Sosyal Medya

Güncel

17. yüzyıla damgasını vuran kavga: Kadızadeliler ve Sivasiler



Ali Fuat Bilkan'ın Ä°letiÅŸim Yayınları'ndan çıkan Fakihler ve Sofuların Kavgası & 17. yüzyılda Kadızadeliler ve Sivasiler kitabı; Osmanlı Devleti'nin duraklama devri olarak adlandırılan 17. yüzyılında, ilahiyat mevzularından neÅŸ'et eden ve iki farklı hareketin dinde füruat (ikincil meseleler) olarak nitelenen hususlardan ötürü birbirlerini tekfir edecek kadar ileri giden kavgalarını, siyasi ve toplumsal bir okuma çerçevesinde gözler önüne seriyor.
 
Kitap, ele aldığı konudan bahseden kısa bir önsöz ile baÅŸlıyor, daha sonra “GiriÅŸ” kısmında genel itibariyle Osmanlı Devleti'nin içindeki, Çınar Vak'ası ve Sabetay Sevi meseleleri gibi, bazı referans hadiseler ışığında Osmanlı'nın 17. yüzyılda yaÅŸadığı türlü huzursuzlukların genel bir çerçevesi çiziyor.
 
Birinci bölümde, kitabın asli konusunun ilk kanadını teÅŸkil eden “Kadızade ve Fakihler” olarak isimlendirilen hareketin önemli temsilcileri hem biyografi hem de düÅŸünceleri bazında açıklanıyor. Aynı zamanda bu hareketin Ä°bn Teymiye'nin fikriyatıyla kurduÄŸu yakınlığa dikkat çekiliyor, yine Ä°bn Teymiye'nin düÅŸüncelerinden etkilenerek kurulan Selefilik ve Vahhabilik gibi hiziplerle Kadızadeliler arasındaki ortak noktaları ve farklılıkları ortaya konuyor.
 
Dinî hususlara ÅŸer'i boyutta yaklaÅŸan ve daha çok medrese kökenli bir oluÅŸum olan Kadızadeliler hareketinin ilk ismi IV. Murad dönemi vaizlerinden Kadızade Mehmed Efendi imiÅŸ. Ahmet YaÅŸar Ocak'tan alıntıyla ''17. yüzyılda reddiyeci bir tavırla dinde tasfiye (püritanizm) hareketi meydana getiren'' Kadızadeliler'in asıl fikir babasının Balıkesir'de mütevazı bir yaÅŸamı olan Ä°mam Birgivî'nin olduÄŸu söyleniyor.
 
Daha çok Fatih, Yavuz Selim ve Beyazıt gibi selatin camilerde halka vaaz vermek suretiyle düÅŸüncelerini aktaran ve yayılma imkânı bulan bu hareketin tarikat ve tasavvuf ehli bilhassa da Halveti ve Mevlevi tarikatlerine yönelik suçlayıcı ithamlarda bulunduÄŸu noktasına iÅŸaret ediliyor. Bu tarikatlerin ''raks, sema', devran'' gibi çeÅŸitli ritüellerini ''tahta tepenler ve düdük çalanlar'' diye hakaret kertesinde deÄŸerlendiren Kadızadeli âlimler, aynı zamanda peygamber devrinde olmadığını söyledikleri bu ÅŸeyleri bid'at mesabesinde görüyor ve dinde yozlaÅŸtırıcı bir etki yarattıklarını savunuyorlarmış.
 
Ä°bn Teymiye ve Ä°mam Birgivî'nin tasfiyeci yorumları
 
Ä°lerleyen sayfalarda Kadızadelilerin iki fikir kaynağı Ä°bn Teymiye ve Ä°mam Birgivî'nin tasfiyeci taraflarının devrin siyasal ve sosyal ÅŸartları çerçevesinde nasıl bir zemine oturduÄŸu açıklanmaya çalışılıyor. Ä°ki âlimin de inanç sistemlerine karışan Åžii-Bâtıni görüÅŸleri arındırma gayretleri mühim bir nokta teÅŸkil ediyor. Ä°bn Teymiye yaÅŸadığı yüzyıl ve o yüzyıllardaki birtakım kötü hasletlerin (rüÅŸvet, dinî yozlaÅŸma, tevhidi inanca ters düÅŸen bazı inançlar) yaygınlaÅŸmasına karşı Selefi düÅŸünceye de önayak olan Peygamber devrinin tatbiklerinin haricinde inanç dünyasına yerleÅŸen her türlü pratiÄŸi reddeden bir tutum geliÅŸtirdiÄŸi açıklanıyor. Benzer ÅŸekilde Ä°mam Birgivî de yaÅŸadığı Anadolu coÄŸrafyasında, dine sonradan giren birtakım ritüelleri yok etme çabası gözlemleniyor. Bu meyanda onun Vasiyetname'sinden bir alıntı paylaşılıyor. Birgivî; Vasiyetname'sinde, öldükten sonra üzerine herhangi bir türbe yapılmamasını yalnızca ''böyicek bir taÅŸ dikeler'' diyerek mezarının belirtilmesi talebinde bulunuyor. Öldükten sonra ise ''yedisinde, kırkında veya yılında'' kendi adına yemek verilip ziyafet tertip edilmesi yerine ruhu için sadaka bağışlanmasını daha evlâ buluyor.
 
Kadızadelilerin 17. yüzyıl boyunca çok kuvvetli bir hareket olarak düÅŸüncelerini geniÅŸ bir kitleye yaymasının, Sultan Ä°brahim ve Sultan IV. Mehmed devrinde iktidar ile kurdukları irtibat dolayısıyla kaynaklandığı altı çizilen noktalardan. Bu anlamda, uzunca bir süre Åžeyhülislamlık makamında oturan Vani Mehmed Efendi dikkat çekici bir karakter olarak öne çıkıyor. Üstüvani Mehmed Efendi'nin sürgününden sonra taze bir kan olarak Kadızadeliler hareketinin öncüsü konumuna gelen Vani Efendi, IV. Mehmed ile kurduÄŸu yakın iliÅŸki neticesinde bu düÅŸüncenin Sivasilere karşı baskın bir konuma gelmesini saÄŸladığı açıklanıyor. Vani Efendi, IV. Mehmed'in üzerinde kurduÄŸu tesir neticesinde, padiÅŸahın ''Hafsa yakınlarında Kamber Baba Türbesi''nin yıkılması yönünde bir hatt-ı ÅŸerif yazılmasını dahi saÄŸlamış. Bu konu hakkına Balkan; ''Kamber Baba Türbesi’nin BektaÅŸilere ait bir türbe olması, Kadızadelilerin bu dönemde yeniçeri bile karşılarına alabildiklerini göstermektedi.'' yorumunu yapıyor.
 
Kitabın ikinci bölümü ise “Sofular veya Sivasiler” hareketinin öncüleri ve düÅŸüncelerine ayrılmış. Bu hareketin, ''Kadızadelilerin tasavvuf düÅŸmanlığına karşı mücadele veren mutasavvıflardan birçoÄŸunun Halvetiyye tarikatının Sivasiyye koluna mensup olması'' dolayısıyla bu ÅŸekilde isimlendirildiÄŸi açıklanıyor. Bu bölümde, Sivasilerin görüÅŸleri özetlenir. Daha sonra sırasıyla ''ilk Sivasi unvanına sahip'' olan Abdülmecid Sivasi ile Abdülahad Nuri ve Niyazi-i Mısri tanıtılır ve düÅŸünceleri aktarılır.
 
Sivasiler arasındaki en etkili figür olarak Vani Mehmed Efendi'nin çaÄŸdaşı olan Niyazi-i Mısri üzerinde biraz daha fazla durulur. ''Vaazlarında devlet adamlarının ve dönemin yolsuzluklarını dile getirmesi'' sebebiyle sık sık sürgüne gönderilen Mısri ölümüne deÄŸin aynı çizgiyi korumuÅŸ, hatıralarında Sultan Ä°brahim ve IV. Mehmed hakkında hakarete varan ithamlarda bulunarak; ''Tatar Hanlarının (Girayların) Osmanlı tahtına varis olmaları gerektiÄŸini savunmuÅŸtur.''
 
Taraflar arasındaki tartışma konuları
 
Kitabın üçüncü bölümünde ise Kadızadeliler ve Sivasiler arasındaki; bid'at, tütün, kahve ve kahvehaneler, zikir, teganni gibi maddeler üzerinden tartışma gündemlerinin teker teker üzerinde durulur.
 
Kitabın dördüncü bölümünde ise; ulemanın tavrı mevzu bahis edilir. Kâtip Çelebi'den baÅŸlayarak Bahayi Efendi, Åžeyhülislam Yahya, Solakzade Mehmed, Naima ve Evliya Çelebi baÅŸlıklar halinde ele alınır. Bilhassa Naima'nın, ''her iki grubun da din ve devlet iÅŸlerini alet edip bu bahaneyle saltanata yakın olmak ve padiÅŸahın inayetlerine ulaÅŸmak'' tespiti, kitap boyunca da sözü edilen siyaset ve din arasındaki incelikli iliÅŸkinin, Kadızadeliler ve Sivasiler arasındaki çekiÅŸmeye de mahal hazırladığı gözler önüne serilir.
 
Sonuç kısmına Ali Fuat Bilkan, 'kısır çekiÅŸmeler' olarak nitelediÄŸi bu tartışmanın, ''Batı'nın üç yüzyıla yakın bir hazırlık döneminin sonunda yakalamış olduÄŸu sonuçları sebep olarak algılama gafletine düÅŸmüÅŸ'' olduÄŸunu söyledikten sonra Osmanlı'nın ''kaybettiÄŸi yılların hesabını yapmayı bile akledememiÅŸtir.'' tespitini yapıyor.
 
Ali Fuat Bilkan'ın Fakihler ve Sofuların Kavgası adlı eseri, önsözde de vurguladığı gibi alanındaki yegâne çalışma olma sebebiyle deÄŸerli bir kaynak. Fakihler ve Sofular arasındaki çekiÅŸme baÄŸlamında, Osmanlı Devleti'nin Batı karşısındaki artık geri düÅŸme arifesinde olduÄŸu 17. yüzyılının genel bir çerçevesini okurların zihninde canlandırdığı için de sınırlarını aÅŸan, kıymetli bir eser olduÄŸunu söyleyebiliriz.
 
Dünyabizim/Oktay TürkoÄŸlu

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.