Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Matematiğin de Edebiyatın da derdi evreni anlatmaktadır

Sonuç olarak matematik ile edebiyatın birbiri ile sıkı bir şekilde bağlantılı olduğu alan, her ikisinin de aslında araştırdığı, soyutlamaya çalıştığı ve daha sonra yeniden oluşturduğu evrendir.



20. yüzyıl edebiyatı, bilhassa yaşanan dünya savaşları sonrası, gerek romanda gerekse şiirde klasik anlatıyı terk ederek yeni söylem biçimleri denemeye başlamıştır. Artık ne anlatıldığından ziyade bir konunun nasıl anlatıldığı gittikçe önem kazanmış, bu yeni anlatım biçimlerini keşfederken de matematikten ciddi şekilde yararlanılmıştır.
 
Biz de temeli matematiğe dayalı olan Oulipo topluluğu ile Borges’in Babil Kütüphanesi hikâyesini inceleyerek, onların matematikle olan ilişkilerini ve matematiğin penceresinden edebiyata nasıl baktıklarını görmeye çalıştık.
 
Birçok insan, özellikle öğrenimlerini hâlihazırda sürdüren kimseler, matematik ve edebiyatı birbirinden oldukça farklı, bağdaşmaları oldukça güç iki zıt disiplin olarak görürler. Ama eğer eski metinlere bakacak olursak, matematikle edebiyatın birbirinden hiç de farklı olmayan alanlar olduğunu görebiliriz. Özellikle Aydınlanma öncesinde gerek Avrupa’daki “Arts Libéraux” kavramında, gerekse Divan şiirinde “aruz vezni”nde, ses uyumlarında görülebileceği gibi matematikle edebiyat birbirine sıkıca kenetlenmiş iki farklı disiplinden ibaretti.
 
Ancak birkaç yüzyıl boyunca, bilhassa Romantizmin matematiksel kurallara bağlı Klasisizme bir tepki olarak görünmeye başlamasıyla beraber bu ilişki gittikçe göz ardı edilmeye başlanmış, bilimin egemen güç olarak görüldüğü pozitivizm ile beraber edebiyat matematiğin yanında bazı kesimlerce hor görülmüş ya da göz ardı edilmiştir. Her ne kadar Lewis Caroll vb. isimler matematiğe dayalı edebiyat eserleri ortaya koymuş olsalar da matematikle edebiyatın bir kez daha çok güçlü bir bağla birbirlerine bağlanmaları 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Edebiyatta dili kırarak klasik söylemden kaçma çabası güden yazarlar, sanatsal değerlerini yitirmemek için matematiğe başvurmuş, onun olanaklarından yararlanmaya çalışmışlardır.
 
 
“Matematik katıksız bir şiirdir”
 
Fransa’da altmışlı yıllarda Raymond Queneau, Georges Perec gibi temsilcileriyle tanınan “Oulipo” (l’Ouvroir de Littérature Potentielle) edebiyat-matematik topluluğu, bu birlikteliğin en önemli örneklerini kaleme almıştır. İşte, bu makalede, ilk olarak edebiyat ile matematiğin benzerliği üzerinde durulacak, daha sonra çeşitli edebi isimler ile çalışmalarının matematikle alakası açıklanacaktır.
 
Fuzuli, şiir için “ilimsiz şiir, temelsiz duvara benzer, temeli olmayan binanın yıkılması da gayet doğaldır” der. Kant da “Matematik katıksız bir şiirdir.” tanımlamasını yapar. Peki nedir bu matematik ile edebiyatın (şiirin) birlikteliği? Ord. Prof. Dr. Cahit Arf “Matematiğin Şiiri” adlı makalesinde bu birlikteliği şöyle açıklar: “Matematikte olsun, diğer güzel sanatlarda olsun bize bu bahsettiğim hudutsuzluk illüzyonunu veren şey nedir? Zannımca bu şey, intellektin otomatik olarak işleyen abstraksiyon mekanizması ile bilhassa indüksiyon mekanizmasıdır. Abstraksiyon mekanizmasının ne olduğunu biraz evvel gördük. İndüksiyon mekanizması şuurumuzda cereyan eden ve birkaç defa tekerrür eden bazı hadiselerin şuur altmızda ilanihaye tekerrürüdür. Güzel bir senfoni, Süleymaniye Camii, böyle indüksiyonları tahrik ederler. Matematikte abstraksiyon mekanizması gibi indüksiyon mekanizması da bir prensip olarak şuur üstü bir hale getirilmiştir.”
 
Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’ın dile getirdiği “sınırsızlık (hudutsuzluk) hissinin soyutlama ile indüksiyon yoluyla şuuraltından şuura taşınması”, edebiyatın tanımlanmasında da sıkça kullanılan bir açıklamadır. Edebiyat, dış dünyanın soyutlanmasına ve onun yeniden insan içerisinde imge yoluyla kurulmasına dayanır. Benzer bir şekilde matematik de, özellikle geometri (geo-metri: yer ölçümü), dış dünyayı soyutlayarak onu mantıkî bir soyut uzay içerisinde yeniden oluşturur. Edebiyat ile matematiğin farkı edebiyatın bu işlevi kurgu yoluyla yapmasıdır. Bu ilişkiyi fonksiyon sistemi ile açıklayabiliriz.
 
 
 
Eğer dış dünyaya tanım kümesi dersek, dış dünyadaki herhangi bir nesne ya da olgu fonksiyon işlemine girerek değer kümesinin bir elemanını oluşturur. İşte edebiyatın da yaptığı iş aslında bundan ibarettir. Edebiyatın bu yönünü şiirde oldukça yalın bir şekilde görebiliriz. İsmet Özel şiirin unsurlarını tanımlarken şöyle demiştir : “Resim için renk, musiki için ses ne ise şiir için de kelime odur.'' Şiirin başlıca unsuru olan kelime dış dünyanın dile getirilmesidir. Kelimelerin her biri birer gösterendir ve gösterilenleri vardır. Bu gösterilenler dış dünyada ifade ettikleri karşılıklıdır. İşte şiir, hâlihazırda fonksiyon işlemi görmüş olan gösterenleri bir kez daha farklı bir fonksiyona tabi tutarak onları birer imgeye dönüştürür. Böylece dil matematiksel bir değişime uğrayarak kırılır ve gerçekte gösterdiği şeyden farklı bir anlamı göstermeye, imlemeye başlar.
 
Şiirdeki imge sorunu  
 
Ayrıca, ilk kez şair T. S. Elliot tarafından dile getirilen “nesnel bağlılaşım” (objective correlative) terimi de şiirdeki imge sorununa bir çözüm getirme iddiasını taşır. T. S. Elliot’a göre şiirde duyguyu ifade edebilmek için dış dünyadan onunla ilişkili bir gerçeklik  bulmak gerekir. İşte bu gerçekliğin araştırılmasında da şiirin yapısı çözülür ve ters fonksiyon işlemi uygulanır. İşte bu işlem de Cahit Arf’ın matematiği tarif ederken kullandığı şuuraltından şuura tekrardan ulaşmayı hatırlatmaktadır.
 
Bunun yanında, 20. yüzyılda edebi metinlerin içerisine birçok matematik söylemi de dâhil olmuştur. Bunların başlıcalarından biri J. L. Borges’in Babil Kütüphanesi hikâyesidir. Bu hikâyede, alfabedeki harflerin tamamının oluşturabileceği bütün harf dizilerini içinde barındıran sonsuz sayıdaki kitaplardan oluşan bir kütüphane tasvir edilmektedir. Kütüphane, birbirine bağlı sonsuz sayıdaki altıgen odalardan ve bu odalardaki kitap raflarından oluşmaktadır. Kitaplar arasında bugüne değin yazılmış tüm kitapların olduğu gibi yazılacaklar ve asla yazılmayacak kitaplar bulunur.
 
Böylece bu kütüphane; anlamlı görünen, anlamsız görünen; ister fizik kitabı olsun isterse de yer karoları üzerine yazılmış şiirleri toplayan bir antoloji olsun; var olabilecek her kitabı içinde bulundurur. Bu hikâyede Borges, tıpkı geometrinin yaptığı gibi bir âlem tasavvuru/evren soyutlaması yapar. Aslında kütüphane evrenin ta kendisidir. İster anlamlı ister anlamsız olsun içerisinde evrende olan her şeyi barındırır. Okuyucular olan insanlar da ömürleri boyunca bu kütüphaneden dışarı çıkamazlar. İşte bu hikâyede Borges geometrinin gücünden yararlanarak evreni bir kütüphane imgesine dönüştürür.
 
Oulipo edebiyat topluluğu   
 
Ayrıca, Borges’in yaptığı gibi edebi anlatıyı matematikle harmanlamanın yanı sıra bazı yazarlar anlatı tekniklerini de matematiğe dayandırır. Bu tarzda eser veren Oulipo edebiyat topluluğu, 24 Kasım1960’da Raymond Queneau ve François Le Lionnais önderliğinde kurulmuştur. İçerisinde birçok yazarın yanı sıra birçok matematikçiyi, mühendisi vb. işlerle uğraşan insanları da barındıran bu edebi topluluk, matematikteki özel sayı dizilerini kullanarak kaleme alınabilecek her çeşit anlatı biçimini denemeye kalkışmışlardır. Bu öğreti çerçevesinde kaleme alınan önemli eserlerden biri Georges Perec’in Yaşam Kullanma Kılavuzu’dur. Eser, ön sözüyle beraber toplam yüz bölümden oluşmakla birlikte altı yüz sayfadır ve toplam iki bin karakter içermektedir. Eser, satranç da “at sorunu” (Problème du cavalier) olarak bilinen eski bir satranç sorununun algoritması ile bölümler arasında geçiş yapan; Gestalt teoremine uygun bir şekilde parçaların bütünü oluşturmadığını, bütünün parçaları anlamlandırdığını ileri süren; greko-latin karesi kullanılarak yazılan, bir nevi yap-boz oynar gibi çözülebilen deneysel bir romandır. Romanın her bir bölümünde aynı apartmanın birbirinden oldukça farklı daireleri anlatılır. Dairelerdekilerin tek ortak yönleri merdivenler ve koridorlardır.
 
Perec’in bu ünlü eseri haricinde La Disparition adlı, tek bir kere bile “e” harfinin geçmediği başka bir deneysel bir romanı daha bulunmaktadır.
 
Metametik ile edebiyatın bağlantılı olduğu alan
 
Oulipo edebiyat topluluğunun kurucusu Raymond Queneau’nun Cent Mille Milliards de Poème adlı deneysel şiir kitabında toplam 10 sone bulunur. Şiirlerin her mısraı ise şeritler üzerine yazılmıştır ve herhangi bir satır diğer dokuz soneden biriyle uygun kafiye yapısına sahiptir. Böylece okuyucuya toplam 1014 (100.000.000.000.000) farklı şiir sunulmuş olur. Eğer okuyucu her gün yirmi dört saat bu şiir kitabını okursa 190 258 751 yılda tüm şiirleri okumuş olacaktır.
 
Sonuç olarak matematik ile edebiyatın birbiri ile sıkı bir şekilde bağlantılı olduğu alan, her ikisinin de aslında araştırdığı, soyutlamaya çalıştığı ve daha sonra yeniden oluşturduğu evrendir. Gerek Borges’in hikâyesi, gerek Perec’in romanı gerekse Queneau’nun şiiri, olabilecek bütün biçimleri ve anlatılabilecek bütün “şey”lerin ve “olgu”ların peşinde olduğu için birer evren tasarımlarıdır. Tıpkı geometri başta olmak üzere matematiğin olduğu gibi… Bir başka deyişle, matematik ve edebiyat hiç de birbirinden kopuk disiplinler değildirler. Aksine aynı kaygıyı güden, aynı şey uğruna çaba veren, soyutlamaya dayalı, birbirini tamamlayan iki farklı disiplindirler. Tıpkı İsmet Özel’in şiirinde iki zıtlığın birlikteliğini dile getirdiği gibi: “Nerede Yin, /Nerede Yang, /The two and the one.” 
 
Müellif: Ahmet Mansur Tural

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.