Güncel
AÅžURENÄ°N TARÄ°HÄ°
Follow @dusuncemektebi2
Müslüman Türklerin dinî geleneğinde önemli bir yer tutan aşure, aynı zamanda, Muharrem’in onuncu günü başlamak üzere, daha sonraki günlerde de özel merasimlerle pişirilip dağıtılan tatlıya (aşure) ad olmuştur. Günümüzde de aşure orucu tutmak ve aşure tatlısı pişirmek bütün canlılığıyla devam etmektedir.
AÅŸureyi on sayısı ile ilgili olan aÅŸr ve âÅŸir veya develerin güdülmesiyle ilgili ışr kökünden türemiÅŸ Arapça bir kelime kabul edenler olduÄŸu gibi, bu dilde “fâûlâ” vezninin bulunmadığını ileri sürerek Ä°brânîce’den geldiÄŸini söyleyenler de vardır. Fakat âlimlerin çoÄŸu bu görüÅŸe katılmamakta, kelimenin Arapça asıllı olduÄŸunu benimsemektedirler.
AÅžURENÄ°N ORTAYA ÇIKTIÅžI
AÅŸurenin menÅŸei hakkında kaynakların belirttiÄŸi görüÅŸleri iki noktada toplamak mümkündür.
1. AÅŸure, Hz. Mûsâ ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduÄŸu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduÄŸu bir gündür. Daha çok müsteÅŸriklerin benimsediÄŸi bu görüÅŸe göre Müslümanların mübarek bir gün olarak kabul edip oruç tuttukları aÅŸure Yahudi geleneÄŸine dayanmaktadır.
2. AÅŸure, Hz. Nûh’tan itibaren bütün Sâmî dinlerde mevcut olan ve Câhiliye devri Araplar’ı arasında da Hz. Ä°brâhim’den beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. Bu görüÅŸ, Hz. ÂiÅŸe ile Abdullah b. Ömer’in rivayetlerine dayanır.
ÂiÅŸe’nin rivayeti ÅŸöyledir: “AÅŸure KureyÅŸ’in Câhiliye devrinde oruç tuttuÄŸu bir gündü. Resûlullah da buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiÅŸ ve baÅŸkalarına da emretmiÅŸti. Fakat ramazan orucu farz kılınınca kendisi aÅŸure gününde oruç tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmuÅŸ, dileyen tutmamıştır” (Buhârî, “á¹¢avm”, 69; Müsned, VI, 29-30).
AÅžURE GÜNÜ’NDE ORUÇ TUTULMASI
Abdullah b. Ömer’in aynı konudaki rivaveti de ÅŸöyledir: “AÅŸure Câhiliye devri insanlarının oruç tuttuÄŸu bir gündü. Fakat ramazan orucu farz kılınınca Resûlullah’a aÅŸure konusu sorulmuÅŸ, o da, ‘AÅŸure Allah’ın günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın’ buyurmuÅŸtur” (Müsned, II, 57, 143). Ashap arasında ilimleriyle temayüz etmiÅŸ bu iki sahâbînin rivayetlerinden, aÅŸurenin Câhiliye devri Araplar’ınca önemli sayıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Hz. ÂiÅŸe’nin aÅŸure gününde Kâbe örtülerinin deÄŸiÅŸtirildiÄŸini anlatan diÄŸer bir rivayeti de bunu desteklemektedir (Müsned, VI, 244).
Araplar’ın, aÅŸure günü doÄŸduÄŸu rivayet edilen ve Kâbe’yi inÅŸa eden ataları Hz. Ä°brâhim’in hâtırasına hürmeten bu günü yaÅŸatmış olmaları uzak bir ihtimal deÄŸildir. Hz. Mûsâ ile Ä°srâiloÄŸulları’nın Firavun’un elinden aÅŸure günü kurtulduÄŸunu ve Hz. Nûh’un gemisinin Cûdî dağına aynı gün oturduÄŸunu söyleyen yahudileri Hz. Peygamber’in tekzip etmemesi, hatta, “Biz Mûsâ’ya sizden daha lâyıkız” diyerek bu günde oruç tutulmasını emretmesi (bk. Buhârî, “á¹¢avm”, 69; Müsned, II, 359-360), aÅŸurenin Nûh’tan itibaren semavî dinlerde önemli bir yer iÅŸgal ettiÄŸine iÅŸaret etmektedir.
AÅžURE GÜNÜ Ä°LE Ä°LGÄ°LÄ° HABERLER
AÅŸurenin menÅŸeiyle ilgili bu iki yorum dışında bazı tarih, hadis ve fıkıh kitaplarında yer alan haberler, bu günü Hz. Âdem’in tövbesinin kabul edildiÄŸi, Hz. Yûnus’un balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Mûsâ ve Îsâ’nın doÄŸduÄŸu, Hz. Süleyman’a mülkün verildiÄŸi, Hz. Dâvûd’un tövbesinin kabul edildiÄŸi, Hz. Peygamber’in geçmiÅŸ ve gelecek bütün günahlarının affedileceÄŸine dair kendisine Allah tarafından teminat verildiÄŸi ve Mekke’den Medineye hicret ettiÄŸi gün olarak tavsif ederler (Diyarbekrî, I, 360). Ne var ki bunları ilmen doÄŸrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır. Meselâ Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de deÄŸil 12 Rebîülevvel’de gerçekleÅŸmiÅŸtir. Bunun dışındaki rivayetlerin ise Ä°srâiliyat*a dayandığı kabul edilmektedir.
Hz. Nûh zamanından beri bütün Sâmî dinlerde makbul sayılan AÅŸure Günü’nde oruç tutmak yahudilere farz kılınmıştı. Onlar, yedinci ayları olan TiÅŸrin’in onuncu gününe rastlayan aÅŸureyi bayram telakki ederek birtakım merasimler icra eder ve bir yıllık günahlardan temizlenmek üzere oruç tutarlardı (Levililer, 16/ 30-34, 23/27).
Câhiliye devrinde KureyÅŸ’in de tuttuÄŸu aÅŸure orucunu Hz. Peygamber bi‘setten önce tutmuÅŸ, sonra bir ara terketmiÅŸse de Medine’ye hicret edince Hz. Mûsâ’nın ÅŸeriatına uyarak ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer o da bu orucu tutmuÅŸ ve Müslümanlara da tutmalarını emretmiÅŸtir. Hatta bu konuda henüz bir emir bulunmamakla birlikte Resûlullah münâdîler çıkararak aÅŸure orucunu halka duyurmuÅŸ, geceleyin oruca niyet etmeyenlerin günün yarısında haberdar olsalar dahi o andan itibaren oruca baÅŸlamalarını emretmiÅŸ (Buhârî, “á¹¢avm”, 69), ancak ramazan orucunun farz kılınmasıyla bu orucu isteÄŸe bırakmıştır.
Ramazan orucunun farziyetinden önce yirmi dört saat devam eden aÅŸure orucunun bu tarihten itibaren müstehap olduÄŸunda ittifak eden âlimler, Hz. Peygamber’in bu konudaki emrinin ramazan orucundan önceki dönem için vücûb ifade edip etmeyeceÄŸi hususunda ihtilâf etmiÅŸlerdir. Ebû Hanîfe ile bazı Åžâfiîler aÅŸure orucunun önceleri vâcip olduÄŸunu, fakat bu hükmün ramazan orucu ile neshedildiÄŸini, Hanbelîler ve bir kısım Åžâfiîler ise müstehap olduÄŸunu kabul etmiÅŸlerdir.
Hz. Peygamber’in aÅŸure orucunu tutmayı yahudilerden öÄŸrendiÄŸini, fakat aralarının bozulması üzerine bu orucu terkedip ramazanı farz kıldığını öne süren müsteÅŸrik Caetani (Ä°slâm Tarihi, III, 207-208) ile Wensinck’in (EI2 [Fr.], I, 726) iddiaları son derece sübjektif ve hatta art niyetin bir ifadesidir. Zira, yukarıda da belirtildiÄŸi gibi, Araplar’ın Câhiliye devrinde AÅŸure Günü’ne önem verip oruç tuttukları, Hz. Peygamber’in de bi‘setten önce bu oruca devam ettiÄŸi sahih rivayetlerle sabittir. Esasen Caetani’nin, bu haberin sadece ÂiÅŸe rivayetiyle yalnız Buhârî’de bulunduÄŸunu söylemesi araÅŸtırmalarının eksikliÄŸini gösterir. Çünkü bu haber Hz. ÂiÅŸe yanında Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Umeyr rivayetiyle de sabit olup bu rivayetler birkaç hadis kitabında mevcuttur (bk. Müslim, “Sıyâm”, 134; Tirmizî, “á¹¢avm”, 50; el-Muvatta, “Sıyâm”, 33). Caetani’nin, orucu Allah’ın deÄŸil Hz. Peygamber’in farz kıldığını öne sürmesi ise Ä°slâm’a karşı kötü niyetli bir yaklaşımın tipik örneÄŸidir.
Her ÅŸeyden önce, ibadetlerin ÅŸekil ve zamanının Allah tarafından tayin edildiÄŸi hususu, bütün semavî dinlerin kabul ettiÄŸi bir gerçektir. Hz. Nûh, Ä°brâhim, Mûsâ ve Îsâ’nın dini üzere gönderilen (bk. el-Hac 22/78; eÅŸ-Åžûrâ 42/13) Hz. Muhammed’in sadece yahudilere has olmayan aÅŸure orucunu emretmesi tabii bir ÅŸeydir. Böyle bir tavsiyeden Yahudileri taklit ettiÄŸi neticesini çıkarmak, semavî dinlerin aynı kaynaÄŸa baÄŸlı olduÄŸunu kabul etmemektir. Kaldı ki Resûl-i Ekrem, Yahudileri taklit etmemek ve hurafelerinin Ä°slâm bünyesine girmesine engel olmak için müminleri uyarmış ve sadece AÅŸure Günü deÄŸil muharremin dokuz, on ve on birinci günlerinde oruç tutmalarını tavsiye etmiÅŸtir (Buhârî, “á¹¢avm”, 69; Aynî, IX, 190).
AÅŸure orucunda, Müslümanların yılın on iki ayı içinde deÄŸiÅŸen kamerî takvimi, Yahudilerin ise kendilerine has ÅŸemsî-kamerî karışımı ve sadece eylül-ekim ayları içinde deÄŸiÅŸen bir takvimi kabul etmeleri, Yahudiler kefâret orucu tutup bayram yaparken Müslümanların geçmiÅŸ peygamberlerin sünnetine uyarak sadece oruç tutması gibi farklar, Ä°slâm ve Yahudi telakkilerini birbirinden ayıran hususlardır.
AÅžURE GÜNÜ’NDE ORUÇ TUTMANIN FAZÄ°LETÄ°
AÅŸurede oruç tutmanın fazileti konusunda sahih hadislerin bulunmasına karşılık o gün yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, bayramlaÅŸmak, hububat karışımı aÅŸ (aÅŸure) piÅŸirmek, sadaka vermek, mescidleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir rivayete rastlanmamıştır.
Hadis olduÄŸu öne sürülen metinlerin birçoÄŸunun gerçekte hadis olmayıp Câhiliye âdetlerine ve Yahudi geleneklerine dayanması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu âdetleri Resûlullah’ın ve ashabının yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur. Meselâ, “AÅŸure Günü sürme çeken helâk olmaz”, “AÅŸure Günü gusleden o yıl hasta olmaz” tarzındaki rivayetler son devir kitaplarında yer almış ve Ä°bn Teymiyye’nin ifadesine göre bu gibi hususlar Ehl-i beyt’e buÄŸzeden Nâsibîler tarafından uydurulmuÅŸtur (MecmûÊ¿u Fetâvâ, II, 302).
AÅžURENÄ°N Ä°SLAM TARÄ°HÄ°NDEKÄ° SÄ°YASÄ° YÖNÜ
AÅŸurenın Ä°slâm tarihinde siyasî bir yönü de vardır. Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de (1 Ekim 680) Kerbelâ’da ÅŸehid edilmesinden sonra Åžîa için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiÄŸi bir matem günü olmuÅŸtur. Åžiîler’in her yıl dövünerek, kendilerine iÅŸkence yaparak tutmaya baÅŸladıkları bu matem orucu Åžiî-Fâtımî devletinin himayesinde devlet merasimleriyle icra edilmiÅŸ, daha sonra bu merasimler Ä°ran’da gelenek halini almıştır (bk. TÂZÄ°YE).
Esasen dinin yasakladığı bu nevi bir matem, Åžiî inancın canlı tutulmasında ve mezhep bütünlüÄŸünün saÄŸlanmasında önemli rol oynamıştır. AÅŸureyi Åžîa’nın yas günü ilân etmesine karşılık Emevîler Kerbelâ faciasını unutturmak için bir vesile sayarak o günü âdeta bir bayram kabul etmiÅŸlerdi. Hatta Fâtımî Devleti’nin yıkılmasından sonra ÅŸenlikler düzenlenmiÅŸ, tatlı yiyecekler piÅŸirilmiÅŸ ve bu konudaki bid‘atların haklı gösterilmesi maksadıyla çeÅŸitli hadisler uydurulmuÅŸtur.
Müslüman Türkler’in dinî halk geleneÄŸinde önemli bir yer tutan aÅŸure, aynı zamanda, muharremin onuncu günü baÅŸlamak üzere daha sonraki günlerde de özel merasimlerle piÅŸirilip dağıtılan tatlıya (aÅŸure) ad olmuÅŸtur. Çok eskiden beri devam eden aÅŸure aşı Osmanlılar döneminde sarayda da piÅŸirilirdi. Helvacıların nezâretindeki aÅŸçılar ve kiler aÄŸaları tarafından hazırlanan aÅŸure, muharremin onundan itibaren “aÅŸure testisi” adı verilen özel kaplarla saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılırdı. Anadolu’da zengin aileler ve esnaf teÅŸkilâtları tarafından piÅŸirilen aÅŸure sebilciler, duagûlar ve halkın iÅŸtirak ettiÄŸi merasimlerle dağıtılır, bazı bölgelerde aÅŸure dağıtımından sonra kurban kesilirdi. Günümüzde de aÅŸure orucu tutmak ve aÅŸure tatlısı piÅŸirmek bütün canlılığıyla devam etmektedir.
Kaynak: Yusuf Åževki Yavuz, TDV Ä°slam Ansiklopedisi
Henüz yorum yapılmamış.