Neslican Tay, ölümüyle yok olmadı! ÜrettiÄŸi sosyal varlığıyla arkasından bize bir tartışma bıraktı. Bu tartışma artık onun ÅŸahsi özelliklerini de aÅŸan bir vaziyet aldı. Temel sorun, ölümle kurduÄŸumuz klasik Müslümanlık iliÅŸkisinin tersyüz olması ve bunun yerine seküler bir iliÅŸki tarzının gelmesidir. Bu iliÅŸki insanlarımızı ölüme karşı daha dayanıklı mı yapacak, yoksa tamamen farklı bir duruma mı savuracak? Yıllar önce “Ölüm Sosyolojisi” diye bir makale okumuÅŸtum. Hocam Ümit Meriç vermiÅŸti okumam için. Hâlâ aklımda kalan bir tarafı var bu makalenin. Hastanelerde ölümü bekleyen kiÅŸiler üzerine yapılmıştı. AraÅŸtırmacı, hastaların ölümden aşırı biçimde korktuklarını ve bunu aÅŸabilmek için de ölüm kelimesinden ve çaÄŸrışımlarından arındırılmış bir ortam üretildiÄŸini söylüyordu. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda seküler kesimlerin “her benlik ölümü tadacaktır” yazısından rahatsızlık duymaları da onların derin seküler bilincini anlatıyor.
Neslican Tay’ın pratiÄŸinde sergilenen seküler ölüm algısı ise daha farklı bir veçhe taşıyor. Ölümü görmezlikten gelmek ve unutmak yerine onun üzerine gitmek. Onunla savaÅŸmak, onunla savaÅŸarak onun ürettiÄŸi dehÅŸet korkuyla baÅŸa çıkmak. Seküler kültürün ölüm korkusunu onu unutarak ve onunla savaÅŸarak baÅŸa çıkma giriÅŸimi artık Türkiye’de de yayılıyor. Hastanelerde insanı ölüme götüren hastalıklarla cedelleÅŸilirken, ölümü hatırlatan tek bir cümle, tek bir kelime ya da tek bir imge gördünüz mü? Ben görmedim bugüne kadar. Åžimdi bir de buna ölümle savaÅŸmak ekleniyor. Seküler kültür, ölümle savaÅŸarak onu aÅŸma arayışı devreye giriyor. Burada teslim olmak tutumunun çok ötesinde bir durum var.
Büyük ÅŸair Necip Fazıl, “ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun” der. Burada ölüm artık ne korkulacak, ne savaşılacak, ne de unutulacak bir ÅŸey. Tam tersine ölümü de yaratan Allah’a teslim olarak ölümü aÅŸma çabası öne çıkar. Burada insan ölmüyor, sadece ölüm denen olguyla dünyasını deÄŸiÅŸtiriyor. O nedenle “sırlanmak”, “istirahate çekilmek”, “öteki âleme göçmek” gibi ifadeler kullanılır. Türklerin Müslüman zihin dünyasında ölüm kültürü ne unutulması gereken korku ne de savaşılacak düÅŸman. Yunus Emre ne kadar güzel söyler!
TuzaÄŸa düÅŸmüÅŸ tenleri Hakk’a ulaÅŸmış canları
Görmez misin sen bunları sıra bize gelmiÅŸ yatar.
Âşık öldü diye salâ virürler
Ölen hayvan durur âşıklar ölmez
Ten, çukura atılan bir leÅŸtir. Ten bir hiçtir. Can (tin) ise Allah’a ulaÅŸandır. Bunları görmek gerekir. Sıra bütün insanlara gelir. Ölüyle yok olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüz tendir, bedendir. Onu asıl var eden can ise ölümle yok olmaz. Sadece geldiÄŸi yere geri döner. Allah’ın huzuruna çıkar. Âşık ölmez, ölen Allah’ın huzuruna göçen aÅŸktan geri kalan hayvan! Yani biyolojik varlık.
Biz Müslümanların ölüm bilinci sekülerleÅŸiyor. Yunus Emre’nin yolundan çıkıyor! Bunun yerine bedeni, teni salt hakikat sanan bir bilinç doÄŸuyor. Ölüm insanı yok etmeye yönelten büyük bir kaos. Modern ölüm bilinci, ölümle baÅŸa çıkmaya yetmiyor. Bu nedenle klonlama, genetik temeli dönüÅŸtürme gibi ölüm projeleri peÅŸinde koÅŸuyor. Ölüm kültürünü deÄŸiÅŸtirmek yerine, biyolojisini deÄŸiÅŸtiren varlık mutlu olacağını sanıyor.
YENÄ° ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.