topraklarına geçmiÅŸ olan Türkler’in bundan sonra Trakya’da sistemli ÅŸekilde ilerleyiÅŸlerini durduramadı. Batı’dan yardım elde etmeye çalışan Ä°mparator V. Ioannes, papanın isteÄŸine uyarak KatolikliÄŸi kabul edip Ä°stanbul ve Roma kiliselerinin birleÅŸtirilmesine bile razı oldu. Fakat Ä°stanbul kilisesi ve halkı buna ÅŸiddetle karşı çıkınca anlaÅŸma gerçekleÅŸmedi. Türkler’in 1371’de Sırplar’a karşı kazandığı savaÅŸ Bizans için tam bir darbe oldu. Balkanlar’daki topraklarının hemen tamamını kaybeden Bizans, Bulgar Çarlığı ile birlikte artık Türkler’e bağımlı bir devlet haline geldi. Arazisi gittikçe küçülen ve Türkler karşısında askerî ve malî hiçbir gücü kalmamış olan Bizans sonunda Ä°stanbul surlarının çevrelediÄŸi bir ÅŸehir devleti haline dönüÅŸtü.
 
Osmanlı ordusu ilk defa 1359 yılında Ä°stanbul surlarının önünde göründüÄŸünde halk büyük bir paniÄŸe kapıldı. Ä°stanbul hem bundan hem de 1391, 1400 yıllarında I. Bayezid ve 1422 yılında II. Murad tarafından gerçekleÅŸtirilen Osmanlı kuÅŸatmalarından kurtuldu. XI. Konstantinos da kendisinden önceki imparatorlar gibi kiliselerin birleÅŸtirilmesi konusunu son umut olarak ele aldı ve böylece Avrupa’dan yardım saÄŸlamaya çalıştı. Papanın elçisi Ä°stanbul’a gelerek 12 Aralık 1452’de Ayasofya’da kilise birliÄŸini ilân etti ve ilk defa Roma usulünde âyin yaptı. Ancak bu durum Bizans halkında büyük infial yarattı ve Roma’ya baÄŸlanmaktansa Türk hâkimiyetini kabule taraftar olanların sayısı arttı. II. Mehmed 29 Mayıs 1453’te Ä°stanbul’u fethederek Bizans hâkimiyetine son verdi.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.