Görüntü kötülüğü çoğaltıyor mu?
Gerçeklik algısında büyük bir dönüşüme yol açan görüntü, kötülük problemi açısından ne tür neticeler doğurdu, hangi sorunlara yol açtı? Görüntü ve iktidar arasındaki ilişki nasıl şekillendi? Deniz Demirdağ’ın etkinlik haberi.
Bilim ve Sanat Vakfı bünyesinde Sanat AraÅŸtırmaları Merkezi tarafından 24 Ocak 2015 tarihinde düzenlenen Kötülük Felsefeleri Atölyesi Ä°htisas Sempozyumu'nda “Kötülük” problemi pek çok yönden ele alınmıştı. Ahlakın, siyasetin ve sanatın temel sorunlarından biri olan kötülük problemi sempozyumda “Kötülük nerede” sorusu çerçevesinde iÅŸlendi. Sempozyumda Tuba Deniz’in yaptığı “Camera Obscura: Görüntü KötülüÄŸü ÇoÄŸaltır mı?” baÅŸlığını taşıyan sunumu da oldukça dikkat çeliciydi.
Gerçeklik algısında büyük bir dönüÅŸüme yol açan görüntü, kötülük problemi açısından ne tür neticeler doÄŸurdu, hangi sorunlara yol açtı? Görüntü ve iktidar arasındaki iliÅŸki nasıl ÅŸekillendi? Görüntü kötülüÄŸü çoÄŸaltıyor mu? Bu sorulara tatmin edici cevaplar bulabileceÄŸimiz sunumu ÅŸu ÅŸekilde özetlemek mümkün:
19. yüzyılda yaygınlaÅŸan 20. yüzyılda ise hayatın vazgeçilmez bir parçasına dönüÅŸen görüntü ile kurulan iliÅŸki günümüzde olduÄŸu gibi geçmiÅŸte de sosyal iktidarın iÅŸleyiÅŸinden bağımsız düÅŸünülememektedir. Görüntü ve iktidar arasındaki irtibatı daha iyi izah edebilmek için ise görüntü ile insanoÄŸlunun ilk karşılaÅŸtığı dönemi ele almak gerekir.
Görüntünün elde edilebilmesini saÄŸlayan en temel araçlardan biri olan Camera Obscura, fotoÄŸraf makinasının atası olarak bilinmektedir. "Camera" oda demek "obscura" ise karanlık manasına gelir. Kapalı bir oda ya da kutunun duvarına açılan bir delikten geçen ışın karşı duvarda dışardaki görüntünün tersini oluÅŸturur. Camera Obscura'nın temel mantığı bu ÅŸekildedir. KeÅŸfi ile filozoflardan, sanatçı kesimine kadar hemen herkesi heyecanlandıran Camera Obscura gözün gördüÄŸünün dışında görüntünün elde edilebilmesini saÄŸlıyordu. Öyle ki Descartes bu aygıta insan ile Tanrı arasında bir konum biçmiÅŸ ve bu düÅŸüncelerini ÅŸu ÅŸekilde ifade etmiÅŸtir: “Bu aygıt insanın tanrı ile doÄŸa arasındaki konumunun cisimleÅŸmiÅŸ halidir.”
Fotoğraf makinesinin icadı
17. ve 18. yüzyıllar boyunca Camera Obscura insanın görme eylemini açıklamak için olduÄŸu kadar öznenin konumu ile dış dünya arasındaki iliÅŸkiyi tanımlamak için de baÅŸvurulan model olmuÅŸtur. Daha sonra 19. yüzyılda fotoÄŸraf ve sinemanın ortaya çıkışı, Batı'da teknolojik bir geliÅŸmenin tamamlanmasına ve Camera Obscura’nın bu sürecin sonunda fotoÄŸraf makinasına evrimleÅŸmesiyle neticelenmiÅŸtir. Görüntünün doÄŸaya yansıması ciddi bir ilgi uyandırmışken, ayrıca onun bir plakaya da yansıyor olması çok daha ciddi bir heyecan dalgasına vesile oluyor. Böylelikle gören gözün dışında ilk defa görüntü elde edilmiÅŸ oluyordu. Tüm bu geliÅŸmeler neticesinde görüntünün elde edilebiliyor ve sınırlandırılabiliyor olması beraberinde görüntünün yönetilebileceÄŸi fikrini de getirir.
Görüntülerin bu derece yaygınlaÅŸması kiÅŸinin dünyayı ve hatta kendini algılama biçimini de muhakkak ki etkiliyor, fotoÄŸraflar ilk dönemde daha çok belge üretmek amacıyla çekiliyor. Hatta sinemanın da ilk örnekleri daha çok belge nitelikli belgesel filmlerden oluÅŸuyordu. Fakat zamanla kurgusal çalışmalar baÅŸlıyor. Bu kurgusal hamleler ilk dönem savaÅŸ fotoÄŸraflarında karşımıza çıkar. SavaÅŸ fotoÄŸrafçılığının ilk örnekleri de Kırım Harbi'nde verilmiÅŸtir.
Britanya Hükümeti tarafından görevlendirilerek 1855'te at arabasında taşıdığı karanlık odasıyla savaşı fotoÄŸraflamak üzere yola çıkan Roger Fenton resmi bir savaÅŸ fotoÄŸrafçısı sayılıyor. Fakat hükümetin bu konuda ciddi talimatları söz konusu; ölülerin, sakat kalanların ya da hasta askerlerin fotoÄŸraflarını çekmesine kesinlikle izin verilmiyor. Çünkü savaşın vakarlı bir serüven olarak aktarılması isteniyor.
Ä°lk resmi savaÅŸ fotoÄŸrafçısı Roger Fenton
Eddie Adams’ın tartışmalı fotoÄŸrafı
Bu süreç ile artık savaÅŸlar adeta basına yansıyan fotoÄŸraflardan biliniyor. Vietnam'da çekilen en karanlık fotoÄŸraflardan biri olarak bilinen 1968'de eli baÄŸlanmış bir Vietnam gerillasının Albay Loan tarafından kafasına silah dayatılarak infazının gerçekleÅŸtirildiÄŸi an bunların en etkileyici örneklerinden. Bu anı kaydeden isim Eddie Adams. Dünya basınında çok konuÅŸulan fotoÄŸraf, Vietnam’da neler olduÄŸuna dair, Amerikan kamuoyunda tartışmalara yol açıyor. Ayrıca Eddie Adams ise bu fotoÄŸraf ile 1969' da Pulitzer Ödülü alıyor.
Çekilen bu fotoÄŸraf beraberinde de birçok soruyu getiriyor akıllara. Bunlardan en önemlisi subayla aynı anda gerillaya makinasını doÄŸrultan fotoÄŸrafçının varlığı bu sahnenin yaÅŸanmasına bir vesile midir, yoksa fotoÄŸrafçı olmasa da bu sahne yine de gerçekleÅŸecek miydi? Bu soruların cevabını kesin olarak bilmiyor olsak da ödüllü fotoÄŸrafın sahibi Eddie Adams bu çalışmasını hiçbir sergisinde kullanmayarak akıllarda soru iÅŸareti bırakmıştır.
70'lerde siyah beyaz fotoÄŸrafların tahtı sallanır ve renklerin tahakkümü belirginleÅŸir. Foto muhabirlerinin de renkli fotoÄŸraf tercihlerinin yanı sıra artık çektikleri konuları kadrajlara yerleÅŸtirme biçimi deÄŸiÅŸir. Onlar içinde büyüyen kompozisyonlar denemenin ve farklı artistik manevralar yapmanın zamanı çoktan gelmiÅŸtir.
Eddie Adams'a 1969'da Pulitzer Ödülü kazandıran fotoÄŸraf
Savaş renkli karelerde artık
Savaşı ilk defa renkli bir ÅŸekilde fotoÄŸraflayan Larry Burrows'un fotoÄŸrafları neredeyse film sahnelerinden alınmış gibidir. Bu kareler yaÅŸanmış deÄŸil de daha çok kurgulanmış hissini uyandırır görenlerde. Ve bu konuda da çokça eleÅŸtirilir. Renk faktörünün araya girmesiyle birlikte gerçeklik duygusunun yıprandığına ÅŸiddeti kanıksamamıza aslında sebep olduÄŸuna dair yorumları var dönemin sanatçılarının.
Bu süreçten sonra birçok fotoÄŸrafçının fotoÄŸraflarında gerçeklikten çok kurgu ön plana çıkmıştır. Öyle ki fotoÄŸrafçılar verilmek istenen duyguyu saÄŸlayabilmek ve daha estetik bir görüntü yakalayabilmek adına savaÅŸ alanlarında ölülerin yerlerini deÄŸiÅŸtirmiÅŸlerdir. Burada ki en büyük hata kanıt ve belge niteliÄŸi taşıyan bu fotoÄŸraflar ile insanlardaki gerçeklik duygusunun yıpratılmış ve manipüle edilmiÅŸ olmasıdır.
90'lara geldiÄŸimizde ise dijital teknoloji çok fazla yol alacaktır. Artık görüntüler ve imgeler hayatın vazgeçilmez bir parçasına dönüÅŸmüÅŸtür. Bunun neticesinde de fotoÄŸraf üretmek, film çekmek için uygun ortam saÄŸlanmış vaziyettedir. Herkesin elinde fotoÄŸraf makinası ya da kamerayla gezdiÄŸi bir toplumda ise gerçeklik-kurgu-iktidar gibi kavramların yeniden gözden geçirilmesi ve üzerinde tartışılması gerekmektedir.
Savaşı ilk defa renkli bir ÅŸekilde fotoÄŸraflayan Larry Burrows'un çektiÄŸi karelerden biri
Ä°nsanlık tarihinin iki dönüm noktası
Vilem Flusser FotoÄŸraf Felsefesine DoÄŸru adlı kitabında insan uygarlığının baÅŸlangıcından bu yana iki dönüm noktasından söz eder. Bunlardan ilki doÄŸrusal yazının bulunuÅŸudur. Ä°kincisi ise teknik görüntülerin icadıdır. Flusser makina ile insan arasındaki iliÅŸkiyi ÅŸu sözleriyle ifade eder: "Ä°nsan kendine örnek olarak aletler üretir. Ancak daha sonra bu aletleri kendisi toplumu ve oradaki dünya için örnek alır. Bu insanın kendi aletlerine yabancılaÅŸmasının varsayımıdır. ÖrneÄŸin 18. yüzyılda insan kendi bedenini model olarak makineler icat etmiÅŸtir. Daha sonra durum tersine dönerek insan kendi ürettiÄŸi makinaları yine kendisi toplumu ve oradaki dünya için örnek alır hale gelmiÅŸtir. Makinalarla bu derece kuÅŸatılmış bir hayat yaÅŸamak ise ister istemez hayatları otomatize edecektir, bu döngü kaçınılmazdır."
Flusser'in de sözlerinden anlaşılacağı üzere insanların kendileri için ürettikleri aletlerin bir süre sonra toplumun ve insanın otomatikleÅŸmesine ve gerçek duygular ile deÄŸil de kurgusal duyguların gölgesinde kalmasına sebep olmaktadır.
Görüntü, imgeler ve hayat arasındaki belirsizleÅŸen sınır ise günümüzde ÅŸiddetin de televizyon tarafından dünya çapında bir hal almasını ve kılık deÄŸiÅŸtirmesine sebep olmuÅŸtur. Gerçek görüntülere müdahale ederek bir kurgu üzerinden sahte görüntüler elde etmek, sadece bir görüntü veya videonun bir parçasına dönüÅŸtürmek adına yapılan ÅŸiddet-öfke-intikam içerikli görüntüler ile gerçeklik ciddi ÅŸekilde yıpratılmaktadır. Görüntü ile gerçeklik arasında sınırların bu derece belirsizleÅŸmesi ise bizim tüm bu yaÅŸananlara sadece bir izleyici olarak kalma hissimizi daha çok pekiÅŸtiriyor.
Sunumun tamamını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=eIsjRAK0S0g&t=35s
Deniz DemirdaÄŸ
Henüz yorum yapılmamış.