Rus Emperyalizmi İçin Yeni Bir İdeoloji: Neo-Avrasyacılık
Follow @dusuncemektebi2
İsim babalığını Alman dilbilimci Aleksander von Humboldt’un yaptığı Avrasyacılık fikri XX. yüzyılın başlarında tarih, felsefe ve teoloji gibi çok farklı uzmanlık alanına sahip olan genç göçmen Rus entelektüelleri tarafından ortaya atılmış ve bu kişilerin akademisyen olması dolayısıyla da bilimsel değere sahip çok değerli makalelerle beslenmiş akademik bir düşünce olarak meydana geldi.
Tabi kurucularının özellikle akademisyenlerden müteÅŸekkil olması onun saf bir teoriden oluÅŸtuÄŸu manasına da gelmemelidir. Avrasyacılık, deÄŸiÅŸik zaman dilimlerinde pratiÄŸe de uygulanmaya çalışılmıştır. Mesela son dönem klasik Avrasyacılığın önemli temsilcilerinden L. Gumilyev’in ‘Rusya eÄŸer kurtulacaksa bu ancak Avrasyacılık sayesinde ve onun bir Avrasya devine dönüÅŸmesi sayesinde olacaktır’ sözü, bunun delillerindendir. Fakat teorinin pratiÄŸe aktarımı, yani politika haline dönüÅŸmesi Yeni Avrasyacılarda daha dikkat çekmektedir. XXI. yüzyıldaki Neo-Avrasyacıların felsefelerinin devletin uluslararası politikalarında daha net bir ÅŸekilde yansımasını bulması, günümüzde onun pratik alanlarda daha da kullanılacağını göstermektedir.
Avrasyacılık hareketi doÄŸuÅŸundan günümüzde siyasi bir parti oluÅŸuna kadar farklı kiÅŸiler tarafından farklı ÅŸekillerde yorumlanmakla birlikte o iki temel evreye ayrılarak incelenmektedir: Klasik Avrasyacılık ve Neo(klasik)-Avrasyacılık. Zamanın Avrasya teorisyenlerinin jeopolitik tahminleri üzerinde belirleyici bir rol oynaması dolayısıyla görüÅŸ farklılıkları özellikle konjonktüre baÄŸlı olarak belirlenmiÅŸtir. Bu açıdan klasik ve neoklasiklerin görüÅŸleri arasında farklılıklar olmakla birlikte bu iki ekolün her birisinin kendi içerisinde de farklı görüÅŸler söz konusu olmaktadır.
Klasik Avrasyacılık
Avrasyacılık 1917 sosyalist devrimi neticesinde ülkeden kaçan entelektüel Rus göçmenler tarafından oluÅŸturulan ideolojik, toplumsal, politik bir harekettir. Bu düÅŸünce, Rus kültürünün Batı tarzı bir kültür olmadığı tezi üzerine oturtulur. Rus kültürünün, dünya kültürleri arasında Batı ve DoÄŸu kültürlerinin özelliklerinin eÅŸsiz bir karışımı olduÄŸunu, bu yüzden aynı zamanda, hem Batıya hem de DoÄŸuya ait olmakla beraber, gerçekte, iki kültürün de dışında olduÄŸunu iddia eder bir görüÅŸtür.
Avrasyacılar her ne kadar da Rus kültürünü Asya ve Avrupa kültüründen izole etmiÅŸ olsalar da aslında Asya kültürünün (özellikle de Turanist kültürün) Rus kültürünü önemli oranda ve olumlu yönde etkilemiÅŸ olması dolayısıyla kendilerini Asya kültürüne daha yakın hissetmektedirler. Asya kültürünü dost kabul eden Avrasya ideolojisinin temel felsefesi Roma-Germen kültürüne karşı duyulan soÄŸukluktur. Bu antipati ideolojiyi besleyen en büyük temel kaynaklardan birini teÅŸkil etmektedir.
Ä°lk dönem Avrasyacılar Avrasya kültürünü Roma-Germen kültürünün dışında kabul ederken Trubetskoy gibi bir kısım Avrasyacılar daha da ileri giderek Batı kültürünü tehlikeli bir düÅŸman kültürü olarak nitelendirmeye baÅŸladılar. Ki, Trubetskoy’un ‘Roma-Germen hayat tarzının ve kültürünün bizim en büyük düÅŸmanımız olduÄŸunu unutmamalıyız’ sözü esasen Avrasyacıların görüÅŸlerinin ortak yönünü oluÅŸturmaktadır. Bu görüÅŸ içerisinde yer alan hayat tarzı ve kültür kelimelerine politika kelimesini de eklediÄŸimizde Neo-Avrasyacıların felsefelerinin temelini de tam olarak ortaya koymuÅŸ oluruz ki günümüzde Moskova’nın bölgede yürütmeye çalıştığı dış politika mantalitesi ancak bu formül ile doÄŸru olarak analiz edilebilir.
Klasik Avrasyacılar Batı kültürüne karşı duydukları bu düÅŸmanlığı onun kendi doÄŸrularını baÅŸka kültürlere karşı zorla üstün kılma ve Roma-Germen laik-Hıristiyan medeniyetini diÄŸer milletlere dikta etmek istemesine baÄŸlamaktadırlar. Roma-Germen medeniyeti dünya egemenliÄŸi için ikna kabiliyetini kullanmamakta, kaba ve maddi bir kuvvetle kendi yaÅŸam tarzını dünyaya egemen kılmaya onu baÅŸka toplumlara empoze etmeye çalışmaktadır.
Batı kültürü kritiÄŸe tabi tutulurken Slavyanist duyguların düÅŸünceye hakimiyeti hissedilmektedir. Bu açıdan Avrasyacılık ile Slav milliyetçiliÄŸi arasında oldukça sıkı baÄŸların olduÄŸunu söylemek yerinde bir tez olacaktır. Aksakov, Kiriyevski gibi bir kısım Slav milliyetçileri (ilk dönem Slavistler) sadece Ortodoks Slav ırkının üstünlüÄŸünü savunurlarken Danilevskiy, Lamanskiy (aynı zamanda Avrasyacıdır) gibi ikinci kuÅŸak Slavyanistler bu üstünlüÄŸü savunmakla kalmayıp Roma-Germen medeniyetinin dünya üzerindeki yayılmacı politikalarına karşı kendi kültürlerini korumacı programları da devreye sokmayı gerekli görmektedirler. Bu açıdan Avrasyacılar da Roma-Germen kültürüne karşı Rus kültürünün önderliÄŸinde Avrasyacılık temelleri üzerinde bir yapı oluÅŸturulması gerekliliÄŸini öne sürmüÅŸlerdir. Bu açıdan baktığımızda Slav ırkçıların esasen Avrasyacılığın beslendiÄŸi kaynaklardan birini oluÅŸturduÄŸu net bir ÅŸekilde anlaşılmaktadır.
Avrasyacılık ve Sosyalist Devrim
Avrasyacılardaki bu Batı düÅŸmanlığı onları Sosyalist Rus Devrimine karşı olumlu düÅŸüncelere sevk etti. Tabi onlardaki bu olumlu düÅŸünce, sosyalizme karşı doÄŸrudan bir sempati olmayıp devrimi Rus kültürünü Batı kültüründen izole edici bir araç olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Paris’te 1926 yılında yayınlanmaya baÅŸlayan ‘Avrasya’ dergisinin BolÅŸevik yanlısı görünmesinin en temel sebeplerinden birisi onun Avrasyacılığı doÄŸuracak olması dolayısıyladır.
Avrasyacılara göre Rusya’daki komünist ideoloji zaman içerisinde zayıflayarak yerini Avrasya ideolojisine terk edecek ve dolayısıyla sosyalist devrim, Avrasyacılığa giden yolda en büyük görevlerden birini yerine getirmiÅŸ olacaktı. Yani sosyalizm Avrasyacılık ideolojisinde bir araç olarak önem arz etmekteydi. Bu açıdan SSCB’nin ilk kuruluÅŸ yıllarında, Avrasyacılık ideolojisinin ateÅŸli temsilcilerinden biri olan Savitskiy’in 1925-26larda bir kısım (gizli) politik örgütlenmeleri gerçekleÅŸtirmek amacıyla gizlice ülkeye giriÅŸ yaptığına ÅŸahit olmaktayız. Fakat yapılan çalışmalar Sovyet Gizli istihbaratı tarafından yasaklanıp dağıtılınca Avrasyacılık ideolojisi -politik manada- uzun bir süre (Gorbaçov’un Perestroyka’sına kadar) sekteye uÄŸramış oldu.
Sosyalist ideoloji Avrasyacılar açısından hedeflerine ulaÅŸmak için bir araç olarak düÅŸünülürken kendileri ve dolayısıyla da ideolojileri komünizm hedefine ulaşılması için araç oluverdiler. Avrasyacılık ideolojisi 1930ların başında politik manada sekteye uÄŸramış olsa da kültürel amaçlı olarak sosyalist ideolojiye ciddi manada hizmet etmiÅŸtir/ettirilmiÅŸtir. Nevi ÅŸahsına münhasır bir kültür olan Sovyet kültürünün 70 yıl gibi kısa bir süre içerisinde oluÅŸturulmuÅŸ olması aslında Avrasyacılık ideolojisi sayesinde gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Yani Rus kültürü temel alınarak sosyalist kültürün oluÅŸturulması Avrasya kültürü oluÅŸturmanın neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabi suni olarak oluÅŸturulmuÅŸ olan sosyalist kültürden uzaklaÅŸma da onun oluÅŸturulma süresinin kısalığıyla orantılı olarak hızlı olmuÅŸtur. Zira yeni kuÅŸaklar artık Sovyet kültürüne oldukça yabancılaÅŸmış durumdadır.
Neo-Avrasyacılık ve Dugin Fenomeni
Klasik Avrasyacılık çalışmaları SSCB döneminde kısmen devam ettirildi. Bu çalışmalar özellikle L.N. Gumilyev tarafından gerçekleÅŸtirildi. “Etnogenez ve Dünya biyosferi” (1976) ve “Eski Rusya ve Ulu Step” (1989) Avrasyacılığın klasikleri arasında yerini almış eserlerdir. Kendisinin de en son röportajında dile getirdiÄŸi gibi, Gumilyev klasik Avrasyacılığın son temsilcisi olarak kabul gördü. Fakat Rusya’da yeni bir Avrasyacılık ideolojisinin yeniden doÄŸmaya baÅŸlaması tamamen Gumilyev’in dışında gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Bu yeni Avrasyacılığın eskisinden tamamen farklı olacağından/olması gerektiÄŸinden kaynaklanmaktaydı.
1980lerin ikinci yarısında SSCB’de yaÅŸanan kaos ortamında “milliyetçi-muhafazakar” çizgisinde “Yeni Avrasyacılık” hareketi oluÅŸmaya baÅŸladı. Bu hareket içerisinde Aleksandr Dugin, Proleter Asrın Sonu, Rusya Kıtası, Avrasya Bilinçaltı, gibi makalelerle Yeni Avrasyacılık fikri üzerine vurgu yapmaya baÅŸladı. Ayrıca Ä°talya’da ve Ä°spanya’da da bu konuda kitapları basıldı. Gelenekselcilik çizgisini takip eden yeni Avrasyacıların Gumilyev ile hiçbir ÅŸekilde irtibat kurmamaları aksine ‘Yeni SaÄŸcılar’ ile sıkı iliÅŸkiler içerisinde olmaları oldukça dikkat çekici olarak bulunmaktadır.
1991 yılından itibaren Dugin Genadiy Zügavov ile yakın bir iliÅŸki içerisine girdi. 1991den 1993 yılına kadar bu yeni Avrasyacılar konferanslar, sempozyumlar, seminerler, yuvarlak masa toplantıları vs düzenleyerek adeta reklam furyasına kapıldılar. Bu tarihler arasında Dugin’in ve dolayısıyla da Neo-Avrasyacıların temel felsefesini teÅŸkil eden okyanus-kıta veya Avrasya-Atlantik ikilemi Dugin tarafından kaleme alınan ‘Büyük Kıtalar Savaşı’ adlı makalede dile getirildi.
1991-93 tarihleri arasında Neo-Avrasyacılık ve dolayısıyla da Dugin üzerinde büyük bir ÅŸekillendirici etki oluÅŸturan ‘Yeni SaÄŸcılar’ın ünlü isimleri J. Tiriar, Klaudio Mutti, ?. Terrachano, A. Benois, R. Stoykers, M. Batara sıkça Moskova’ya uÄŸruyorlar. GeliÅŸen yeni Avrasyacılığın Batı’nın bu yeni saÄŸcıları tarafından ÅŸekillendirildiÄŸi ÅŸüphe götürmez bir gerçektir.
Yeni Avrasyacılar gayretlerini jeopolitik, tarih felsefesi, din araÅŸtırmaları gibi alanlarda yoÄŸunlaÅŸtırmaya baÅŸlıyorlar. Avrasyacı olduklarının ÅŸüphe götürmemesi için de klasik Avrasyacılığın temsilcilerinden Trubetskoy, Vernadskiy, Alekseyev ve Savitskiy’in kitaplarını özellikle Dugin’in yorumlamalarıyla bastırdılar. Ayrıca “Konspiroloji”, “Muhafazakâr Ä°nkılap”, “Avrasya Misterileri”, “Hayırlı Haberin MetafiziÄŸi”, “JeopolitiÄŸin Esasları: Rusya’nın Jeopolitik GeleceÄŸi”, “Proleter Tampliyerler” gibi eserler Dugin isminin meÅŸhur olmasını saÄŸlıyorlar. Bu esnada Avrasyacılığın ideolojik fikirleri Komünist Parti, Liberal Demokrat Parti, Evimiz Rusya Partisi gibi hem sol hem de saÄŸ partilerin söylemlerine ve hatta programlarına hâkim olmaya baÅŸlıyor.
Bu dönemde Avrasyacılık fikri Kazakistan BaÅŸkanı Nursultan Nazarbayev tarafından aktif olarak kullanılmaya baÅŸlanıyor. Nazarbayev Avrasya BirliÄŸi adı altında Sovyet sonrası bölgenin birleÅŸtirilmesi çalışması içerine girdi. Hatta bu çalışmaları desteklemek adına Kazakistan’da Gumilyev adına bir üniversite bile kuruldu. Fakat bu çalışmalar, Yeltsin’in dar görüÅŸlülüÄŸü sebebiyle, tamamen olmasa da büyük oranda akim kaldı. Daha sonra Nazarbayev’in bu çalışmaları Dugin’e büyük oranda manevi destek oluÅŸturdu.
Dugin fikir üretmeden çok, aslında siyasi sahnede rol alma düÅŸüncesini taşımaktadır. Bu amaca ulaÅŸma yolunda ilk adımı ÅŸüphesiz 1998 yılında Duma baÅŸkanı G. Selezniyov’un danışmanlığını yapmaya baÅŸlayarak atmış oldu. Bu esnada özellikle Neo-Avrasyacılığın da lideri olarak Rus eski dini inanışlarının ve geleneklerinin araÅŸtırılması çalışmalarını baÅŸlattı. Dugin Neo-Avrasyacılığın lideri olarak radyolarda, gazetelerde, dergilerde ortaya çıkmaya baÅŸlıyor ve kitaplarında, makalelerinde, radyo programlarında her konuyu Avrasyacı bir yaklaşımla ele alıyordu. ‘Rossiya’ adında baÅŸkanlığını Selezniyov’un yaptığı politik bir hareket oluÅŸturulmasına raÄŸmen bu hareket ciddi bir siyasi varlık gösteremedi.
Putin’in vekâleten göreve gelmesine destek olan Dugin 2001 yılında onun BiÅŸkek’te “Avrupa-Asya Ekonomik BirliÄŸini” kurmasıyla Putin ile ülkenin AvrasyalılaÅŸmaya baÅŸladığını görerek ona olan sempati BaÅŸkan’ın Buruney’de ‘Rusya bir Avrasya ülkesidir’ sözüyle birlikte son seviyesine ulaÅŸmış oldu. Dugin bu geliÅŸmelerde kendi öÄŸretilerinin etkisi olduÄŸunu düÅŸünerek kendisini adeta peygamberin en büyük havarisi olarak görmeye baÅŸladı. 2001 Mayıs ayında Avrasyacılık, Rusya Siyasal ve Toplumsal Hareketi adı altında resmileÅŸti. 30 Mayıs 2002’de Moskova’da, bir manastırda “Avrasya” Siyasi Partisinin KuruluÅŸ kongresi yapılarak liderliÄŸine de A. Dugin seçildi.
Neo-Avrasyacılık, klasik Avrasyacılığın esas kavramlarını kendisi için teorik temel olarak almakla birlikte klasiklerdeki Roma-Germen medeniyetine karşı yapılan tenkitler ABD düÅŸmanlığına dönerken (Batı deÄŸil) bu düÅŸmanlık Dugin’in düÅŸüncelerinin de özünü oluÅŸturmuÅŸtur. Roma-Germen kelimesi Neo-Avrasyacılıkta yer almazken Atlantis kültürü, Anglosakson dünyası gibi kavramlar sıklıkla kullanılmakta ‘Yeni SaÄŸcılar’ın etkisiyle kıta Avrupa’sı olumlu olarak betimlenmekte ve kendisiyle anlaşılabilecek bir dünya olarak görülmektedir. Zaten böyle görülmemesi durumunda Avrasya’nın doÄŸusu ile batısını birleÅŸtirme fikri (bu fikir jeopolitiÄŸin kurucusu K. Haushofer’e ait) Moskova merkezli Almanya-Rusya-Japonya jeopolitik ekseninin oluÅŸturulması düÅŸüncesini bir temele oturtma düÅŸüncesi imkânsız bir hale gelecekti. Bu eksenin oluÅŸturulması, okyanus kültürüne ve onun yayılmacı politikasına karşı koymanın temellerinden birini oluÅŸturması dolayısıyla Neo-Avrasyacıların temel argümanlarından birini teÅŸkil etmektedir.
Neo-Avrasyacılar için her ne kadar toprak kanın altında yer alsa da (Bölgecilik milliyetçiliÄŸin önünde prensibi) Ruslar ve Rusya temel alınarak planlar oluÅŸturulmaktadır. Rusya, Avrasya birliÄŸini oluÅŸturacak diÄŸer birlik üyesi devletler arasında eÅŸitler arasında birinci olarak yer almaktadır. Rusya’nın önderlik etmediÄŸi bir Avrasya birliÄŸi söz konusu bile olmamaktadır. Neo-Avrasyacılardan biri olan V. Fedorov bu durumu ÅŸu ÅŸekilde dile getirmektedir: ‘Avrasya devleti birliÄŸi ancak Avrasya milli devletlerinin bir araya gelmesiyle mümkün olabilir ki bu birliÄŸin oluÅŸması da ancak bunların arasından en güçlü etnik Rus devletinin yönetiminde (egemenliÄŸinde) söz konusu olacaktır’. Bu sözler Avrasya birliÄŸi açısından Rusya’yı asıl onun dışında bulunan diÄŸer devletleri ise teferruat olarak görmektedir.
Klasik Avrasyacılarda görülen Makyavelist felsefenin Neo-Avrasyacılarda hat safhaya ulaÅŸtığını görmekteyiz. Öyle ki Dugin Rusya’nın bir Avrasya devi olarak doÄŸmasını gerçekleÅŸtirmek amacıyla bölge ülkeleri üzerinde bütün kirli oyunları sakıncasız görmektedir ki bu durum onda, doÄŸal olarak ikiyüzlü bir kiÅŸiliÄŸi oluÅŸturmuÅŸtur. Aslında Neo-Avrasyacılık Avrasya birliÄŸi oluÅŸturma yolunda Avrupa BirliÄŸi gibi bir birlik oluÅŸturmadan çok kaos ortamından bir sistem oluÅŸturma, Rusya imparatorluÄŸunu meydana getirme mücadelesi vermektedir. Bu uÄŸurda Ä°ran ve Türkiye gibi bölge ülkelerini, bir ÅŸekilde birbirlerine karşı kullanmayı düÅŸünmektedir.
Neo-Avrasyacılık görüÅŸünün esasta Rus Ä°mparatorluÄŸunun oluÅŸumu için bir araç olarak var olmasını Dugin’in kendisi bile bir kısım yazılarında itiraf etmektedir. Atlantik kültürü aleyhtarlığını öne sürerek özellikle Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerde yandaÅŸ bulma ve Avrasya birliÄŸi uÄŸrunda devrim yapabilecek üst seviyeli yönetici taraftarlar edinmeye çalışmaktadır. Ona göre bu tür ülkelerde iÅŸ başında olan yöneticiler Atlantik taraftarı olmakla birlikte özellikle Türkiye gibi ülkelerde halkta ÅŸiddetli bir ABD antipatisi söz konusudur ve bu gücün harekete geçirilmesi gerekmektedir.
Türkî cumhuriyetler üzerindeki kan ve dini baÄŸlar dolayısıyla bu ülkeler üzerinde ciddi bir etkiye sahip olduÄŸu varsayılan Türkiye’nin, özellikle son yıllarda, Avrasyacı (kendi tanımladığı manasıyla) bir dış politika gütmeye baÅŸlaması Moskova’yı rahatsız etmektedir. Dolayısıyla Ä°ran Ä°slam Cumhuriyeti’nin devreye sokularak Ankara’nın bölgedeki aktivitesinin bir ÅŸekilde frenlenmesi açık olarak dile getirilmese de özellikle Moskova’nın Ä°ran ile olan iliÅŸkilerindeki ilerlemeler bu durumu net bir ÅŸekilde ortaya koymaktadır. Atlantik çizgisinde giden bir Ankara vasıtasıyla onun etki alanında bulunan Post-Sovyet bölgesindeki cumhuriyetler de, dolaylı olarak Atlantik çizgisine çekilmiÅŸ olacaktır. Özellikle bu açıdan Atlantik yanlısı bir Türkiye Neo-Avrasyacıların amaçlarına ulaÅŸması açısından en büyük engellerden biri olacaktır.
Turan ve Slav iÅŸbirliÄŸini tarihi derinliklerdeki iliÅŸkilere dayandırarak geliÅŸtirilmesi fikrini savunan klasik Avrasyacıların tam tersi olarak Neo-Avrasyacılar Atlantik yanlısı bir Türkiye’yi Moskova merkezli Avrasyacılığın en büyük rakibi olarak kabul etmektedirler. Onun kardeÅŸ ülke olarak kabul ettiÄŸi bu cumhuriyetlerle olan iliÅŸkisini geliÅŸtirmesi Moskova’nın bölgeye yönelik politikalarının akim kalmasına ve dolayısıyla da bir birlik oluÅŸturulmasına engel teÅŸkil edeceÄŸi varsayılmaktadır.
Dugin, Rusya’nın bir Avrasya devi olarak doÄŸması hususunda Türkiye’nin bölgeden izole edilmesinin imkansız olduÄŸunu belirtirken Türkiye’nin ideolojik manada siyasi ve ekonomik rotasındaki radikal (?!) bir geliÅŸmenin, 180 derecelik bir dönüÅŸümün ve devrimin Türkiye’nin bu alandaki politikalarını Rusya’nın emrine amade edeceÄŸinin altını çizmektedir. Yani Dugin’e göre Avrasyacılık politikası dâhilinde Türkiye’ye biçilen rol Atlantik çizgisinden çıkıp Avrasya çizgisine yani Moskova’nın emrine girmesidir.
Turancı bir Avrasya jeopolitiÄŸine karşı oluÅŸturulmuÅŸ olan plan içerisinde Ä°ran’a büyük bir rol verilmektedir. Moskova, Pan-Turanist bir çizgiye girmiÅŸ ve girme meylinde olan cumhuriyetlere karşı Tacikistan, Pakistan, Afganistan’ı etkisine alacak olan Pax-Persica ideolojisini desteklemek zorundadır, aksi durumda Orta Asya’daki Pan-Turanist çekim gücü Moskova’yı bölgeden tamamen dışlama ile sonuçlanacaktır. Tabi Dugin’e göre Ä°ran Ä°slam Cumhuriyeti’ni desteklemek ve onunla iyi iliÅŸkiler kurmanın yanı sıra diÄŸer cumhuriyetlere nazaran Moskova çizgisine daha yakın olan ve Avrasyacılık fikrini destekleyen Kazakistan, bir ÅŸekilde kullanılarak Türkiye’nin bölge ile ilgili sosyo-kültürel ve ekonomik baÄŸlarını zayıflatılarak Moskova’nın da bu ülke üzerinden bölgeye yayılması planlanmaktadır.
Moskova’nın Avrasya birliÄŸini oluÅŸturması açısından stratejik önem arz eden Kafkaslar, Avrasyacı jeopolitiÄŸin olmazsa olmaz kalemlerinden birini oluÅŸturmaktadır. BilindiÄŸi gibi bu bölge Tahran-Ankara-Moskova üçgeni içerisinde bulunması Kıta-Okyanus ikileminin potansiyel mücadele arenası olmasını gerekli kılmaktadır. Dugin, Avrasyacılığın alacağı en büyük darbenin bu bölgeden geleceÄŸinin altını çizerken maliyeti ne olursa olsun bölgenin kontrolünün Atlantik çizgisine kaymasının engellenmesini, Moskova’nın dış politik öncelikleri arasına alınması gerektiÄŸini önemle belirtmektedir.
Bölgenin ülkelerinden Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan doÄŸal olarak Avrasyacılığın ilgi odağı haline dönüÅŸmüÅŸ durumdadırlar. Bu ülkelerle ilgili olarak son yıllarda yaÅŸanmış olan ve de günümüzde yaÅŸanan bir kısım (sürpriz) geliÅŸmeler Moskova’nın Neo-Avrasyacı bir politikayı uygulamaya koyduÄŸunu göstermektedir. Kaos ortamını çok iyi yöneten Putin ve ekibi, bölgede kaybedecek ÅŸeyinin (halk tabiriyle kefesinde kırılacak yumurtasının) Washington’a göre daha az olması dolayısıyla bölgede kargaÅŸa ortamını dört gözle beklediÄŸini söyleyebiliriz. Bu hususta Ä°ran ile iyi iliÅŸkiler içerisinde olması da, doÄŸrudan Türkiye’ye ve dolaylı ve asıl olarak da ABD’ye karşı olmanın gereÄŸi olarak, bu durumun bir neticesi olmaktadır. Bir ÅŸekilde Gürcistan ve Azerbaycan’ın Türkiye etkisinden uzaklaÅŸtırılması için yüksek maliyetlerin göze alınmasının da altını çizmektedir. Dugin, Azerbaycan’ın kendisini Avrasyacı Moskova’nın kontrolüne bırakması durumunda KarabaÄŸ iÅŸgalinin sona erdirilmesi kendiliÄŸinden oluÅŸacak bir çözüme dönüÅŸecektir. Bakü’nün Atlantik çizgisine dahil olması durumunda bölgenin kaos ortamına dönüÅŸ(türül)eceÄŸi tezi Dugin’e göre kesin gibi bir ÅŸeydir.
Kafkas üçgeninin bir köÅŸesini oluÅŸturan Türkiye, Kafkasya’nın istikrarı için kazanılması gereken ülke olarak görülmektedir, fakat Atlantik gücünün olmazsa olmazı olarak kabul gören Ankara’nın Moskova planlı bir Avrasyacı çizgiye gelmesinin imkânsızlığının da altı sıkça çizilmektedir. Ona göre Moskova’nın planları dâhilinde Avrasyacı çizgiye gelmeyen Ankara yönetiminin Kürt (terör) sorununun hareketlendirilmesi (çözümsüz bırakılması), özellikle Ä°ran yanlısı aşırı dinci örgütlerin desteklenmesi vs sayesinde yola gelmesi saÄŸlanmalıdır.
Yine Atlantikçi çizgide politikalar oluÅŸturan Türkiye’nin, Rusya’nın ilgili bölgelerindeki Pan-Turanist gücünün kırılması amacıyla özellikle Tataristan, BaÅŸkurtistan, Dağıstan gibi cumhuriyetlerdeki Türkiye kökenli örgütlenmeler -Atlantikçi gücün uzantıları olduÄŸu düÅŸünülmesi dolayısıyla- Avrasya birliÄŸi oluÅŸturulması çalışmaları aÅŸkına sonlandırılmalıdırlar.
Sonuç
XX. yüzyıl baÅŸlarında oluÅŸturulan Avrasyacılık ideolojisi temellerini Roma-Germen düÅŸmanlığı çerçevesinde oluÅŸtururken Avrasya kültürünün Slavyan ve Turancı faktörlerin olumlu etkileÅŸiminden meydana geldiÄŸi tezleri üzerinden akademik seviyeli araÅŸtırmalar iki kültürün Batı kültüründen farkını ortaya koyuyordu. Dönemin aktif Avrasyacıları zaman içerisinde Avrasya devine dönüÅŸeceÄŸi tezleri dolayısıyla sosyalist devrimin sıkı destekçileri arasında yer aldılar. Fakat düÅŸündükleri bu tez doÄŸru çıkmamış aksine sosyalist ideolojinin amacına hizmet eder hale dönüÅŸtürülmüÅŸtür.
Özellikle kaos ortamlarının neticesi olan Avrasyacılık türü arayışlar SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte yeniden gündeme gelmeye baÅŸladılar. Sosyalist BirliÄŸin parçalandığı bu yeni dönemde devleti kurtaracak ve onu yeniden Düvel-i muazzama arasına sokacak yeni bir ideoloji yaratıldı: Neo-Avrasyacılık. Bu ideoloji devletin yıkılma sürecini yaÅŸadığı Yeltsin dönemi itibariyle kuluçka dönemini geçirdi.
Kuluçka ve olgunlaÅŸma dönemi Putin yönetiminin baÅŸa gelmesi ile birlikte tamamlanmıştı. Ä°ÅŸte Avrasyacı bir döneme girildiÄŸi bu son 9-10 yıllık süre içerisinde Moskova’nın iç ve dış politikalarında meydana gelen bütün radikal geliÅŸmeleri ancak bu Neo-Avrasyacı (Duginist) ideoloji çerçevesinde yorumlayarak bir mantık temeline oturtabiliriz. Özellikle son dönemde baÅŸta Kafkaslarda olmak üzere ÅŸimdi Moskova’nın arka bahçesini oluÅŸturan Post-Sovyet bölgede meydana gelen bütün geliÅŸmeler Atlantikçi-Avrasyacı, kıta-okyanus çatışması formülüyle açıklanabilecek olaylar olarak karşımızda durmaktadır.
Neo-Avrasyacılar için büyük öneme sahip Kafkasya bölgesinin kuÅŸatan sacayaklarından biri olması ve Avrasyacılık tezlerinin temelini oluÅŸturan Turanizm’in temel taşı olması dolayısıyla Türkiye, ister istemez odak ülke pozisyonuna gelmiÅŸ durumdadır. Atlantikçi çizgide bulunan Türkiye’nin iç ve özelliklede bölge ile ilgili dış politikasında yaÅŸanan bütün geliÅŸmeleri, Moskova’nın uygulamaya koyduÄŸu Duginist Neo-Avrasyacı politikasına göre analiz etmek doÄŸru reaksiyonlar üretme adına faydalı olacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.