Özel / Analiz Haber
Muharrem Balcı: İstanbul Sözleşmesi hukuka aykırı bir metindir
Röportajı Gerçekleştirenler: Kübra Özdemirli - Seyit Kamil Özdemirli
1. 2011 yılında imzaya açılan Ä°stanbul sözleÅŸmesi, belli sloganik önkabulleri evrensel doÄŸrularmış gibi sözleÅŸme metnine geçiriyor ve taraf devletlere dayatıyor. Bu hukuki bir metinde sakıncalı bir durum deÄŸil midir?
Ä°stanbul SözleÅŸmesi, devletler açısından yeni bir olgu deÄŸil. SözleÅŸmede geçen kavram ve olgular, ön kabuller, 1979’da imzalanan, 1981’de yürürlüÄŸe giren CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair SözleÅŸme)dan bu yana Ä°stanbul SözleÅŸmesinde geçen kavramlar. Dolayısıyla, devletlerarasında ve bölgesel birlikteliklerde konuÅŸulan, tartışılan konular. Türkiye bu sözleÅŸmeyi 1985’te onaylayıp yürürlüÄŸe koymuÅŸ, 2002’de de Ä°htiyari Protokolü de imzalayarak 2003’te yürürlüÄŸe koymuÅŸtur. Birçok konuda olduÄŸu gibi, ülkemiz aydınlarından pek azının dikkatini çeken bu sözleÅŸme, ‘ayrımcılık’ ve ‘kadına ÅŸiddet’ gibi her insanın karşı çıkması gereken olguları kullanarak, kadını öne çıkarıp, aslında cinsler arası ayrımcılığı körüklemiÅŸtir. O günlerde farkına varmadığımız CEDAW SözleÅŸmesi, ÅŸimdi üzerinde durduÄŸumuz Ä°stanbul SözleÅŸmesinin öncüsü olmuÅŸtur. Ä°stanbul SözleÅŸmesinde bugün karşı çıktığımız kavramlar ve önkabuller Ä°stanbul SözleÅŸmesinden 26 yıl önce CEDAW’da kullanılmıştır. Örnek vermek gerekirse, CEDAW Madde 5/a’da;
“Her iki cinsten birinin aÅŸağılığı veya üstünlüÄŸü fikrine veya kadın ile erkeÄŸin kalıplaÅŸmış rollerine dayalı önyargıların, geleneksel ve diÄŸer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını saÄŸlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını deÄŸiÅŸtirmeyi” taraf devletlere yüklemiÅŸtir.
Aynı ÅŸekilde Madde 10/c’de;
“Kadın ve erkeÄŸin rolleriyle ile ilgili kalıplaÅŸmış kavramların eÄŸitimin her ÅŸeklinde ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için eÄŸitim birliÄŸinin ve diÄŸer eÄŸitim ÅŸekillerinin teÅŸvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eÄŸitim ve metotlarının bu amaca göre düzenlenmesi” ile yükümlü tutmuÅŸtur.
Aradan bunca yıl geçtikten sonra, Mücahit Gültekin ve Meryem Åžahin’in Aile Akademisi DerneÄŸi’nde birlikte hazırladıkları “Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile” raporu ile de gözü açılmayan aydınlarımız, Ä°stanbul SözleÅŸmesine de uyanmamış, Ä°stanbul SözleÅŸmesini dayanak alan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Åžiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulama sonuçlarına karşı tepkileri görünce infiale kapılmıştır.
Hukuki metinde, Ä°stanbul SözleÅŸmesinin yasalaÅŸması anlamında usuli (ÅŸekli) bir sakınca yok, aksine geliÅŸ itibariyle gayet planlı/programlı bir geliÅŸ var. CEDAW ve Ä°stanbul SözleÅŸmesindeki kavram ve ön kabuller toplumda tartışılmamış olsa da, konuyla ilgili ve konunun aktörü haline gelmiÅŸ, feminizmi ve eÅŸcinselliÄŸi ideoloji olarak benimsemiÅŸ çevreler ve bunların etkilediÄŸi gözü toplumuna kapalı, Batı’ya açık kimselerce bilinmeyen olgular deÄŸil. Kaldı ki, meydanlarda bile bu önkabulleri talep haline getirmektedirler. Sakınca, bu geliÅŸi okuyamayanların kafasında ve aymazlıklarında.
Bir ÅŸey daha; hukuki metinler, toplumlardaki geliÅŸmelere cevap verebilmek, toplumun gerisinde kalmamak üzere hazırlanırlar. Bu yönüyle baktığımızda sorunuzun cevabı, Ulusal ve uluslar arası karar vericiler, bir diÄŸer tanımlama ile ateÅŸe çağıran önderler toplumun isteklerini deÄŸil, kendi ideolojileri istikametinde toplum mühendisliÄŸi yaparak dizayn etmek isterler. Bu duruma biz kendi ülkemizde de pek aÅŸinayız. Bu yönüyle SözleÅŸme hukuka aykırı bir metindir.
2. Gerek Ä°stanbul sözleÅŸmesinin gerekse 6284 sayılı Kanunun temel kavramlarından olan ‘ÅŸiddet’ unsurunun, olabildiÄŸince belirsiz ve geniÅŸ tutulmasının hem hukuki açıdan hem de sosyal açıdan sakıncaları nelerdir?
Öncelikle belirtmeliyim ki, ‘ÅŸiddet’ insan fıtratının hemen, anında itiraz edebileceÄŸi, içselleÅŸtiremeyeceÄŸi bir olgudur. CEDAW ve Ä°stanbul SözleÅŸmesi ve bu ikisini esas alan 6284 sayılı Kanun ‘kadına karşı ayrımcılığı ve ÅŸiddeti’ esas alıyor gibi görünüyor. Ä°nsanları etkilemenin yollarından biri de onları irrite edebilecek kavramlarla yönlendirmektir. Buna, ‘ÅŸeytan saÄŸdan yaklaşıyor’ denir. Biz de bu ayrımcılığa ve ÅŸiddete karşıyız, ancak muÄŸlâk ifadelerle, SözleÅŸme ve Kanun maddelerine de yansıyan önkabullerle oluÅŸturulan ÅŸiddet açılımlarıyla bir yere varılabilmesi mümkün deÄŸil. Nitekim 6284 sayılı Kanun ÅŸiddeti azaltmak yerine artırmıştır. Bunu nereden mi biliyoruz: Hükümetin Bakanlıklar nezdinde ve feministlerle bu yolda yaptıkları çalışmalardan. SözleÅŸme ve 6284 sayılı Kanun, ÅŸiddet konusunda Türkiye toplumunu deÄŸil, Batı toplumlarının önkabullerini, inançlarını esas alıyor. Batı kadın konusunda kirli geçmiÅŸinden kurtulmak yerine, kadını daha da bataklığa sürüklüyor.
Bizde ÅŸiddet anlamına gelmeyen bazı söz ve davranışlar, önkabuller, Batı’da ÅŸiddet anlamına gelebiliyor. Esasen bu durum da çok eski deÄŸil, zira Batı’nın tarihinde kadının yeri bile yoktur. Müslüman toplumlarda, inanç ve geleneklerinden gelen bazı önkabuller vardır, örneÄŸin namus gibi. SözleÅŸme buna “sözde namus” yakıştırması yapıyor. Bu önkabul bile baÅŸlı başına ÅŸiddete yönlendirme sayılabilir. Dolayısıyla SözleÅŸme ve Kanunda ‘ÅŸiddet’ yeterince tanımlanmış deÄŸil, hatta ÅŸiddet nedeni sayılabilecek bazı önkabul ve davranışlar bizde ÅŸiddet olarak kabul edilmeyebilir.
3. Üzerinde durulması gereken hususlardan biri de ‘’kadının beyanı esastır’ söylemi. Bu söylemin hukukta gerçekten bir karşılığı var mıdır? Yoksa salt politik ve kadın hareketlerini tatmin edici bir unsur olarak mı kanunda yer aldı?
Devamında bu hükümle birlikte masumiyet karinesinin baltalanması bir yana; söz konusu kanunda bu tarz durumlara karşı bir itiraz yolu düzenlenmiÅŸ. Pratik olarak düÅŸünecek olursak yalnızca kadının beyanı karşısında bir müeyyideye maruz kalan kiÅŸi, itiraz yolunda kendisinin masum olduÄŸunu mu kanıtlamak zorunda bırakılıyor?
Cevabı içinde bir soru, ancak yine de hatırınız için söyleyeyim: Masumiyet karinesi, kanundaki adıyla suçsuzluk karinesi, Mecelle’de ve Ä°slam Hukukundaki karşılığı beraat-i zimmetin asıl olması, evrensel bir kuraldır. Demokrat veya adil, hangi sistem olursa olsun, tüm ilahi ve beÅŸeri sistemlerde masumiyet kuralı geçerlidir, ihlal edilemez. Ä°lk defa bu kural, feminizm uÄŸruna ihlal ediliyor. Erkek ise, yine evrensel kurallara raÄŸmen, suçsuzluÄŸunu ispat etmek zorunda. Kadının ise böyle bir zorunluluÄŸu yok. Birinci sorunuzun da içine dâhil edilebilecek bir örnek: EÅŸinden boÅŸanmış annesi ile birlikte yaÅŸayan, henüz 18 yaşını doldurmamış bir erkek çocuÄŸu, bir gün eve geldiÄŸinde annesini yabancı bir erkekle birlikte görür ve annesine kızar. Dövme ve sövme yok, sadece kızar-bağırır. Kadın soluÄŸu C. Savcılığında alır ve çocuÄŸa evden uzaklaÅŸtırma cezası verilir. ÇocuÄŸun burada ‘namus’ kavramı ve inancı ile kendini savunması imkânsızdır. Åžiddet zaten yok. Ä°stanbul SözleÅŸmesi ve 6284 sayılı Kanun, “namus’u, ‘kabul edilemez, sözde’ bir önkabul” olarak gördüÄŸünden, kendini savunma imkânı da yok.
Nitekim bu sözde namus önkabul(!)ünün esası Ä°stanbul SözleÅŸmesinin 12/1. maddesinde;
“Taraflar, kadın ve erkek için kalıp rollere dayanan önyargıları, örf ve âdetleri, gelenekleri ve tüm diÄŸer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere iliÅŸkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde deÄŸiÅŸim saÄŸlamak için gerekli tedbirleri alma”
zorunluluÄŸunu, kanun koyucu ve uygulayıcıya referans olarak dayatılmasını taraf devletlere yüklemiÅŸtir. Böylece kadın ve erkek için kalıp rollere (kadın – erkek tanım ve kabullerine) dayanan önyargılar kırılacaktır. Kız çocuklarınıza kız diyemeyeceksiniz. Ä°stanbul SözleÅŸmesi 0 yaÅŸtan itibaren tüm diÅŸilere kadın demektedir.
Aynı şekilde 12/5. Maddede de,
“Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din ya da “sözde namusun” iÅŸbu sözleÅŸme kapsamındaki herhangi bir ÅŸiddet eylemi için gerekçe oluÅŸturmamasını saÄŸlar”
diyerek, taraf devletlere yasal güvence zorunluluÄŸu getirmiÅŸtir. Artık bundan sonra, namus kaygısı ile mahiyeti tam belirlenmemiÅŸ, sadece kadının beyanına kalmış her tür ‘ÅŸiddet’ cezalandırılacaktır. Bir diÄŸer ifadeyle, ahlaksızlık olarak tanımlanacak hiç bir tutum ve davranış yoktur. Dolayısıyla ahlaksızlık olarak nitelenebilecek davranış olmayacağı için, bu durumlara dair bir ÅŸiddet ifadesi dahi cezalandırılacaktır. Bunun için de sadece kadının beyanı yeterli olacaktır.
4. Ayrıca kadının beyanının esas alınması gerektiÄŸi ile ilgili dünya çapında uygulanan bir ülke var mı? Yoksa Türkiye’ye özgü bir kurum mu yaratılmaya çalışılıyor?
Kadının beyanının esas olduÄŸuna dair genel geçer bir kabul yok, fakat oluÅŸturulmaya çalışılıyor. Kadına karşı ayrımcılığın ve ÅŸiddetin önüne geçme amacıyla yapılsa da, bunu genelleÅŸtirmek mümkün deÄŸil ve sakıncalıdır da. Evrensel bir hukuk kuralı üzerinde oynama ve esnetme, en az onun kadar önemli ve deÄŸerli ‘savunma hakkı’nı da kısıtlar veya ortadan kaldırır. Hakları birbirlerine alternatif deÄŸil, aksine katkılı düÅŸünmek zorundayız. Sadece Türkiye’ye özgü bir durum deÄŸil elbette. Fakat Türkiye’ye has olan bir durum var ki neredeyse tüm DoÄŸu toplumlarının anlık durumlarını kapsıyor. Bu da, kadın hakkındaki kabuller, tutum ve davranışlardır. Ä°slam’dan koptuÄŸumuzdan bu yana cahiliye dönemine dönüÅŸ yaÅŸanıyor. Kadına gereken önem ve statüsü teslim edilmediÄŸinden, aslında bir ifsad projesi olan feminizm bu durumdan yararlanıyor ve yumuÅŸak karnımızdan ÅŸeytan yaklaşıyor. Belki de yapılacak ilk ve en önemli iÅŸ, kadına dair söylem ve düÅŸünüÅŸ biçimleri üzerinde daha nitelikli çalışmalar yapmak, ÅŸeytanı yaklaÅŸtırmamaktır. Henüz Ä°slam dünyası böylesi bir sürece giremedi. Hatta halen daha birçok kanaat önderi(!) tabir edilen ÅŸahıslar, kadının evde ve toplumdaki deÄŸerine iliÅŸkin, çaÄŸdışı, Ä°slam dışı kabulleri anlatmakla meÅŸguller.
5. Birçok kamu görevlisinin de zorunlu olarak eÄŸitimi almasının yanında aile hâkimlerinin TCE eÄŸitimi alması uygulama açısından hâkimleri etkiler nitelikte olacak mıdır sizce/ya da etkiliyor mu? Verilen kararların adil olmasını bekleyebilir miyiz? Veya bu eÄŸitimin hukuka, dışarıdan yapılan bir müdahale midir?
Ä°stanbul SözleÅŸmesi, Toplumsal Cinsiyet EÄŸitimini her sınıf veya kategori için zorunlu kılıyor. Zira uluslar arası sözleÅŸmeler taraf devletlere, SözleÅŸmeyi bir devlet politikası olarak uygulama zorunluluÄŸu getiriyor. Devlet politikasının kuvvetler ayrılığındaki üç erkten birine uygulanmaması düÅŸünülemez. Yasama zaten kanunu çıkarıyor. Yürütme, kanunun hükümlerini devlet politikası haline getiriyor. Yani yasama ve yürütme devlet politikasının belirleyicisidir. Yargı her ne kadar bağımsız deseler bile, öyle olmadığını cümle âlem bilir. Nitekim hâkimlere de, diÄŸer tüm bürokratlar, öÄŸretmen ve öÄŸrencilere olduÄŸu gibi Toplumsal Cinsiyet EÄŸitimi verilmektedir. Bu eÄŸitim sadece bilgilendirme düzeyinde kalsa sorun yok.
Devlet politikası ve yasalarla güvence altına alınmış bir konuda yargının tercih hakkından bahsedemeyiz. Buna, yargıya müdahale demek bile eksik kalır. Çünkü artık yargı namına ortada bir ÅŸey kalmıyor. 28 Åžubat postmodern darbesinde askerlerin hâkimlere birifing vermesine karşı çıkanlar, ÅŸimdi hâkimlerin eÄŸitimlerinden bahsediyorlar. Hem de feminizmi bir devlet politikası haline getirerek. Darbecilik nasıl bir ideolojik saplantı ise feminizm de bir ideolojik saplantıdır.
6. Türkiye’de kadına yönelik ÅŸiddetin ‘varlığı’ sorunu mu var yoksa ÅŸiddetin varlığını kabul etmekle birlikte bu soruna sunulan uluslararası ve ulusal çözüm yöntemleri mi sıkıntılı?
Yukarıda da ifade etmeye çalıştım. Tabii ki Türkiye’de kadına ÅŸiddet sorunu var. Bu soruna el atmadan, feminizmin kıskacından kurtulmak mümkün deÄŸil. Devlet olarak aceleci ve etkilenmiÅŸ bir zihinle konuya yaklaşım bu vahim sonucu doÄŸurdu. DüÅŸünsenize, sürücü ehliyeti almak için bir dünya bürokratik iÅŸlemlerden, sınavlardan geçiyorsunuz, trafikte insan saÄŸlığına zarar vermemek için. Fakat bir ömür boyu bir insanla yaÅŸamaya, gelecek nesilleri yaÅŸatmaya, yetiÅŸtirmeye iliÅŸkin hiçbir iÅŸlem, ehliyet ve sınava ihtiyaç yok. Toplumumuzun temel taşı ailenin oluÅŸumu ve korunması, selameti için herhangi bir zahmete katlanmıyorsunuz. Sonra birileri gelip sizi sigaya çekiyor, eleÅŸtiriyor, aÅŸağılıyor ve önünüze bir SözleÅŸme koyuyor, imzalatıyor. Ä°ki kadın bakanınız, sözleÅŸmedeki önkabullere imza atmıyor ve hemen bakanlıktan el çektiriliyor, Ä°talya’nın en büyük niÅŸanını bu nedenle alacak olan bir kadın bakan sözleÅŸmeyi imzalıyor ve güya aÅŸağılanmaktan kurtulmuÅŸ oluyorsunuz. Bu kadar basit
YeÅŸilay Genel BaÅŸkanlığım dönemimde bir projem vardı.
YeÅŸilay, Milli EÄŸitim Bakanlığı, Aile Bakanlığı (Åžimdi Kadın Bakanlığı), SaÄŸlık Bakanlığı, Ä°çiÅŸleri Bakanlığı, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı (Gayrimüslimler için kendi dini kurumları), Belediyeler birlikteliÄŸinde AÄ°LE EĞİTÄ°MÄ°. Bu eÄŸitimler, belediyelerin imkânlarını kullanarak, mülki amirlerin gözetiminde, nikâh öncesi evlilik adaylarına birkaç saatlik kurslar ÅŸeklinde, ailenin önemi, kadın ve erkeÄŸin hakları ve rolleri, çocuk eÄŸitimi ve ebeveynlere sorumluluk gibi baÅŸlıklarla eÄŸitime tabi tutmak, kurslara katılmayanlara nikâh izni vermemek ÅŸeklinde olacaktı. Böylece, yaÅŸam boyu birlikteliklere, aileye, zührevi hastalıklar için istenen temiz kâğıdı kadar deÄŸer verilmiÅŸ olacaktı.
7. Mesela Türkiye ve dünyada birçok araÅŸtırmada ÅŸiddetin ciddi bir tetikleyicisi olarak ekonomik düzey, içki, kumar alışkanlığı gösteriliyor. Ancak söz konusu sözleÅŸmelerde bu tarz durumlara dair gerçekçi herhangi bir adım atıldığı söylenebilir mi/bulunmamasının sebebi nedir?
Bizde de ÅŸiddetin ana kaynağı doÄŸrudan erkeÄŸin veya kendisi deÄŸil. Åžiddetin sayısız sebepleri var. Bunlardan biri de bağımlılıklar. Fakat devletin bağımlılıklarla mücadele anlamında bir baÅŸlığa dahi sahip olmadığını görüyoruz. Siyasi partilerin ve hükümetlerin seçim beyannamelerinde dahi bağımlılıklara iliÅŸkin bir deÄŸinileri dahi yok. Ayrıca kadına karşı ÅŸiddet sadece evli çiftler arasında olmuyor. Aileden birilerinin veya ilgisiz insanların ÅŸiddeti de sözkonusu. Ancak burada maksat ailenin ortadan kaldırılması olunca, ÅŸiddetin aktörlerinin önemi kalmıyor. Avrupa’da Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸini en önce uygulayan ülkelerde ÅŸiddet, boÅŸanma ve intiharların geometrik olarak arttığını Aile Akademisinin biraz önce bahsettiÄŸimiz raporunda görüyoruz. Hiçbir araÅŸtırma yapmadan imzalanan Ä°stanbul SözleÅŸmesi, Avrupa’daki felaketin Türkiye’de daha vahim yaÅŸanmasına neden olacak görünüyor.
Burada, her ne kadar hükümetlerin kadına karşı ÅŸiddet ve aile için eÄŸitim programları ve politikalar uyguladığı itirazları gelecekse de, bunların sadra ÅŸifa olmadığını istatistikler söylüyor. Bir yandan ailenin ortadan kaldırılması politikaları uygulayıp, öte yandan ailenin kurtuluÅŸu çalışmaları yapmanın adını okuyucu koysun.
Kaldı ki, 2009 yılında Kadın Bakanlığının en önemli birimi olan Kadının Statüsü Genel MüdürlüÄŸünün yaptırdığı araÅŸtırmada, Türkiye’de 10 kadından dördünün aile içi ÅŸiddet gördüÄŸü, dolayısıyla ailenin güvenilmez bir yer olduÄŸu sonucuna varılmış, çözüm olarak sığına evlerinin sayısının ve kalitesinin artırılması önerilmiÅŸ ve bu yayınlanmış. Böyle aymaz bir devlet kurumu ve politikalarının aileyi düÅŸündüÄŸünü varsaymak akla muhalifliktir.
8. Ayrıca yine söz konusu metinlerde herhangi bir manevi deÄŸerlere atıfta bulunulmuyor. Sevgi temelli kurulan birliktelikler, kavram tanımlaması olabildiÄŸince geniÅŸ tutulan bir ÅŸiddet kavramına dayanarak paramparça edilinceye kadar tabiri caizse peÅŸi bırakılmıyor.
Manevi deÄŸerlerden vazgeçtik, SözleÅŸmede ‘aile’ kavramı dahi yok. Bizim uyanıklarımız SözleÅŸmeyi tercüme ederken, SözleÅŸmede geçen ‘ev’ kelimesini aile olarak çevirmiÅŸler. ‘Biz böyle anlıyoruz’ anlamında Åžark kurnazlığı bu. Her SözleÅŸmenin, kendi içinde belirlenmiÅŸ bir dili vardır. Ä°stanbul SözleÅŸmesinin dili Türkçe deÄŸil ki, Türkçe kelime koyarak uygulama yapasın. Aile, meÅŸru birlikteliklerin ve onun ürünlerinin bulunduÄŸu yapıyı ifade eder. Ev ise, meÅŸru – gayrimeÅŸru her türlü birlikteliÄŸin (eÅŸcinsel birlikteliklerin) olduÄŸu yapıyı ifade eder. SözleÅŸme her türlü birlikteliÄŸi ifade eden ‘ev’i ve içindeki birliktelikleri meÅŸrulaÅŸtırıyor, güvenceye alıyor. SözleÅŸmenin ve uygulayıcılarının gösterilerde taşıdığı pankartlar her ÅŸeyi anlatıyor. Aile deÄŸil kadınız, pankartı yeterli sanırım.
Burada çok önemli bir konuyu atlamamak gerekir. Ä°stanbul SözleÅŸmesi Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸini öngörüyor ve dayatıyor. Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi bir ifsad projesidir. Türkiye Hükümeti bu gerçeÄŸi bildiÄŸi halde Avrupa BirliÄŸi aÅŸkına SözleÅŸmeyi imzaladı. Bunu nereden mi biliyoruz? Birkaç veri var elimizde. Birincisi iki Aile Bakanı Sema RamazanoÄŸlu ve Aliye Kavaf’ın SözleÅŸme öncesi görüÅŸmelerde sizin de zikrettiÄŸiniz önkabullere karşı çıkmalarından sonra azledilmeleri, halefleri olan Kadın Bakanı Fatma Åžahin’in SözleÅŸmeyi imzalaması ve Ä°talya’nın en yüksek niÅŸanını alması.
Ä°kincisi de: SözleÅŸmenin yürürlüÄŸe girdiÄŸi yılda KADEM (Kadın ve Demokrasi DerneÄŸi)in kurulması ve kuruluÅŸuyla birlikte kurucu baÅŸkanının TOPLUMSAL CÄ°NSÄ°YET ADALETÄ° baÅŸlıklı makalesi.
SözleÅŸme Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi’ni öngörürken ve bunu imzalamışken, öte yandan bunu yani eÅŸitliÄŸi kabullenmeyip Toplumsal Cinsiyet Adaleti’ni yutturmaya çalışmaları. Tabii ki hiçbir karşılığı yoktu, olamazdı, olmadı da. Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi devlet politikası olarak sürdürülüyor. Hükümetin kurdurduÄŸu ve desteklediÄŸi KADEM’in Toplumsal Cinsiyet Adaleti ise ileride savunucuları için nostaljik bir vicdan kurtarma iÅŸlemi, buna inananlar veya bizim gibi ciddiyetten uzak bulanlar içinse tarihin derinliklerine gömülmüÅŸ bir nokta olarak yerini alacak gibi görünüyor.
9. Hukuk dünyasında gerçekleÅŸtirilmeye çalışılan, gerek arabuluculuk gerekse uzlaÅŸtırma giriÅŸimleri, söz konusu aile ise yasaklanıyor. Birçok alana da yayılması istenen ve sürekli teÅŸvik edilen arabuluculuk neden aile içinde yasaklanıyor? En kötü sulh en iyi davadan iyidir düsturu bu durumda neden devlet eliyle devre dışı bırakılıyor?
“En kötü sulh, ey iyi nizadan iyidir” sözü, bizim inanç temellerimizden kaynaklanıyor. Batı’nın inanç temellerinde çatışma kültürü vardır, sulh kültürü deÄŸil. Hakları çatıştırmadan sonuca gitmek mümkün deÄŸildir Batı’da. Batı tarihi bu çatışma kültürünün ürünüdür. Ä°stanbul sözleÅŸmesi ve 6284 sayılı Kanun eÅŸler arasında uyuÅŸmazlık halinde her türlü uzlaÅŸma düÅŸüncesini ve kurumunu reddediyor. SözleÅŸmenin 48/1. maddesi
“Taraflar, iÅŸbu SözleÅŸme kapsamındaki ÅŸiddet eylemlerinde, arabuluculuk ve uzlaÅŸtırma da dâhil zorunlu alternatif uyuÅŸmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukukî ya da diÄŸer tedbirleri alır”
diyor. Nitekim KADEM’in Çalıştay Raporu da bu emri kabul edip içselleÅŸtirdi ve sonuç bildirisine koydu.
Adalet Bakanlığı, evliliklerin dağılma furyasına ve ÅŸiddetin artmasına çare olarak arabuluculuk kurumu üzerinde çalışıyor. Hem de bunu zaruri hale getirmeye. Fakat kadına ÅŸiddet eksenli boÅŸanma davaları arabuluculuk sisteminden muaf tutulacak. Ä°yi güzel de boÅŸanma davalarının en önemli nedeni ÅŸiddet ve geçimsizlik. Åžiddet haricindeki davalarda arabuluculu ne yapacak? AnlaÅŸamayan çiftlere para yardımı mı yapacak? Hayır. Sonuç boÅŸanma. Ne deÄŸiÅŸecek? Åžiddet nedeniyle boÅŸanma davalarında tarafların arabulucuya gitmeleri veya yönlendirilmeleri halinde arabulucu ne yapacak? Taraflara ÅŸiddetin mahiyetini ve insanlığa karşı suça kadar götüren bir eylem olduÄŸunu anlatacak, eÄŸitimini verecek. Sonuçta Arabuluculuk zorunlu hale gelecek. Fıtratın gereÄŸi de budur. Nitekim Nisa Suresi 35. Ayet asırlardır uygulamasıyla aile içi ÅŸiddet dâhil birçok anlaÅŸmazlığa çare olmuÅŸtur.
Burada karşı çıkılan ‘zorunlu alternatif uyuÅŸmazlık çözüm süreçlerinin yasaklanması, ailenin dibine dinamit koymaktır. Nitekim Türkiye Ombudsmanı (Kamu Denetçisi) Av. Åžeref Malkoç, 6284 sayılı Kanun ve uygulaması için, “EÅŸler ayrılsın diye kanun çıkarmışız” demektedir.
10. Bu tarz yolların da tıkanmasıyla sevgi ve saygı temeline dayanarak kurulan aile kurumu, dış müdahaleler sonucu rekabetçi bir havaya sokularak, eÅŸler birbirlerine karşı kışkırtılıyor. Özellikle kadın hareketlerinin tavır ve davranışları gerçekten bir sorunu çözmeye mi yönelik yoksa sorunu kalıcı kılmaya ve çözülmez hale getirmeye mi yönelik? Büyük bir proje ile mi karşı karşıyayız?
Ä°ki küresel ifsad projesi an itibariyle dünyaya hâkim olmaya çalışıyor. Birincisi BağımlılaÅŸtırarak köleleÅŸtirmek, böylece önce erkek nüfusunu, sonra da kadın nüfusunu azaltarak dünyayı kendilerince yönetilebilecek halde tutmayı öngörüyorlar.
Ä°kinci ifsad projesi feminizm – eÅŸcinsellik ortak projesidir. Bunun için de teknolojinin tüm ve son imkanlarını, yapay zeka, robot teknolojisi, zihin okumu vb. geliÅŸmeleri kullanarak cinsler arasında ayrımı ortadan kaldırmaya, nötr cinsiyet oluÅŸturmaya, doÄŸurganlığı bitirmeye, böylece kendileri için dünyayı daha kolay yönetilebilecek hale getirmeye çalışıyorlar. Bizde siyasi basiret pek az olduÄŸundan bunları görebilmemiz zorlaşıyor. Her iki projenin ortak ve nihai amacı insanlığı “farklı türlere ayırmak”. Nitekim Kudüs Üniversitesi ÖÄŸretim Üyesi eÅŸcinsel Prof. Dr. Youval Noah Harari, Davos’taki konuÅŸmasında;
“insanın geleceÄŸine, ‘veri’ye sahip olanlar hükmedecek”.
“Veriyi kontrol edenler, yaÅŸamı da kontrol edecek.”
“Veriye sahip olan birkaç elin hükmü altındaki dünyada, insanlık, ‘sınıflara’ ayrılmayacak, ‘farklı türlere’ ayrılacak.
Diyor.
Bunun adı “dünyayı istediÄŸimiz gibi yönetmek istiyoruz”dur.
Nitekim Harari, Home Deus adlı kitabında bu projenin esasını özetliyor:;
“… Ä°nsan Hakları ya da Ä°nsan EÅŸitliÄŸi, en güçlü insanları hadım ederek süper insanların geliÅŸmesinin önüne geçilebilir, hatta bunlarla Homo Sapiens’in bozulmasına ve soyunun tükenmesine bile neden olabiliriz.” …
… EÄŸer seçkin bir millet insanlığın geliÅŸimine devamlı ön ayak oluyorsa onu, insan türünün evrimine bir katkı saÄŸlamayan diÄŸerlerinden üstün tutmalıyız.”
… Nasıl ki Homo Sapiens (bugünün insanı) maymunlara ya da neanderthale “ne istersin” diye sormamışsa, geleceÄŸin süper insanı “Homo Deus” da bugünün insanı Homo Sapiens’e kanunları yaparken, “Ne düÅŸünüyorsun, ne istersin?” diye sormayacak.”
Stephen Hawking de, 2018 yılında yazdığı kitapta “insanüstü bir ırktan” ve bunun “insanlığın sonunu getirmesinden” bahsederken, dünya nüfusunun 500 milyonun altında nasıl tutulacağını anlatıyor:
“Zenginlerin, çocuklarının DNA’ları üzerinde yapacakları deÄŸiÅŸikliklerle oluÅŸacak insanüstü ırk, insanlığın sonunu getirecek.”
Bu ifadelerden okuyucunun biraz araştırma yapması gerekecek, sanırım.
11. Bir de bu sözleÅŸmenin yılmaz savunucuları sürekli bir maÄŸdur rolü oynuyor. Hâlbuki medya, bakanlık, hükümet sözleÅŸme gereÄŸi her türlü desteÄŸi vermesine raÄŸmen bu tavırlarındaki amaç nedir?
Bu bir taktik tabii ki. Bu toplumda maÄŸduriyetin önemini kavramayan mı kaldı? Ä°stemenin de sınırı yok. Ne kadar istersen, o oranda alırsın. Burada, uluslararası güçlerin desteklerini arkalarına almalarını da deÄŸerlendirmek gerekir. Türkiye’deki tüm Batılı devletlerin büyükelçilikleri feminist ve eÅŸcinsel hareketlerin açıktan destekçisi. Tabii ki ABD’de Rockfeller ve Rotchild’lerin vakıflarını da unutmamak gerek.
12. Ä°mam nikâhının suç sayıldığı bir toplumda, hukuki zeminden uzak her türlü cinselliÄŸe ve cinsel yönelime saygı duyulmasının güvence altına alınması ne anlam ifade ediyor?
Dini nikâh suç deÄŸil, resmi nikâh yaptırmamak suç. Kaldı ki tutan - tutmayan devrimlerin sonucu halkın bir kısmı resmi nikâhsız, dini nikâhlı evlenmekte. Devlet de bu yüzden 5 yılda bir re’sen af çıkararak, bu evli çiftleri resmen de evli olarak tanımakta ve aile cüzdanı vermektedir. CEDAW ve Ä°stanbul SözleÅŸmesi saygıdan da öte her türlü cinsel yönelimi, eÅŸcinsel birliktelikleri ve üstelik bunların görselliÄŸinin de meÅŸrulaÅŸtırılmasını güvence altına aldırıyor. Bir ÅŸekilde dini nikâhı da gereksiz kılıyor. Ä°stanbul SözleÅŸmesinde ‘ev’ tabiri kullanılmasının amacı da budur. Zaten Türkiye Cumhuriyeti hukuk sistemine göre dini nikâhın gereÄŸi de yoktu. Åžimdi aynı cinsler arasındaki sapık birliktelikler de hukuken tanınma ve destek görme sadedinde.
13. Buradan yola çıkarak verilen müeyyidelerde de dışarıdan bakılınca olabildiÄŸince garipsenecek hükümler var. Mesela 6284 sayılı Kanunun yönetmeliÄŸi gereÄŸi uzaklaÅŸtırılan kiÅŸinin, evin her türlü giderini karşılaması bekleniyor.
DoÄŸru. ErkeÄŸi hem evden uzaklaÅŸtırıyor, hem de kadının her türlü ihtiyacını karşılaması isteniyor. Kadın – erkek eÅŸitliÄŸi nerede kaldı? Kaldı ki erkek bu ihtiyaçları karşılarken, nasıl ulaÅŸtıracak? Ya bir aracı kullanacak, ya da kadın banka üzerinden uzaklaÅŸtırılan erkekten alacağını alacak. Bu bile suiistimale açık bir durumdur. Nitekim uzaklaÅŸtırmalar sonucu ÅŸiddetin sebeplerinden biri de budur.
14) Ä°lerleyen dönemlerde eÄŸitim müfredatına çocuklarımızın tercihlerinde özgür olacağı ve tercih eden arkadaÅŸlarını ise hoÅŸgörüyle karşılamalarını ve destek vermeleri gerektiÄŸi öÄŸretilecek. Bu süreçte manipüle olan çocuklarımız farklı olabilmek için belki de hissetmediklerini yaÅŸamaya çalışacaklar ve bu duruma karşı çıkan ailesi ile sürekli çatışacaklar.
EÄŸitim de bu süreci kabullenmemiz beklenirken çocuklarını bu süreçten uzak tutmak isteyen aileler de kabullenilecek midir ya da temiz eÄŸitim olasılıkları oluÅŸturulmadığı takdirde aileler nasıl bir yol izlemelidir?
Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi ifsad projesinin ve Ä°stanbul sözleÅŸmesinin en önemli ayrıntıları bunlar zaten. Çocukların okulda eÅŸcinsel arkadaÅŸlarına normalmiÅŸ gibi bakmaları, durumu içselleÅŸtirmeleri, ayrımcılık yapmamaları, cinsel ayrım anlamında cinsiyet rollerini kullanmamaları, nötr cinsiyeti içselleÅŸtirmeleri, aksi halde medeni bir insan olarak görülmeyecekleri, üstüne üstlük ayrımcılık ve nefret suçu iÅŸlemiÅŸ sayılacakları anlatılıyor.
Bunun için de Ä°stanbul sözleÅŸmesinin devlet politikası olarak ETCEP adlı, EÄŸitimde Toplumsal Cinsiyet EÅŸitliÄŸi Projesiyle eÄŸitilmeleri öngörülüyor ve uygulanıyor. ETCEP, tüm aileleri de ilgilendiriyor ve baÄŸlayıcılığı var. Hem de proje kapsamında ayrımcılık ve nefret sayılabilecek tutum ve davranışlardan ailesi hukuken sorumlu. ÇocuÄŸunun eÄŸitiminden de ebeveyn olarak sorumlu. Erkek öÄŸrenci kız arkadaşına bir kız olarak, kız öÄŸrenci erkek arkadaşına bir öÄŸrenci olarak deÄŸil, cinsiyet rolleri ayrılmış olarak da deÄŸil, nötr cinsiyet olarak bakacak ve kabullenecek. Ebeveynler de çocuklarına cins ayrımı yapamayacaklar.
Henüz yorum yapılmamış.