Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Dücane Cündioğlu: Sevgili niçin küssün bana, ben sevgimi hiç kazaya bırakmadım ki!

Neredeyse hiç secdeden kalkmazken alnım, niçin bir kez bile sesini duyamam? Günler, geceler... asırlardır adı dudaklarımdan düşmediği hâlde neden bir defa da ben onun adımı andığını işitmem?



Niçin bir tek kelime bile etmez, niçin daima susar?
 
Niçin hep bu kadar uzakta durur da yakınıma gelmez?
 
Niçin başımı okÅŸamaz, niçin bir kez olsun konuÄŸum olmayı kabul etmez?
 
Niçin bir kez bile yüzüme bakmaz, bir kez bile yüzyüze konuÅŸmaya razı olmaz?
 
* * *
Küs müdür acaba bu yetimine?
 
Ä°yi ama niçin küssün bana? Kadir olan, Rahman olan o, ben deÄŸilim.
 
Ben ki sade mahrum olanım. Ben ki bir tek yazgısı yalnızlık olanım. Ben ki ben diye işaret edecek bir benden bile mahrum olanım.
 
Merhamete muhtaç olan o deÄŸil, benim. Rahmet ve ÅŸefkati, lütuf ve ihsanı isteyen benim, vaad edense o!
 
KulluÄŸumda kusurlarım, ibadetlerimde eksiklerim var, o sebeple mi ses vermiyor acep? O nedenle mi benimle konuÅŸmuyor? Bu yüzden mi hep uzakta duruyor, bu yüzden mi bir sabah bile kapımı tıklayıp merhaba demiyor?
 
Sevgili niçin küssün bana, ben sevgimi hiç kazaya bırakmadım ki! Bir an bile ondan fariÄŸ olmadım ki! Karanlığın arttığı zamanlarda bile sevgili yüzüme hiç çirkin görünmedi ki?
 
Derdim de bu ya, sevgili bana hiç görünmedi ki!
 
* * *
Belki de kızgın... Belki de öfkeli...
 
Ä°yi ama ben mahrum olduÄŸumu hissediyorum, maÄŸdur olduÄŸumu deÄŸil.
 
MaÄŸdur olsam maÄŸrur olurdum, o takdirde yolunu da gözlemezdim. KahrettiÄŸine inansaydım kahrederdim, kahr edemesem isyan ederdim. Ä°nkâr ederdim. Belki çekinir, belki korkar, korkudan iman bile ederdim. Hiç deÄŸilse kahrının karşısına sabrımı çıkarırdım. Kanaat eder, eldekiyle yetinir, inlemezdim.
 
Benim sabrım yok ki! Ne gücüm var, ne kudretim, ne de artık beklemeye tâkatim...
 
BitmiÅŸim, tükenmiÅŸim, silinmiÅŸim.
 
Hep iken hiç olmuÅŸum.
 
* * *
Bilmiyorum niçin uzakta duruyor, niçin kapımın önünden bile geçmiyor?
 
Acaba ÅŸehirdeyim diye mi?
 
Mümkün müdür, ÅŸehrin gürültüsü yüzünden çığlıklarımı duymuyor olabilir mi?
 
Benimle hep asırlar öncesinden konuÅŸmayı tercih etmesinin asıl sebebi bu mu?
 
Her yakarışımda hep bin yaşındaki yaÅŸlı velîlerini göndermesinin? Yüzlerce tarîkin tam da ortasında beni öylece bırakmasının?
 
* * *
Ey sevgili, anlamıyorum, kendi evinde bile konuÅŸmaktan kaçınıp kürsüyü baÅŸkalarına bırakıyorsun. Tekkelerde dahî görenlerin deÄŸil bilenlerin dedikodu yapmalarına ses çıkarmıyorsun. Bir zamanlar seçerdin, artık seçmiyorsun. Halvethâneni bile kalabalıklarla dolduruyorsun.
 
Bilirim, ÅŸah damarımdan yakınsın, yine de evine çağırıyorsun ama evime gelmiyorsun.
 
Kalbime... Lütfen duymazlıktan gelme, kullarının senin adını anarak delik deÅŸik etmelerine izin verdiÄŸin o güçsüz kalbime...
 
O kalbi sana iÅŸaret eden ne bulduysam onunla doldurdum diye mi?
 
Susma, söyle ey sevgili, ÅŸehirdeyim, ÅŸehirliyim diye mi?
 
Yine bir ara sokakta kayboldum diye mi?
 
* * *
Ä°stiklâl caddesini teÅŸrif etmez mi melâike? O karanlık sokakları, sinemaları, barları, kafeleri... yardımına ihtiyacı olan bîçare günâhkâr kulları... ama asıl âşıkları... gerçek mahrumları... bir de yetimleri... yoksulları... aman, yanlış anlama sakın, paradan puldan deÄŸil, semâdan yoksunları...
 
Semadan, yani senden, yani ümitten...
 
* * *
Susma konuÅŸ ey sevgili, kendimi kaybedince niçin seni kaybetmiÅŸ oluyorum? Niçin, kendime yaklaÅŸtıkça senden uzaklaÅŸmakla cezalanıyorum.
 
Sırf “Bir kez olsun cemalini göreyim!” diye yalvardığı için daÄŸlardan taÅŸlardan aÅŸağılara yuvarladın kulun Musa''yı. Haddi aÅŸmanın bedeli miydi ÅŸu meÅŸhûr “Len terânî”?
 
Söyle bileyim, cemâline iÅŸtiyakım var diye mi saklanıyorsun benden?
 
Ben de haddi aştım diye mi?
 
Belki de kapında sıraya girenlerle birlikte sıraya girmedim diye mi?
 
Seni bir tek kendime saklamak istedim diye mi?
 
* * *
“Elohi, elohi, lima sabaktanî”
 
Ä°sa, tutamayıp kendisini sonunda böyle hıçkırdı huzurunda. Çarmıhta.
 
ÇektiÄŸi acılardan ÅŸikâyet ettiÄŸini sananlar nasıl da yanılıyorlar. Acıdan deÄŸil, kuÅŸkudan inlemiÅŸti o an.
 
— “Niçin ÅŸimdi benden vazgeçiyorsun” demiÅŸti; “tam da sana ihtiyacım varken?”
 
Çarmıhtayken. Çarmıha gerilene kadar yanımdaydın, niçin ÅŸimdi senin adına çarmıhta asılıyken bana benden vazgeçtiÄŸini duyuruyorsun?
 
* * *
Söyle ey sevgili niçin rahmetmiyorsun da beni bana bırakıyorsun; bu sıcakta, yazın tam ortasında bir de üÅŸümeme izin veriyorsun?
 
Ä°zimi kaybettim ey yâr, artık ben kendimi kendim bulamam!
 
Ah bilsen, ben, beni ararsın, peÅŸime düÅŸersin zannetmiÅŸtim de kaybolmuÅŸtum. Bile isteye nazarından saklanmak istemiÅŸtim. Cahillik iÅŸte! Aklım sıra dikkatini çekmek istemiÅŸtim, ararsın bulursun muhakkak seversin beni sanmıştım.
 
Yasayı bozmaz, töreye karşı gelmezsin biliyorum.
 
Bilmez miyim, elbet bilirim. Lâkin ben yine de rahmeder de “Korkma, yanındayım” diye fısıldarsın diye bekliyorum.
 
Ciddiyim, izimi kaybettim.
 
Şimdi inanmak sırası sende!
 
Not: Bu yazı Ingmar Bergman''ın “Kış Işığı” (1962) adlı filminin yorumundan ibarettir.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.