Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İbrahim Kalın: William James, din mühendisliği ve çağdaş din düşüncesi

William James’in Dinî Tecrübenin Çeşitleri adlı eserinden yaklaşık bir asır sonra Kanadalı filozof Charles Taylor, Bugün Dinin Çeşitleri adlı küçük çalışmasında James’in kitabını yeniden ele alarak, din ve dinî tecrübe konusunda bazı gözlemlerde bulundu. Bu ay, James’ten Taylor’a uzanan çizgiyi akılda tutarak, çağdaş din düşüncesinin bir olgu ve tecrübe olarak dine bakışı üzerinde duracağız.



WILLIAM James’in Dinî Tecrübenin ÇeÅŸitleri (The Varieties of Religious Experience) adlı eseri, felsefî muhtevası ve etkisi itibarıyla Amerikan dinî düÅŸüncesine yön veren yapıtlardan biri. Sosyal bir vakıa ve kurum olarak dinden, bireyin merkezde bulunduÄŸu dinî tecrübeye geçiÅŸi tasvir eden ve en nihayetinde savunan James, bugün üzerinde hâlâ konuÅŸulan bir düÅŸünür. Dinî Tecrübenin ÇeÅŸitleri’nin yayımlanmasından yaklaşık bir asır sonra Kanadalı filozof Charles Taylor, Bugün Dinin ÇeÅŸitleri (Varieties of Religion Today) adlı küçük çalışmasında James’in eserini yeniden ele alarak, din ve dinî tecrübe konusunda kayda deÄŸer bazı gözlemlerde bulundu.
 
James’in Dinî Tecrübenin ÇeÅŸitleri’ndeki ana sorunsalı, dinin modern dönemdeki yerini tespit etmekti. Bunun için James, bir kurum olarak çökmekte olan din (yani Hıristiyan kilisesi) ile, varlığını bireylerde devam ettiren dinî tecrübe arasında keskin bir ayrım yapar. Ona göre, bir kurum olarak Hıristiyanlık, sadece manevî irÅŸad görevini yitirmemiÅŸ; aynı zamanda dinî hayat ve hissiyat sahibi insanlar için bir yük hâline gelmiÅŸtir. Ä°stikametini kaybetmiÅŸ ve bir iktidar aracı hâline gelmiÅŸ dinin zararları, saymakla bitmez. Süreç içerisinde, dinî tecrübeyi dogmaya ve zahirî ritüellere indirgeyen kurumsal din, tabir caizse bir “din mühendisliÄŸi” hâline gelir; Hıristiyan inancından kaynaklanan teolojik sorunlar, inancın önündeki büyük engellere dönüÅŸür. Sonuçta din, kendi baÅŸarısının ve tarihinin kurbanı olur. Fakat dinin (Hıristiyan kilisesinin) kurumsal otoriteryanizmi, dinî tecrübeyi büsbütün geçersiz kılmaz. James’e göre din düÅŸüncesinin hayatiyet kaynağı, bu bireysel tecrübelerde yatar. Burada James bir adım daha atar ve kurumsal dinden uzaklaÅŸmayı, dinî tecrübenin ÅŸartlarından biri olarak vaz eder. Modern Batı düÅŸüncesinin bireyciliÄŸiyle uyum hâlinde olan bu ayrım, muhtevası ve sahihlik derecesi ne olursa olsun bireyin dinî tecrübesini, geleneksel dinin temel kavramlarının üzerine koyar. Dinî tecrübeyi belirleyen ve anlamlı kılan, artık Tanrı, peygamber, vahiy, aziz, kutsallık gibi teolojinin tanımladığı kavramlar deÄŸil; bireyin kutsal ve dinî olarak algıladığı, tecrübeler ve hissediÅŸler bütünüdür. Taylor’ın ifadesiyle dini ciddîye almak, artık “dini bireysel olarak yaÅŸamak” demektir.
 
James’in bu argümanı, birbiriyle irtibatlı iki önkabule dayanıyor. Birinci önkabul, dinin bireyin tecrübeleri etrafında yeniden tanımlanması; diÄŸeri ise, James’in benimsediÄŸi ve geliÅŸmesine katkıda bulunduÄŸu Amerikan pragmatizmi. Bu iki kazıyye arasındaki iliÅŸki, bireyin dinî tecrübe olarak algıladığı ÅŸeyin, somut ve “pragmatik” bir veri olmasından kaynaklanıyor. Bir baÅŸka ifadeyle, teolojinin Tanrı, öte-alem, varlık hiyerarÅŸisi gibi “soyut” ve tecrübeden çok dogmatik kabule dayanan kavramlarının yerine, bireyin kiÅŸisel ve yakınî tecrübelerinde anlam kazanan dini algılama biçimi esas kabul edilir. Kısacası din duygusu, kurumsal dinin (kilisenin) tasallutundan kurtarılır ve bireylerin “özgür” tecrübe alanlarına iade edilmiÅŸ olur.
 
Bu tahlilin arkasında “anti-Katolik” ve Protestan bakış açısının yattığını görmek zor deÄŸil. Hıristiyanlığın özellikle Amerika’daki dönüÅŸümü KatolikliÄŸin temsil ettiÄŸi dinî hiyerarÅŸi ve cemaat kavramından, Protestanlığın temsil ettiÄŸi adem-i merkeziyetçi ve hiyerarÅŸi karşıtı bir din tasavvuruna geçiÅŸ olarak tanımlanabilir. Zira Katoliklik, Kilise’yi ve onun başındaki Papa’yı Hıristiyanlığın ve Hz. Ä°sa’nın “kutsal bedeni” (sacred body) olarak görürken, Protestanlık, “Her mümin, kendi başına kilisedir” ilkesini benimser. Nitekim bu iki görüÅŸ arasındaki fark, Katolik ve Protestan kiliselerinin teÅŸkilatlanmasında açıkça görülür. Katolik kiliseleri, Amerika’daki nispî özerkliklerine raÄŸmen, hem teolojik hem de kurumsal anlamda Vatikan’a baÄŸlıdır. Buna mukabil, sayıları on binlere varan Protestan kiliselerinin her biri, kendi içinde bir cemaat yahut bütün olma özelliÄŸi taşır. Bir Katolik kilisesi açmak için Katolik hiyerarÅŸisinin izni gerekirken, bir Protestan kilisesi açmak için, bir din adamı ve cemaat bulmak yeterli.
 
Bu iki dinî örgütlenme modelinden hangisinin daha “efektif” olduÄŸunu ÅŸimdilik bir kenara bırakarak James’in izhar ettiÄŸi bu Protestan ruhunun, pragmatizmle olan irtibatına bakalım. Pragmatizm, dinî, felsefî, bilimsel ya da estetik manada hakikatin yegâne ölçüsünün “pratikteki geçerliliÄŸi” olduÄŸuna inandığı için, kendine baÅŸlangıç noktası olarak genel-geçer teoloji kavramlarını deÄŸil; bireyin sınırlı, fakat somut tecrübelerinde ifadesini bulan dinî hissiyatı alır. Buna göre, bireylerin tecrübelerinden bağımsız bir dinî hakikat kavramından bahsetmek, metafizik bir hata yapmak demektir.
 
Herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için, “pragmatizm” kelimesini burada kısaca ele alalım. Felsefî bir ekol olarak pragmatizm, bireysel çıkarcılığın ötesinde bir anlama sahip. James de dahil olmak üzere pragmatist düÅŸünürler, hakikati ve felsefenin diÄŸer kavramlarını, nesnel gerçekliÄŸin akıl süzgecinden geçirilmiÅŸ bir “resmi” ya da “temsili” (representation) olarak gören klâsik felsefeye karşı çıkarlar. Pragmatizme göre hakikat, doÄŸruluk, nesnellik, öznellik, düzen/nizam, adalet, rasyonellik gibi kavramlar, gerçekliÄŸi daha iyi kavramak ve yönlendirmek için insanların üzerinde anlaÅŸtığı ve benimsediÄŸi sembol, hipotez ve kurgulardan ibarettir. Felsefî kavramların ve bilimsel teorilerin, bundan öte bir anlamı ve iÅŸlevi yoktur. Zira, onlara göre, eÅŸyayı olduÄŸu gibi bilemeyiz. Kant’ın “numena” öÄŸretisini çaÄŸrıştıran bu temel bakış açısı, bugün Amerikan felsefesinin temel kazıyyelerinden biridir.
 
James’in kurumsal ve kolektif dinî yaÅŸam yerine bireysel dinî tecrübeyi kendine esas kabul etmesi, yukarıda temas ettiÄŸimiz bireyciliÄŸin ve pragmatizmin bir sentezi olarak görülebilir. Fakat bu sentezin doÄŸruluk derecesi nedir? “Din” dediÄŸimiz olgu ya da tecrübeyi feda etmeden ve büsbütün deÄŸiÅŸtirmeden James’in bakış açısını kabul etmek mümkün mü? Özellikle Batı medeniyetinin dinî-ahlâkî kimliÄŸini temsil eden Yahudi-Hıristiyan geleneÄŸinin dışındaki Ä°slam gibi gelenekler için, bu din tasavvurunun herhangi bir geçerliliÄŸi söz konusu mu? GerçekliÄŸi, onunla iÅŸtigal ediÅŸ biçimlerimize ve bireysel algılama ÅŸemalarına indirgediÄŸimizde, “somut” bir gerçeklikten çok, zihnî ve birey-merkezci bir hakikat tasavvuru ihdas etmiÅŸ olmuyor muyuz? Dini, pragmatistlerin ileri sürdüÄŸü gibi, bireyin “somut tecrübesi” temelinde yeniden tanımladığımızda, ilâhî ve aÅŸkın olanı bireyin özerk alanına indirgemiÅŸ ve böylelikle “orto-doksi” ve “orto-praksi” kavramlarını anlamsız ve iÅŸlevsiz hale getirmiÅŸ olmuyor muyuz?
 
Taylor’ın James’le olan muhasebesi, bu soruların bir kısmına cevap vermeyi amaçlıyor. James’in Katolik kilisesinin sorunlu mirasına tepki göstererek, din konusunda yeni bir temellendirmeye gitmesi, kurunun yanında yaşın da yanması anlamına geliyor. Fakat onun dinî tecrübe modelinin asıl sorunlu tarafı, “tecrübe”yi, birey-ötesi kimliÄŸinden arındırması ve atomistik bir çerçeveye hapsetmesi. Tecrübe, tanımı gereÄŸi paylaşıma açık bir hal ya da süreçtir. Tek tek bireyler olarak yaÅŸadığımız tecrübeler, bireysel bir anlam alanına sahiptir ÅŸüphesiz; fakat dinî veya din-dışı her tecrübe aynı zamanda kamusal bir alanda yaÅŸadığımız süreçler tarafından beslenir ve biçim kazanır. OkuduÄŸumuz bir kitabın baÅŸkaları tarafından da okunduÄŸunu bilmek, kitap ile kurduÄŸumuz teke-tek iliÅŸkinin önemli bir parçasıdır. Bir kitabın dünyadaki tek okuyucusunun kendimiz olduÄŸunu varsaysak bile, okuduÄŸumuz metni, metnin yazarıyla bir ÅŸekilde paylaÅŸtığımız gerçeÄŸini göz ardı edemeyiz. Dahası, dinî tecrübe, muhtevası ve sahihlik derecesi ne olursa olsun, yine kurum ve gelenek halindeki dinin bize saÄŸladığı baÄŸlam içerisinde ortaya çıkar. Dünyadaki belli baÅŸlı dinî terminolojilerin hiçbirisiyle irtibatı olmayan bir tecrübenin, “dinî tecrübe” olarak adlandırılması, herhalde akla yatkın bir çıkarım olmaz. Åžu halde James’in bireysel tecrübe merkezli din tanımlamasını, bırakınız Ä°slamî, Hıristiyanî gelenek içinde dahi köklü bir revizyona tâbi tutmadan kabul etmek mümkün deÄŸil. Aynı ÅŸekilde onun pragmatizme ve bireysel tecrübeye dayalı din tasavvuru, dinî kavramların sekülerleÅŸmesi sürecinde önemli bir rol oynadı. Zira dinî kavramları, aÅŸkın ve birey-ötesi muhtevasından koparmak bu anlama geliyor.
 
Mamafih, dinin kurum, ritüel ve teolojiden önce bir tecrübe olarak ele alınması, üzerinde durulması gereken bir husus. Ä°slam geleneÄŸinde tasavvufun kelâm karşısındaki en büyük cazibesi ve baÅŸarısı bu olageldi. Bu noktada Taylor’ın tabiriyle, “aşırı kelâmîleÅŸme” (over-theologization), sadece Katolik kilisesi deÄŸil; bütün dinî gelenekler için var olan bir risk. Fakat bu benzetmeyi de fazla zorlamamak lazım; zira inancın artikülasyonu onu güçlendirir. Dahası bu artikülasyon süreci, dinî inancın doÄŸal bir ÅŸekilde evrilmesi ve derinleÅŸmesidir. Bunu kaybettiÄŸimiz anda inanç dogmatikleÅŸir; muhtevadan ve “tecrübeden” yoksun bir emir ve yasaklar listesi haline gelir. Ä°slam dünyasındaki çaÄŸdaÅŸ dinî düÅŸüncenin fakirliÄŸini, belki de burada aramak gerekiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.