Sosyal Medya

Demokrasimizin kalbinde müebbeden kanayacak bir yara: 12 Eylül 1980 Darbesi

Şehre karanlık çökmüş, caddeler ıssızdı. Ankara’da in cin evine çekilmişti. Taksiler belli noktalarda duruyor ve şehrin kuytularına gitmiyordu. Otobüs şoförleri boş seferlerle akşam mesailerinin kazasız belasız bitmesi için dualar ediyordu. Birbirlerini hiç tanımayan gençler kuytularda karşı karşıya geldiklerinde her an vurulma tehlikesi ile ecel terleri döküyorlardı. Gençlerin kalabalık gruplar halinde dolaşmak büyük bir felaketin habercisiydi. O akşam herkes bir şeyler olacağını hissetmiş gibi kabuğuna çekilmişti. Polisler devriyeye çıkmamış, bekçiler ise ortalıkta görünmüyordu.



KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE

Gecenin sessizliÄŸi Ankara’yı esir etmiÅŸti; ama o gece uyanık olan birileri vardı. Kışlalarda derinden bir hareketlilik vardı. Her ÅŸey usulüne uygun gidiyordu ve komuta kademesinden emir geldiÄŸinde yüzlerce tank harekete geçti. Harekât sabaha karşı 03:00 civarında baÅŸladı ve adı “Bayrak Operasyonu” konulmuÅŸtu. Kapılar açılıp da birliklerin 12 Eylül sabahında baÅŸkenti kuÅŸatmaya baÅŸlamasından operasyon nihayete erene kadar; 1 milyon 683 bin kiÅŸi fiÅŸlendi, 230 bin kiÅŸi hüküm giydi, 7 bin kiÅŸi için idam istenip bunların 317’si için idam kararı verildi ve 57’si uygulandı, 30 bin kiÅŸi devlet memurluÄŸundan ihraç edildi, 14 bin kiÅŸi vatandaÅŸlıktan çıkarıldı, TBMM laÄŸvedildi, Yasama- Yürütme tek elde toplandı ve nihayetinde Kenan Evren CumhurbaÅŸkanı seçildiÄŸinde “Bayrak Operasyonu” tam manasıyla baÅŸarıya ulaÅŸmış oldu.

O gece ne CumhurbaÅŸkanı ne BaÅŸbakan halkı meydanlara davet edemedi. Herkesin boynu büküktü. ÇoÄŸu kiÅŸinin kulağında emekli olacağı zannedilen bir generalin sesinden yarım yamalak bir açıklama çınlıyordu. Artık neredeyse herkesin adını öÄŸrendiÄŸi Kenan Evren ÅŸöyle diyordu;

(...)

“Aziz YurttaÅŸlarım;

Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluÄŸu, vatan ve milletin bütünlüÄŸü ve gittikçe etkisi (azalmaya) azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve iÅŸlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi saÄŸlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.

Komutan, subay, astsubay ve erler olarak hepimiz vatan ve milletin refah ve mutluluÄŸu uÄŸruna her ÅŸeyimizi, bu arada hayatımızı dahi seve seve feda etmeye hazırız. Memlekette her zaman bulunabilen ve özellikle son zamanlarda çoÄŸalan kötü niyetli birçok kiÅŸi ve kuruluÅŸlar sizlere yalanlar düzerek, bunun aksini söyleyebilecekler ve menfi propagandalara baÅŸvurabileceklerdir. Bunlara asla inanmayınız. Bütün uygulamalar milletin gözü önünde yapılacaktır.

Kıymetli Vatandaşlarım;

Her zaman milletiyle bir bütün ve Türk milletinin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yeni yönetime karşı yapılacak her türlü direniÅŸ, gösteri ve tutum anında en sert ÅŸekilde kırılarak cezalandırılacaktır.

Yurtta kan dökülmemesi için bütün vatandaÅŸlarımın tahriklere kapılmaksızın sükûnet içinde yayınlanacak bildiriler doÄŸrultusunda hareket etmelerini ve ikinci bir bildiriye kadar sokaÄŸa çıkmamalarını rica ederim.

VatandaÅŸlarımın birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde kırgınlıklarını unutmalarını, hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk vatandaşı olduÄŸumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını vatanperverlik ve asil karakterlerinden bekler, mutlu ve aydınlık yarınlar dilerim."

Her ÅŸey 12 Mart 1971’de baÅŸladı: “Hazır ol! Bu bir muhtıradır”

27 Mayıs 1960 yılında gerçekleÅŸtirilen darbe ile Demokrat Parti hükümetlerine son verildi. Bu süreçten sonra ülkede bir cadı avı baÅŸlatıldı. Binlerce Demokrat Partili cezaevine gönderildi. BaÅŸbakan Adnan Menderes ve iki bakanı asılarak idam edildi. Türk demokrasi tarihinde vicdanları kanatan bu olayların dışında darbenin iki önemli sonucu daha vardı: Ä°lki darbenin emir komuta zincirinin dışında yapılmış olması, diÄŸeri de darbe sonrası cuntacılardan beklenmeyecek düzeyde demokratik bir anayasanın yürürlüÄŸe girmesiydi.

Bu geliÅŸmeler Türk sivil siyasetini ve orduyu derin bir ÅŸekilde etkileyecekti. Sivil siyasette Süleyman Demirel iktidara gelmiÅŸ ve hızlı kalkınma hamleleriyle Türkiye’yi müreffeh bir noktaya getirmiÅŸti. Bunun sonucu olarak iÅŸçi sınıfı etkinliÄŸini artırmış, demokratik anayasa sendikaların ve sivil toplum kuruluÅŸların büyük bir güce ulaÅŸmasını saÄŸlamıştı. Ordu da ise emir komuta zincirinin 1960 yılında yıkılmış olması sonrasında basit bir albay olan Talat Aydemir’in darbe giriÅŸimlerinin neredeyse baÅŸarıya ulaÅŸacak olması orduda insicamı bozmuÅŸtu. Ordu içinde farklı siyasi fraksiyonlar oluÅŸmuÅŸ ve ast-üst iliÅŸkileri neredeyse iflas etmiÅŸ bir durumdaydı.

Böylesi kaotik bir ortamda Süleyman Demirel’in, tutuklu Demokrat Partililerin affedilmesini gündeme getirmesi ordu içindeki rahatsızlıkları artırdı. Hatta Süleyman Demirel’in af talebi konusunda samimi olmadığını düÅŸünen bazı Adalet Partili milletvekilleri Celal Bayar’ın desteÄŸini arkalarına alarak partiden istifa etti ve “Demokratik Parti” ismiyle yeni bir parti kurdu. Ordu içinde farklı fraksiyonlar bulunmasına raÄŸmen uzlaşılan yegâne konu Demokrat Parti mirası karşıtlığıydı.

Ordunun üst kademesinin Demokrat Partililerin affı meselesinin dışında rahatsız olduÄŸu bir diÄŸer konu da sendikal faaliyetlerle muazzam bir etkinlik alanına ulaÅŸmış sol hareketlerdi. Dönemin Genelkurmay BaÅŸkanı Memduh TaÄŸmaç, hükümeti ÅŸu sözlerle uyaracaktı:

"ÖÄŸrenciler aşırı sola yöneldi, öÄŸretmenler sol sendikalara kaydı. Öyle bir hava var ki memlekette, bundan ordu da etkileniyor. Ordunun içinde de bir hareketlilik var, buna bir çözüm bulmak lâzım."

Genelkurmay BaÅŸkanı içinde bulunulan durumu ve ordunun niyetini hükümete açık açık bildirmiÅŸti. Bu aynı zamanda 12 Mart 1971 muhtırasının temel gerekçesi olacaktı; fakat asıl hedef ordunun içindeki farklı fraksiyonları temizlemek ve 1960 Darbesi sonrası ortaya çıkan gereÄŸinden fazla demokratik anayasayı yeniden düzenlemekti.

15-16 Haziran 1970 yılında Türkiye Ä°ÅŸçi Partisi’nin organize ettiÄŸi iÅŸçi eylemleri öylesine büyük bir yankı uyandırdı ki ordu harekete geçmek için düÄŸmeye bastı. Genelkurmay BaÅŸkanı yaklaşık bir yıl sonra düÅŸük rütbedeki subayların harekete geçmesini beklemeden BaÅŸbakan Süleyman Demirel’e bir muhtıra vererek istifa etmesini saÄŸladı.

CHP Milletvekili Nihat Erim cuntacılar tarafından partisinden istifa ettirilerek hükümet kurması için görevlendirildi. Bu geliÅŸme karşısında CHP Genel BaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün darbeyi desteklemesi partinin genç ve heyecanlı sekreteri Bülent Ecevit’i rahatsız etti ve Ecevit’in görevinden istifa etmesiyle sonuçlandı. Ecevit, CHP’nin darbe yandaşı tutumunu reddederek kongrede Ä°smet Ä°nönü’nün karşısına çıktı. Yapılan oylama sonucu kongrede beklenmeyen bir sonuç çıktı ve Bülent Ecevit genel baÅŸkan seçildi. Bu aynı zamanda Ebedi Åžef Ä°smet Ä°nönü’yü siyaset sahnesinin tamamen dışına itti.

Bu geliÅŸmeler yaÅŸanırken muhtıracı cuntanın desteÄŸini arkasına alan Nihat Erim hükümetleri 1960 Darbesinin saÄŸladığı demokratik hakları bir bir ortadan kaldırıyordu. Yine bu süreçte 12 Eylül 1980 Darbesine giden en acı travmalardan biri olarak kabul edilen bir hadise yaÅŸandı. Deniz GezmiÅŸ, Hüseyin Ä°nan ve Yusuf Aslan 1972 yılında idam edildi. Bu geliÅŸmeler sivil hareketlerin legal siyaset içinde yer altına inmesine sebep olurken idam edilen gençler ilerleyen yıllarda gençlik hareketlerinde bayraklaÅŸtırılacaktı. Nihat Erim hükümetlerinin ara rejimi bitince muhtıraya direnen Bülent Ecevit sandıktan CHP’yi birinci parti çıkartmayı baÅŸardı ve Necmettin Erbakan ile koalisyon kurarak iktidara geldi.

Türk Demokrasisi ayaklarının üstünde duramaz hale geliyor

1973 yılında yapılan seçimlerde Ecevit-Erbakan koalisyonu büyük bir sürprizdi; bu ortaklık Kıbrıs Barış Harekâtında büyük bir koordinasyon ve uyum içinde sürmüÅŸ; ama daha sonrasında iki farklı kesimi temsil eden koalisyon bozulmuÅŸtu. CHP-MSP koalisyonundan büyük bir ders çıkaran Süleyman Demirel kendi bloÄŸunu bir daha böldürmemek adına “Milliyetçi Cephe” isminin verildiÄŸi geniÅŸ bir ittifak kurdu. AP-MSP-MHP gibi önemli saÄŸ partiler ittifakın içindeydi.

Bülent Ecevit’in genel baÅŸkanlığında yüksek oy oranlarına ulaÅŸan CHP, 1975 yılında yapılan ara seçimlerde ise iktidarı Milliyetçi Cephe’ye kaptırdı. Özellikle Ülkücü gençlik MHP’nin iktidar ortağı olması sonrası büyük bir güç kazandı; ama bu durum karşı mahallede ters bir etkiye de sebep oldu. Sol gençlik yapılanmaları bu durum karşısında hızla örgütlenerek karşı cephe almaya baÅŸladı.

Kanlı 1 Mayıs Olayı, 1980 Darbesinin yolunu açtı

Koalisyonla saÄŸlanan ittifak ülkede kamplaÅŸmayı artırmıştı. Siyasi söylemler keskinleÅŸirken gençler arasındaki hizipleÅŸmeyi çatışma boyutuna getirmiÅŸti. Bu gergin ortamda DÄ°SK 1 Mayıs kutlamaları için 1977 yılında Taksim Meydanına 500 binden fazla iÅŸçiyi toplamayı baÅŸardı. Türküler ve halaylarla baÅŸlayan kutlama solun gövde gösterisine dönüÅŸtü. DÄ°SK Kurucu Genel BaÅŸkanı Kemal Türker’in konuÅŸma yaptığı sırada Ä°SKÄ° binası ve The Marmara Oteli terasından alandaki kalabalık çapraz ateÅŸe tutuldu. Alana panzerler girerek Kazancı YokuÅŸu’nda adeta bir katliama sebep oldular. Silah seslerinden korkuya kapılan kalabalık izdihama neden oldu ve o gün alanda 34 kiÅŸi hayatını kaybetti, 130 kiÅŸi yaralandı. 29 kiÅŸi ezilerek 5 kiÅŸi de açılan ateÅŸ sonucu ölmüÅŸtü.

Bu olay sonrası 1977 yılında yapılan genel seçimde CHP sandıktan birinci parti olarak çıkmış, MHP gibi radikal tutum içinde olan küçük partiler erimiÅŸti. Fakat bu sonuç Ecevit liderliÄŸindeki CHP’yi iktidara taşımak için yetmemiÅŸ Süleyman Demirel liderliÄŸindeki Milliyetçi Cephe hükümeti kurmayı baÅŸarmıştı.

Süleyman Demirel iktidara geldiÄŸinde gergin ortamın farkındaydı. 12 Mart 1971 yılında başına gelen talihsiz olayları unutmamıştı. Bunun için ordunun komuta kademesinde önemli deÄŸiÅŸikler yaptı. Kara Kuvvetleri Komutanlığına sürpriz bir ÅŸekilde Kenan Evren’in gelmesini saÄŸlayacak kararnamelere imza attı. Önce Ege Komutanlığına getirilen sonrasında Kara Kuvvetleri Komutanı ve nihayetinde Genelkurmay BaÅŸkanı olan Evren, olası bir darbe tehdidine karşı Süleyman Demirel’in tehlikesiz gördüÄŸü isimlerden biriydi.

AnarÅŸi ve ekonomik kriz çiçeÄŸi burnunda hükümeti düÅŸürdü

Demirel’in BaÅŸbakanlığındaki yeni hükümet bir yandan darbe tehdidini ortadan kaldırmaya çalışıyor bir yandan da ülkedeki sorunlara çareler arıyordu. Sancılı koalisyonlar ekonomiye olan güveni sarsmıştı. Enflasyon korkunç boyutlara ulaşırken, Türk Lirası günden güne eriyordu. Temel gıda maddeleri karaborsaya düÅŸmüÅŸtü. Uzun gaz ve yaÄŸ kuyrukları ise halkı bıktırmıştı. Bu durum Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin dağılmasına sebep oldu. Türkiye demokrasi tarihinde ilk defa bir hükümet gen soru ile iktidardan düÅŸürülmüÅŸtü.

Hükümetin düÅŸmesinden kısa bir süre sonra Adalet Partisi’nden tartışmalı bir ÅŸekilde ayrılan 11 milletvekili CHP ile koalisyon kurdu ve Bülent Ecevit BaÅŸbakanlık koltuÄŸuna oturdu. Siyasi istikrara olan güvensizlik ve artan ideolojik hizipleÅŸmeler sokakta bir terör havasına dönüÅŸmüÅŸtü. SaÄŸcı ve solcu gençler, üniversiteleri ders yapılamaz hale getirdi ve her gün sokakta onlarca genç vurularak hayatını kaybediyordu. Orhan Pamuk “Sessiz Ev” romanında bu kaotik ortamın rutinleÅŸmesi ve hayatın bir parçası haline gelmesini ÅŸöyle anlatmaktadır;

“- Oku’, dedi, Faruk Bey, Nilgün’e.

- ‘Oku bakalım, bugün kaç ölüymüÅŸ?’

- ‘On yedi,’ dedi Nilgün.

- ‘Eee, ne sonuç çıkıyor bundan?

Nilgün, bir anlamı kalmamış gibi burnunu gazeteye daha da soktu.

- ‘Bir anlamı filan da kalmadı’, dedi Faruk Bey.”

Ä°ÅŸler öyle bir boyuta ulaÅŸmıştı ki ölümler anlamını yitirmiÅŸ ve birer istatistiÄŸe dönüÅŸmüÅŸtü. Gençler sokaklarını, kahvelerini, parklarını ve kontrol altında tuttukları kampüsleri ayırmıştı. Hatta kurtarılmış ÅŸehirler ve ilçeler ÅŸeklinde dahi bölünmeler söz konusuydu. Bu kaos ortamında bir saÄŸcı ya da solcu gencin yanlışlıkla karşı kesimin bölgesine geçmesi bile öldürülmesi için yeterli bir sebepti. Hatta bazı sokaklarda karşı kaldırıma geçmek bile bunun için yeterli bir sebep olabiliyordu.

Atilla Birkiye “AÅŸk Üçlemesi” eserinde ise anarÅŸi ortamını ve gençlerin siyasi meselelere yaklaşımını satırlarına ÅŸu ÅŸekilde aktaracaktı;

“Ä°ÅŸ çığırından çıkmıştı artık. Ä°ÅŸsiz olan, aÅŸkta kaybeden, hayalleri yıkılan; saÄŸcı ya da solcu bir gruba giriyor, gözünü kırpmadan insan öldürme makinesi haline geliyordu. Korkunçtu bütün bunlar, korkunçtu. Ä°nsan öldürülmedik gün yoktu. Geçenlerde bir milletvekilini öldürmüÅŸlerdi… Artık bu ideolojik savaşı aÅŸmış bir durumdu. Solcular karşıt düÅŸmandan çok fraksiyon kavgası nedeniyle birbirlerini öldürüyorlardı. BaÅŸtaki sosyal demokrat partinin eli kolu baÄŸlıydı, bir önlem alamıyordu-alamazdı.”

Emekli olacaktı ama darbe yapmaya karar verdi: Kenan Evren

Kenan Evren, Manisa’da doÄŸup büyümüÅŸtü. Askeri yaÅŸamında fazla göze batmayan bir komutandı. Süleyman Demirel, 12 Mart 1971 faciasını tekrar yaÅŸamamak adına 1977 yılındaki kararnamelerde önemli sürprizler yapmıştı. Normal ÅŸartlarda 4 yıldızlı bir komutanın gelmesi gereken komutanlıklara 3 yıldızlı komutanlar atayarak önemli deÄŸiÅŸiklikler yapmıştı. CumhurbaÅŸkanı ve eski Genel Kurmay BaÅŸkanı Fahri Korutürk bu atamalara karşı çıkmış; ama Süleyman Demirel geri adım atmayarak kararnamelerin çıkmasını saÄŸladı. Hatta durumu protesto eden komutanlar mahkemeye dahi baÅŸvurmuÅŸ; ama bir sonuç alamamıştı. Bu terfilerden nasibini alanlardan biri de Kenan Evren’di. Kenan Evren 1977 yılında Ege Ordusu Komutanlığına atanmıştı. Karargahına giden Kenan Evren atamayı ÅŸu ÅŸekilde anlatmıştı;

“Ä°ÅŸte alın yazısı bu. Alın yazısı. Onun için dedim ki iyi, Ege Ordu Komutanlığı'nı da seviyordum yani. Yani sevindim, neden? Memleketim. AlaÅŸehirliyim, Egeliyim. Orada yerleÅŸiriz dedim.”

Kenan Evren’e bu terfiler sonrası sırasıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay BaÅŸkanlı koltuklarının önü açılmıştı. Üstelik Demirel’in kısa süreli BaÅŸbakanlığından sonra bu makama gelen Bülent Ecevit de Kenan Evren’in yükseliÅŸini engellemeyerek Genelkurmay BaÅŸkanı olmasını onaylayan kararnameyi imzalamıştı. Kenan Evren ordu bünyesinde muvazzaf görevini tamamlayıp emekliliÄŸe ayrılması beklendiÄŸi bir zamanda kamuoyunun karşısına darbe lideri olarak çıkacaktı.

Darbe adım adım geliyor

Darbeye giden yolda sokak terörünü artıran bazı olaylar gerçekleÅŸti. Bunların önemli olanları kronolojik olarak ÅŸöyleydi; 16 Mart 1978 yılında Ä°stanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde yaÅŸanan çatışmalarda 7 kiÅŸi hayatını kaybetti. Bu katliamdan sadece iki gün sonra Ümraniye’de korkunç bir olay yaÅŸandı; 5 iÅŸçi iÅŸkence ile katledilerek öldürüldü. Bu korkunç olaylardan sonra ülkücü lider Abdullah Çatlı Bahçelievler’de 7 Tıp fakültesi öÄŸrencisini boÄŸarak öldürdü. Kaosun ardı arkası kesilmiyordu. MaraÅŸ’ta bir Alevi Dedesinin öldürülmesiyle baÅŸlayan olaylar 3 gün sürmüÅŸ ve 120’den fazla Alevi vatandaşımız katledilmiÅŸti. Bu korkunç tablonun ÅŸoku atlatılamamışken acı haberler bu kez Malatya’dan geldi; koliler içinde gönderilen bombalar 9 kiÅŸinin ölümüne sebep olacaktı. Bu olaylardan sonra kaos Sivas’a sıçradı. Sivas’ta meydana gelen olaylar da yine 9 kiÅŸi hayatını kaybetti. Olayların daha fazla yayılmasından endiÅŸe eden hükümet 13 bölgede sıkı yönetim ilan etti.

Sıkı yönetimin ilan edilmesi iÅŸe yaramamıştı; çünkü bu kez ülke Çorum olayları ile sarsılmıştı. Burada yaÅŸanan öÄŸrenci çatışmalarında 59 kiÅŸi hayatını kaybetmiÅŸti. Yine Tarsus’ta yaÅŸanan çatışmalarda 9 kiÅŸi hayatını kaybetmiÅŸ, ülke adeta kan gölüne dönmüÅŸtü.

Tüm müdahalelere raÄŸmen akan kanlar durdurulamıyordu, Fatsa ve TariÅŸ gibi bölgelerde korkunç haberler geliyordu.

Ülkeyi faili meçhuller esir almıştı

Darbe öncesi yaÅŸanan en elim olayların başında ÅŸüphesiz faili meçhul olaylar geliyordu. Bu suikastlarda gazeteci Abdi Ä°pekçi, gazeteci Ümit KaftancıoÄŸlu (CHP Ä°l BaÅŸkanı Canan KaftancıoÄŸlu’nun eÅŸi Ümit KaftancıoÄŸlu’nun babası) eski milletvekili Ä°lhan DarendelioÄŸlu, eski BaÅŸbakan Nihat Erim, DÄ°SK Genel BaÅŸkanı Kemal Türkler gibi sayısız isim suikastlar sonucu öldürülüyordu. Bu cinayetlerin en acı yanı ise bir türlü aydınlatılamıyor olmasıydı. Bugün dahi pek çoÄŸu aydınlatılamamış bu suikastlar her nasıl oluyorsa darbenin hemen ertesi günü bıçak gibi kesilmiÅŸti.

YaÅŸanan siyasi krizler Ecevit’in istifasını getirmiÅŸti. Süleyman Demirel yeniden BaÅŸbakanlığa getirilmiÅŸti; ama ülkedeki ekonomik kriz ve anarÅŸi artık kontrol edilemez bir hal almıştı. “Åžartların olgunlaÅŸması”nı bekleyen cunta harekete geçerek ülke yönetimine el koydu. Cuntanın siyasi katliam ve zulümleri ülkede birçok kronik soruna sebep oldu. Diyarbakır Kapalı Cezaevinde yapılan iÅŸkenceler, antidemokratik bir anayasa, idam edilmek suretiyle katledilen gençler, evinden alındıktan sonra bir daha asla kendisine ulaşılamayan sayısız insan, PKK’nın fiziki alt yapısını oluÅŸturan uygulamalar bu darbenin ürünü olarak hala gündelik hayatımızın bir parçasıdır. Darbenin komuta kademesinde bulunanlar yıllar sonra yargılansa da kamuoyunun vicdanı hiçbir zaman mutmain olmamıştır. Geriye o günlere dair sayısız acı dolu hatıra, mektup ve ÅŸiirler canlılığını hala korumaktadır. Bunlardan biri de darbeden hemen sonra tutuklanan Nevzat Çelik’e ait “Åžafak Türküsü”dür;

“künyemi okudular

suçumuz malum

gecenin kıyısında durmuşum

kefenin cebi yok

koynuma yıldız doldurmuşum

koÅŸun çocuklar çocuklar koÅŸun

sabah üstüme

üstüme geliyor

yanlış mı duydum yoksa

erkenci bir horoz mu ötüyor

keskin bir acı bilenmiş

gitgide yaklaşıyor sonum

(…)

korkutamadılar beni anne

avlunun ortasında çatık bir kaÅŸ gibi duran

darağacı

bir zaman rüzgarda

saçını tarayan telli kavak deÄŸil mi

boynumdaki kemendi bir öÄŸle sonu bükerken o kız

sarı sıcak sevdasını düÅŸünmedi mi

söyle anne

(…)

kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda

iÅŸkenceler zindanlar hücreler

savunmak yok mutlu tok bir yaşamı

açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren

mideme karşı

kısacası

bir çiçeÄŸi düÅŸünürken ürpermek yok

gülmek umut etmek özlemek

ya da mektup beklemek

gözleri yatırıp ıraklara

ölmek ne garip ÅŸey anne

(…)

baba olamayacağım örneÄŸin

toprak olmak ne garip ÅŸey anne

ceplerimde el yerine balyoz taşırken

korkunç bir merakla beklerken kurtuluÅŸ haberlerini

ve yüreÄŸimin ırmakları taÅŸtı

taÅŸacakken

ölmek ne garip ÅŸey anne

 (…)

beni burada arama anne

kapıda adımı sorma

saçlarına yıldız düÅŸmüÅŸ

koparma anne

aÄŸlama"

 

*Daha geniÅŸ bir okuma için Dilek Kırkpınar’ın “12 Eylül Darbesi’nin GençliÄŸin Üzerindeki Etkisi” ve UÄŸur Mumcu’nun “12 Eylül Adaleti” isimli çalışmaları incelenebilir.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.