Sosyal Medya

Köy Odalarından Savaş Otağlarına Uzanan Hz. Ali Cenknameleri

Hz. Ali Cenknameleri, Anadolu’da yükselen İslam düşüncesinin Türk destan geleneğiyle harmanlanarak ortaya çıkardığı epik eserlerdir.



 Halk arasında, otaÄŸlarda ve ordugâhlarda ellerindeki kopuzlarla Dede Korkut Hikâyeleri söyleyen ozanlar, sonraları Ä°slami unsurları daha yoÄŸun olan destanlara yönelmiÅŸlerdir. XIII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan Hz. Ali Cenknameleri, kendisinden sonraki destanların hemen hepsini etkilemekle kalmamış, modern zamanlara kadar Anadolu’da okunarak hafızalarda tazeliÄŸini korumuÅŸtur. Ä°lk dönem Ä°slam tarihine ait kurgusal unsurlarla bezeli bu kahramanlık anlatılarının merkezinde Hz. Ali vardır. Türk edebiyatının en eski kaynaklarından olan Hz. Ali Cenknameleri, Arap ve Fars edebiyatından istinsah edilmiÅŸ, zamanla Türk folklorik unsurlarla güncellenmiÅŸ, Dede Korkut destanlarının devamı olarak kültür hayatımızın içine girmiÅŸtir. 

Cenknameler daha çok anonim eserler olarak Anadolu’nun kendi birikim ve irfanıyla yoÄŸrulmuÅŸ olsa da kimi nüshalarının müellifi bellidir. Ä°lk cenknamenin, Åžeyh Edebali’nin damadı Dursun Fakih tarafından kaleme alındığını bilinmektedir. Yine XIII. asırda yaÅŸamış Åžeyyad Ä°sa’nın, Hz. Ali’nin Salsal adlı bir devle yaptığı savaşı anlatan Salsalname adlı eseri, ilk cenknamelerdendir. Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸ dönemi âlimlerinden olan Dursun Fakih’in cenknameleri, Osmanlı ordusunda askerin maneviyatını kuvvetlendirmek için okunurdu. Aynı zamanda Osman Gazi’nin katipliÄŸini yapan Dursun Fakih, Anadolu’da Türkçenin olgunlaÅŸması, halkta karşılık bulması noktasında çaba gösteren önemli isimlerdendir. Kirdeci Ali, Ma’azoÄŸlu Hasan gibi isimler bu geleneÄŸin adı bilinen müelliflerinin başında gelir. Cenknameler üzerinde çalışma yapmış olan Jean-Louis Matteı ÅŸunları söyler: “Burada asıl önemli olan husus, cenknamelerin yüzyıllar boyunca halkın hayallerini, rüyalarını ve düÅŸüncelerini dile getirmiÅŸ olmasıdır. Cenknamelerin Türk edebiyatının geliÅŸip zenginleÅŸmesinde büyük bir payı olduÄŸunu da ifade etmek gerekir. Türk dili ve edebiyatının dokunaklı ve hassas ilk numuneleri olan bu eserler, sözlü edebiyatın yazıya aktarılan ilk örnekleri olma özelliÄŸine de sahiptir.” (Jean-Louis Matteı, Hz. Ali Cenknâmeleri, Kitabevi Yay., Ä°stanbul 2004, s. 15.)

Cenknameler, biyografik eserler deÄŸillerdir. Tarihî gerçeklikten uzaktırlar. Neredeyse baÅŸtan sona fantastik öÄŸelerle, kurgularla ve gerçeküstü olaylarla doludurlar. Bu yanlarıyla ilmî deÄŸil daha ziyade edebî eser olma özelliÄŸi taşırlar. Aşıladıkları zengin hayal gücüyle moral deÄŸerlere, millî ve dinî amaçlara hizmet etmiÅŸlerdir. Necip Tosun, Anadolu insanının, bu destanlarda fazilet ve erdemi bulduÄŸunu, ortak seslere saldıranları bu destanlarla mahkûm ettiÄŸini söyler. Toplum bu anlatılarla bir direniÅŸ ve savunma hattı kurmuÅŸtur. Geleneklerini yaÄŸmalamak isteyen zalimleri ve barbarları Hz. Ali’nin, Hz. Hamza’nın, Battal Gazi’nin cenkleriyle yenilgiye uÄŸratmıştır. (Necip Tosun, DoÄŸu’nun Hikâye Kuramı, Büyüyenay Yay., 1. Baskı 2014, s. 237.)
 
Kahramanlığın ön plana çıkartıldığı hikâyelerde sadece kâfirlerle deÄŸil canavarlarla, ejderhalarla ve olaÄŸanüstü güçlerle de savaşılır. Destanların mitolojik eserlerden farkları trajedi barındırmamalarıdır. Anlatı sade ve tek boyutludur. Bütün yan unsurlar asıl kahramanın gücünü ortaya koyabilmesi, daha kusursuz temayüz edebilmesi için vardır. Destan kahramanı, mitolojik kahramanın aksine yenilmez, ikilemde kalmaz. Bir yerde bir zalim ortaya çıkar, Hz. Ali de kılıcı Zülfikar’ı alıp atı Düldül’e biner, düÅŸmanla savaÅŸa gider. Bazen tek başına binlerce kiÅŸinin hakkından gelir bazen bir narasıyla savaşın bütün kaderini belirler. Ama her defasında düÅŸmanı dize getirir, tövbe ettirir ve mazlumları onun elinden kurtarır.
 
Cenknameler, Türkçede yepyeni bir üslup kazanmıştır. Ä°slam öncesi alp tipiyle cenknamelerde ortaya çıkan gazi tipi arasındaki farka iÅŸaret eden Prof. Dr. Mehmet Kaplan, alp tipinin sadece fetih ve zafer amacı güttüÄŸünü, gazi tipinin ise fetih ve zafer amacının yanında Ä°slam’ı tebliÄŸ etmek gibi bir gaye taşıdığını söyler. (Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerinde AraÅŸtırmalar 3: Tip Tahlilleri, Dergah Yay., 2. Baskı, s. 112.) Cenknamelerde Maveraünnehir ve Horasan bölgesinden gelen tasavvufi anlayışların da etkisi vardır. Hz. Ali Cenknameleri dil ve düÅŸünce açısından Türk halk hikâyeciliÄŸindeki epik destan geleneÄŸine eklemlenir. Ama cihangirliÄŸin yanı sıra damıtılmış kimi davranışların irfan temelli olduÄŸu gözlenir. KiÅŸilerin gerçekliklerinden ziyade, kahramanlıklarına, olaÄŸanüstü yanlarına vurgu yapılır. Onların beÅŸeri yönleri neredeyse tamamen ortadan kaldırılır. Yazılı ve sözlü pek çok çeÅŸidi bulunan cenknameler modern zamanlara kadar Anadolu insanının muhayyilesini beslemiÅŸ, milli ve manevi heyecanını diri tutmuÅŸtur.
 
Hz. Ali, ilk Müslümanlardandır. Hz. Peygamber’in yeÄŸeni ve damadıdır. Hicret’te müÅŸrikleri yanıltmak için onun yatağına yatmış, aÅŸere-i mübeÅŸÅŸereden sayılmış, dört halifeden biri olmuÅŸtur. Onun ilmi ve cesareti, Türk insanında eskiden beri saygı duyulup el üstünde tutulan kimi hasletlerle örtüÅŸmüÅŸtür. Bu hikâyeler aracılığıyla Hz. Ali, Anadolu insanının âdeta düÅŸünce dünyasının iliklerine iÅŸlemiÅŸtir. Halk onu sevmiÅŸ, gerçek hayatının içine buyur etmiÅŸtir: “Anadolu’da ona camiler yaptırmış, geçit vermez daÄŸları kılıcıyla yardırarak geçitler açtırmış, daÄŸların doruklarında, yalçın kayaların üzerinde ona, Düldül’e ve Zülfikar’a ait izler bulmuÅŸtur. MaraÅŸ’taki Ali Kayası, Turhal’daki Kesik BaÅŸ Camii, Sivas’taki Gebzel Geçidi, ÇarÅŸamba’daki Göceli Camii, BeÅŸikdüzü’ndeki Ali Taşı, Araklı’daki Azdehrin Gölü, Ä°skilip’teki kaya oyukları bunlardan yalnızca birkaçıdır.” (N. Ahmet Özalp, Hz. Ali Cenkleri, Kapı Yay., 1. Baskı 2017, s. 9.)  
 
Asırlar boyunca Hz. Ali Cenknameleri, Anadolu’da en çok sevilen, okunan, okutulan eserlerin başında gelmiÅŸtir. Kıraathanelerde, köy odalarında ve hatta mescitlerde akÅŸam ve yatsı namazı arasında, bir kiÅŸinin okuyup diÄŸerlerinin dinlediÄŸi cenknameler, özellikle çocukların hayal dünyalarında rengârenk haleler uyandırmış, derin izler bırakmıştır. Anadolu’da merhamet, fedakârlık, diÄŸerkâmlık gibi duygular büyük ölçüde bu nevi anlatılardan beslenmiÅŸ, ete kemiÄŸe bürünmüÅŸtür. Cenknamelerin çekirdeÄŸini ahlaki deÄŸerlere baÄŸlılık ve kötülüÄŸe karşı mücadele oluÅŸturur. Osmanlı’nın kuruluÅŸ yıllarından itibaren askerler harplere bu cenknamelerle hazırlanmış, onların coÅŸkusunu muharebe meydanlarına yansıtmıştır. Ahilik teÅŸkilatının kendini Hz. Ali’ye dayandırması, Orta Asya menÅŸeli pek çok tarikatın ve tasavvufi akımın silsilesini Hz. Ali’ye nispet etmesi, Yeniçeriler arasında Hz. Ali’nin “Koca LeÅŸker” yani büyük asker olarak anılması, onun Türklerin gönlünde özel bir yeri olduÄŸunu gösterir. Uhut Savaşı’ndaki baÅŸarısından dolayı Hz. Peygamber’den övgü alan Hz. Ali, Anadolu insanının havsalasında güçlüyken affetmenin, öfke anında hilmi kuÅŸanmanın, düÅŸmana bile adil davranmanın, insanlara yardım için sürekli gayret etmenin niÅŸanesi olarak parıldar. Onun gözünde Hz. Ali bir ÅŸahıs deÄŸil rol modeldir. Ozanlar, cenknameleri her ne kadar Farisi kaynaklardan istinsah etmiÅŸlerse de kendi itikadi görüÅŸleriyle bezemiÅŸ ve güncellemiÅŸlerdir. Cenknamelerde Allah inancından kader algısına kadar pek çok dinî tavır, Maturidilik ve Hanefilik eksenine oturtulmuÅŸtur. (Prof. Dr. Mehmet Atalan, Hz. Ali Cenknâmelerinde Maturidilik ve Hanefilik Ä°le Ä°lgili Unsurlar, e-makâlât Mezhep AraÅŸtırmaları, III / 1, Bahar 2010, s. 65-103.)
 
N. Ahmet Özalp’in derlediÄŸi cenklerin isimleri ÅŸunlardır: Haverzemin Cengi, Hayber Kalesi Cengi, Kan Kalesi Cengi, Berber Kalesi Cengi, Muhammed Hanife Beni Hafatan Cengi, MaÄŸrip Ejderhası Cengi, Muhammed Hanife, Ä°mam Hasan, Ä°mam Hüseyin’in Cenkleri. Cenknamelerde Hz. Peygamber ÅŸefaat edendir. Hz. Ali’nin arkasında onun manevi gücü vardır. Yüzünden nurlar saçar, öyle ki Bizans elçisi ondan etkilenir. Pek çok kiÅŸinin rüyasına girip Müslüman olmasına vesile olur. Hz. Ali’yi ekseriyetle o vazifelendirir. Emindir, denge unsurudur. Hz. Ali genel olarak merhametli, bilge, nefsanî davranışlardan arınmış bir karakter olarak temayüz eder. Hayber Kalesi Hikâyesi’nde savaÅŸ esnasında yüzüne tüküren kâfiri affeder, kâfir de onun bu davranışından etkilenerek Müslüman olur. Hikâyelerde bir diÄŸer kiÅŸi Kanber’dir. Hz. Ali’nin azatlı kölesidir. Düldül’ü ve Zülfikar’ı o getirir. Düldül, Mısır melikinin Hz. Peygamber’e, onun da Hz. Ali’ye hediye ettiÄŸi attır. Binicisini taşır. Kesik BaÅŸ hikâyesinin Nurullah Hoca nüshasında, onun aÄŸlamak gibi kimi insani vasıflara da sahip olduÄŸu gözlenir. Hikâyelerde masumiyetin ve zarafetin sembolü olarak kuÅŸlar da yer alır. Kendilerine zulmeden ejderhayı Hz. Peygamber’e ÅŸikâyet ederler. Kimi zaman bu kuÅŸ Simurg olarak nitelendirilir. Hz. Ali Düldül’e biner ve Kaf Dağı’na gider. Ejderhayı yener. Tövbe eden ejderha kuÅŸun eÅŸini ve çocuklarını ona geri verir. Yine Kesik BaÅŸ hikâyesinde zulme uÄŸradığı için Hz. Peygamber’e müracaat eden Kesik BaÅŸ, bir devin gövdesini ve eÅŸini yediÄŸini söyler. Hz. Ali ona da yardım eder. Hikâyenin sonunda Kesik BaÅŸ, gövdesine, oÄŸluna ve eÅŸine kavuÅŸur.
 
Hz. Ali, Kesik BaÅŸ ve Hikâyat-ı KuÅŸ hikâyelerinde ejderhalarla savaşır. Bu durum, cenknamelerin kurgulanma süreçlerine dair kritik bilgiler taşır. Jean-Louis Matteı, aynı devirde Avrupa’da ejderhaları öldüren ÅŸövalyelere dair bol miktarda efsane olduÄŸunu hatırlatır. Prof. Dr. Ahmet YaÅŸar Ocak da Türklerin XI. yüzyılda Anadolu topraklarına ayak bastıklarında kesik baÅŸ motifli efsanelerle karşılaÅŸtıklarını, temsil etmekte oldukları Ä°slami cihat ve gaza ruhunu halk efkârında yansıtmak için bu efsaneleri Ä°slami motiflerle besleyerek yeniden kurguladıklarını belirtir. Hatta ilerleyen zamanlarda bu kesik baÅŸ hikâyeleri, Hristiyan folklorunu da tesiri altına alacaktır. (Ahmet YaÅŸar Ocak, Türk Folklorunda Kesik BaÅŸ, Dergâh Yay., 1. Baskı 2013. s. 88.) 
 
Hz. Ali Cenknameleri modern Türk edebiyatını da etkilemiÅŸtir. Halide Edip’ten Cemal Süreya’ya, Sezai Karakoç’tan Erdem Beyazıt’a pek çok isim, küçük yaÅŸta dinledikleri cenknamelerin muhayyilelerinde bıraktığı derin izlerden bahseder. Halide Edip Adıvar, anılarında ÅŸu ifadeleri kullanır: “Ruhumun kahramanı Hz. Ali idi. Ahmet AÄŸa onun harplerine ait birçok hikâyeler okumuÅŸtu. Gerçi Hz. Ali’nin hayatı harplerle dolu idi; fakat onları okurken hiçbir defa acaba o devirde çocuklar ve halk ne hissederdi diye düÅŸünmedim. Bilakis bana Hz. Ali’nin baÅŸta olduÄŸu savaÅŸlarda ve yerde herkes kendini emniyette hisseder gibi gelirdi. Bilhassa Hz. Ali’nin insanları yiyen ejderhaları öldürmesi çok hoÅŸuma giderdi. Hz. Ali, savaÅŸ meydanı kahramanının karşısına çıkamadığı iptidai ve kolektif kafalardaki korku sembolünü yok eden bir manevi kudret ifade ediyordu.” (Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev, Can Yay., 1998, s. 89.) Åžair Cemal Süreya ise cenk kitaplarını en az yüzer kez okuduÄŸunu aktarır ve “Yazarlığımı bilmem ama okurluÄŸum buradan kaynaklanır.” der. Cami önündeki kitapçılara gidip Kan Kalesi aradığını fakat bulamadığını, cenk kitaplarının artık satılmadığını söyleyerek hayıflanır. (Cemal Süreya, Günler, YKY, 4. Baskı 2013. s, 389.) Erdem Beyazıt okuma serüvenini ve dinî altyapısını Hz. Ali Cenknameleri’ne borçlu olduÄŸunu söyler: “Ä°lkokuldayken mutlaka her gece bir Hz. Ali kitabı okurdum. MaraÅŸ’ta Ulu Cami’nin kenarında satılırdı o kitaplar. Ä°lkokulda bir arkadaşım vardı Hacı Elmas. Onunla beraber alır, deÄŸiÅŸ tokuÅŸ ederdik, yani masrafı yarıya bölmüÅŸ olurduk. Tabii aÄŸlayarak okurduk. Dinî altyapım bu kitaplardan gelir.” (Dinçer EÅŸitgin, 50. Sanat Yılında Erdem Beyazıt, Edebiyat Ortamı, Sayı 1, Mart-Nisan 2008.)
 
Kadim anlatılar ve destanlar toplumun bilinçaltında yaÅŸamaya, onu belirlemeye, biçimlendirmeye devam ederler. Ä°nsanlar destanları, destanlar insanları ÅŸekillendirir. Bu noktada Carl Gustav Jung’un “kolektif bilinçaltı” kavramını tanımlarken mitlere, eski söylencelere atıfta bulunması dikkat çekicidir. Öte yandan günümüzde fantastik anlatılara gösterilen yoÄŸun ilgi, insanoÄŸlunun yüzyıllardır bu tarz hikâyelerle beslenen belleÄŸiyle açıklanabilir. Hz. Ali Cenknameleri, her ne kadar büyüyüp serpildikleri coÄŸrafyada derin uykusuna çekilmiÅŸse de yerli bir anlatı imkânı olarak hâlen nefes alıp vermeye, modern ozanlarca güncellenmeyi beklemeye devam etmektedirler.
 
Müellif: Emin GündoÄŸdu (Diyanet Dergi)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.