Akif'in Torunu Selma Argon: Dedem Üzüntüden Siroz Oldu
Follow @dusuncemektebi2
Mehmet Akif Ersoy’un Torunu Selma Argon ile İzdiham Dergisinden, Damla Okay, Mehmet Akif Ersoy'a ilişkin bir röportaj gerçekleştirdi.
Damla Okay: Sohbetimizin baÅŸlangıcı olarak önce sizi tanıyalım. Selma Argon kimdir?
Selma Argon: Selma Argon, Mehmet Akif’in en küçük kızı Suat Hanım’ın en küçük kızıdır. Åžu anda yaÅŸayan iki torundan biriyim. Bütün büyükler öldüler, kuzenlerin çoÄŸu vefat etti. Ortanca teyzemin küçük kızı saÄŸ, bir de ben varım. Ablamı da 2012’de kaybettim. Tabii ki bizim çocuklarımız, onların çocukları var. Onlar da üçüncü, dördüncü nesil yolunda gidiyorlar ama annemlerden sonra iki kuzen varız. Ben de 2011’den beri dedemi anlatmaya çabalıyorum. Gençlere dedemi yalnız anmakla deÄŸil onu anlayarak anmaları için yüreklendirmeye çabalıyorum. Eskiyi keÅŸfetmelerini, eskiyi merak etmelerini istiyorum. Biz onların vücutları, istekleri ve gayretleri sayesinde bugüne geldik diye düÅŸünüyorum. Çünkü insanın baÄŸlandığı bir geçmiÅŸi yoksa geleceÄŸi de yoktur. Yani hiçbirimiz tepeden inmedik. Onun için gençlerin bizim nelerle bugüne geldiÄŸimizi anlamalarını istiyorum yani benim yapmaya çalıştığım bu. Biraz geç baÅŸladım belki ama her ÅŸeyin bir zamanı vardır diye düÅŸünüyorum. 72 yaşına geldim. 2011’den beri bu iÅŸi yapıyorum. Ailemle yaşıyorum. Programlar için seyahat ediyorum. Mutluyum.
Damla Okay: Mehmet Akif Ersoy adına çalışmalar yapmaya nasıl baÅŸladınız? Sonrasında bu çalışmalar nasıl hız kazandı?
Selma Argon: 2011, Mehmet Akif Ersoy yılı ilan edilmiÅŸti. Ondan sonra bu iÅŸe baÅŸladım. Ä°lk Kastamonu’ya gittim. Dedem için çok önemli yerlerden biri. Orada Erdal Arslan diye sevdiÄŸim bir genç vardı. Gençler demeyeyim de hangi yaÅŸtan olursa olsun sizler benim çocuklarımsınız artık. O bir kitap çıkarmıştı, gazetede gördük. “Mehmet Akif’in Kastamonu Vaazları” diye. Bulamadık, satışta deÄŸilmiÅŸ meÄŸerse, internetten ulaÅŸtık görüÅŸelim diye. O da bizlerden biriyle görüÅŸmek istermiÅŸ, ablam saÄŸdı o zaman. Çağırdılar beni, gittim ben de, çok sevindiler. 1 hafta kaldım. Dedemin dolaÅŸtığı sokakları, vaaz verdiÄŸi camiyi, her yeri dolaÅŸtım. Okullara gittim, çocuklarla tanıştık, neresi varsa gezdim. Yaptığım güzel iÅŸin baÅŸlangıcı orasıydı. Tabii sonra duyuldu. Üniversitelerden, belediyelerin düzenlediÄŸi programlardan, televizyonlardan, her yerden çağırdılar. Seve seve koÅŸtum. Hep çalıştım ben ama bu benim yaptığım en faydalı iÅŸ belki de, ben öyle düÅŸünüyorum.
Damla Okay: Mehmet Akif’in mücadele yıllarındaki yeri neydi?
Selma Argon: Mücadele yıllarında manevi bir liderdir. DoÄŸduÄŸundan 14 yaşına kadar baba yanındaymış, babayı kaybettikten sonra Halkalı Ziraat Mektebi’ne geçiÅŸi annesi ve kız kardeÅŸine bakabilmek içinmiÅŸ. Çünkü oradan mezun olan hemen iÅŸ bulabiliyormuÅŸ. Okulunu birincilikle bitirdikten sonra 21-22 seneye yakın veteriner ve ziraat müfettiÅŸi olarak bütün Anadolu’yu karış karış gezmiÅŸ. Anadolu insanını yakından tanımış, onlara toprağı nasıl iÅŸleyeceklerini, hayvanları nasıl besleyeceklerini öÄŸretmiÅŸ. O arada gençlik ÅŸiirlerini yazıyor fakat sonradan yok ediyor onları ama milli mücadelede manevi bir liderdir. Atatürk tarafından bizzat Ankara’ya davet edilmiÅŸtir. Bir aydınlatma heyeti kurulmuÅŸ. Dedeme bir görev veriliyor, Anadolu’ya çıkıp isyan bastırması, at, silah ve araba bulabilmesi için. Ä°nsanları milli mücadelenin ne demek olduÄŸuna inandırmak için. Çünkü hitabı çok kuvvetli. Kendi de buna inandığı için görevini mutlulukla yerine getirmiÅŸ. Ä°nsanlar onu dinledikten sonra ellerinde ne varsa orduya, askere kayıta koÅŸmuÅŸlar. KonuÅŸurken çok ateÅŸli konuÅŸurmuÅŸ. KonuÅŸmalarına hep Kur’an’dan ayetlerle baÅŸlarmış, onları açıklayıp sonra da milli mücadelenin ne olduÄŸunu anlatırmış. Kastamonu, Çankırı, Balıkesir vaazları çok önemli bilhassa. Zannediyorlar ki bu halifeye karşı yapılan bir iÅŸtir. Aslında düÅŸman buralara kadar gelmez diyenler olmuÅŸ. Onlara bunun halifeye karşı deÄŸil topraklarımızı ve canımızı olmak isteyen düÅŸmanlara karşı olduÄŸunu anlatmış. Çünkü diyor ki Çankırı vaazlarında: “Onlar gider yine kendi topraklarına döner ama bizim gidecek bir karış toprağımız yoktur. Ä°ÅŸgale karşı gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında toplanınız. Çünkü ben burada ilk defa sizinle birlikte cuma namazı kıldım ve baÅŸka bayrakların altında namaz kılmak halifeye bile haramdır.” O isyan etmiÅŸtir iÅŸgale karşı, Sevr’in ne kadar kötü bir antlaÅŸma olduÄŸunu, milli mücadelenin önemini anlatmıştır. EÅŸref Edip’le birlikte Seb-ül ül ReÅŸat dergisinde bu iÅŸi yaparlar. Atatürk onları bizzat Ankara’ya çağırıp “Milli mücadelenin ne olduÄŸunu, Sevr’in ne kadar kötü olduÄŸunu halkımıza bu kadar iyi anlatan bir siz çıktınız, size bizzat teÅŸekkür ederim.” der. Milli mücadeleye katılmak için ailesini Ä°stanbul’da bırakmayı göze almış bir insandır.
Damla Okay: Mehmet Akif cephelerde savaÅŸmamasına, Çanakkale Savaşı’nda ülkede olmamasına raÄŸmen ÅŸiirlerinde olayları kendi gözleriyle görmüÅŸ izlenimi uyandırmasına torunu olarak siz ne söylersiniz?
Selma Argon: Onun bir ÅŸiirinde vardır. “Hayalle yoktur iÅŸim, ne gördüysem onu yazdım.” Çanakkale’yi görmemiÅŸtir ama görmüÅŸ gibi yazmıştır. Dedemin yazdığı, Çanakkale hakkında belki de bir daha yazılamayacak, en büyük ve önemli destanlardan biridir. Onun yazdığı da Mecid çöllerindedir. Görevli olarak her yere severek gitmiÅŸ. Mühim olan vatanın kurtarılmasıdır. Kendi inançlarını, bilim adamlığını, ÅŸairliÄŸini bırakıp aktif bir görevli olmuÅŸtur. Berlin’e gider. Ä°ngilizlerin sömürgelerden getirdiÄŸi Hintli Müslümanlarla konuÅŸur. Onlar ön safhalarda çarpıştırılır, onlara Almanlar halifenizi esir almış denilmiÅŸtir çünkü. Hâlbuki yalan. Almanlar o sıra bizim müttefikimiz. Onlara ne tarafta olmaları gerektiÄŸini anlatmış. Birçok esir silah bırakmış hatta bazılarının dedemi dinlemesinler diye yerleri deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. Sonra çöller var. Orada da Ä°ngilizlerin baÅŸ casusu meÅŸhur Arabistan Lawrence var. Çok iyi Arapça bilir. Arap kabilelerini bize karşı kışkırtır. Dedemler çok zorluklarla yolculuk ediyorlar. El Muazzama diye bir istasyon var orada duruyorlar. Dedemin Berlin’den beri aklında Çanakkale var. Acaba ne olacak diye. Hiç kötü bir ÅŸey duymak istemiyor, çok inanmış, ümitli. Tüm hayatı boyunca savaÅŸlarda ümidini kaybetmemiÅŸ. Çünkü “inanmasam yazabilir miydim?” der. Orada Çanakkale Deniz Zaferi’nin haberi gelince önce donar kalır sonra çok sevinir. Hurmaların altında küçük bir yerde ÅŸükür namazı kıldıktan sonra sabaha kadar Çanakkale ÅŸiirini yazar. Nasıl yazdı denildiÄŸinde, bunu hocalarımız da söyler, o kadar inanmış bir insana Rabbimiz kalp gözünü açtı sanki. Çünkü nasıl yazarsın ki görmeden deÄŸil mi? Orada deÄŸildir ama görmüÅŸtür bence. Ona gösterilmiÅŸtir diye inanıyorum ben. Bu kadar Allah’a ve peygamberine büyük sevgi duyan, hep peygamberinin yolundan gitmiÅŸ bir insan, ona gösterilmiÅŸtir yani baÅŸka türlü yazılamaz o satırlar. Yazılmaz da bir daha. Ne kimse yazabildi ne de kimse yazabilir. Büyük bir ÅŸiirdir. Hala bu yaÅŸta okurken tüylerim diken diken olur. Ä°stiyorum ki gençler de okurken o hisse kapılsın. Çünkü okurken satırlar renkli bir tablo gibi gözünüzde canlanır. Dedem diye söylemiyorum manevi bir lider olmanın, Mehmet Akif olmanın bir özelliÄŸidir belki de bu. Tabi ki kan bağım var ama gittiÄŸim yerlerde Selma Anne diye beni çağırıyorlarsa Mehmet Akif, Türkiye’nin dedesidir.
Damla Okay: Mehmet Akif’in Mısır’a gitmesinin sebebi nedir?
Selma Argon: Meclis benim için de herkes için de bir kahramanlar meclisi olmalıdır. Çünkü sadece vatan kurtarmak için bir araya gelmiÅŸ bir topluluktur, hiçbir bencilce düÅŸünce yoktur. Nitekim çok büyük bir iÅŸ yapıp cumhuriyeti kurmuÅŸlardır. Ama artık zafer kazanılmıştır, I. Meclis feshedilmiÅŸtir. Çünkü yeni insanlara, fikirlere, açılımlara ihtiyaç vardır. Baskı da vardır Ä°ngilizler tarafından. Ä°slam bilginleri uzaklaÅŸtırılmıştır, yeni fikirler gelmektedir. Bir nevi rönesanstır, yeni reformlar yapılmaktadır. I. Meclis feshedildikten sonra dedem ve dedem gibiler muhalif gösterilmeye baÅŸlanmıştır. Dedem muhalif deÄŸildir ama öyle gösterilmiÅŸtir. Ali Åžükrü Bey’in katledilmesi onu çok kırmıştır. Zaten siyasetten hoÅŸlanmayan, “siyasetten Allah’a sığınırım” diyen bir insandır. Meclisteki göreviyse halkı milli mücadeleye inandırmaktır ve mecliste hiç konuÅŸması yoktur. Anadolu’da halkla beraber olmayı tercih etmiÅŸtir. Birden bire Atatürk’e, reforma karşı gösterilip hakkında karalama kampanyaları baÅŸlatılmıştır. Onun gibi birçok insan Ä°stiklal Mahkemeleri’nde idamla yargılanmıştır. Defalarca Mısır’a gitmiÅŸtir. Kışın gider, yazın gelir. Orada edebiyat, Türkçe dersleri verir. Abbas Halim PaÅŸa diye bir hamisi var orada çok severmiÅŸ dedemi. Der ki “ben her zaman Mehmet Akif bulamam ama o Abbas Halim bulabilir.” Bu olanları görünce dedemi tekrar Mısır’a çağırır. Orada tekrar ders vermeye baÅŸlar çünkü parası yoktur. Astım hastası karısı ve çocukları vardır bakmak zorunda olduÄŸu. Halkalı Ziraat Mektebi’nde söz verdiÄŸi arkadaşı ölünce onun çocuklarına da bakar. Toplamda bakmak zorunda olduÄŸu 8 çocuk vardır. Karalama kampanyalarında peÅŸinde hafiyeler dolaÅŸtırılır ve bu onu çok kırmıştır. Ben vatan haini deÄŸilim, bunu hak etmiyorum artık gidiyorum, der ve gider.
Damla Okay: Çok sevdiÄŸi vatanından kalbi kırık ayrılıyor yani?
Selma Argon: DüÅŸün Ä°stiklal Marşı’nı yazıyor para almıyor, “ben onu orduma, vatanıma hediye ettim” diyor. Çanakkale ÅŸiirini ve belgesel niteliÄŸindeki Safahat’i yazıyor. Çok kalbi kırılmış ve küstürülmüÅŸ bir insan dedem. Bir yerde mecbur ediliyor gitmeye. Çünkü kalsa o da tutuklanacaktı ve bu daha büyük felaketlere yol açacaktı. Ailesine bakabilmek için de gidiyor.
Damla Okay: Peki Mısır hayatı nasıldı?
Selma Argon: Siroz olmuÅŸtur vatanından ayrı kalmanın verdiÄŸi üzüntüden. Sirozu üzüntü çok tetiklermiÅŸ. O arada Lübnan’a gidiyor. Orada da hakkında raporlar tutuluyor. Ankara’daki hükümet incelemeden kabul ediyor raporları, bir kez gitmiÅŸ ya. Ama o kendini bilen biri. Ä°stese ülkesinde kalır bu olayı öyle de protesto edebilirdi. Ama ortalığı karıştırmaktansa ve reformlara halel getirmektense gitmeyi tercih etmiÅŸ. DönüÅŸte öleceÄŸini hissettiÄŸi zaman vatanında ölmek istiyor, vatanına dönüyor. Sahiden hasta mı, ne yapacak, niye geldi diyorlar. Yıllarca Safahat sokulmuyor ülkeye Osmanlıca olduÄŸu için. Kimse ne yazdığını anlamıyor ya. Cenazesi bile kimsesizler gibi kaldırılmak isteniyor. Ama buna izin vermiyor sevenleri. Öldükten sonra deÄŸerli olur ya insanlar. Dedemin o çok sevdiÄŸi, güvendiÄŸi Asım’ın gençliÄŸi onu yalnız bırakmıyor. Organize olmadan büyük bir kalabalıkla dedemi yolcu ediyorlar. Hatta mezarını bile kimseye yaptırtmıyorlar. Eller üzerinde taşınıyor Edirnekapı ÅŸehitliÄŸine. Yani gençlik ona çok güvendi, güveniyor halen daha. Asım diye biri yoktur; o Mehmet Akif’tir. O simgedir. Kösem Ä°mam’ın oÄŸludur Asım, simgeleÅŸtirdiÄŸi, hep o konuÅŸmalarında geçen. O ister ki gitsin, okusun, öÄŸrensin, bir gün sonra geri gelsin. O kadar çabuk, ama saÄŸlam bir ÅŸekilde ilim ve bilim yolunda ilerlesin ister. Bizim inançlarımıza ve niteliklerimize uygun olarak yetiÅŸsin Batı’yı öÄŸrensin ama taklit etmesin ister. Asım gözünde çok mükemmel bir çocuktur. Çünkü bir milletin yükselmesi için ilim ve fenin ilerletilmesi gerekir. Almanya’da bunu çok iyi anlar, Berlin Hatıraları’nda söyler. Onlar atomu keÅŸfetmiÅŸ der. Ä°leride onun için Alman hayranı derler halbuki deÄŸildir. O batıya deÄŸil onun ilmine hayrandır. Onların yaÅŸayışını deÄŸil bilimini örnek alın der. Biz o savaÅŸlarda okuyan bir nesil kaybettik, bu yüzden geç kaldık. Ä°ster ki o nesil ve ilim yerden fışkırsın. Böyle ilerici bir adam gerici gösterilir. Aslında bilerek yapılır, silinmek istenir ama baÅŸarılı olunmaz. Böyle insanlar unutulmaz zaten.
Damla Okay: Dedenizin ablanız Ferda Hanım’a yazdığı “Ferda Kadın” adlı bir ÅŸiiri var ve sizlerin ismini de o vermiÅŸ. Büyüklerinizden dinlediklerinizle Mehmet Akif nasıl bir insandı? Ona yetiÅŸemeseniz de ondan neler öÄŸrendiniz?
Selma Argon: Annem bebek beklerken babasına sorar. Dedem de iki isim gönderir; Ferda ve Selma. Selma, Arapçada selamete ermiÅŸ güzel kadın; Ferda da Farsça yarın demekmiÅŸ. O ÅŸiirde bile “zira yarın dünden güzel” der. Orada bile saÄŸlam yarınların olmasını dile getirir. Çok güzel bir ÅŸiirdir. Arada okuyorum gençlere. Hele “ey ilk yavrumun ilk yavrusu” satırı beni çok etkiler. Rahmetli ablacığım bana derdi ki seni görseydi mutlaka bir ÅŸiir de sana yazardı. Görse yazardı tabi. Åžimdi saÄŸ olan teyzemin kızı Seyhan Abla’nın da ismini o göndermiÅŸ çocuklarına. Çok ilgili bir babaymış çok sevecen bir eÅŸmiÅŸ. Anneannemi hastalığı sırasında yemeÄŸe kucağında indirirmiÅŸ. Anneannem de Ä°stanbul hanımefendisiymiÅŸ, sadık bir eÅŸmiÅŸ. Birlikte çile çekmiÅŸler. Sen git ben burada kalayım dememiÅŸ. Yani o zamanki kadınlar eÅŸlerine sadık, saÄŸlam kadınlarmış.
Onun hayatını okudukça her zaman hayret ettiÄŸim bir yönü var. Çok ahlak sahibi, bir ahlak abidesi, fazilet sahibi ve diyorum ya en büyük özelliÄŸi samimiyeti. Samimi bir Müslüman ve vatansever. Ä°nandığı yoldan dönmeyiÅŸi, azmi ve kararı, davasının sonuna kadar arkasında oluÅŸu sadece benim ondan öÄŸrendiklerim olmamalı.
Mehmet Akif ve Büyük oÄŸlu Emin Ersoy ile Küçük OÄŸlu Tahir Ä°le...
Damla Okay: Mehmet Akif’in oÄŸlu yani dayınız Emin Bey bir çöplükte ölü bulunmuÅŸ. Bu olayın perde arkasında bu milletin deÄŸerlerine yeterince sahip çıkamıyor oluÅŸu yatmaz mı?
Selma Argon: Tabii ki yatıyor ÅŸöyle bir ÅŸey. Emin dayım milli mücadelede küçük bir kahramandır. 12 yaşından itibaren babasıyla birlikte hem cephede, hem kaçarken Mısır’a kadar yanında dedemin. Askerdeyken koÄŸuÅŸta arkadaÅŸları “sen çok iyi Kur’an okuyorsun bize de öÄŸretir misin?” diyorlar. Saf da bir çocuk. Tabi diyor. Fakat hemen ihbar ediliyor sonra o arkadaÅŸlarıyla beraber tutuklanıyor. Ama onu bir ÅŸekilde hapisten kaçırıyorlar. Dedeme mektup yazıyor fakat dedeme ulaÅŸana kadar hapislerde çürüyor. Hapisteki kötü arkadaÅŸları onu uyuÅŸturucuya alıştırıyor. Bilhassa Mehmet Akif’in oÄŸlu olduÄŸu için manevi iÅŸkencelere maruz kalmış. Kötü ÅŸeyler yaşıyor. UyuÅŸturucu alışkanlığından kurtulamıyor. Mısır’a gidiyor. Dedemin mektubunda var “Emin yavrum hasta” diyor anneme yazdıklarında. Çaresiz bir hasta. O zamanlar tedavi de yok. Ailenin ismine leke gelmesin diye aileden uzaklaşıyor. Bir ara Bursa’da evlenip temiz bir hayat sürerken eÅŸi vefat edince onu yine Mehmet Akif’in oÄŸlu olduÄŸu için kovarlar. Ondan sonra Çetin Altan’ın yanına gider ufak bir para ister utana sıkıla. Temiz giyinip iÅŸ aramaya çıkar. Gazetelere Ä°ngilizce, Arapça biliyorum bana bir iÅŸ verin der ama tüm kapılar yüzüne kapanır. Tüm bu çileli hayatın sonunda bir kenarda ölü bulunur. Hazin bir hikayedir. Sırf Mehmet Akif’e çamur atamadıkları için o çocuÄŸa bunları yaÅŸatmışlardır. Dayımı harcamışlardır.
Bir kış günü çöplükte ölüsüne rastlanan Emin Ersoy...
Damla Okay: Biz ÅŸimdi o büyük insanlara yetiÅŸemedik diye yakınlarına ulaÅŸmaya çalışırken o zamanlar bir ailenin gördüÄŸü muamele, çok yazık.
Benim ailem de yıllarca sessiz kaldı dedemin ismine halel gelmesin diye. Ama ailede sesini çıkaran ilk ben oldum.
Damla Okay: Mehmet Akif Ä°stiklal Marşı’nı yazdığı için milli ÅŸair olarak tanınıyor büyük bir kesim tarafından. Aslında bu kendisini sınırlandırmak olur. Mehmet Akif’i daha kapsamlı bilmemiz için neler söylersiniz?
Selma Argon: Hem de çok parantez içine almak olur. Tabii ki milli ÅŸairdir bunun yanında da Türkiye’nin her ÅŸeyini öÄŸrenmiÅŸ Safahat’ı yazmış. Orada hakikaten bizim geçmiÅŸimizin olduÄŸu gibi geleceÄŸimiz de var. Çok önemli bir bilim adamıdır aynı zamanda. Sadece Ä°slam ÅŸairi, vatan ÅŸairi demek haksızlık olur. Çok geniÅŸ araÅŸtırmak gerekir. Åžiirlerinin her biri nasihat deÄŸil derstir. Derinine indiÄŸiniz zaman Mehmet Akif’in ruhuna girmiÅŸ olursunuz. Ä°nÅŸallah bir gün Safahat ders kitabı olur. Umut ediyorum. Ä°stiyorum.
Damla Okay: Ä°stiklal Marşı’nı her dinlediÄŸimizde biz inciniyoruz Çünkü içimiz acıyor. Çünkü her dinlediÄŸimizde milyonlarca vatan evladı geliyor aklımıza, emperyalistlerin zalimliÄŸi, yedi düvel, ÅŸehitlerimiz, kaybedilen topraklarımız, geride bıraktığımız mazlumlar. Ä°stiklal Marşı sizi de incitiyor mu her dinlediÄŸinizde?
Selma Argon: ÇocukluÄŸumdan beri Ä°stiklal Marşı’nı bana okuturlardı. Güftesi harikadır. Hep bestesiyle güftesi uymaz denir, deÄŸiÅŸtirilmesi istenir. Artık yeni bir ÅŸeyi öÄŸrenemiyorum, söyleyemiyorum demek kolaya kaçmaktır bence. Her satırında dediÄŸim gibi çok büyük anlamlar vardır. Onu yazdığında zafer kazanılmamıştır biliyorsun. Nasıl yazdınız denildiÄŸinde “başımızdakini kim görse inanırdı” der. Sonradan hasta yatağında yatarken ona “Ä°stiklal Marşı’nın tekrar yazılması söyleniyor, ne dersiniz?” diye sorulur, o da “Allah bu millete Ä°stiklal Marşı’nı yazdırmasın. Onu ben dahi yazmam. Onu yazmak için o günleri yeniden yaÅŸamak gerekir. O günleri yeniden yaÅŸamaksa bir felakete sürüklenmek demektir.” Bunun için Allah tekrar yazdırmasın der. Bence de yazdırmasın ve böyle bir ÅŸiir yazılamaz da.
Damla Okay: Safahat’ın ÅŸiir kitabı olmasının yanı sıra ders kitabı mahiyetinde olduÄŸunu söylüyorsunuz. Hatta dokularda ders kitabı olarak okutulması en büyük arzunuz. Safahat’ın genel ÅŸiir algısını yıkmasının sebebi nedir?
Selma Argon: Gerçek oluÅŸu, hayalden yazılmamış oluÅŸu. OkuduÄŸun zaman mesela Balkanlar’da olanları mı anlatıyor, gerçekten Balkanları okursun. Hayalden deÄŸil, ilhamın gelmesiyle deÄŸil. GörmüÅŸtür, duymuÅŸtur, gitmiÅŸtir, yazmıştır. Çanakkale haricinde çok dolaÅŸmıştır. Çanakkale’de deÄŸildir ama onu da görmüÅŸ gibi yazmıştır. Gerçek olduÄŸu için sarsıcıdır. Hayalden olsa sadece bir ÅŸiirdir. Gerçek olduÄŸu için hem ÅŸiirdir hem belgeseldir. Aruzla yazılmış bir romandır diyorum ben. Ayrıca Mehmet Akif’in hayatı da baÅŸlı başına bir romandır, incelenmesi gereken. Ä°nsanlara o yüzden çarpıcı geliyordur belki, gerçek olduÄŸu için.
Damla Okay: Mehmet Akif’in yeterince anlaşıldığını düÅŸünüyor musunuz? Bilhassa yeni nesil tarafından.
Selma Argon: DüÅŸünmüyorum. Özellikle yeni nesile çok anlatmak gerekiyor. ÖÄŸretmenlere, gençlere çok iÅŸ düÅŸüyor. Safahat’ı okuyup onun hayatını araÅŸtırmak, anlamak için. Mehmet Akif AraÅŸtırma Enstitüsü olsa keÅŸke. DoÄŸduÄŸundan itibaren her anını gençlere anlatmak için. Yalnızca Ä°slam ÅŸairi olarak deÄŸil de hayatında bir deÄŸil birçok dersin olduÄŸunu, bir sıfatla sınırlandırılamayacağını göstermek için. Çünkü halen ona muhtacız. Onun dedikleri ÅŸu an da oluyor. Böyle inanmış, bizi sürükleyecek, aramıza nifak sokmamamız gerektiÄŸini anlatacak bir insana muhtacız.
Damla Okay: Mehmet Akif’i anlamak adına neler yapmamız gerekir?
Selma Argon: Çok iyi araÅŸtırmamız, anlamamız gerekiyor. Büyüklerimize, üniversitelerimize çok iÅŸ düÅŸüyor. Yalnızca okumakla kalmayıp çok çalışıp araÅŸtırıp merak etmemiz gerekiyor ve de her zaman onun dediÄŸi gibi eÄŸer bu vatanı korumak istiyorsak birlik olmamız çok önemli. Topla tüfekle yıkılmaz aramıza nifak soktuÄŸumuz zaman, fesat soktuÄŸumuz zaman yıkılır ve nitekim her zaman da öyle olmuÅŸ. Niye Osmanlı 600-700 sene durmuÅŸ? Çünkü herkesi korumuÅŸ, herkese saygı göstermiÅŸ, bir ÅŸeyleri yapmak için zorlamamış insanları. Taa ki hem manen hem maddeten Haçlı Seferleri’yle aramıza nifak sokulmaya baÅŸlayana kadar. EÄŸer birlik olmasa yüzyıllarca nasıl idare edilsin koskoca topraklar. Ayrıştırmaya baÅŸlayınca koparsın zaten.
Damla Okay: Mehmet Akif ve Neyzen Tevfik dostluÄŸunun hikâyesi nedir? Bu iki arkadaÅŸ birbirlerinden nasıl etkilenmiÅŸlerdir?
Selma Argon: O çok etkilidir. Çünkü iki ayrı yolda yürüyen insanlardır. Neyzen’i biliyorsun, içkiyi sever, sohbeti sever. Ama büyük bir dehadır. Dedem de kendi yolunda ilerleyen Ä°slam düÅŸünürü, samimi bir Müslümandır. Ama ikisinin dostluÄŸu çok önemlidir, birbirlerine çok önem vermiÅŸlerdir. Ä°ki ayrı yönde insanlar ama birbirlerinin düÅŸüncelerine karşı gelmeden beraberlerdir. Neyzen içkiyi seven dedemse aÄŸzına içki koymayan bir adam ama bu kadar birbirlerini sevip deÄŸer vermiÅŸler. Dedem konuÅŸtuÄŸu zaman Neyzen onu dizlerinin dibinde dinlermiÅŸ. Dedem de ondan ney üflemeyi öÄŸrenirmiÅŸ. Çok güzel bir beraberlik yaÅŸamışlar. DüÅŸüncelerine saygı duymuÅŸlar. Sen öylesin bana uymuyorsun dememiÅŸler. Ä°ki tane dehadan bahsediyoruz sonuç olarak. Neyzen de bir dehadır, hiciv ustasıdır, esprilidir. Harika bir dostluktur onlarınki. Aynı zamanda birbirlerini de beslemiÅŸlerdir.
Henüz yorum yapılmamış.