Sosyal Medya

Endülüs’ün gölgesinde bir Zorba

Yunanistan’ın dünya edebiyatına en büyük armağanı Kazancakis’i Türk okur ‘Zorba’yla tanıyor. ‘İspanya, Yaşasın Ölüm’ yazarın bir muhabir olarak 1920’lerde sokak sokak gezdiği ülkedeki esintileri iliklerinize kadar hissetmenizi sağlıyor. Kitaptaki en çarpıcı bölümlerden biri de hiç kuşkusuz İspanyolların kimlikleri konusunda yaşadıkları iç çatışmalar. “Biz Avrupalı değil, Afrikalıyız” diyen dönemin İspanyol aydınlarına göre Avrupa İspanyollaşmalıydı. Kazancakis, İspanya’nın ruhuna nüfuz eden Endülüs ve Araplar için de şu notu düşer: “Araplar toprağı, ağaçları, çiçekleri severdi. Avrupa’ya kamelyayı, yasemini, kayısı ve şeftali ağacını, portakal ağacını ve hurmayı ilk onlar getirmişti.”



SEDAT PALUT - İSTANBUL
 
Nikos Kazancakis 20. Yüzyılın en önemli edebiyatçılarından biridir. Zorba romanı ve ardından çevrilen filmiyle tüm dünyada tanınmasına rağmen diğer romanları ve yazıları da edebiyat dünyasının temel taşları arasında yer alır. Kazancakis’in dili liriktir. Romanların cümlelerinde büyük bir coşku vardır. Okur, romanlarındaki karakterlerin nefes alıp verdiğini hisseder ya da Kazancakis romanlarını yazmadan önce okurlarıyla saatlerce sohbet etmiş gibi karakterlerini döker beyaz sayfaya. Okurla yazar arasındaki bu yakınlık oldukça belirgindir. 
 
Can Yayınları yakın zamanda Kazancakis’in yıllar önce Türkçe ’ye çevrilen kitabını okura yeniden hatırlattı: İspanya, Yaşasın Ölüm! Ahmet Angın’ın çevirdiği kitapta yazar, farklı dönemlerde bulunduğu İspanya’daki gözlemlerini sıcak bir dille okurla paylaşıyor. 
 
Kitabın ilk bölümlerinde Kazancakis, 1920li yıllarda Eleftheros Gazetesi’nin dış haber muhabiri olarak İspanya’da bulunduğu dönemin detaylarını aktarıyor. Dönemin İspanya’sında imparatorluk yıkılmıştır. İnsanlar bu yıkık gölgenin altında var olma mücadelesi vermektedir. Kazancakis, gölgelerine sığınmış bu ülkenin insanlarıyla sırdaşlık ederek en sevdiği şeyi yapmıştır, yani gezmeyi. Neredeyse tüm İspanya’yı şehir şehir, sokak sokak gezmiştir Kazancakis. Yalnız bunu bir turist olarak değil de sanki yıllardır ülkesine dönmeyen bir İspanyol gibi yapmıştır. Bu yaklaşım, yazarın samimiyetini daha değerli kılıyor. 
 
Kazancakis, bu geziler sırasında İspanyollar için oldukça önemli olan Unamuno’nun düşünceleriyle tanışır. Bunu okurla paylaşmayı ihmal etmez. Dönemin İspanyasında en çok tartışılan şey: “İspanya Avrupalılaşmalı mı yoksa kendi içine mi çekilmeli?” Unamuno, Avrupa İspanyollaşsın, diyor. “Biz Afrikalıyız, diye itiraz eder Unamuno. Avrupalılar gibi alaycı zekâmız yok, matematikçi değiliz. Onlar neyi icat ederlerse- elektrik, demiryolu telefon vs kullanırız ama bizim ruhumuz başkadır, biz mistik ve trajik insanlarız. Bu Avrupa uygarlığına uyamamamız, bize kendi uygarlığımızı kurma imkânını verecektir. “ (S.87)  Bu satırlarda sonra Kazancakis’te özellikle Arapların, Endülüs Emevilerin ve Beni Ahmer Devletleri döneminde yapılan eserlere olumlu yaklaşımını görüyoruz. Müslümanların ruhuna nüfuz eden cümleleri var Kazancakis’in. “Araplar toprağı, ağaçları, çiçekleri severdi. Avrupa’ya kamelyayı, yasemini, kayısı ve şeftali ağacını, portakal ağacını ve hurmayı ilk onlar getirmişti.” (S.109) Arapların İspanya’da kurduğu kütüphaneler, ilme verdiği değer, İspanya’da yaptırdıkları eserlerin tarihe meydan okumalar Kazancakis’in satırlarında övgüyle yer alır. Bu da yazarın metninin ön yargılardan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. 
 
Kitabın ikinci kısmı ise biraz karanlık ve okurun içini burkan cümlelerden, gerçekçi hikayelerden örülüdür. Çünkü yazar 1936-1939 yılları arasında İspanya’daki iç savaşta bizzat yer almış ve gördüğü karanlık tabloyu tüm gerçekliğiyle okurlarına resmetmiştir. Var oluş sıkıntısı yaşayan İspanyolların, birbirine karşı duydukları nefreti ve Madrid’in düşüşüne bizzat tanıklık etmiştir. “Ürperdim. Ebediyen veda ediyormuş gibi Madrid’e uzun uzun, doyamadan baktım. Felaketli bir devirde yaşadığımızdan ve ruhun tehlikede olduğundan artık iyice emindim. Dünyada güzel olan ne kalmışsa görmekte acele etmeliydik. Yarın olmasa da öbür gün mutlaka bombalar, uçaklar ve karanlık güçler gelip onları yok edeceklerdi.” (S.204) Yazarın bir askerin günlüğünden bazı parçaları da okura sunması, savaşın görünmeyen psikolojik yüzünü görmemizi sağlamış. 
 
Herhangi bir silahtan çıkan kurşunun, zamanına iz bırakan cümle sahiplerini de bu dünyadan nasıl alıp götürdüğünü aktarıyor okura Kazancakis. 
 
 
“Biliyor musun,” dedi, “sevdiğin şu şairi öldürdüler.” 
 
“Hangisini?” Tüylerim ürpermişti korkudan. 
 
“Federico Garcia Lorca’yı.” 
 
“Lorca! Kimler öldürmüş?” 
 
“Bazıları Kızıllar’ın, bazılarıysa bizim öldürdüğümüzü söylüyor. Kimsenin bildiği yok.” 
 
“Neden?” 
 
“Bilmem!” Sonra omuzlarını kaldırarak ekledi. “Belki yanlışlıkla olmuştur.” (S.219) 
 
Kazancakis’in İspanya, Yaşasın Ölüm adlı kitabı bu önemli yazarın İspanya hatıralarını okumak ve onun samimi gözlemleriyle İspanya iç savaşını değerlendirmek isteyenler için önemli bir eser. 
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.