Tarihten Günümüze İman-Amel Uyuşmazlığı Meselesi
Follow @dusuncemektebi2
İslam tarihi göz önüne getirildiğinde iman-amel uyuşmazlığı bağlamında altı grup insan karşımıza çıkmaktadır.
Birinci grup Münafıklar
Münafıklar için, aslında bir iman-amel uyuÅŸmazlığından söz edilemez. Çünkü onlar diÄŸer Müslümanların iman ettiklerine hiçbir zaman iman etmemiÅŸlerdi, amelleri de sözü edilen inanmama doÄŸrultusundaki inançlarıyla tutarlıydı.
Ä°kinci Grup Mecbur Bırakılan Müslümanlar
Müslüman kimselere imanlarına aykırı sayılabilecek eylem ve sözler baÅŸkaları tarafından cebren yaptırılmış ve söyletilmiÅŸse, onlarda iman ve amel uyuÅŸmazlığı olduÄŸu söylenemez.
Üçüncü Grup Mazurlar
Kalemin kendisinden kaldırıldığı kimselerin yapıp ettikleri iman-amel uyuÅŸmazlığı sayılmaz. Mecnunlar, baygınlar ve onlar gibi kabul edilebilecek olanlar bu kapsamda düÅŸünülebilir.
Dördüncü Grup Müslüman Sorumlular ve Erk Sahipleri
Zahiren imana ters gibi görünen ancak siyaset gereÄŸi yapılan bazı uygulamalar Müslüman sahipleri için bir iman-amel uyuÅŸmazlığı sayılamaz. Zira onlar imanın, siyaset gereÄŸi yapılacak olan -bu zülüm olsun olmasın- ÅŸeylere bir alan bırakmış olduÄŸuna iman etmiÅŸlerdi. Daha büyük bir fitne çıkmasın, devletin ve/veya saltanatın bekası için tarih boyunca yapılmış zalimane icraatlar veya Ä°slami hükümlerin askıya alınması veya hafifletilip ağırlaÅŸtırılması buna örnek olarak verilebilir. Hz. Osman’ın Ubeydullah b. Ömer’e, Hz. Ali’nin Hz. Osman’ın katillerine kısas uygulamamış olması, Ä°slam tarihi boyunca Müslüman devletlerin baÅŸka Müslüman devletlerle savaÅŸmaları, günümüzde bazı sözde Ä°slami parti ve cemaatlerin; mensuplarının gayrı imani ve Ä°slami hareket ve söylemlerini onaylamaları bu kapsamda düÅŸünülebilir. Ä°slâm’a pragmatist yaklaÅŸan veya onu rasyonalize eden birey ve yönetimler de Müslüman olduklarına inanıyor ve bunu dillendiriyorlarsa bu kapsamda düÅŸünülebilir.
BeÅŸinci Grup Günahlarından PiÅŸmanlık Duyan Müslümanlar
Ä°slam tarihi boyunca Müslümanlarda görülen iman ve amel uyuÅŸmazlığı gerçekte sadece bu kısımda ele alınabilir. Bu kimseler, iman ettikleri halde bireysel veya toplu halde heva ve heveslerine uyduklarından dolayı Allah’ın emrettiklerini yapmayıp nehyettiklerine yönelenlerdir. Bu Müslümanlar yanlış yaptıklarını bilir, bundan piÅŸmanlık duyar, tövbe eder ve etmiÅŸlerdir veya en azından piÅŸmanlık yaÅŸamışlardır. Toplumsal bazda, Hz. Hüseyin’e ihanet edip onu yarı yolda bırakan Küfelilerin durumu buna örnek olabilir. Zira onlar Kerbela’da yaÅŸananlardan sonra Muhtar es-Sekâfî ve TevvâbÈ—n hareketleri öncülüÄŸünde toplanıp mücadele etmekle bu günahlarının acısını azaltmaya çalışmışlardır. Bireysel olarak her mezheb ve meÅŸrepten, her farklı statü ve seviyeden Müslüman bu sınıfa dâhil olmuÅŸtur ve/veya olabilir. Kur’anda ve hadislerde bu sınıftaki Müslümanlardan ve onların çeÅŸitli günahlarından söz edilmiÅŸtir.
Altıncı Grup Anakronizm YaÅŸayan ve YaÅŸatan Müslümanlar
Bu kategoride olduÄŸu kabul edilebilir olan Ä°ÅŸid ve benzeri örgütlere mensup Müslümanlarda görüldüÄŸü varsayılan iman-amel uyuÅŸmazlığı gerçekte bir iman-amel uyuÅŸmazlığı deÄŸildir. Olsa olsa var olan durumu ve ÅŸartları bilinçli olarak kabul etmemekten/edememekten kaynaklanan anakronizm yani tarih dışılık / tarih yanılgısı olarak ifade edilebilecek bir durumdur. Bugün varolan bu örgütlere mensup Müslümanlar, yaklaşık 1400 yıl öncesinde yaÅŸamış dört halifenin yapmadıklarını / yapamayacak olduklarını yapmaktalar. Devletlerin istihbarat güçlerinin elinde bir oyuncak gibi kullanılan, gerekirse Ä°srail ve diÄŸer iÅŸgalci güçlerle bile anlaÅŸabildiÄŸi halde kendileri gibi düÅŸünmeyen Müslümanları en ufak bir söylem ve eylemle mürted ilan edip öldürülmelerini helal gören bu insanlar, savaÅŸtıkları insanların kızlarını cariye diye alıp köle pazarlarında satar, kendileri ile aralarında çok ufak farklı bakış açısına sahip Taliban ve el-Kaide gibi örgütleri bile tekfir ederler ve insanları canlı canlı ekranlarda yakar ve yüksek yerlerden aÅŸağıya atarlar. Halbuki bundan yaklaşık 1400 yıl önce örneÄŸin Hz. Ömer yanında Kuran ve beraber yaÅŸadığı Hz. Peygamber’in söz ve fiilleri olduÄŸu halde deÄŸiÅŸen siyasal, sosyal ve ekonomik ÅŸartlara ve yeni doÄŸan ihtiyaçlara göre birçok yenilik yapmış, önceki bazı uygulamaları kaldırmış, sınırlandırmış veya yeni bazı uygulamalar ihdas etmiÅŸtir.
Ä°slam tarihinin ilk dönemlerinde de Ä°ÅŸid vb. örgütler gibi aşırı ve marjinal Müslüman oluÅŸumlar var olmuÅŸtur. Ancak Ä°ÅŸid vb. örgütler için söz edilen anakronizm onlar için geçerli deÄŸildir. Onlar, kendi zamanlarında ortaya çıkan siyasi-dini ayrılık ve çatışmaların ürünüdürler ve yaptıklarıyla kendi tarihsel koÅŸullarının sınırları çerçevesinde hareket etmiÅŸlerdir. Onların kendi tarihsel koÅŸulları içinde yaptıkları –aşırı da olsa- bir yere kadar anlaşılabilirdir. Hasımları olan Müslüman gurup, mezhep ve meÅŸrep tarafından onların yanlış görülen amelleri ise -zulüm veya fısk sayılsa bile- aslında imanlarıyla tam bir uyum içerisindeydi.
Ä°ÅŸid vb. örgütlere mensup olan insanların yapıp ettiklerinin anlaşılması için aslında ilk dönemlerden baÅŸlamak üzere Müslümanların Kuran ayetlerine ve hadislere bakış açılarının net bir ÅŸekilde ortaya konması da gerekmektedir.
Bugünde dahil olmak üzere tarihleri boyunca Müslümanlar Kuran’a üç deÄŸiÅŸik ÅŸekilde iman etmiÅŸlerdir. Birinci kısımdaki Müslümanlar -Her dönem sayıca büyük çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturmuÅŸlardır- onun bütün ayetlerinin evrensel olduÄŸuna ve her zaman aynı ÅŸekilde onların anladıkları gibi -yorumlamaları birbirinden farklı olsa da- geçerliliÄŸini koruduÄŸuna ve içinde geçen her ÅŸeyin olduÄŸu gibi her ÅŸartta ve koÅŸulda uygulanması gerektiÄŸine iman etmiÅŸlerdir. Bu gruptakiler doÄŸal olarak hadislere de bu ÅŸekilde yaklaÅŸmışlardır. Onlardan bazıları açıkça çeliÅŸkili görünen hadisleri bile uzlaşı yoluna gitmiÅŸlerdir.
Ä°kinci kısımdaki Müslümanlar, onun tarihsel olduÄŸuna ve tarihi bilgileri içeren ayetleri dışındaki medeni, cezai vb. hükümlerin deÄŸiÅŸebileceÄŸine iman etmiÅŸlerdir. Bunlar hadislere de bu doÄŸrultuda yaklaşıp sözü edilen konulara ait hükümler içeren hadisleri tarihsel kabul etmiÅŸlerdir ve onların da deÄŸiÅŸebileceÄŸine inanmışlardır.
Üçüncü kısımda yer alanlar ise onun tümden tarihsel olduÄŸuna iman etmiÅŸlerdir. Bu kimseler doÄŸal olarak hadislere de öyle yaklaÅŸmışlardır. 2. ve 3. gruptakiler tarihin bazı dönemlerinde ve coÄŸrafyalarında görüÅŸlerini net ortaya koymamış/koyamamış bunun yerine 1. sınıftakilerin tepkisini çekmemek için Kuran’ın yorumlanması yoluyla kendilerini ifade etmiÅŸlerdir. Az da olsa bazı Müslümanlar ise hadis özelinde senetlerden ve cerh ve tadil âlimlerinin hadis ve hadis ricali hakkındaki farklı görüÅŸlerinden yola çıkarak neredeyse bütün hadisleri inkâra yönelmiÅŸlerdir. Åžia gibi mezheplerin hadise ve hadislere bakış tarzı da her dönemde Ä°slam âleminin çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturan Ehl- Sünnet’ten farklıdır.
Elbette birinci gruptakilerin tümü Ä°ÅŸid gibi hareket etmemektedirler. Onların içinde Ä°ÅŸid vb. örgütlerin ilk örnekleri sayılabilecek gruplar yer aldığı gibi, Sünni ve Åžiilerin büyük çoÄŸunluÄŸu da yer almaktadır. Kuran’ın tarihsel olmadığına iman etmekle beraber 1. gruptakilerin tümünün Ä°ÅŸid gibi hareket etmemelerinin en büyük nedeni, onların yorum üst baÅŸlığı altında toplanabilecek külli fıkıh kaideleri, siyaset-ÅŸeriyye, mesalih-ı mürsele, kıyas, ictihad, istihsan ve takiyye gibi hukuki kavramsallaÅŸtırmalarda bulunmaları ve bu kavramları yere ve zamana göre uygun bir ÅŸekilde iÅŸletebilmeleridir. Onlar bu ÅŸekilde hareket ederek hem Kuran’ın evrensel olduÄŸuna iman etmiÅŸ hem de kendilerini korumuÅŸ ve devamlılıklarını saÄŸlamış oldular. Ancak bugün gelinen noktada Ä°slam medeniyeti ve ümmeti baÄŸlamında içinde bulunulan düÅŸünsel ve pratik kaos artık onları da etkilemektedir. Çünkü onlar içinde de her zaman Ä°ÅŸid vb. örgüt ve hareketlerin çıkma potansiyeli bulunmaktadır. Zira beraberinde tutarsızlık ve çeliÅŸkiyi de barındırabilen sayısız yorumların zamandan zamana, mekândan mekâna ve kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸebilmesi olgusu; her zaman Ä°ÅŸid gibi aynı kaynaktan beslendiÄŸi halde 1. gruptaki diÄŸer Müslümanlar gibi sözü edilen o kavramları iÅŸletemeyen/iÅŸletmeyen yani yorumlamayı ve tarihselliÄŸi bir tarafa bırakıp güya özcü davranan hareketlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bugünkü Müslümanlar
Genel manada içinde bulundukları halin kriz hali olduÄŸunda ittifak etmekteler. Ancak bu kaos halinin asıl nedenlerini bir türlü doÄŸru bir ÅŸekilde ortaya koyamayan Müslümanlar, bırakın bu durumdan çıkmanın özgün yollarını bulmayı ve bunu gerçekleÅŸtirmeyi birbirleriyle aralarındaki ayrılık ve çatışmaları uzun bir süre daha sürdüreceÄŸe benziyor ve kendi medeniyetlerinin kurdu olmaya teÅŸne görünmekteler. Bizler söz ve görüntümüzle birbirimize ne kadar iyi Müslüman olduÄŸumuzu göstere duralım içinde bulunduÄŸumuz bu kaos ortamının en büyük müsebbibi Batıdır ve Siyonistlerdir retoriÄŸi artık biz Müslümanlara da pek inandırıcı gelmemektedir. Bugünkü durumumuz baÄŸlamında onların hiçbir etkisi yoktur denilemese de bu kaosun önemli sebeplerinden bazılarının kökleri Ä°slam tarihin bazı dönemlerinde yaÅŸanmış bazı siyasi-akidevi olaylarda ve Ä°slam medeniyetine ait deÄŸiÅŸik ilim dalına ait bazı eserlerde yatmaktadır. ÖrneÄŸin Åžiiler ile Sünniler bu yüzyılda her iki taraftan tutucu ve fundamentalist olanların engellemelerine raÄŸmen bir çok defa bir araya geldiler takrib, diyalog ve tekarub konularında onlarca toplantı, konferans ve sempozyum düzenlediler. Bu baÄŸlamda kurumlar açtılar üniversitelerde bölümler kurdular. Fakat gelinen noktada Åžiicilik ve Sünnicilik hala Ä°slam ümmeti arasında geçer akçe ve kullanılabilen deÄŸerli bir ayrışma aracıdır.
Kaosun önemli sebeplerin başında ise Kuran ve hadise kaynak-içerik, anlama-yorum ve evrensellik açılarından bakış açısı dolayımındaki farklılıklar, onların çok deÄŸiÅŸik ÅŸekillerde yorumlanmış olması ve yorumlanabilmesi gelmektedir. Ayrıca iç bünyeye ve yapıya bakmaksızın düÅŸmanı daima dışarıda aramak tarih boyunca hiçbir bir fayda saÄŸlamamış ve düÅŸünsel ve pratik sorun, tutarsızlık ve çeliÅŸkilerimizin artarak katmerleÅŸmesine sebep olmuÅŸtur. Hz. Osman’ın katli, Sıffın, Cemel, Nehrevan savaÅŸları, Kerbela Vakası, Harre Vakası, Ä°bn Zübeyr ve Muhtar es-Sakafi’nin Emevi devleti ile olan savaÅŸları, Abbasiler döneminde yaÅŸanan Fah vakası, Ebü’l-Abbas es-Saffah’ın Emevi ailesine yönelik katliamları, Fatımi-Abbasi savaÅŸları, Eyyübi-Fatimi savaÅŸları, Endülüs’te vali ve emirler, Murabıtlar ve Muvahhidler ile bağımsız beyliklerin aralarında meydana gelmiÅŸ savaÅŸlar, Memlüklü-Osmanlı SavaÅŸları, Osmanlı-Safevi savaÅŸları ile günümüzde yaÅŸanan Suriye savaşı; tarih boyunca deÄŸiÅŸik zaman dilimlerinde ve coÄŸrafyalarda bulunan ameli ve itikadi mezheplerin, cemaatlerin ve partilerin birbirleriyle çatışmaları ve çatıştırılabilmeleri böyle olmadığını göstermektedir. Bu olayların tümünde az veya çok o günkü siyasetin etkisi olsa da neye inanıldığı, nasıl inanıldığı ve neyin nasıl anlamlandırılıp yorumlandığı gibi sebepler de her zaman kullanışlı ve önemli inanç ve düÅŸünsel sebepler arasındadır.
Bu kaos haline bir dur denilmezse Ä°slam aleminde her geçen gün ateist Müslüman, deist Müslüman, gnostik Müslüman ve nihilist Müslüman gibi kendi içlerinde çok derin çeliÅŸki ve tutarsızlıklar taşıyan huzursuz bireylerin sayısının artması kaçınılmazdır. Hayatın her alanda sözüedilen bu Müslümanlarla diÄŸer Müslümanlar arasında bir çatışma, gerginlik ve ayrışma hali yaÅŸanabilir. Bu ilerisi için yeni bir tehlike arz etmektedir.
Yukarıda zikredilen durumların üstesinden gelinir mi gelinemez mi bilinmez ama her sorumluÄŸunun bilincinde Müslüman bireye ÅŸöyle bir öneride bulunulabilir: Müslümanların bir an önce ellerini birbirlerinin yakasından önkoÅŸulsuz çekmeleri hem bireyler hem cemaatler hem de devletler olarak birlikte tarihleri ve bugünleri üzerine, imanları ve bu imanları doÄŸrultusunda gerçekleÅŸtirdikleri eylemleri; kutsal metinleri ve onların yorumları üzerine dürüstçe kafa yormaları ve ardından bunun sonucu olarak kendi kendilerine ve beraber yaÅŸamak zorunda oldukları kendileri dışındaki diÄŸer insanlara ve devletlere bugün için ne söyleceklerini belirlemeleri ve bunu net bir biçimde tutarlıca ve beraberce ifade etmeleri gerekmektedir. EÄŸer bugün görüldüÄŸü üzere Ä°slam devletleri, kendi ulusal çıkarlarını; Ä°slami partiler partilerinin geleceÄŸini, Ä°slami cemaatler cemaatlerinin geleceÄŸini, Müslüman bireyler ise kendi huzur ve rahatlıklarını Ä°slam medeniyeti ve varlığına önceliyorlarsa yapılacak ÅŸey global ölçekte Ä°slam medeniyetini önceleyen birey, cemaat, parti ve devletlerle bu uÄŸurda birlikteliklerin saÄŸlanmasıdır.
Aslında ulus–devlet anlayışının, liberal kapitalist ekonomik sistemin, demokratik yönetimlerin, bireyselleÅŸmenin ve konformizmin insan ve doÄŸa için en iyisi olmadığının net bir biçimde ortaya çıktığı bugünkü postmodern dönem bunun tam zamanıdır. Bu Ä°slam aleminin belki de son ÅŸansı. Yoksa bazılarının çalıştığı ve beklediÄŸi gibi Ä°slam’da bir Batı’daki gibi Protestanlık çıkmayabilir, çıksa çıksa eskiden Ä°slam dinine mensup olup gelecekte girecek din bulamayan veya girdiÄŸi tüm dinlerde huzuru bulamayan, medeniyetini yitirmiÅŸ mutsuz milyonlar yığını çıkabilir. Yahut eskiden mezhep ve meÅŸrep ayrılığı ÅŸeklindeki sonuç, din ayrılığı baÄŸlamına evrilebilir. Yani ortaya geçmiÅŸte olduÄŸu gibi Ä°slam kaynaklı tek tük deÄŸil, kökünü Ä°slam’dan alan birçok yeni güya din çıkabilir.
Müellif: Yrd. Doç. Dr. Ä°brahim Barca
Henüz yorum yapılmamış.