Sosyal Medya

Devletin sopasıyla ahlaki üstünlük kurulur mu?

Yıldıray Oğur bugünkü köşe yazsısında, 80 darbesinden, cumartesi anneleri meselesine de değinerek, HDP binası önündeki evlatlarını terör örgütü pkk'dan geri almak isteyen annelerin protestosunun analizini yapıyor



12 Eylül darbesinin üzerinden 39 yıl geçti.  
 
Yani darbenin ardından gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınmayan Cemil Kırbayır ve Hayrettin Eren de 39 yıldır kayıp. 
 
Ama 1980’den beri onları arayan anneleri artık hayatta deÄŸiller. 
 
Berfo Kırbayır, 33 yıl boyunca oÄŸlunu aradı, 1995 yılından beri Galatasaray Lisesi önünde yapılan Cumartesi Anneleri eylemlerine katıldı, 2011’de BaÅŸbakan ErdoÄŸan ile görüÅŸen heyet içinde yer aldı. Ama tek isteÄŸi olan oÄŸlunun kemiklerini bulamadan 2013 yılında 105 yaşında hayatını kaybetti.
 
 
Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren de 2011 yılında BaÅŸbakan’la görüÅŸen Cumartesi Anneleri’nden biriydi. Cibali Tütün Fabrikası’nda çalışan, siyasi hiçbir kimliÄŸi olmayan Hasköylü Elmas Hanım, komÅŸu mahalle KasımpaÅŸa’da yetiÅŸmiÅŸ BaÅŸbakan’a sadece “Çiçeklerle donatacağı bir mezar istediÄŸini” söylemiÅŸti.
 
Ama oÄŸlunun mezarını göremedi ama 2018 yılında Cumartesi Anneleri’nin 700’ünci haftaki buluÅŸmasını polisin gaz bombalarıyla dağıtıldığını gördü. 
 
Bir yıl sonra da geçen ay 88 yaşında hayatını kaybetti.
 
Artık Ä°nsan Hakları DerneÄŸi binasının önündeki ara sokakta yapılabilen buluÅŸmalardan 713’üncüsüne gönderdiÄŸi mesajda “Bizler de oÄŸlum gibi karıncaya zarar vermeden Galatasaray’da kayıplarımızı aradık. Kime ne yaptık da bize Galatasaray’ı yasakladı?” diye sormuÅŸtu.
 
Yasaklama kararını veren Ä°çiÅŸleri Bakanı’nın buna cevabı ÅŸöyleydi: Ä°zin vermedik çünkü artık bu istismarın ve kandırmacının son bulmasını istedik. AnneliÄŸin terör örgütünce istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık.”
 
Dün aynı Ä°çiÅŸleri Bakanı, iki haftadır Diyarbakır HDP Ä°l BaÅŸkanlığı önünde PKK’dan çocuklarını isteyen annelere destek ziyareti yaptı. Yanında sanatçılar da vardı. Ziyaret neredeyse bütün televizyon kanallarından canlı yayınlandı.
 
Aslında herkesin taraf tutmaya çaÄŸrıldığı tutarsızlığı anlatmak için yazı burada bitirilebilirdi. 
 
Ama daha fazlası da var.
 
Sadece çocuk yaşında gençleri daÄŸa götürmek deÄŸil, PKK’nın karanlık bir iç infaz tarihi var. Yakınları PKK tarafından daÄŸda ya da ÅŸehirlerde infaz edilmiÅŸ, kaybedilmiÅŸ aileler her zaman en sahipsiz insanlar oldular. Onların gidebilecekleri hiçbir yerleri olmadı. PKK’ya laf edemeyen sol insan hakları örgütlerinin, derneklerin kapıları onlara hep kapalı kaldı. SavaÅŸ karşıtı olduklarını söyleyen entelektüeller, hak haberciliÄŸi yaptıklarını iddia eden gazeteciler onların seslerini duymadı. Cumartesi Anneleri’nin yanlarına oturamadılar.
 
Ä°hanet içinde görünmemek, Kürt davasına zarar vermemek için devlete de gidemediler, güvenliklerinden endiÅŸe ettikleri için ortalığa çıkamadılar. 
 
Böylece Türkiye’de barış hareketi hep yarım kaldı. PKK terörü bırakması için dinleyeceÄŸi seslerden baskı görmedi, kendi tabanından silaha ve terör yöntemlerine karşı bir “Yeter artık” isyanıyla karşılaÅŸmadı.
 
Peki, Diyarbakır’da HDP Ä°l BaÅŸkanlığı önünde toplanıp çocuklarını isteyen anneler PKK’yı zorlayabilir miydi?
 
EÄŸer bu ÅŸartlarda, devletin gölgesinde yapılmasaydı, bu PKK’nın en korktuÄŸu isyan olabilirdi.
 
Yani eÄŸer devletin kaybettiÄŸi insanlar için 1995 yılından beri devam eden Cumartesi Anneleri eylemleri yasaklanmasaydı, haklarında herhangi bir mahkumiyet kararı olmayan üç ay önce seçilmiÅŸ belediye baÅŸkanlarının yerine kayyım atanmasından hemen sonra bu eylemler baÅŸlamasaydı ve ülkede baÅŸka insanların protesto haklarına da saygı gösteriliyor olsaydı.
 
Halbuki kayyım kararını protesto için kapısından çıkıp açıklama yapanlara su sıkılan Diyarbakır HDP Ä°l BaÅŸkanlığı binasının kapısında iki haftadır bu eylem devam ediyor. 
 
Protesto hakkının Avrupa standartlarında kullanımını örnek olarak polis eylemcileri koruyor, hatta laf atanlar gözaltına alınıyor, aralarında TRT’nin de olduÄŸu televizyonlar sürekli buradan canlı yayınlar yapılıyor, her gün valiliÄŸin organizasyonuyla gazeteciler, sivil toplum örgütleri, sanatçılar anneleri ziyaret için ÅŸehre geliyor. 
 
Ä°ÅŸte evlatlarını arayan annelerin sesinin üzerine düÅŸen bu resmi ve siyasi gölge, bu isyanın Diyarbakır’da yankı bulmasını, silaha, teröre karşı bir isyana dönüÅŸmesini ve bu isyanın Kandil’i zorlamasını engelliyor. 
 
 
Halbuki, PKK’nın en zayıf karnı “çocuk savaÅŸçılar” kullanması. 2010 yılında bir Danimarka gazetesi PKK’nın kamplarında 3000 çocuk savaÅŸçı olduÄŸunu yazmıştı. Tepkiler üzerine PKK, çözüm süreci baÅŸlarken 2013 yılında çocuk savaÅŸçı kullanmayacağına dair BM’de sözleÅŸme imzaladı. Ama bu sözünü tutmadı. 2014 yılından itibaren “Kobani DireniÅŸi”, “Rojava Devrimi” diyerek binlerce çocuk yaÅŸta genci Suriye’ye götürdü. 2015 yıllarında yüzlerce genci de hendeklere gömdü.
 
Zaten HDP binası önünde oturan annelerin çoÄŸunun çocuÄŸu da 14-15-16 yaÅŸlarında 2014-2015 yıllarında PKK’ya katılmış ve Kuzey Suriye’ye gitmiÅŸ.
 
ReÅŸit olmayan yaÅŸtaki çocuklar söz konusu olduÄŸu için annelerin “çocuklarımız kaçırıldı” demeleri de hukuken doÄŸru bir tanımlama.
 
EÄŸer, bu eylemi devlet deÄŸil de saygın bir sivil toplum örgütü üstlenseydi, annelerin bu haklı talebi, “çocuk savaÅŸçılar” meselesi üzerinden gündeme getirilseydi, PKK ve son olarak geçen aylarda Cenevre’de çocuk savaÅŸçısı kullanmayacağına dair sözleÅŸme imzalayan YPG, uluslararası toplum üzerinden bu çocukların geri verilmesi için zorlanabilirdi.
 
Peki ÅŸimdi hepsi 18 yaşını geçmiÅŸ, en az dört yıldır PKK’lı olan bu “çocuklar” (Yarın havalar tekrar deÄŸiÅŸince, PKK’lı teröriste “çocuk” dedi diye birileri dava açmasın diye tırnak içinde) annelerinin çaÄŸrısına uyup eve dönebilirler mi?
 
CumhurbaÅŸkanı, eylemi baÅŸlatan Hacir Hanım’la telefonda konuÅŸurken, onun ricası üzerine “ÇocuÄŸunu niye tutuklayalım” demiÅŸti. Ama onun oÄŸlu henüz PKK’ya katılmadan durdurulmuÅŸtu. 
 
DiÄŸerleri için eÄŸer katıldıkları tespit edilen bir terör eylemi yoksa, örgüt üyeliÄŸi suçu için etkin piÅŸmanlık yasası var ama bundan yararlanabilmeleri için itirafçı olup, bilgi vermeleri gerekiyor. 
 
Yani eÄŸer HDP’liler gerçekten akıllı bir siyaset izlemeye karar verip bu annelerin çocuklarını PKK’dan geri istemek için giriÅŸim baÅŸlatırsa, geri geleceklerin en baÅŸtan itirafçı olmayı da kabul etmeleri gerekiyor. Bu da pek kolay görünmüyor.
 
İşin daha tuhaf kısımları da var.
 
Bir taraftan artık PKK’lılar için “öldürüldü” kelimesi bile yeterli bulunmayıp “leÅŸleri alındı” denirken, bir taraftan bakanlar, siyasetçiler, gazeteciler,  HDP önünde annelerinin yanına oturup, ÅŸimdi hepsi devletin hedefinde “PKK’lı terörist” olan o çocukların fotoÄŸraflarıyla birlikte poz veriyor.
 
Ama iÅŸin tuhafı yarın eÄŸer bir terör operasyonunda onlardan bazıları öldürülürse, cenazelerine katılacak, fotoÄŸrafları arkasında yürüyecek HDP’liler hakkında soruÅŸturma açılabilir, bu yaptıkları terör propagandasına sokulup belediye baÅŸkanlarının yerine kayyım atanabilir.
 
Yani devletin, devletin bakanlarının HDP Ä°l BaÅŸkanlığı önünde oturma eylemine katılmak yerine, bir karar vermesi gerekiyor. 
 
Gerçekten de ÅŸimdi terörist statüsünde olan bu çocukların geri gelmesi isteniyor mu? Devletin böyle bir eve dönüÅŸ hazırlığı var mı? Bunun için hukuki düzenlemeler yapılacak mı? Bu çocukların nerede olduÄŸuyla ilgili devletin ÅŸu ana kadar bir tespiti oldu mu?
 
Bu soruların üzerine düÅŸünen olup olmadığından bile emin deÄŸilim.
 
Çünkü bu eylemle ilgili konuÅŸmayanları bile fiÅŸleyenlerin motivasyonuyla annelerin motivasyonu arasında epey bir fark var.
 
Anneler, çocuk yaÅŸta alınıp daÄŸa götürülmüÅŸ çocuklarını saÄŸ olarak geri istiyorlar. Buna HDP’nin aracılık yapmasını istiyorlar. Basit, somut, siyasi bir tarafı olmayan bir talep bu. Devletin desteÄŸini almak da siyaseten onları rahatsız etmiyor. Anneler, babalar iÅŸin bu kısmını hesap etmek zorunda deÄŸil. 
 
Ama bu eylemi siyaseten sahiplenenlerin motivasyonları farklı. 
 
Onlar Cumartesi Anneleri’nin eylemlerini yasaklamış, seçim hilesi yalanlarıyla Ä°stanbul seçimlerini iptal ettirip ağır bir yenilgi almış, kayyım kararıyla milli iradeye çıplak bir darbe vurmuÅŸ veya bütün bunları canhıraÅŸ desteklemiÅŸ olmaktan yeniden haklı duruma geçmeye, herkesi yeniden suçlayacak, itham edecek bir mevzi kazanmaya, annelerin ahlaki üstünlüÄŸünden kendilerine ahlaki üstünlük devÅŸirmeye çalışıyorlar. 
 
Ama devletin gücüyle, sopasıyla ahlaki üstünlük kurulamıyor. 
 
Tam tersine devletin bu gölgesi, haklı bir mücadelenin sırtına ağır bir siyasi yük yüklüyor, aşırı propagandanın sesi çaresizce çocuklarını isteyen annelerinin sesini bastırıyor, Kürt mahallesinde bu sesi resmi bir sese çeviriyor, PKK’nın bu isyanı görmemezlikten gelmesine yardım ediyor. 
 
Ama kendilerinden baÅŸka meselesi olmayanların galiba bütün bunlar pek de umurunda deÄŸil...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.