İmam Hüseyin ertesi gün Medine’den ayrılıp, Mekke’ye gitti. Dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.) yeryüzünün en büyük medeniyetinin temellerini bir hicret ile atmıştı. Şimdi aynı medeniyetin temellerini koruma adına İmam Hüseyin yine bir hicret ile işe başlıyordu. İmamın Mekke’ye gittiğini duyan Küfeliler mektuplar üzerine mektuplar yazdılar; her gelen mektup İmama, “senin arkandayız, seninle beraberiz, ne olur Küfe’ye gel, sana yardımcı olup bu zalim düzeni ortadan kaldıralım” diyordu. İmam Hüseyin bu ısrarlı mektuplara daha fazla dayanamadı ve azatlı hizmetlisi Süleyman’ı Basra’ya, amcasının oğlu Müslim b. Akil’i de Küfe’ye gönderdi. Müslim Küfe’ye gidecek ve Küfelilerin halini yerinde görüp, İmama bildirecekti.
Müslim b. Akil Küfe’ye varır varmaz büyük bir teveccüh ile karşılandı. Daha ilk haftada neredeyse Küfe’nin tamamının biatını aldı. Gelişmelerden haberdar olan Yezid, Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad’ı Küfe’de yönetim adına sükuneti sağlamak için görevlendirdi. Ubeydullah babası Ziyad’ı dahi gölgede bırakacak kadar zalim bir yönetici idi. Hz. Hüseyin’in Basra’ya gönderdiği elçi Süleyman’ı şehit etmiş, sıra Küfe’de İmama yönelen teveccühü kırmaya gelmişti.
Ubeydullah Küfe’ye varır varmaz büyük bir siyaset ve baskı ile insanları sindirmiş, bir anda İmam Hüseyin’e biat eden binlerce insan verdikleri sözleri unutarak, elçi Müslim b. Akil’i tek başına bırakmışlardı. Vali Ubeydullah ajanları ile Müslim b. Akil’in yerini tespit etmiş, onu ve ona yardımcı olan Hani b. Urve’yi yakalatmıştı. Bu iki Ehl-i Beyt sevdalısı ölüme doğru yürürlerken Müslim vasiyetini yapmak istemiş ve orada hazır bulunan Ömer b. Sad b.Ebi Vakkas’a dönerek demişti ki: “Ne olur, İmama haber verin bu ihanet şehrine gelmesin.”
Ubeydullah b. Ziyad bu iki hak aşığını vilayet binasının çatısında, halkın gözü önünde önce başlarını vurdurmuş, sonra cesetlerini çatıdan yere attırarak, insanları sindirmek istemişti. Bu amacında da başarılı olmuş, Küfe halkı artık yerinden kalkamayacak bir hale gelmişti. Küfe’de bu gelişmeler olurken, İmam Hüseyin’de 72 yakını ile beraber Küfe’ye doğru yola çıkmıştı. Yolun yarısında Irak’lı şair Ferezdak, İmamın kafilesi ile karşılaşmış ve Küfe’yi iyi tanıyan şair, bir cümle ile gelişen olayları İmama anlatmak istemişti. Ferezdak demişti ki; “Ey Hüseyin! Küfelilerin yürekleri seninle, ama kılıçları Yezid iledir.”
İmam Hüseyin anlamıştı olacakları; babası Ali’de bu yürek ve bilek dengesini kuramamış cahil insanlardan çok çekmişti. Ama yapacak bir şeyde yoktu; İmam yürümeli, Kerbela’ya gitmeli ve zalim kılıçlar altında Muhammed’in mesajını yeniden diriltme adına doğranmalıydı. İşte İmam Hüseyin bunu yaptı. O Kerbela’da şöyle haykırıyordu:
“Kanımla yükselecekse Muhammed’in dini
Ey kılıçlar doğrayın beni, alın bedenimi”
Kerbela’nın 1368. yıldönümü olan bugünler bir muhasebe günleridir. Her Hüseyin sevdalısının kendisini sorgulama ve yeniden dirilme zamanlarıdır. Yüreklerin Hüseyin ile olması yetmez, eğer yetseydi Küfeliler o zillete düşmezlerdi. Yürekler Hüseyin’in mesajı ile olduğu gibi, dillerde o mesaj ile uyum içerisinde olmalı, tavırlarda onun mesajına aykırı olmamalıdır.
Ne Hüseyinler bitti, ne Yezidler… Ne Kerbelalar bitti, ne Küfeler.. Tarih ve mekan değişebilir ama sergilenen tavırlar her zaman aynıdır. Yüzyıllardır bizler yürek ve bilek dengesini kuramadığımızdan dolayı her çağın Yezidlerinin malzemeleri olmuyor muyuz?
Ne zaman yürekler, diller ve bedenler, Hüseyin’in de kurban olduğu hakikatler yolunda yürümeye başlarsa, işte o zaman inşallah Yezidî zihniyetin sonu gelecektir.
Muhammed Emin YILDIRIM
Henüz yorum yapılmamış.