Sosyal Medya

Aydın Ünal Atama Krizlerini yazdı: Erdoğan mı Değişti Seçmen mi?

27 Mayıs darbesi ve ardından gelen 1961 Anayasası, siyasetin alanını daraltmak, siyaseti “kontrol altında” tutmak amacıyla Cumhurbaşkanlığını yeniden konumlandırmış, Anayasa Mahkemesi gibi vesayet kurumlarını siyasetin üzerine yerleştirmişti. Milletin seçtiği, TBMM’nin güvenoyu verdiği iktidarların özgürce çalışmalarının, özellikle de başarılı olmak için kendi kadrolarıyla çalışmalarının önüne geçilmişti. Başbakanlar, milletten ve Meclis’ten yetki alıyor, ama genel müdür yardımcısı atarken bile Cumhurbaşkanı’nın onayına ihtiyaç duyuyorlardı.



AK Parti’nin ilk 10 yılı bu vesayet kurumlarıyla mücadeleyle geçti.

2002 Kasım’ında iktidara gelen AK Parti, ülkenin sorunlarını hızla çözmek için bürokrasiyi hareketlendirmek, işinin ehli, heyecanlı, dürüst, çalışkan kadroları devreye almak zorundaydı. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer aynı şekilde düşünmüyordu. Kimi zaman bakanların, kimi zaman Merkez Bankası Başkanlarının, kimi zaman da genel müdür yardımcılarının, hatta danışmanların atanmalarında krizler çıktı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu süreçte hiçbir zaman mazeretlere sığınmadı. Geçmiş hükümetlerin sıkça dile getirdikleri “bizi çalıştırmıyorlar, istediğimiz kadrolarla çalışmamıza izin vermiyorlar” bahanesine hiç başvurmadı. Atamalar konusunda son derece cesur davrandı. Engelleri aştı, formüller üretti, kimi zaman inat etti, kimi zaman direndi, sabretti ve azami oranda istediği kadrolarla Türkiye’ye hizmet üretti.

Anayasal vesayet kurumlarının atamaları engelleyemediği durumlarda yine bir vesayet aracı olan medya devreye giriyor, Erdoğan’ın kadrolarına acımasızca saldırıyordu. Erdoğan kadrolarını medyaya da kurban vermedi. O konuda da dik durdu.

O yıllarda atamalar konusunda AK Parti seçmeninin hiç sesi çıkmazdı. Çünkü Erdoğan’a yüzde yüz güveniyorlardı. Yanlış yapanı affetmeyeceğini, yanlış adamı iş başına getirmeyeceğini biliyorlardı.

Öyle de oluyordu… Erdoğan hangi göreve kimi atarsa atasın, Türkiye’de işler yolunda gidiyor, vatandaş memnun oluyordu.

Liyakate ilişkin bir tartışma yoktu. Kimin hangi okuldan olduğuna, hangi aileden olduğuna, soy ismine, hangi şehirden olduğuna yönelik tartışmaları muhalefet ve muhalif medya yapsa bile AK Parti tabanı, hatta çok daha geniş kitleler umursamıyordu. Atananlar yanlış yapsalar bile o büyük başarı havuzunda hatalar görünmüyordu.

Bugün ise karşımızda çok farklı bir tablo var.

Son yıllarda yapılan her atama tartışma konusu oluyor; önemli bir farkla ki, atamalar, muhalefette ya da muhalif medyada değil, artık bizzat AK Parti seçmeni, AK Parti tabanı, hatta AK Parti teşkilatı nezdinde tartışılıyor.

Bunun en son örneğini de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Genel Müdür atamasında gördük. Türkiye Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı’na Genel Müdür olarak atanan Nalan Apa’nın geçmişte bakanlara hakaret eden ve daha başka birçok sosyal medya paylaşımı ortaya çıkınca infial oluştu ve Apa istifa etmek zorunda kaldı.

Çok örnek var… Suçun şahsiliği konusu işe girecek gençlere uygulanmazken örneğin, yakınları FETÖ’cü olan bakanlar, büyükelçiler, bürokratlar göreve getirildi, belediye başkan adayları belirlendi.

Bazı aile mensuplarının, soy isimlerin, bazı şehirlerin, atamalar konusunda çok “talihli” olmaları AK Parti tabanında belki de ilk kez “liyakat ve ehliyet” tartışmalarını başlattı.

Atamalarla oluşan gönül kırıklığını tarif etmek kolay değil…

Başına hiç devlet kuşu konmamış yoksulun, kredisi tükenmeyen soy isimlerin atanmalarını duyduğundaki hissiyatını örneğin…

Çocuğunu FETÖ’ye kaptırmış, çocuğu işten atıldığında, hatta hapse atıldığında bağrına taş basıp, “Şeriat’ın kestiği parmak acımaz” diyerek rıza göstermiş bir annenin, diğer çocuğu devlet kapısından “ailende FETÖ’cü” var diyerek gönderilirken, FETÖ’cü yakınları olan bakanlara, büyükelçilere, belediye başkanlarına, bürokratlara bakarak iç çekmesini tarif etmek kolay değil örneğin.

Partiyle, siyasetle, devletle tek ilişkisi “vermek” olan, vergi veren, asker veren, şehit veren, oy veren; karşılığında da hiçbir şey istemeyen, gece gündüz seccadesinin üzerinde devleti ve partisi için mır mır dua eden bir annenin, atamalardaki hoyratlığı gördüğünde ne hissettiğini de tarif etmek mümkün değil örneğin.

Neden böyle oluyor?

17 yıl sonra, tabanın gönlünü darmadağın eden, tabanı küstüren, hayal kırıklığına uğratan bu atamalar neden yapılıyor?

Erdoğan ve AK Parti mi değişti, yoksa şartlar mı?

Hiç kuşkusuz atamalarda geçmişle kıyas edilemeyecek bir hoyratlık söz konusu; ama ben Erdoğan ve AK Parti’den ziyade, zorlaşan şartların atamaları tartıştırdığına inanıyorum.

Enflasyon ve faizler düşerken, ülkede ekonomik istikrar varken görülmeyen, görmezden gelinen, yani başarı dönemlerinde üzerinde durulmayan atamalar bugün, yüksek enflasyon, yüksek faiz, istikrarsız döviz ve kararsız ekonomi döneminde dikkat çeker hale geliyor.

Sadece ekonomi değil; Gezi ve FETÖ başta olmak üzere yaşanan badireler de artık atamaların üzerinde gölge oluşturuyor.

15 Temmuz’da devleti ve partiyi sokaktan toplayanlar, haklı olarak hassasiyet bekliyor ama bunu görmekte zorlanıyorlar.

AK Parti hızla değişmeli, hızla kendisini toparlamalı derken kastettiğimiz biraz da bu… Dünün şartları başkaydı, bugün başka. Propaganda, dil, söylem, politika yeni şartlara göre şekillenmeli. Eskinin refleksleriyle yeni durum idare edilemez, edilemiyor.

Seçmen nazlı… Bunu görmek gerekiyor…

Kişisel Web Sayfası

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.